I. BÖLÜM I. İSLAM VE SİHİR A. GENEL OLARAK İSLAMIN SİHİRE YAKLAŞIMI
Sihir kelimesi türevleriyle beraber Ku'’ân-ı Kerim'de 63 yerde geçmektedir. Bu bölümde Ku'’ân'ın sihre bakışını Kur'ân'daki ilgili ayet meâllerini vererek ortaya koymaya çalışacağız.
1. "Şeytanların, Süleyman'ın hükümranlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman inkâr edip kâfir olmadı; lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihri ve Bâbil'de Harut ve Marut adındaki iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Bu ikisi: "Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkâr etme" demedikçe kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Hâlbuki bu ikisinden koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah (cc)'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. Andolsun ki onu satın alanın âhiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini, karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi."49
2. "Düğümlere üfürüp tüküren büyücü kadınların şerrinden tan yerini ağartan Rabbe sığınırım"50
3. "Musa: 'siz gelen gerçek için (böyle) mi diyorsunuz? Büyü müdür bu? Hâlbuki büyücüler iflah olmazlar' dedi."51
4. "Onlar (iplerini ve değneklerini) atınca Musa: 'sizin getirdiğiniz şey büyüdür, Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez!' dedi."52
5. "(Musa): 'Hayır, siz atın' dedi. (attılar, Musa) birde ne görsün; büyülerinden ötürü onların ipleri ve sopaları hakikaten koşuyor gibi görünüyor."53
6. "(Musa): 'siz atın!' dedi. (hünerlerini ortaya) atınca insanların gözlerini büyülediler, onları ürküttüler ve büyük bir büyü (ortaya) getirdiler." 54
7. "Sağ elindekini at! Onların yaptıklarını yutacaktır. Çünkü onların yaptıkları, bir büyücünün hilesidir. Büyücü de nereye varsa iflah olmaz."55
Kur'ân-ı Kerim'de bunlardan başka çeşitli vesilelerle sihirden bahsedilmiştir. Sihir konusunda en çok yeri, Hz. Musa (a.s.) ile Firavun’un sihirbazlarının mücadelesini anlatan âyetler tutar. Yine bu âyetlerde Allah'ın izniyle Hz. Musa’nın (a.s.) gösterdiği mucize karşısında Firavun'un sihirbazlarının yetersiz kaldığı ve iman ettikleri anlatılmaktadır.56
Ayrıca Kur'ân-ı Kerim'de Firavun’un Hz. Musa'ya (a.s.) "Büyülenmiş Kişi", yine kavminin Musa'ya, mucizeleri hakkında "büyü" kendisinin de "büyücü" olduğunu söylemeleri de yer almaktadır.57 Yine Kur'an'da Salih, Şuayb, İsa ve Süleyman peygamberlere kavimlerinin "büyülenmiş –meshûr", mucizelerine de "apaçık bir büyü"- gözüyle baktıkları anlatılmaktadır.58
Yine Hz. Peygamber (s.a.v.)'e de "büyülenmiş – meshûr", hatta kuvvetle sihirlenmiş (musahhar), bildirdiklerinin de (sihir yu'sar) öğrenilmiş bir sihir olduğu, yine bunlar uydurduğu (ifterâhû) ve bu nedenle yalancı sihirbaz (sâhir kezzâb), denildiği Kur'an'da geçer.59
Sihir için genelde, açık, belli (mübîn), uydurma (müftera), süre gelen, sürekli (müstemir) ifadeleri kullanılır. Kur'an'a, bildirdiklerine ve delillerine de birçok defalar sihir denmiştir.60
Kur'an-ı Kerim'de sihir, Peygamberlere yöneltilmiş olan bu nevi ithamları red bağlamında ele alınır ve onlara bu şekilde ithamlarda bulunanlar inkârcılıkla suçlanır. Genel olarak âyetler incelendiğinde mucizenin sihirle karıştırıldığı anlaşılmaktadır. Sihrin şeytanlar vasıtasıyla yapılan, küfrü bünyesinde barındıran, insanları aldatmaya ve onlara zarar vermeye yönelik bir iş olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenlerle de sihirle meşguliyetin yasaklığı bildirilmektedir.
B. HÂRUT VE MÂRUT KISSASI
Kur'an'da sihir hususunu ele alırken en çok yararlanabileceğimiz konu, Bakara suresinin 102. ayetinde yer alan Harut ve Marut kıssasıdır. Daha önce tam meâlini verdiğimiz bu âyetin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birine göre Yahudilerin, Hz. Süleyman (a.s.)'ın peygamber değil sihirbaz olduğu iddiası üzerine, diğerine göre, Yahudi sihirbazların, sihri kendilerine Hz. Süleyman (a.s.)'ın öğrettiğini ileri sürmeleri sebebi ile, bir diğerine göre de Hz. Süleyman (a.s.)'ın hükümranlığını sihirle kurduğunu savunmaları üzerine Allah Teâla Hz. Süleyman (a.s.)'ı bu ithamlardan arındırmak için bu âyeti indirmiştir.61
Âyeti Kerimede Allah (cc), Hz. Süleyman (a.s.)'ın sihre bulaşmak sureti ile küfre girmediğini, ancak insanlara sihri öğreten şeytanların küfre girdiğini vurgulamıştır. Bu şeytanların cinlerden, insanlardan veya her ikisinden de olabileceği hususunda müfessirlerin ihtilafı vardır.62
Burada tartışmaların yoğunlaştığı noktalardan biri Harut ve Marut'un kimlikleri üzerindedir. Müfessirlerin çoğu "melekeyn" kıraatini tercihle bunların melek olduğunu kabul etmiş, özellikle birçok selef âlimi ise "melikeyn" kıraatini tercih ederek onların insan, yani Bâbilli iki melik, Hz. Davut (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) veya başka iki kişi olduklarını iddia etmişlerdir. Bunlar meleklerin sihir öğretmesini masumiyetlerine ters düşeceğini söylerler.63
Genel kabule göre iki melek olan Harut ve Marut'un indirilmelerinin bir çok hikmetleri vardır. Râzi, bu konudaki görüşleri şöyle belirtiyor:
1- O zamanda sihirbazlar çoğalmış tâki peygamberlik iddiasında dahi bulunur olmuşlar. Bundan dolayı Allah (cc), insanlara sihri öğretmek sureti ile bu yalancı peygamberlerin ifşa etmek istemiştir.
2- İnsanlar ne sihrin, ne mucizenin mahiyetini bilmediklerinden bunları birbirlerinden ayırt edemiyordu. Allah (cc) iki melek vasıtası ile onlara sihrin mahiyetini öğreterek onları bu konuda bilgilendirmiştir.
3- O zamanda iyi yönde kullanılan sihir mübah idi. Allah (cc) bu gaye ile iki meleği göndermiştir. Ama insanlar bunu tersine kullanma yoluna gitmişlerdir.
4- Cinlerin bilip, insanların bilmediği sihri insanlara öğretmek ve böylece insanların cinlere karşı koyma imkânını sağlamak için iki meleği görevlendirmiştir.64
Âyetin, "Bâbil'deki İki Meleğe, Harut'a ve Marut'a indirileni…" kısmında da farklı görüşleri ortaya konmuştur: Sihrin bir hakikati olduğunu söyleyen âlimler, ayette geçen "mâ" edatını ismi mevsûl olarak almaktadırlar. Âyetin devamı da bunu gerektirir derler. Yine bunlar da üç meselede ihtilaf etmişlerdir.
1- Buradaki "mâ"; sihir kelimesine matuftur, mana ise şöyledir: "onlar, insanlara sihri ve o iki meleğe indirilmiş olanı öğretiyorlar…"
2- Bu edat "şeytanların, Süleyman'ın mülkü hakkında uydurdukları" cümlesine matuftur, mana ise; "onalar Süleyman'ın mülküne iftira olarak şeytanların söylediklerine ve iki meleğe indirilen şeye uyarlar."
3- Bu "mâ", "Süleyman'ın mülkü" cümlesine matuftur. Âyetin manası şöyledir: "Süleyman'ın mülkü konusunda, birde o iki meleğe indirilen şey hususunda şeytanların iftira ederek söylediği şeye…"65
Diğer bir görüşe göre âyette geçen "mâ" nefy (olumsuzluk) manasındadır. Buna öre edat, "Süleyman inkâr etmedi…" cümlesine matuftur. Âyetin anlamı da: "Süleyman kâfir olmadı ve iki meleğe de sihir indirilmedi." Çünkü Süleyman (a.s.)'a sihirbazlar sihir nispet ediyorlar ve o sihrin Babil de Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen şeyler olduğunu iddia ediyorlardı. İşte bu sebeple Allah (cc) her iki iddiaları hususunda da onları reddetmiştir.66
Bu görüşlerin kendi içlerinde güzel manaları varsa da, mevsul manasında olması, hem atfın yakına olmasının esaslığı hem de bu durumda derin hakikatleri içermesi açısından daha uygun düşmektedir.
Fahrettin Râzi ve Zemahşerî, bu iki meleğe indirilenin sihir olduğunu ifade ederler. Bunların Allah (cc) tarafından imtihan için gönderildiklerini, bunlardan sihri öğrenip onunla amel edenlerin kâfir olacağını, onunla amel etmeksizin öğrenenin veya onun şerrinden korunmak için öğrenenin mü’min olduğunu ve bu maksada matuf olarak indirildiğini ifade ederler.67
Elmalılı ise aslında bunun bir sihir değil fakat sihir olarak kullanıldığında küfür manasını taşıyan bir şey olduğunu savunur. Harut ve Marut’un kendilerine indirilen hakikati herkese gelişi güzel öğretmedikleri, önce kişiyi küfürden ve sihirden men edici tavsiyelerde bulundukları, ama şeytanların ve şeytan ruhlu insanların herkese sihir öğrettiklerini söyler.68
Âyetteki karı ile kocanın arasını sihirle ayırmaya gelince, müfessirler bunun çeşitli şekillerde olabileceğini söylemişlerdir. Sihrin müessir olacağına inanan kimse kâfir olur, bu durumda hanımıyla nikâhı düşer, ya da sihri yapan, karı ile kocanın arasını, batılı hak göstermek, hileler, kışkırtma ve diğer olumsuz sebeplerle ayırır demişlerdir.69
Âyette netice olarak Yüce Allah (cc), sihrin Allah’ın izni olmadan kimseye tesir edemeyeceğini, sihirle uğraşmanın küfür olduğunu, onlara inanmanın doğru olmadığını, sihirbazların ahirette hüsran içinde olacaklarını bildirerek kullarını uyarmaktadır. Zaten Allah, Harut ve Marut'u yeryüzüne bir imtihan vesilesi olarak indirmiş, onlara birtakım hakikatleri öğretmiştir. Bunlar sihrinde temelini oluşturabilecek bilgileri içerdiğinden insanlar bu bilgileri öğrenme noktasında uyarılmıştır. Fesatçı ve kötü kimseler bu bilgileri öğrenip sihir ve insanları saptırma yolunda kullanmıştır. Oysa bundaki asıl gaye insanları sihir ve sihirbazlara karşı korumak, doğruyu ve yanlışı insanlara öğretmek ve tedbir alınmasını sağlamaktır.
C. HZ. MUSA İLE FİRAVUN VE SİHİRBAZLARININ KISSASI
Yüce Allah (cc), Musa (a.s.) ve Harun (a.s.) peygamberleri Firavun ve kavmine mucizelerle gönderir. Musa, Firavundan İsrail oğullarını kendisiyle beraber göndermesini ister. Firavun: "Gerçekten doğru söylüyorsan getirdiğin mucizeyi göster." Der. Musa (a.s.) asasını yere atar ve bir ejderha oluverir. Elini cebinden çıkarır, bakanlara bembeyaz (yed-i beyza) görünür, Firavun, Musa'yı sihirle kendilerini yurtlarından çıkarmakla itham eder, adamları Musa'nın usta bir sihirbaz olduğunu söyler.
Firavun'a etraftaki bilgin sihirbazları toplayıp Musa'nın sihrini bozabileceğini söylerler, sihirbazlar toplanır, Musa (a.s.) sihirbazlara "Allah hakkında yalan uydurmayın. O, bir azap ile sizin kökünüzü keser, iftira eden muhakkak perişan olur" diyerek uyarır fakat onlar dinlemezler, Musa (a.s.) onlara sihirlerini gösterme önceliği tanır. Sihirbazlar asalarını yere atarak, ipleri ve sopalarını koşar gibi gösterirler, insanların gözlerini büyülerler. Allah Teâlâ Musa'ya: "Korkma, asanı yere at da onların yaptıklarını yutsun. Zira onların yaptıkları sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise yaptığında başarıya erişemez" diye vahyeder. Musa (a.s.) asasını yere atınca onların uydurdukları şeyleri yakalayıp yutar. Böylece Firavun ve sihirbazları yenilgiye uğrar, sihirbazların yaptıklarının aslı olmayan şeyler (batıl) olduğu anlaşılır ve hak ortaya çıkar. Sihirbazlar "Harun ve Musa'nın Rabbine inandık" diyerek secdeye kapanırlar. Buna kızan Firavun, onları elleri ve ayaklarını çaprazlama kesmek ve hurma dallarına asmakla tehdit eder, iman eden sihirbazlar "yapacağını yap, seni yüce yaratana tercih edemeyiz. Biz hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik "70 derler.
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa ve Harun'la ilgili zikredilen sihir ifadelerinden, sihrin hayal ettirme (tahyil), bazı alet ve nesneleri kullanarak insanları kandırma ve göz boyama olduğu, hile ve aldatma olduğu, uydurma, iftira, bâtıl, zulüm olduğu ve Musa'nın gösterdiği mucizelerle bu hokkabazlıkları deşifre edip yapılanların hakikati olmayan şeyler olduklarını ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Her Peygamberin mucizeleri, kendi döneminde revaçta olan ilim, kültür ve sanat gibi alanlarla ilgili olmuştur. Bu bağlamda Hz. Musa’nın mucizelerinin çoğu da zamanında revaçta olan sihir yönünde olmuştur.
D. SİHİRLE İLGİLİ DİĞER OLAYLAR
Kur'an-ı Kerim'de, Hz Salih Semud kavmine, Hz. Şuayb da Eyke Halkına peygamber olarak gönderilince, kavimleri kendilerini büyülenmekle itham ettikleri, doğru söylüyorsanız bize mucize getirin dedikleri anlatılıyor.71
Hz. İsa'nın da ölüleri diriltme, kör ve alaca hastalarını iyileştirme gibi mucizelerle İsrail oğullarına gönderildiğinde, bu işlerin "apaçık bir büyü" olduğunu söyleyerek kendisine karşı çıkıldığı anlatılıyor.72
Peygamberimiz hakkında da inkârcıların sihirbaz, sihirlenmiş, yaptıklarının ve söylediklerinin sihir olduğunu söyledikleri belirtiliyor. Özellikle ba's hakkında verdiği bilgileri, getirdiği hakikatleri, gösterdiği mucizeleri, kendileri gibi bir insan olan kişiden beklemediklerini, kendisinin olsa olsa bir sihirbaz olacağını söylemişler, bu ifadelerden etkilenmemesi için peygamberimiz, bu ifadeleri kullanmamaları için de inkârcılar uyarılmıştır. Bu ifadeleri kullananların daha büyük bir takım mucizeler daha görseler yinede inanmayacakları yani art niyetli oldukları vurgulanmıştır.73
Felak sûresinde sihir kelimesi geçmeksizin "Düğümlere üfleyen kadınların şerrinden Allah'a sığınılması" istenmekte ve üfürükçü kadınlar anlamında "en-neffâsât" kelimesi kullanılmaktadır. "Nefs" kelimesi tefsircilere göre üflemektir.74 "Ukad" kelimesi, hakiki anlamada düğüm, sihir amacıyla iplik düğümü yapma, mecazi anlamda ise, insanları iğva ve ifsat için entrikalar çevirme anlamındadır.
Felâk ve Nâs sürelerinin nüzul sebebi hakkındaki rivayetler muhteliftir. Bunlardan ikisi sihirle ilgili değil, sadece biri sihirle ilgilidir. O da Medine'de Lebid b. A'sam’ın Hz. Peygamber'e sihir yapması ve bunun üzerine bu surelerin inmesi şeklindedir. Ancak genel kabule göre bu süreler medeni değil, mekkidir. Buna göre Hz. Peygamber'e sihir yapıldığına dair rivayetlerin bu sûrelerin nüzul sebebi olmayacağı kaydedilmektedir.75
Dostları ilə paylaş: |