Kısaltmalar


III. İTİKADİ YÖNDEN SİHİR



Yüklə 280,8 Kb.
səhifə9/10
tarix07.04.2018
ölçüsü280,8 Kb.
#46992
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

III. İTİKADİ YÖNDEN SİHİR


İtikadi açıdan bakıldığında bazı sihir çeşitlerinin inançla doğrudan ilgili olmayan işlemler olduğu görülür. Çeşitli alet ve vasıtaları kullanarak yapılan göz boyama, hile, tahyil, illüzyon, hokkabazlık gibi etkinlikler bu türdendir. Bunlar inançtan çok ahlak problemi olarak görülmektedir.183 Diğer birçok tür sihir ise küfür olarak görülmüştür.

Fahrettin Razı'nın bu konudaki değerlendirmesi şöyledir; "yıldızların bu âlemi idare ettiğine ve bu âlemde meydana gelen hadiselerin, hayır ve şerlerin yaratıcısı olduğuna inanan kimsenin kâfir olduğu hususunda ümmetin icmaı vardır. Yine kişinin saflık ve kuvvet hususunda insan ruhunu cisimleri, hayatı, kuvveti ve kudreti yaratmaya, bünyeyi ve şekli değiştirmeye muktedir olacak bir noktaya varabileceğine inanmak da ümmetin ittifakıyla küfürdür. Bir de sihirbazın saflıkta, rukye okumasında ve bazı ilaçlar tütsülemesinde bu fiillerini müteakip de âdete göre Allah'ın cisimleri, hayatı ve aklı yaratacağı, bünyeyi ve şekli değiştirebileceği bir noktaya ulaşabileceğine inanmasına da küfre nispet edenler olmuştur. Ancak bu zayıf bir görüştür. Sihrin diğer çeşitlerine gelince bunların küfür olmadığı kesindir.184

İslam âlimlerinin çoğunluğuna göre sihirle nesnelerin mahiyetinin değiştirildiğine, havada uçulduğuna, tayy-i mekân edildiğine, yıldızların bu âlemi idare ettiklerine, hayır ve şerri yarattıklarına ve şeytanların her istediklerini yaptıklarına inanarak ve küfrü gerektiren bir sözü tekrar ederek yapılan sihirler küfürdür.185

Sihrin ilahi dinlerin dejenerasyonu sonucu ortaya çıktığı ve tahrif edilmiş bir metafiziği yansıttığı düşünülerse, onun sadece sahte bilim değil aynı zamanda sahte bir din olduğu söylenebilir. Sihirbazı problemin çözümünde etkili ve yetkili makam kabul edip ona başvuran ve onun düşüncelerini benimseyenlerin de bu sahte dini kabullenmiş olacakları varsayılır Hz. Peygamber, sahabilere hitap ederek; "yağmuru Allah yağdırdı diyenin mü'min, onu yıldızlara nispet edenlerin ise küfre gireceklerini"186 bildirmiştir. Bakara süresinde küfür olarak nitelenen sihir işte budur. Cinlerin istihdam ettiklerini söyleyenler, onların yakınlığını kazanmak için küfrü gerektiren söz ile fiilleri işleyecek veya şeytanın dilediğine yaptığına inanacak olursa bu da küfre götürür.

Nesefi, İmam Maturidi'nin, sihirbazın mutlak olarak küfre düşeceğini iddia etmenin hatalı olduğunu, sihirbazın yaptığı işin mahiyetine bakmak gerektiğini, şayet iman esaslarından lüzumlu bir şeyi reddi gerektiriyorsa ancak o zaman küfre gireceğini, aksi takdirde küfür gerekmeyeceğini söylediğini nakleder. 187

Hz Peygamber'in "sihir yapmak şirktir."188, "sihre inanan cennete giremez"189 şeklinde ki hadislerini bu şekilde anlamak gerekir. Durum böyle olmakla beraber sihri öğrenmek, öğretmek ve yapmanın ve sihirbazın durumu ve cezası ile ilgili farklı hükümler ortaya konulmuştur. Bu konudaki fıkhi görüşlerin temeli de itikadi duruma etkisi üzerine bina edilmiştir.


IV. SİHRİ CAİZ KILAN ŞARTLAR


Yeri gelmişken şunu da belirtelim: bazı âlimler iki sebebe binaen sihir öğrenmeye cevaz vermişlerdir.

1. İçerisinde küfür olan sihirle, küfür olmayan sihri tefrik için.

2. Kendisine sihir yapılmış olan kimseden sihri kaldırmak için.

Birincisi, sadece itikat açısından mahsurludur. İtikat edilmeyince bir şey hakkında mücerred bilgi edinme yasaklanamaz. Tıpkı putperestlerin putlarına nasıl ibadet ettiklerini öğrenmek gibi.

İkincisi ise, bu işin icrası mutlaka bir nevi küfür veya fıskı gerektiriyorsa, hiçbir surette helal olmaz. Aksi takdirde belirtilen husustan ötürü caiz olur. Büyülenen kimsedeki büyüyü çözmek, onu sihirden kurtarmak için yapılan bu mukabil ameliyeye nüşre denir. Bunu cumhur caiz görür. Said ibnü'l-Müseyyeb'in: "Allah, zarar veren sihri yasakladı, fayda vereni yasaklamadı." dediği rivayet edilir. Katâde: "Kişi, kendisine yapılan sihri tedavi edecek kimseyi arar." der. Nuşre konusunda İbn Hanbel'e sorulunca; "Bunda bir beis yoktur." demiştir. Ancak Resûlüllah'ın: "Nuşre şeytan işidir." hadisi bunu yasaklar görünüyorsa da, Âlimler bu hadisi, şöyle yorumlamışlardır: "Resûlüllah işin aslına işaret etmiş olmalıdır, çünkü asıl itibariyle bu da sihirdir. Hüküm kasta göre değişir; kim bununla hayır kastederse bu hayırdır, kim bununla şer kastederse bu şerdir." Nüşre iki nev'e ayrılmaktadır:

a) Sihirle yapılan nüşre ki hadisteki yasak buna bakar.

b) Meşru vasıtalarla yapılan nüşre ki, meşru olan budur.190

Hadiste "Beyanda sihir vardır"191 sözü beyan ile insanların etkilendiğini ve hakkı kabul ettirmede beyanın önemi belirtir.

Ömer bin Abdulaziz'in yanında bir adam beliğ bir şekilde konuşmuş, O'da "Vallahi bu, helal sihirdir" demiştir. Hak olan ve onu açıklayan beyan, helal olan sihir; kafa karıştırma, aldatma ve batılı hak şeklinde tasvir ettirme şeklindeki beyan ise, yerilen sihirdir.192

Görülüyor ki mücerret bilgi edinmek ve gerektiğinde meshuru tedavi için ve adına mecazen sihir denilen beyan ile hakkı anlatma durumları, helal sihir olarak değerlendirilmiştir.


SONUÇ


Üzerinde araştırma yaptığımız "İslam da sihir ve büyü" konulu bu çalışmada elde ettiğimiz hususları şöyle sıralamak mümkün:

Sihrin gerek kelime ve gerekse terim olarak farklı birçok tarifi vardır. Bunlardan çıkan ortak anlam; sihrin, esrarlı, hayal ürünü, bir iş ve bir takım kötü niyetli kimselerin insanları aldatmak, onlara zarar vermek üzere yaptıkları, hakikat dışı olmakla da olağan üstü görünen faaliyetlerde olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında insanları etkileyici bazı güzel ve etkileyici söz, fiil ve hadiselere de mecazen sihir dendiği görülmektedir.

Sihir ile benzer manalardan kullanılan birçok tabirinde bulunduğu karşımıza çıkıyor. Aslında bunlar, toplumlara ve bölgelere göre sihrin çeşitlilik arz ettiğini göstermektedir. Yine yapılış şekli ve gayeleri de karşımıza sihirle ilgili birçok terim ve çeşit çıkarıyor. Günümüzde ise eski isimler olan tılsım, rukye, azaim, şa'beze, hiyel havas vb. kelimelerin yarine hipnotizma, manyetizma, illüzyon, astroloji gibi terimler çıkmaktadır. Aslında bunların anlam ve içerikleri birbirine oldukça yakındır.

Tarihsel olarak baktığımızda, sihrin insanlık tarihi kadar eski olduğu görülür. Bunu tarihi araştırmaların yanında başta Kur'an olmak üzere dini kaynakların da işaretiyle anlıyoruz. Ayrıca bir insan topluluğunun bulunduğu her yerde sihrin bir halde var olduğu bir vakıa alarak karşımıza çıkmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de sihre oldukça geniş bir yer ayrılmıştır. Özellikle Harud ve Marut ve Hz. Musa (a.s.) ve Firavunun sihirbazlarının kıssaları kayda değerdir. Bunların yanında Hz. Salih, Hz. Şuayb, Hz. İsa ve Hz. Peygamber'in açık olarak sihirbazlıkla ithamları Kuran'da geçmektedir.

Sünnette ise daha çok ön pilana çıkan Hz. Peygamber'e sihir yapılması meselesidir. Bunu kabul edenler de, etmeyenler de mevcuttur. Ancak konu titizlikle incelendiğinde kabul etmeyenlerin haklı olduğu görülmektedir. Ayrıca Kur'an ve hadislerde sihrin açıkça yasaklandığı görülmektedir.

Sihrin, hakikati olan ve olmayan, iyi niyetle yapılan ve kötü niyetle yapılan başta olmak üzere birçok türleri vardır. Fahrettin Râzî bunlardan sekiz tanesini saymaktadır.

Sihir ile mucize ve keramet tamamen farklı algılar olmakla beraber, olağan dışı olmaları nedeniyle birbirleriyle karıştırıldığı olmuştur. Bu nedenle, mucize gösteren peygamberler her zaman inanmayanlarca sihirbaz olarak itham edilmiştir.

Yine sihir ile melekler arsında bir irtibat kurulmaya çalışmışsa da bu çoğunluk âlimlerce reddedilmiştir. Ancak sihrin cin ve şeytanlarla yakın bir ilişkisi olduğu bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ilişkiden dolayı sihirbazlık ile kâhinlik arasında genelde yakın bir bağ kurulmuştur.

Genel kabule göre sihrin, nesnelerin tabiatını değiştirebilme gibi bir etkisi olamayacağı ancak psikolojik tesirinin ise inkârı mümkün olmadığı görülmektedir. Bunun yanında sihrin hiçbir etkisi olmadığını savununlar da vardır.

Sihir hakkındaki malumat böyle iken ve sihir ve sihirbazlar hakkındaki bütün yasaklamalara ve ağır cezalara rağmen bütün toplumlarda olduğu gibi bizim toplumumuzda da sihirsel faaliyetler yaygın bir şekilde görülmektedir. Yapılan işlemlere ve bunları yapanlara baktığımızda, bütün bunların yanlış inanışlardan, art niyetlilerden ve maddi çıkar elde etmek isteyenlerden kaynaklandığı görülür. Netice olarak da bunları yapanlar, yaptıranlar ve bunlara inananlar ya itikadi, ya da ahlaki olarak sapkınlık içine düşmektedirler. Ayrıca bu işlemlerin maddi zarar yanında, dine verdiği zarar da ortadadır.

Sihrin, bilgi edinmek ve korunmak gayeleri hariç, öğrenimi ve yapılması haram ve de küfür sayılmış, sihirbazlara ölüm cezası öngörülmüştür.



Yüklə 280,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin