Kur'AN'da ulûHlyyet



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə20/59
tarix07.01.2019
ölçüsü2,97 Mb.
#91458
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   59

16. El-hamid

“Hamdolunan” demek olup, ilk defa 27. olan el-Burûc sûresinde ge­çer. Hamîd, hamd masdarından, ism-i mefûl mânâsı taşıyan fa'îl veznin­de bir sıfattır. Hamd, “kendisindeki güzel vasıflardan ve yaptığı iyilikler­den dolayı bir kimseyi öğmek” demektir. 911 Şükür ve medih unsurları­nı, bir arada olarak ihtiva eden “hamd”i karşılayacak Türkçe asıllı bir kelime yoktur. Bizdeki “öğmek”, sadece medih ve sena karşılığıdır 912. Hamd hakkında yapılan tanımların özeti olarak, bunun belli başlı şu un­surları ihtiva ettiğini söyleyebiliriz:



a) Kendisine hamdolunanda, hakika­ten güzel sıfatlar bulunmalıdır. Bir başka deyimle, ondaki değerler süb­jektif değil, objektif olmalıdır,

b) Onun, kendisine hamdedene karşı yap­mış olduğu lütufları, ihsanları bulunmalıdır,

c) Yaptığı iyilikleri, her han­gi bir zorlanma sonucu olarak değil, ihtiyarî olarak yapmış olmalıdır,

d) Ona mahmûd denilebilmesi için, yapmış olduğu iyiliklere mukabil, fii­len öğülüp teşekküre hedef olmuş olmalıdır,

e) Hamdetme işinde, mahmûd'a karşı bir ta'zim ve muhabbet refakat etmelidir. 913

Hamdin taşıdığı anlamı gördükten sonra, Allah'ın vasfı olarak el-Hamîd'in nasıl tarif edildiğini görelim. el-Hattâbî:

Allah'a, yaptığı her şey­den dolayı, mutlak surette hamdolunur, işlerinde bir yanlışlık düşünüleme­yeceği için O, bollukta da darlıkta da hamde mustahıktır. Zira, Onun iş­lerinde bir yanlışlık düşünülemez 914. İbn Kesîr: “yaptıklarında, söyledik­lerinde, dininde, ve takdirinde Hamdolunan” 915 Allah, bütün isimleriyle de, Hamîd'dir. Kur'ân'da:

Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, din gününün Mâliki olduğu 916; gökleri ve yeri, karanlıkları ve aydınlığı yarattığı 917; göklerde ve yerde Hükümrân, Hakîm ve Habîr olduğu 918; has kuluna eğrilik taşımayan bir Kitab indirdiği 919 vb. gibi hususiyetle­rinden dolayıdır ki, hamde müstahak olduğunu bildirmiştir. Kemâl manâ­sıyla hamd, ancak Ona mahsustur. Allah, hamdin Kendisine ait olduğu­nu bildirdiği gibi, insanlar 920 melekler 921 gök gürültüsü gibi meteorolojik unsurlar 922, kısaca “anlaya­madığımız bir ifade ile istisnasız bütün varlıklar923

Onun hamdini terennüm ederler.

Hamd kökü, fiil olarak Allah hakkında hiç kullanılmamıştır. Onun hamdi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi şeklinde ifade olunmuş­tur. Fiil şekli yalnız bir âyette “yapmadıkları şeylerle hamdolunmak is­teyen kimseler” kınanırken varid olmuştur 924. İsim olarak 40'tan fazla yerde ve münhasıran Allah hakkında bulunmuştur. Makbul insan­lar için hâmidûn (hamdedenler) vasfı gelmiştir 925. İsm-i mefûl şekli olan mahmûd (öğülmüş) yalnız bir kere ve Hz. Muhammed'in ulaştırı­lacağı makamın sıfatı olarak gelmiştir (makâmen mahmûdâ 926.

Bütün Kur'ân'da eliflâmlı veya eliflâmsız olarak 16 âyette görünen Hamîd isminin kullanılışı, şu durumları gösterir.

a) Münferid olarak yalnız bir âyette ve özel isim değerinde varid olmuştur.

(Hamîd'in yoluna)...927. Bu âyet medenîdir.



b) “el-'Azîz el-Hamîd” şekli her zaman tâbi' (sıfat) olarak gelmiştir 928. Bu şekil yalnız Mekkî âyetlerde görülür.

c)Hamîd Mecîd929, “Hakîm Hamîd930, “Velî Hamîd931 birer âyette varid olmuştur. Bunların hepsi de mekkîdir.

d) “Ganî Hamîd” diğerlerine göre çok fazladır. Hem Mekkî 932, hem de Medenî 933 âyetlerde görünür.

Terkib edildiği ilâhî isimlere dikkat edilince görüleceği gibi, “Hamîd Mecîd” birbirini destekler. 'Azîz isminin Hamîd ismine bitiştirilmesi ise çok önemlidir. Zira birincisi mutlak kudret ve galebeyi ifade eder. Böyle olanın, zorunlu olarak sevilen, sayılan, öğülen, kısaca Hamîd olması ge­rekmez. Allah'ın Hamîd bir 'Azîz olduğu ise, böylece belirtilmiştir. “Ganî Hamîd” ise, başka mânâlar arasında bir de şunu ihtiva eder. Allah baş­kalarının hamdiyle Hamîd değildir, zatında Hamîddir. Başkalarının hamdinden esasen müstağnidir.

Altı şekil arasında Medine devrinde kalan tek şekil bu sonuncusudur. 934

17. Eş-şehîd

Allah'ın vasfı olarak eş-Şehîd “kendisinden hiç bir şey saklanamayan ve hiç bir şeyi unutmayan” 935 demektir. Şâhid olmak, ilk önce “hu­zur” düşüncesini uyandırır. Şâhid oluşu, bilmenin öbür nevilerinden ayı­ran, özellikle bu hâzır olma kavramıdır. el-Gazzâlî'ye göre ilim, mutlak olarak düşünülürse:

Allah “'Alîm”, gayba ve gizli taraflara izafe edilir­se “Habîr”, zahiri durumları bilme söz konusu olursa “Şehîd”dir 936. İlâ­hî huzurun insan üzerinde doğuracağı etki gerçekten bambaşkadır. Be­şerî anlamda bir huzur, Allah Teâlâ hakkında doğru olmayacağından şöy­le izahlar yapılmıştır:

Şehîd, mahlûkların ancak şuhûd, yani huzur ile bilebilecekleri şeye muttali olandır. Gerçi O mekânî yakınlıkla vasfolun­maz. Maksad mahlûkatında olup biten şeylerin uzakta olan kimse, gibi Kendisine gizli kalmayacağıdır 937. Hülâsa Allah ezelden beri her şeyi bilir. Küçük-büyük her şeye muttalidir 938.

Kur'ân'da oldukça fazla görünen bu kökten, Allah hakkında varid olan fiil pek azdır. Allâh Kendisinden başka tanrı olmadığına şehâdet et­tiği gibi, melekler ve ilim sahipleri de buna şahidlik ederler 939.

Yi­ne O, Kendi ilmiyle Kitabı indirdiğine şahidlik eder 940. İnsanların bazı işlerine, meselâ münafıkların yalancı olduklarına 941 şehâdet eder. Allah, Rabbleri olduğuna dair âdem oğullarının, kendilerini sorum­lu kılan şahadetlerini almıştır “eşhede-hum” 942. Ne şeytanı, ne de onun yardımcılarını, kâinatın yaratmasına şahid tutmamıştır 943. En büyük şehâdet Allah'ın şehâdetidir 944. Allah şehâdet âlemini olduğu gibi gaybı da bilendir 945 Şehâdet mefhumu gerek fiil gerek vasıf olarak Allah hakkında kullanıldığı gibi, mahlûkları için de kullanılmıştır. Şehîd'in çoğulu oîan “şühedâ” müşriklere izafe edildiğin­de “şühedâ'e-kum (şahidleriniz)”, bazan “sahte tanrılar” diye tefsir olu­nur. Bu, şahidde “yardımcı” anlamının düşünülmesinden çıkmaktadır 946. Fakat bu kelime, şehâdet kavramının kapsadığı başka şeylerle de tef­sir olunur. İbn 'Abbâs “yardımcılarınız”, Mucâhid “lehinizde şehâdet ede­cek olanlar”, bazıları “huzurlarına önem verdiğiniz kimseler” demiştir 947.

Şehid vasfı Kur'ân'da 35 yerde geçer 20'sinde Allah'ı tavsif eder. İlk olarak 27. sıradaki el-Burûc sûresinde görünmüştür. Kullanılış özel­likleri :

a) Her zaman münferid olarak gelmiştir.

b) Hiç bir yerde eliflâmh olarak eş-Şehîd varid olmamıştır.

c) Vahyin başlangıç safhasından itibaren her devresinde görünmüş­tür.

d) Bir çok âyette temyiz: Kefâ billahi şehidâ (Şahid olarak Allah yeter) veya haber durumunda innellâhe 'alâ külli şey'in Şehîd (Allah her bir şey üzerinde Şahiddir) gelmiş, tâbi' (sıfat) olarak hiç varid olmamış­tır.

Şahidin

Bir âyette azamet veya fiildeki aktivitenin şiddet derecesini belir­ten bir üslûp nevi olarak, Allah hakkında cemi suretinde gelmiştir:

Biz onların hükümlerine Şahidler idik”. 948


Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin