18. El-Gafûr, el-Gaffâr, Gâfiru'z-Zenb, Hayru'l-Gâfirîn, zû Magfire, Vâsi'u'l-Magfire
Allah, mağfiret sıfatını bildirmek üzere GFR maddesinden gelen mezkûr vasıflarla Kendisini tavsif etmiştir. Bu isimler, aslında aynı hususiyete delâlet ettikleri için, -benzeri durumlarda olduğu gibi- ayrı yerde ele alacağız.
Gufran, magfire masdarları, setr, yani örtmek ifade ederler. Gafur Gaffar İsimleri bu kökten mübalağa binalarıdır ki, kısaca “kulların günâhlarını örten, suçlarından ve hatalarından geçen” anlamına gelirler 949. Allâh Gafurdur demek, “kullarının günâhlarını afvetmekle örtendir” demektir 950. el-Gazzâlî bu maddeden gelmiş olan belli başlı üç vasıf arasında şu ince farklara dikkati çeker. Ona göre:
el-Gâfir, mağfiret fiilinin yalnız aslına; el-Gafûr, günahların çokluğu nisbetinde mağrifetin de çok olduğuna delâlet eder. Hatta günâhların sadece bir nevini bağışlayana Gafur denilemez. el-Gaffâr ise, günâhları tekrar tekrar, çokça bağışlayan demektir. Öyle ki, bütün günâhları bir tek defada mağfiret eden, ve fakat defalarca günâha dönen” insanı bağışlamayan, Gaffar ismine müstahak olmaz 951 .
Gfr, Kur'ân'da en fazla kullanılan maddelerden birisidir. Fiil, isim, vasf şekilleriyle 250'den fazla yerde görünür. Mağfiretin söz konusu olduğu her yerde fail sarih veya takdiri olarak Allah'tır. Bütün Kur'ân'da, bunun üç istisnası vardır 952, her üç âyette de ya mü'minlerden mağfiret edici olmaları istenmekte, veya onların bu sıfatla muttasıf oldukları haber verilmektedir. Fiil, mağfiret istemeye delâlet eden istiğfar şekliyle gelmiş ise, tabiatıyla, Kendisinden bağışlanma istenilen (mansûb durumunda) Allâh'dır, mağfiret eden fail yine Odur Bu kökten kullanılan masdar “magfire”dir; yalnız bir âyette “gufran” da kullanılmıştır. Mezîd şekillerden “istiğfar” masdarı da bir âyette 953 gelmiştir. Allah bağışlamasını hiç bir yerde mutekellim vahde (birinci tekil şahıs) olarak “mağfiret ettim, mağfiret ederim” tarzında bildirmemiştir. Bu fiil, “mağfiret ettik”, “mağfiret etti” “mağfiret eder” vb. şekillerinde ifade olunmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm'deki mağfiret kavramı çok geniş bir semantik alana yayılır. Bu, başlı başına incelenmesi gereken bir konudur. Biz sadece, rast gele bazı unsurlara işaret edelim:
Mağfiret mefhumu, genel olarak Ulûhiyyetin Rabb unvanı ile münasebete konulur. Allah, kullarının kendisinden mağfiret istemelerini bekler 954 günah işleyip de.bağışlanma isteyenler öğülürler 955. Çünkü günâh, insanların ayrılmaz bir özelliğidir. Bu konuda bir çok hadisten sadece birini hatırlayalım:
“Eğer günâh işlemeseydiniz, Allah sizleri ortadan kaldırır, günâh işleyip de Kendisinden mağfiret dileyenleri yaratırdı” 956. Günahkâr kimse diliyle olduğu gibi, fiilen de kendisinin bağışlanmasına vesileler aramalıdır. “Allah'a ödünç vermek” 957 yani Onun rızası için yaratıklarının ihtiyaçlarını gidermek gibi. İnsanın afvedîci olması da, Allah'ın onu mağfiret etmesine sebeptir 958. Günâhları bağışlamak yetkisi, yalnız Allah'ındır 959, vasıtalar kaldırılmıştır. Ancak, Onun mağfireti için şahsî gayretle birlikte vesileler de aranabilir. Resulün mağfiret istemesi 960 gibi. Babanın evlad hakkındaki istiğfarı da aranabilir 961. Melekler, yer yüzündeki mü'minler için mağfiret dileyip dururlar 962. İnsan, kendisi için olduğu gibi, anne-babası, öbür mü'minler için de mağfiret dilemelidir 963. Mağfiret dileme ferdî olduğu gibi 964 topluluk halinde de olabilir 965. Allah'ı mağfiret etmeye hiç bîr şey zorlayamaz, bu iş hür iradesine bağlıdır 966. O az-çok her günâhı, kısaca bütün günâhları afvedebilir 967. Fakat cumhurun görüşüne göre, bu mücmel ve genel ifade, Allah'ın “şiriaten başka bütün günahları bağışlayacağını bildiren 968 âyet ve kâfir olarak ölen kimseleri afvetmeyeceğine dair nass ile 969 açıklanmış ve tahsis olunmuştur (bu son iki âyet de mekkîdir). Mağfiret kavramına ait notlarımızı şu önemli noktaya dikkati çekmekle bitirmek istiyoruz:
Bir çok âyetten anlıyoruz ki, Kur'ân'da mağfiret, -azınlıkta kalan durumlar dışında- suçtan, azaptan “paçayı kurtarmak” değil; öğülen, aranan, gerçek ve yüksek bir makamdır. 970 Allah'ın ma'sûm Resulünün bile, mağfiret istemeye teşvik olunması 971 günâhlarının mağfiret olunacağından bahsedilmesi 972 gibi durumlar da bundan ileri gelir. Böylece, gerçekte, günâh işlemeyen kâmil insanlar da, hilâf-ı evlâ hareketlerinden ötürü, nefisle mücahede ve Cenab-ı Hakka iltica lezzetine kavuşurlar. 973
el-Gafûr
Kur'ân-ı Kerîd'de 91 defa zikrolunur. Bunların 36'sı mekkî 55'i medenî'dir. Bu kökten gelen bütün diğer vasıflar gibi, münhasıran Allah hakkında varid olmuştur. Bazan eliflâmlı, bazan eliflâmsız gelmiştir. Bu ismin kullanılış özellikleri şunlardır:
a) Yalnız iki mekkî âyette tek başına gelmiştir 974.
b) “el-Gafûr el-Vedûd” şeklinin tek örneği vardır. O da Gafur isminin ilk defa göründüğü, başlangıç devresine girebilecek bir âyettedir 975.
c) “'Azîz Gafur” yalnız 2 mekkî âyete bulunur 976.
d) “Gafur Şekûr” yalnız 3 mekkî âyette vardır 977.
e) “Afuvv Gafur” şekli ise, Medine'ye inhisar eder 978.
f) el-Halîm ismi ile hem Mekke hem Medine devrinde vuku bulmuştur. Dikkati çeken husus:
Mekkî âyetlerde “Halîm Gafur” şeklinde geldiği halde 979, medenî âyetlerde takdim-te'hire tabi olarak “Gafur Halîm)? tarzında varid olmuştur 980.
g) Esmâ-yı hüsnâdan hiç biriyle kıyas edilemeyecek derecede Rahîm ismine iktiran etmiştir (23 mekkî, 48 medenî âyette) 981 Esas olarak “Gafur Rahîm” şeklinin tek istisnası, “er-Rahîm el-Gafûr” olarak gelen 982 âyetidir.
h) Bir mekkî âyette “Rabb Oflfûr” örneği vardır 983.
Demek ki 'Azîz, Şekûr, Vedûd, Rabb isimleriyle veya tek başına gelmesi yalnız Mekke'de; 'Afuvv ismiyle ise yalnız Medine'de birlikte gelmiş, ancak Rahîm ve Halîm isimleriyle her iki devirde beraber bulunmuştur. Bitişen isimlerin gerekleri arasında bazan derecelenme (“Gafur Rahîm”, “Gafur Şekûr”, “Gafur Vedûd”), bazan dengelenme (“'Azîz Gafur”), bazan destekleme (“'Afuvv Gafur”) durumları görülür.
Gâflru'z-zenb
“Günâhları mağfiret edici” demek olan bu vasıf, yalnız bir mekkî âyette gelmiştir 984.
el-Gaffâr
Kur'ân'da 5 defa görünür. Bunların hepsi de mekkî'dir 985. İlk iki âyette münferid, öbürlerinde “el-'Azfz el-Gaffâr” şeklinde dengelenme belirten bir terkib gösterir. Bunlardan biri, mevsufsuz olarak özel isim durumundadır 986.
Hayru'I-Gâfirîn
“Mağfiret edenlerin en hayırlısı” demektir. Hz. Musa'nın bir duasında vaki olmuştur 987. Mahlûkların mağfireti elbete Allâh'ınkine kıyas edilemez. Allah dağlar kadar günâhları birden ve sebepsiz olarak dilerse bağışlaması, bağışlamakla kalmayıp sınırsız ihsanda butlunması, başa kakmasının, karşılık beklemesinin söz konusu olmaması gibi sebeplerden dolayı, Allah “Hayru'l-gâfirin”dir.
Zû mağfire
“Mağfiret sahibi” demektir. 2 mekkî âyette yer alır 988.
Vâst'u'l-mağfire
“Mağfireti geniş olan” demektir. Mekkî olan en-Necm sûresinin, medenî bir âyetinde bulunur. 989
Dostları ilə paylaş: |