Çalışmamız boyunca sürekli dikkat çektiğimiz Allah ve ahiret mefhumları arasındaki gereklilik ilişkisinin bariz olarak görüldüğü bir başka yer de yeniden dirilme konusudur. Bir dini sistemde öldükten sonra dirilme fikrinin bulunabilmesi, orada dirilmeyi gerçekleştirecek bir kudretin varlığını gerektirmektedir. Bu bakımdan böyle bir gücün varlığını gördüğümüz Eski Ahit’te öte dünya ve sonraki hayat anlayışını incelerken yeniden dirilme mefhumunu aramamız sonuçsuz bir çaba olmayacaktır kanaatindeyiz. Nitekim bu konuya eğilen Kitab-ı Mukaddes teologlarına önderlik eden başlıca çıkış noktası bu tarz bir düşünce olmuştur. Ancak burada aşılması gereken bir engel bulunmaktadır. Her nasılsa ilk dönemlere ait Eski Ahit Kitaplarında yeniden dirilme fikrine dair bir iz bulunmadığı ileri sürülegelmiştir. Bu fikrin sonralan Yahudilik’te daha açık olarak görüldüğü söylenmiştir. Bu nedenle bu fikrin varlığı, yokluğu veya meydana gelip gelişmesi üzerinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Şimdi bir yandan, sözünü eniğimiz temel mefhumlar arasındaki ilişkinin Eski Ahit’te nasıl şekillendiğini görürken, bir yandan da konu ile ilgili görüşler üzerinde de duracak ve bunları tartışacağız.
Yeniden dirilme düşüncesine Eski Ahit’te, sonraki dönemlerde yer verildiği görüşü üzerinde neredeyse bir mutabakat söz konusudur. Bu fikrin açıkça görüldüğü yer, M.Ö. 200 yıllarına götürülebilen Danyal Kitabı’nın 12. babıdır. Bu Kitabı bir iki yüzyıl daha geriye götürebilen araştırmacılar varsa da bunlar azınlıktadırlar.643 Buna göre ölüm bir son ve insan varlığının yok olması demektir. Bu fikre delil olarak da şu ayetler verilmektedir: “Çünkü mutlaka öleceğiz ye yere dpk-ülüp yine toplanmayan su gibiyiz...”644 “ (İnsan) ebediyyen yoktur, kendi pisliği gibi,”645 insan sen “topraktansın ve toprağa döneceksin”646
Eski Ahit’te insana canlılık veren unsura ruh adı verilir, insan canlı bir bedendir. Ibranice ruah kelimesinin asıl manası Allah’ın Ruhu’dır. Bu bütün canlılara canlılık kazandıran prensiptir.647 insan, Allah’ın kendi nefesini ona üflemesi ile hayat bulur.
“Ve Rab Allah yerin toprağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşıyan can oldu.648 İnsana üflenen bu nefes emanettir.”649 “Allah onu geri alabilir. Yüzünü gizlersin, onlar şaşırırlar; soluklarını alırsın ölürler. Ve topraklarına dönerler.”650
Eski Ahit, insanı canlı bir bütün olarak kabul etmektedir. Bu bakımdan nefes, yani nefs bir “bütün olarak İnsan varlığını” ifade etmektedir. Nefes kavramı ruhu ve bedeni ile bir bütün olarak insanı ifade etmektedir. Nefes bu insanın her parçasındadır. Onun ciğerlerinde, yüreğinde, etindedir. Diğer taraftan insanın nefsi onun bedeninin bütün karakterini taşır. Böyle bir anlayışta insanın nefsinin bedeninden daha üstün, daha ilâhî olduğu veya bedeninin daha aşağı bir unsur olduğu düşüncesine yer yoktur. Bu anlayış doğaıltusunuda ölüm, insanı bir bütün olarak meydana getiren unsurların dağılması veya insan varlığının daha canlı birtakım parçalarının diğerlerinden kaçıp hürriyetine kavuşması, ya da insanın bir varoluş biçiminden diğer birine geçmesi değildir. Aksine insanın ölümü, onun vanlığmın bir bütün halinde canlılığını yitirmesi demektir.651
Eski Ahit’te ölünün gittiği yer Şeoldür. Şeol, yerin altında ölülere ait karanlık bir yerdir. Bu kelimenin nereden geldiği kesin olarak belirlenebilmiş değildir. Kelimenin çukur anlamına gelen şa al kelimesinin yumuşatılmış bir şekli olduğu ileri sürülmüştür. Başka bir iddiaya göre, Asurca suâlu kelimesinin karşılığıdır. Şeol üstteki aydınlık ve hayat aleminin zıddıdır. Orası derin Şeoldür.”652 “Orası karanlıklar alemidir, orada ışık karanlıktır.”653 “Yerin ve denizlerin derinliklerindedir.”654 Kabir çoğunlukla şeolun ağzı olarak nitelendirilmiştir. Şeol bazan da defin yeri olarak görülmüştür.655 “Şeol’dekiler artık ne dünyaya geri dönebilirler, ne de dünyadaki olaylardan bir haber alabilirler.”656 Bu kesin olarak dünyadaki hayatın sonudur. Şeol’dekiler için Allah’ı yüceleyerek O’na yaklaşma ümidi kalmamıştır.657
“Çünkü yaşayanlar biliyorlar ki, öleceklerdir; fakat ölüler bilmezler ve artık onlar için ücret yoktur;...., ve güneş altında yapılan bir şeyde onlar için ebediyyen pay yoktur.”658
“İşlemek için elinin bulduğu her ne ise onu kuvvetinle işle, çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş ve düşünce, bilgi ve hikmet yoktur.”659
“Şeol’e herkes girecektir ve orada herkes birdir.”660 “Şeol bir cezalandırma veya mükafatlandırma yeri değildir. Oraya iyiler de kötüler de gidecektir.”661
Yukarıdaki gibi bir ölüm ve Şeol mefhumu karşısında yeniden dirilme fikrinin kaynağının ne olduğu üzerinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Genel olarak bu fikrin varlığı bir, evrim bir gelişim ve bir etkileşim meselesi olarak görülmüştür. Bu konuda dış kültürlerin tesirleri ve Beni israil’in kendi dini tecrübelerindeki değişim ve gelişim tartışma konusu edilmiştir.662 Şeol İnsanın varacağı son nokta olarak görülmektedir. Bunun ötesinde insanın varolması mümkün değildir. O halde yeniden dirilme fikri nasıl olup da söz konusu edilebilmektedir.
Yeniden dirilme konusunda muhtemel dış tesirler bakımından üç coğrafi ve kültürel kaynaktan söz edilmektedir. Bunlar: Mezopotamya, Kenan, ye İran’dır.
Mezopotamya’da söz konusu olduğunda araştırmacılar, Marduk adı verilen ilâhın yeniden dirilmedeki başlatıcı rolü ile Yahve arasında bir paralellik kurmaktadırlar. Yine bunlar Mezopotamya’da ölen ve yeniden dirilen tanrı Marduk ve tanrılar mitinin ve bu konudaki belli kültsel törenlerin varlığından yola çıkarak Eski Ahit’te yeniden dirilme fikrinin bulunuşunu açıklamaya çalışmaktadırlar.
İkinci bir kaynak olarak Kenan gösterilmektedir. Burada da ölen ve yeniden kalkan tanrı Baal mitinin, İsrail’deki bu İnanca temel teşkil edebileceği söylenmiştir. Öyle görünmektedir ki, 1920’lerde ortaya çıkarılan Ugaritçe yazmaların okunmasıyla İsrail’in bazı dini uygulamaları ve bazı kavramları Kenan’dan aldığının ortaya konulması bu görüşe temel olmuştur.
Ancak yukarıda aktardığımız iki öneri de, Eski Ahit’in ilâh anlayışındaki farklılık dikkate alınarak geri çevrilebilmiştir. Ölüp, nevruzda tekrar dirilen bir ilâh anlayışı Kitab-ı Mukaddes’te bulunmamaktadır. Bunun ötesinde Kitab-ı Mukaddes, Yahve’yi ölüme güç yetirebilen bir ilâh olarak tanıtmaktadır.663
Yahudiler’in sürgün sırasında iran’daki Zerdüştlükten etkilendikleri bir başka görüş olarak ileri sürülmüştür. Çünkü Zerdüşt metinlerinde insanın bedenen yeniden dirilmesi fikri bulunmaktadır. Zerdüştlük’te insan tabiatı, Eski Ahit’te olduğu gibi bir bütün olarak ele alınmamaktadır. Bu nedenle dirilme insanı meydana getiren elemanların bir araya toplanması şeklinde görülmektedir. Diğer taraftan Zerdüşt metinlerinin yası konusunda bir görüş birliği sağlanabilmiş değildir. Bunların Eski Ahit metinlerinden önce mi, sonra mı yazıldıkları tartışılan bir konudur.664
Yeniden dirilme hakkında yürütülen ve ileri sürülen düşüncelerde Eski Ahit’in ilâh mefhumu, dikkat çekici bir şekilde ileriye çıkmaktadır. Eski Ahit’teki yeniden dirilme fikrini, onun kendi İçinde geçirdiği gelişme sonucunda ortaya çıkmış bir inanç olarak gören yaklaşımın üzerinde önemle durduğu nokta budur. İsrail’in İnançlarında bir kere monoteizm belirdikten sonra, ister bu dünyaya ait olsun isterse öteki dünyaya ait olsun, bütün İnançlar er ya da geç monoteizm üe uyum İçine getirilmeli idi. Ancak bu görüşe göre eskatolojik inançların bu değişimi diğer inançlardan fazla vakit almıştır. Monoteizmin meydana gelişi ile teolojik ve eskatolojik ilişkiler temelinden bir değişiklik geçirmiştir. Çünkü Yahve Yaratıcı ve bütün yeryüzünün ilâh’ı kabul edildikten sonra bu dünyada veya ötedünyada insanın bütün varoluşu, tabii olarak O’nun hükmü altına girecektir. İnsanın bu dünyadaki hayatı ve gelecek hayatı ilâhî kudrete muhtaçtır.
Ancak yeniden dirilme fikrinin önünde bir engel olarak duran Şeol anlayışının aşılması kolay olmadı. Charles R.H.’a göre monoteizm ile bu putperest anlayışı arasında uzun süren bir mücadele oldu. Sonunda Yahvizm bu putperest anlayışı ortadan kaldırdı. Yahvizm diğer taraftan, Allah anlayışından yola çıkarak fertte bir hayat şuuru geliştirdi. Bu anlayış neticesinde, doğru kulların veya azizlerin yeniden dirilmeleri fikri doğdu. Buna göre günahkarların yeniden dirilmeleri mümkün değildi.665
Gördüğümüz gibi yukarıdaki açıklamada yeniden dirilme fikrinin dayandığı yegâne nokta, Tek İlâh anlayışının varlığıdır. P, Badham’ın bu konuda vardığı sonuç şöyle olmuştur: Eski Ahit’teki insan anlayışına baktığımız zaman, insanın kabrin ötesinde bir hayata geçmesi mümkün görünmemektedir. Ancak oradaki ilâh anlayışına ve İlâh ile insan arasındaki ilişki göz önüne alınırsa, bunun insanın gelecekte bir hayatı olması gerektiği sonucuna götürmesi gerekir ve götürmüştür de.666
Eski Ahit’te yeniden dirilme fikrinin varlığını ne bir lakını dış etkilere, ne de Eski Ahit’in kendi içindeki gelişmelere bağlamayan başka bir yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşım Leonard j. Greenspoon’a aittir. Ona göre Kitab-ı Mukaddes’teki yeniden dirilme fikri basitten, karmaşığa doğru gelişen bir fikir olarak ele alınmamalıdır. Aksine, tarihî ve teolojik ortam doğrultusunda değişik vurgularla ele alman bir fikir olarak ele alınmalıdır. Bu fikir her zaman Kitab-ı Mukaddes’te bulunmuştur.667 Yine ona göre, Allah fikri olmaksızın yeniden dirilmeye İman anlamsızdır. Buradaki Han’ın Özelliği O’nun kudreti ve bu kudretin devamlılığıdır.668 Greenspoon’a göre, ölünün tekrar dirilmesi inancının Kitab-ı Mukaddes’te şu ya da bu şekilde bulunduğunu kimse inkar edemez.669 O, bütün görüşünü Yahye’nn İlâhî Savaşçı sıfatı üzerine kurmaktadır. Bu, Çıkış 15/3’te en açık bir şekilde ifade edilmektedir.670
“Rab cenk eridir. (yhwh ‘yş mlhmh) İsmi Yehova’dır.”
Rab, Beni israil’in kutsal savaşlarında onlarla birlikte düşmanlarına karşı savaşır. Onİara yardım eder. Fakat bu yardım bir takım şartları gerektirir. Beni Israil haddi aşmamalıdır. Aksi takdirde yani, Yahve’den yüz çevirdiği takdirde bozgun onları beklemektedir:
“İsrail suç etti, hem onlara emrettiğim ahdimi bozdular; hem tahsis olunan şeyden aldılar, hem çaldılar, hem gizlediler, hem de eşyaları arasına koydular. Bundan dolayı İsrail oğulları düşmanlarının önünde duramıyorlar; düşmanlarının önünde sırtlarını çeviriyorlar, çünkü onlar lanetli oldular, eğer tahsis olunan şeyi aramızda yok etmezseniz, bir daha sizinle beraber olmayacağım...”671
“İlâhî Savaşçı, aynı zamanda semavî varlıkların Rabbi’dir. Yıldızlar O’nun emrinde savaşırlar ve bütün tabiat O’nun emri altındadır,”672
“... Kimdir o izzet Melik’i? Kudretli cebbar olan Rab’dir. Ey kapılar, başlarınızı yükseltin; Ve yükselin, ey ebedi kapılar, Ve izzet Melik’i girecek. Kimdir O izzet Melik’i, Ordular’ın Rabbi; İzzet Melik’i O’dur.”673
Yahve tabiata düzen getirir, taSıiatm azgın güçierini dize getirir:
“Ya rab, Ordular’ın Allah’ı
Senin gibi kudretli olan kimdir ya Rab.
Sadakatin de çevrendedir.
Denizin gururuna sen hükmedersin;
Dalgalar kabardıkça sen yatıştırırsın.
Gökler senindir, yer de senin;
Dünya ve onun dolusu- onları sen kurdun.
Şimal ve cenub, onları sen yarattın”674
Yahve aynı zamanda ölümü sonsuza kadar ortadan kaldıracak olandır:
“Ölümü ebediyyen yuttu ve Rab Yehova bütün yüzlerden gözyaşlarını silecek;”675
Greenspoon’a göre, Yahve’nin kudretini gösteren bu özellikleri ortak bir noktada birleştiren ve bunları birbirine bağlayan özellik O’nun İlâhî Savaşçı oluşudur. Yani Savaşçı olarak O, tabiat üzerine hakimdir. O tabiatı düzene koyar, ölüme hükmeder. Mezopotamya mitolojisindeki tabiata tabi olarak ölen ve yeniden dinlen ilâhın aksine Yahve ölü insan bedenlerini tekrar kaldıracak güce sahiptir.676 Yahve’nin tabiata yönelmesi ile tabiatta bir uyanış, kendine gelme, canlanma, hareketlenme meydana gelir:
“Sular seni gördü, ey Allah; Sular seni görüp korktular; enginler de titredi. Bulutlar su boşalttılar;”677
İşte Greenspoon’a göre, insanın dirilişi de muzaffer İlâhî Savaşçı Yahve’nin ölmüş olan tabiata verdiği emirle dirilmesi gibi olacaktır. Yani tabiatın bir parçası, onun gibi bir yaratılmış olan İnsanda da Yahve’nin verdiği emrin bir etkisi görülmelidir:
“O zaman körlerin gözleri açılacak, Sağırların da kulakları açılacak, O zaman topal adam geyik gibi sıçrayacak ve dilsizin dili terennüm edecek;”678
Yazar daha önce yapılageldiginin aksine, bu görüşünü delillendirmeye Eski Ahit’te en geç döneme delilden başlayarak geriye doğru gider:
“Ve yerin toprağında uyuyanlardan birçoğu, bunlar ebedi hayata ve şunlar utanca ve ebedi nefrete uyanacaklar.”679
Burada vurgulanmak istenen nokta yalnızca satîhlerin değil, günahkarlarında ölüm uykusundan uyanacakları hususudur. Yazar’a göre, Danyal Kitabı’nın yazarı bu ifadesini İşaya 26/14 ve 19. ayetlere dayandırmaktadır:
“Onlar ölülerdir dirilmezler; gölgelerdir, kalkmazlar; bundan ötürü onları yokladın ve helak ettin, onların anılmasını da bütün bütün yok ettin. Senin ölülerin dirilecekler; benimkilerin cesetleri kalkacaklar. Ey sizler, toprak içinde yatanlar, uyanın ve terennüm edin; çünkü çiğlerin otların çiği gibidir ve yer ölülerini dışarı atacak.”
Greenspoon çoğunlukla sürgün sonrası döneme atfedilen, İşaya Apokalipsi adı ile anılan İşaya 24-27’yi, P. Hanson ile birlikte M.Ö. altıncı yüzyıla yerleştirmektedir.680 Ona göre Daniel 12/2 ile İşaya 26/19 abında açık benzerlik, “toprakta yatanların uyanıp” kalkmalarıdır. Danyal Kitabı’nın yazarı bu ayetleri mutlaka görmüş olmalıdır.681
Yeremya 51/39 ve 57. ayetlerde Babilliler’in yaptıkları kötülüklere karşılık ebedi “uykuya dalacakları ve bir daha uyanmıyacakları” şeklindeki ifadeler de yazara göre, Yeremya’nın Eski Ahit’te bulunan yeniden dirilme fikrinden tamamı İle haberdar olduğunu göstermektedir.682
Hezekiel’deki Kum Kemikler Vizyonu da yazarın delilleri arasındadır:
“Rabb’in eli üzerimde idi ve Rabb’in Ruhu’nda beni dışarı çıkardı ve beni vadinin ortasına koydu; ve kemiklerle dolu idi. Onların üzerinden her yandan beni geçirdi; ve işte, ovanın yüzünde kemikler pek çoktu; ve işte, çok kurumuşlardı. Ve bana dedi: Ademoğlu, bu kemikler dirilebilir mi? Ve ben Ya Rab Yehova, sen bilirsin dedim. Ve bana dedi: Bu kemikler üzerine peygamberlik et ve onlara de: Kuru kemikler, Rabb’in sözünü dinleyin Rab Yehova bu kemiklere şöyle diyor: “İşte sizin içinize soluk koyacağım ve dirileceksiniz. Ve üzerinize adaleler koyacağım ve üzerinize et bitireceğim ve sizi deri ile kaplıyacağım ve içinize soluk koyacağım ve dirileceksiniz ve bileceksiniz ki, ben Rabb’im. Ve bana emrolunduğu gibi peygamberlik ettim; ve ben peygamberlik ederken bir gürültü oldu ve işte, bir sarsıntı; ve kemiği kemiğine olmak üzre, kemikler birbirlerine yaklaştılar. Ve baktım ve işte, üzerlerinde adaleler vardı ve et bitti ve üstten onların üzerini deri kapladı; fakat onlarda soluk yoktu. Ve bana dedi: Yele peygamberlik et, peygamberlik et, adem oğlu ve yele de: Rab Yehova şöyle diyor: Ey soluk, dört yelden gel, öldürülmüş olan bu adamlar üzerine üfle de ditilsinler Ve bana emrettiği gibi peygamberlik ettim ve soluk onlann içine girdi ve dirildiler ve ayaklan üzerine dikildiler, çok çok büyük bir ordu.”683
Yazara göre, bazı teologlara kabul edildiği gibi buradaki ifadeleri sadece sürgünde zillet içinde bulunan İsrail’in yeniden gücünü toplaması anlamında ele almak yanlıştır. Hezekiel burada, sürgün sırasında gücünü kuvvetini yitiren İsrail’e eski gücünün Yahve tarafından tekrar verilebileceğini anlatmak istemiştir. Ancak Hezekiel bunu Yahve’nin kuru kemiklere nasıl et giydirdiğini ve can verebildiğini anlatarak yapmıştır. Dirilme fikrini İsrail’in kavim olarak dirilişi için kullanmıştır. Buradaki ortak nokta ise Yahve’nin cansızlığa can verebilecek güçte olmasıdır. Bu benzetmenin yapılabilmesi ise, Hezekiel’in muhatablarının yeniden dirilme fikrini iyi bildiklerini göstermektedir.684
İşaya 53’te salih bir kulun çektiği eziyetler ve onun ölümü anlatılmaktadır. Aynı babın 10-12. ayetlerinde ise bu kulun öldükten sonra ilâhî mahkemede nasıl yükseltildiğini anlatmaktadır:
“.... Canının emeği semeresini görecek ve doyacak salih kulum bir çoklarını kendi bilgisi ile salih kılacak; ve fesatlarını kendisi yüklenecek Bundan dolayı büyüklerle beraber ona pay vereceğim, ve çapul malını zorluklarla beraber paylaşacak; çünkü o canını ölüme döktü....”685
İşaya bu salih kulun ölüm uykusundan nasıl kaldırıldığından söz etmemektedir. Çünkü İşaya, muhatabları tarafından yeniden dirilme mefhumunun bilindiğini kabul etmektedir. Mefhum kapalı olmuş olsaydı, o takdirde bir açıklama yapmak gereği doğacaktı.686
I ve II Kırallar Kitapları’nda anlatılan biri İlya diğeri de Elişa’ya ait iki kıssa bu konuda delil olarak ileri sürülmüştür:
“... Ve bıı şeylerden vaki oldu ki ev sahihi kadının oğlu hasta düştü; ve hastalığı çok ağır oldu, öyle ki kendisinde nefes kalmadı.... Ve çocuğun üzerine üç kere uzandı (îlya) ve Rabb’e çağırıp dedi;
“Ya Allah’ım Rab, sana yalvarırım, bu çocuğun canı içine dönsün.” Ve Rab İlya’nın sesini işitti; ve çocuğun canı kendi içine döndü ve çocuk dirildi...”687
“II Kırallar’da anlatılan kıssanın sonunda Elişa ölmüştür, ama Allah’ın savaşçısı olarak yeryüzünde O’na hizmet etmeyi sürdürmektedir:
Ve Elişa öldü ve onu gömdüler.
Ve Moab çeteleri yıl haslarında memlekete akın ederlerdi. Ve vaki oldu ki, bir adamı gömerlerken, işte bir çete gördüler; ve o adamı, Elişa’run kabrine attılar; ve adam düşüp Elişa’nın kemiklerine dokununca dirildi, ve ayakları üzerine dikildi.”688
Bu kıssalar en azından M.Ö. 7. yüzyıl’da geniş bir kabul görmüştür. Aksi ileri sürülmedikçe söz konusu kıssaları bu peygamberlerin kendilerinin yaşadığı, 9. yüzyıla kadar geri götürebiliriz. Dolayısı ile bu iki Kitap’ta anlatılan kıssalar bize oldukça erken döneme ait inanır ve adetler hakkında bilgi verebilmektedir.689
Yine erken döneme ait deliller üzerinde durulacak olursa, 8. yüzyıla ait Hoşea 6/1-3’teki ayetleri zikretmek gerekir:
“Gelin ve Rabbe dönelim; çünkü o parçaladı ve bizi o iyi edecektir; o vurdu ve bizi o saracak. İki gün sonra bizi diriltecek: Üçüncü günde bizi ayağa kaldıracak ve onun önünde yaşayacağız. Bilelim, Rab bilgisinin ardına düşelim; onun çıkması tan gibi gerçektir ve bize yağmur gibi, yeri sulayan son yağmur gibi gelecektir.”
Burada kullanılan yeniden dirilme ile ilgili ifadeler, İlya ve Eli-şa’nın dirilme kıssalarının Hoşea’nm yaşadığı 8. yüzyıl’da iyi bilindiğini bize göstermektedir.690
Yine bizi 9. yüzyıla, belki de daha öncesine götürecek iki pasajın da burada zikredilmesi uygun olacaktır. Bunlardan biri Tesniye’de geçen Musa’nın İlâhisi’nin691 bir parçası olan 32/39’dur
“Şimdi görün ki, ben oyum. Ve nezdimde ilah yoktur; Ben öldürürüm ve ben diriltirim; Ben yaralarım ve ben sağaltırım. Ve benim elimden kurtulan yoktur.”
Hanna’ya ait duanın692 I Samuel 2/6-7’de zikredilen bir parçası, bir önceki delil kadar eskidir:
“Rab öldürür ve diriltir. Ölüler diyarına şeol indirir ve çıkarır Rab fakir eder ve zengin eder; Hem alçattır, hem yükseltir.”693
Greenspoon sonuç olarak şunları söyler: Eski Ahit’le incelenen dirilme fikri, 9. yüzyıl ile 2. yüzyıllar arasına ait metinlere yayılmış durumdadır. Bu inanç özellikle 9. 8. ve 6. yüzyıllarda çokça ifade edilmiştir.694
Burada Eski Ahit’te yeniden dirilme fikrini göstermeyi amaçlayan iki ayn girişimden daha söz etmek istiyoruz. Bunların ikisi de linguistik yaklaşımlardır. Bunlar konuya eskatolojik kavram alanı İçinde kabul ettikleri kelime ve kelime guruplarını tahlil ederek yaklaşmaktadırlar.
Bunlardan ilk olarak söz edeceğimiz çalışma John F. A. Sawyer tarafından yapılmıştır. Bu semantik bir çalışmadır.695 Yazarın ele aldığı kelimeler aslında yaşamak, ayağa kalkmak, uyanmak gibi gündelik kelimelerdir. Ancak bu kelimelerin gerek linguistik ve gerekse tarihî siyak ve sibakı dikkate alınırsa eskatolojik anlamlarının da bulunduğu görülür.696
Yaşamak (bayahibr) kelimesi birçok yerde dirilmek ve diriltmek anlamına gelmektedir.697 Yine bu kökün başka müştakları, ebedi bayat anlamına gelmektedir.698 Diğer taraftan kelime, ölümsüzlük699 ölüm, kabir, toprak gibi kelimelerle de ilişkilidir. Dirilme ile ilgili semantik alanın bir diğer önemli gurubu da kalkmak, dikilmek anlamındaki kûmibr kelimesidir.700 Yine aynı anlama gelen amedibr kelimesi burada zikredilmelidir. Başka bir gurup, uykudan uyanma anlamına gelen kelimelerden oluşmaktadır. Heqîşibr701 ve ne’urib702 bu gurubun başlıca kelimeleridir. Görme ile ilgili kelimeler de ölüm uykusundan uyanıp sonsuzluğu temaşa etmek anlamlarıyla bu guruba dahildir.703 Bu alanın diğer iki gurubundan biri geri gelmek, geri getirmek704 anlamına gelen, diğeri de yeşermek, sürgün vermek, çiçeklenmek705 anlamına gelen kelimelerden oluşmaktadır.706
Daha sonra yazar, yeniden dirilmekle ilgili olarak bilinen üç Eski Ahit ayeti üzerindeki açıklamalarıyla bu görüşünü desteklemektedir.
“Bunun için, kötüler hüküm gününde ve günahkarlar salihler cemaatinde durmazlar (qîmibr).”707
Burada paranteze alınan kalkmak, durmak anlamındaki kelime, salihlerin hüküm gününde yeniden dirileceğini ifade etmektedir.
“Ben ise bilirim ki, Kurtarıcım diridir (hay), Ve sonunda (eharon) toprağın üzerinde dikilecektir (qûm). Ve benim derim, bu beden yok olduktan sonra (we eher). O zaman etim olmaksızın Allah’ı göreceğim. Ben onu kendimden yana göreceğim Ve gözlerim onu görecek (ra’ah) ve bir yabancı gibi değil.”708
Yazara göre burada kullanılan kelimelerden açıkça görülmektedir ki; bu ifadeler erken tarihî siyak ve sibakları içinde yeniden dirilme fikrini işlemekteydiler.
“Canının emeği semeresini görecek (ra’ah) ve doyacak (şaba’)709 salih kulum birçoklarını kendi bilgisi ile salih kılacak.”710
Yine bu ayette kullanılan kelimeler, Mezmurlar 27/15 ve İşaya 26/19 gibi başka bir kaç yerde olduğu gibi, ölüm sonrası hayatı ifade etmektedir. Yazara göre, bu ayetlerin ölümsonrası hayata ve yeniden dirilmeye işaret ettiğini ister çağdaş olsun, isterse eski çağda yaşamış olsun ancak bir Saduki inkar edebilir. Oysa bu ifadelerin bir Saduki gibi anlamaya hiç bir sebep bulunmamaktadır. Ayrıca yazar, Eski Ahit’te bulunun bu fikrin Allah’ın topraktan ve kabirdeki çürümüş bedenden yeni bir insan yaratabileceğine olan inancın ifadesi olduğunu da belirtmektedir.711
Linguistik çerçevedeki ikinci çalışma Mitchell Dahood S. J. tarafından yapılmıştır.712 Yazar çalışmasında önce teologların yeniden dirilme konusunda önyargılı tutumları sebebiyle, metinlerin açık manalarını nasıl görmezlikten geldikleri üzerinde örnekleriyle durmaktadır, ilk ele aldığı ayet, Süleyman’ın Meselleri Kitabı’ndan alınmıştır:
Kötü adam kendi kötülüğü ile yıkılır. Fakat ölümünde (bemoto) salihin sığınacak yeri vardır.”713
Söz konusu önyargılı teologlara göre burada ölüme işaret eden kelime bir yanlışlık eseri olarak bu şekilde okunmuştur. Kelimenin bu şekli ve manasıyla kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü söz konusu Kitabın yazıldığı dönemde İsrail yeniden dirilme fikrine sahip değildi. Buna göre kelime bütünlüğünde veya masumluğunda anlamındaki betummo şeklinde okunmalıdır.714
Dahood teologların aynı Kitabın 16/2’deki ayetinin eskotolojik manasını benzeri hilelere sığınarak nasıl görmezlikten geldiklerini anlatmaktadır.
İnsanın bütün yolları kendi gözünde temizdir. Fakat ruhları tartan (token rûhot) Rab’dir.
Yahve’nin ruhları tartması fikrinin, Kitap’ın yazarı tarafından Mısır dininden alındığı ileri sürülmüştür. Çünkü Mısır dininde hüküm verişi sırasında tann Osiris’in önüne ölünün kalbinin getirilip tartılması fikri bulunmaktadır. Dolayısıyla Süleyman’ın Meselleri Kitabı’nda bu ayet aslında olmadığı halde her nasılsa ona sonradan yerleştirilmiştir ve bir istisnadır.715 Oysa Dahood’a göre aynı Kitabın 21/2 ve 24/12. ayetlerinde yürekleri tartan Rab (token libbot) ibaresinin bulunuşu, bu fikrin bir istisna olarak yalnızca l6/2’de görülmediğini göstermektedir.716 Üçüncü örnek yine aynı Kitaptan seçilmiştir:
Aşağıda olan ölüler diyarından ayrılsın diye, Hikmetli adam için (ebedi) hayat (hayyim)717 yolu yukarı doğru gider.718
Yine burada da eskatolojik bir anlama işaret etmekte olan aşağı ve yukarı kelimelerinin bu ibareye sonradan eklendiği ileri sürülmüştür. Çünkü gelişmiş bir fikir olan ahirdin böyle erken döneme ait bir Kitapta bulunması mümkün görülmemiştir.719
Dahood daha sonra, açıkça ya da imaen ölümsüzlük ve yeniden dirilme fikrine işaret eden ayetleri sıralamaktadır. İlk gurup içinde, hem hayat hem de ebedi hayat anlamına gelen hayyim kelimesinin bulunduğu ayetlerden oluşmaktadır.
“Ebedi hayat (hayyim) yolunu bana bildirirsin; Sevinçler tokluğu senin önündedir; Sağında daima nimetler vardır.”720
Daha sonra ele alınan guruptaki adetlerde gelecek veya gelecek hayat anlamındaki aharît kelimesi bulunmaktadır:
... Çünkü akibet (aharit) selamet ehlinindir. Fakat asiler piflikte yok olacaklar; Kötülerin sonu kesilecektir. 721
Ebedi hayat aynı zamanda bir kutlama sofrası, büyük bir sevinç olarak tavsif edilmektedir.722 Ebedi hayatta Rab temaşa edilecektir:
“Ben ise, salahla senin yüzünü göreceğim; Dirildiğim zaman didarına doyacağım”.723
Bazı pasajlarda ise önderlik etmek (hidayet) anlamındaki nahah kelimesi, Cennet’e iletmek anlamına gelmektedir:
“Öğüdünle bana yol gösterirsin Ve sonra beni izzetle alırsın.”724
Dahood uyanmak ve kalkmak anlamına gelen qîs fiilinin yeniden dirilme anlamına da geldiği düşüncesindedir.725
Yukarıda aktardığımız çalışmalar göstermektedir ki, yakın zamana kadar tekrar edilegelen Eski Ahit’te ölüm sonrası hayat fikrinin M.Ö. ikinci yüzyıla ait olan Danyal’a gelinceye kadar görülmediği önyargısı aşılma yolundadır. Bu çalışmalar, şimdiye kadar kabul edilen görüşün aksine, yeniden diriime fikrinin Eski Ahit tarihinde çok öncelere ait olduğunu hatta, başlangıçtan beri orada bulunduğunu göstermekledirler. Buna göre, Eski Ahit’le yeniden dirilme fikri, ne dış tesirler sonucu meydana gelmiş ve ne de kendi evrimi sonucunda onaya çıkmış bir inançtır. Bunun dayandığı en önemli inanç ise. Kudretli Tek İlâh inancıdır Burada yeniden dirilme fikrini Eski Ahit’te aynı temel noktadan yola çıkarak arayan teologlarla mutabakat halinde olduğumuzu belirtmeliyiz. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi vahyin temel inanç öğeleri olan Allah ve ahiret hiç bir zaman tesir, gelişim veya evrim gibi oluşumlara tabi olmamışlardır. Bunlar vahyin başından sonuna kadar, muhataba yani insana öğrettiği inançlar olmuşlardır. Bunlar İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde da vardı.726 Vahyin geliş amacı budur. Bu inançlar vahyin temel konulan olmuşlardır. Aksi takdirde vahiy anlamsız hale gelirdi.
Eski Ahit’te dirilme bedenen dirilme olarak görülmüştür. Bunun sebebi ondaki İnsan anlayışıdır. İnsan bedeni ve ruhu ile bir bütün olarak insandır. Yunan düşüncesinde olduğu gibi, ruhun bedenden kaçıp kurtulması (soteria) fikri burada yoktur.727 İnsanın bedeni onun günahkar oluşu ile zorunlu bir bağımlılık içinde değildir. Bu bakımdan onun bedeni bu fikrin kendisi kendisinden kaçıp kurtulacağı bir şey değildir. Yine Eski Ahit’teki dünya anlayışı, insan anlayışı ile paralellik içindedir. Yunan dualizmi burada da görülmez. Bu bakımdan dünya hiç bir zaman bizatihi kötü görülmemiştir. Dünya gerçek kimliğini bulabilmek için insanın kaçıp kurtulması gereken bir şey değildir. Çünkü Allah dünyayı yarattığı zaman onu iyi kılmıştır:
“Ve Allah ontan (insanları) mübarek kıldı; ve Allah, onlara dedi: Semereli o!un ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun ve onu tabi kılın ve denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve yer üzerinde hareket eden her canlı şeye hakim olun.”
“Ve Allah dedi: İşte, bütün yeryüzü üzerinde olup tohum veren her sebzeyi ve kendisinde ağaç meyvası olup tohum veren her ağacı size verdim; size yiyecek olacaktır ve yerin her hayvanına ve göklerin her kuşuna ve kendisinde hayat nefesi olup yeryüzünde sürünen her şeye bütün yeşil otu yiyecek olarak verdim; ve böyle oldu. Ve Allah yaptığı lıerşeyi gördü ve işte çok iyi idi.”728
İnsan ve tabiat varlıklarını Allah’a borçludurlar. Tabiat, Allah’ın izzetini göstermektedir.729 İnsanın ve tabiatın nihai hedefi, Allah’ı yüceltmektir. Böylece dünya insanın kaçması gereken kötü, günah dolu bir yer değildir. Böyie bir anlayışta dünya insanlığın hizmetine sunulmuştur. Diğer taraftan insan, dünya nimetlerini Allah’a kulluk için kullanacaktır. İkisi de böylece ortak yaratıcılarına karşı uyumluluk içinde görevlerini yerine getireceklerdir.730
Sonuç olarak Eski Ahit’in, merkezinde Kudretli Tek İlâh anlayışı görülmektedir. Dolayısıyla, buradaki diğer mefhumların da bu ilâh anlayışı doğaıltusunda karakter kazanıp şekillenmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Eslu Ahitin insan, tabiat, dünya anlayışlarına temasımız sırasında bunu gördük. Konumuz olan ahiret mefhumunun da bu ilâh anlayışını ne kadar yansıttığını gördük. Diğer mefhumlar gibi ahiret mefhumu da, Eski Ahit’teki uluhiyet anlayışı doğrultusunda karakter kazanmıştır. Ahir zamanı dünyada bir başarı, egemenlik çağı olarak bekleyen Beni İsrail’in aksine, Peygamberler bir hüküm günü mesajı ile gelmişlerdir. Yeniden dirilme fikrinin ise kudretli ilâh anlayışı temeli üzerinde tesis edilme yönündeki çalışmalar sürerken, bu fikrin kendisi adeta Eski Ahit teolojisi içinde bir yeniden dirilme yaşamaktadır. Aslında vahyin başta gelen konularından biri olan ahiret inancı her zaman onda bulunmuştur. Hz. İsa yeniden dirilmeyi inkar eden devrinin Sadukiler’ine Tekvin 3/6’ya atfen verdiği cevapta bunu vurguluyor olmaktadır:
“Fakat ölülerin kıyam ettikleri meselesine gelince,
Musa’nın Kitabındaki Çalı Fıkrasında Allah’ın ona:
“Ben İbrahim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı ve Yakub’un Allah’ıyım diye nasıl söylediğini okumadınız mı?”731
Dostları ilə paylaş: |