Örnek dava : tapu iptal ve tescil davasi, keşİF, BİLİRKİŞİ İncelemesi olay


ifade özgürlüğünü kullanan herkes, kendi durumu ve kullandığı teknik araçlar tarafından alanı belirlenen “ödev ve sorumluluklar” yükümlenir



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə13/14
tarix28.07.2018
ölçüsü0,97 Mb.
#60807
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14
ifade özgürlüğünü kullanan herkes, kendi durumu ve kullandığı teknik araçlar tarafından alanı belirlenen “ödev ve sorumluluklar” yükümlenir. Mahkeme, bu davada olduğu gibi, “demokratik bir toplumda” “gerekli” olan “yasaklar”ın ve “cezalar”ın “ahlakın korunması”na yardımcı olup olmadıklarını araştırırken, kişilerin bu tür “ödevleri”nin ve “sorumlulukları”nın bulunduğunu görmemezlikten gelemez” AİHM’nin Handysıde – Birleşik Krallık Kararı, DOĞRU, Osman : İnsan Hakları Avrupa İçtihatları, İstanbul 1997, s. 67.

159 Y.4.HD 14.3.1980, 12715-3333, KARAHASAN, 1981, s.1410.

160 Bilindiği üzere, “Gazetecinin, yayınladığı olayların doğruluğunu araştırma ödevi vardır. ..yayınlanacak haber, üçüncü kişilere özel olarak ağır bir zarar verebilecekse, doğruluğunu d e n e t l e m e ödevi, daha sert ölçülere bağlanacaktır” KARAHASAN, 1981, s.1217.

161 “..bir kimseye suç isnat etme (4. HD 5.7.1968, K.5838, Karahasan, s.638) ...hallerinde saldırı (incinme) manevi tazminat talebini haklı gösterecek ağırlıktadır” GÜRSOY, Kemal Tahir : Manevi Zarar ve Tazmini, AÜHFD 1973/1-4 s.23.

162 “.. haber verme hakkı, gerçeklik, kamu yararı ve toplumsal ilgi, güncellik, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık temel kuraları ile sınırlıdır. Eğer haber bu temel kurallardan birine ters düşerse, bu takdirde hakkın hukuka uygunluğundan söz edilmesi olanağı kalmayacaktır. / .. Belirtilen hususlar, sadece haber vermek açısından değil, eleştirmek ve yaratmak hakkı yönünden de aramak gerekir”, Y.4.HD 15.10.1981, 9783-11230, KARAHASAN, 1996, s. 1330-1331.

163 Y.4.HD 27.03.1984, 1134-3067, KARAHASAN, 1996, s. 1297.

164 Olgusuz / temelinde bir olgu olmayan, “uydurma”, yani fantezi bir değer yargısı veya olgunun çarpıtılmasıyla, tanınmaz duruma getirilmesiyle yapılmış olan bir değer yargısı, konusu beşeri fantezi olan öykü, masal, roman, müzik gibi sanatın konusu olabilir. Ancak, bu tür değer yargıları, ifade biçimi ne olursa olsun, bir kişinin kişilik değerlerine saldırı niteliğini taşıyorlarsa, her zaman her demokratik / liberal toplum / hukuk düzenlerinde hukuka aykırı sayılmış ve sorumlu tutulmuşlardır. “Basın organının / üyesinin, kendi yorumu ile somut bir bilgi ve belgeye dayalı olmayan iddialar da bulunması, dedikodu niteliğindeki iddialarla eş değerlidir. Bilindiği üzere, “.. isbat edilmemiş olan bir vakıa ile mevcut olmayan bir vakıa eş değerdedir (Idem est non esse et non probari = non esse et non probari sunt unum et idem)”.. Bir “gerçeğin haberinin değil”, bir “dedikodunun haberinin” verilmesi ise, basının, sorumluluğu için yeterli bir davranıştır. Çünkü, hiç bir yerde, hiç bir zamanda, hiç bir hukukta, dedikodu = gerçek değildir. Böyle olunca, basın organının / üyesinin, doğru ve gerçek olmayan iddiaları yayınlamaları ve belirli koşullarla yayınlayış biçimleri hukuka aykırıdır. / Gerçekten, basın organının / üyesinin, doğru ve gerçek olmayan olayları ve bir söylenti / bir dedikodu (= rivayet) niteliğindeki bazı iddiaları, yorum yolu ile haber verme/kamuoyunu aydınlatma hakkını kullanma görüntüsü altında, taraflı bir amaçla yayınlamaları, hukuka aykırılığın kanıtıdır” (ACAR, Bülent (H.) : Düşünceden Değil, Düşüncenin Açıklanmasından Doğan Cezasal ve Hukuksal Sorumluluk, Yeni Türkiye, Yıl 4 Sayı 22, İnsan Hakları Özel Sayısı II, Temmuz – Ağustos 1998, s.855-856). “Doğru ve gerçek olmayan ve dedikodu niteliğinde iddiada bulunan kişilerin veya “çeşitli adlar taşıyan kulisler” gibi “dedikodu kaynaklarının” haber kaynağı olarak gösterilmesi de, basın organını / üyesini, sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü, dedikodu niteliğinde iddiada bulunan kişilerin iddiaları da gerçek bir haber olmaz. Aksine tüm bunlar, hiç bir denetleme yapılmadığını gösterir. Dedikoduların ve doğru ve gerçek olmayan iddiaların, haber adı altında yayınlanmasına karşın, sorumlu olmak istenmemesi gibi bir anlayışın, hiç bir yerde, hiç bir dönemde yeri olmamıştır. Dedikodu yayınlanması yolu ile, kişilerin kişilik haklarına saldırılması durumunda, bu tür bir yayında basın organı/üyesi, her yerde, her dönemde manevi tazminatla sorumlu tutulmuştur” (ACAR, Düşünceden Değil, Düşüncenin Açıklanmasından Sorumluluk, s. 856).

165 “Örneğin, rüşvet söylentilerinin tanığı olduğunu söyleyen bir kamu görevlisi, aslında, bir “dedikodunun aktarıcısı, dedikodunun tanığı” olmuştur. Bu nedenle, böyle bir kişi, “haber kaynağı” olamaz. Böyle bir olayda, basın için, “belirişe” göre “gerçeklik” unsurunun varlığı söz konusu değildir. Böyle bir kişinin beyanına göre, tanıklığı yapıldığı belirtilen bir dedikodu, olmayan bir “rüşvet teklif etme” “olgusunun” (vakıasının) haberinin “gerçeklik” unsuru olması, hiç bir biçimde söz konusu olamaz. Özellikle, günümüzde, “temiz toplum” oluşmasına katkıda bulunmakla görevli olan her kişi, iddialarını ve özellikle “bilgi edinmiş” olduğunu ileri sürdüğü “rüşvet teklif etme” suçunu, anayasal bir hak olan “suç duyurusunda” bulunma hakkını kullanarak, yargı önüne getirir ; bu konudaki yasal görevini yapar; ancak hiç bir biçimde dedikodu yapmaz. Diğer yandan, “haber kaynağı” olarak gösterilen böyle bir kişi, eğer, görevi sırasında “tanık olduğunu” belirttiği, TCK.nun 213/I ile 214. maddelerindeki “hakime rüşvet teklif etme” ile ilgili suçun asli failleri olduğuna bilgi edindi ise, durumu, “ilgili daireye bildirmesi gerekir” aksine davranış, bu kişi için TCK.nun 235. maddesindeki suçu oluşturur” (ACAR, Düşünceden Değil, Düşüncenin Açıklanmasından Sorumluluk, s. 856 dn 141).

166 “.. mahkeme dava konusu yazıyı eleştiri hudutları içinde görerek davayı reddetmiştir. Eleştirinin söz konusu olabilmesi, yazının gerçek olgulara dayanması, güncel bulunması ve bu haberin verilmesinde kamu yararı bulunması koşullarına bağlıdır. Mahkemece yazıya konu edilen olayların gerçek olduğu araştırılmaksızın yazıyı eleştiri olarak nitelendirmesi doğru olmamıştır. O halde bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır” Y.4.HD 22.12.1987, 9354-9430, KARAHASAN, 1996, s. 1293.

167 “..Yazının başlık ve içeriği incelendikte önce söylentilere dayanan haber verilmekte, sonra da sorular sorulmakta olduğu gözlenmektedir. .. Yoksa kişilerin kişiliklerini zedeleyecek bir haberi verip ardından da “Doğru mudur” diye bir soru vermek ve bir gerçeği araştırmayıp mantığı arkasına sığınmak gerçek haber vermek ilkesine, basın ahlakına ve basının anayasal hakkına uygun düşmez..” Y.4.HD 3.4.1978, 3925-4428, KARAHASAN, 1981, s.1414.

168 Örneğin, “..Dava ile ilgili yayına konu edilen haber (..Başka söylentiler de var ...) Sözleri ile başladığına göre, bu söylentinin gerçeğe uygun olup olmadığı yönünden en basit araştırma yapılmadığı ve özen gösterilmediği, bir söylentinin haber olarak yayınlandığı ve eleştirildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, olayımızda 1) Gerçek dışı bir haberin yayınlanması ile hukuka aykırı (haksız) bir eylemin varlığı ve 2) Bu hukuka aykırı eylemin ağır kusurlu bir hareketin ürünü olması unsurları gerçekleşmiştir” Y.4.HD 28.3.1980, 780-4138, KARAHASAN, 1981, s.1434-1435.

169 “Haber verme görevinin ticari kazanç, fazla mal satma düşüncesiyle amacından saptırılması düşünülemez. Çünkü, basın ve yayın ancak gerçeği yansıtan haberleri verdiği takdirdedir ki kendinden beklenen kamu hizmetini yerine getirmiş olacaktır” Y.4.HD 27.10.1977, 12048-10174, KARAHASAN, 1981, s. 1403.

170 “Olay açıklamasının gerçek dışı olması değişik şekillerde doğabilir. Herşeyden önce iddia edilen olay hiç bir şekilde doğmamıştır. Örneğin : Bir suçun faili olarak gösterilen kişi asla böyle bir suç işlememiştir. Bunlar tamamen gerçek dışıdır ve daima hukuka aykırıdır” KILIÇOĞLU, s. 168.

171 KILIÇOĞLU, s.249.

172 Çünkü, “Gerçeğe uygunluğu şüpheli olan sadece basit şayia ve dedikoduya dayanan olayların açıklanması basının özen yükümlülüğü ile bağdaşmaz” KILIÇOĞLU, s. 231.

173 ÜSTÜNDAĞ, Saim : Medeni Yargılama Hukuku, Cilt I, Yargılama Safhası, 2. Bası, İstanbul 1977, s. 516.

174 “Davalı gazetenin gerçeklik ve doğruluk derecesini aramadan, hiçbir inceleme yapmadan haberin yayınlanmasında “kast” olmasa bile ihmal vardır. Kasta ulaşmayan ihmal ise Borçlar Kanununun 49. Maddesinde manevi tazminat için koşul olan ağır kusuru oluşturur” Y.4.HD 26.11.1984, 8966-8768, KARAHASAN, 1996, s. 1295.

175 Bkz. Y.4.HD 08.02.1996, 1996/340-957 kararı.

176 “1. Politik yaşam, kişilik haklarının kapsamında yer alır ve korunmadan yararlanır. 2. Gerçek olmayan haber hukuka aykırılığı oluşturur” Y.4.HD 03.04.1978, 3925-4428, KARAHASAN, 1996, s. 1337.

177 “..Bir yazının kişinin şahsiyet ve şerefine tecavüz teşkil edip etmediğinin takdir ve tesbiti için kamu oyu üzerinde yapacağı etki ve özellikle orta seviyede bir okuyucu üzerinde ne gibi bir etki yapabileceğinin gözönünde tutulması ve objektif esaslardan hareket edilmesi gerekir..” Y.4.HD 10.10.1967, 7204-2332, KARAHASAN, 1981, s.1432.

178 “..haber gazetede açıkca, adları dahi yazılarak (Başbakan ve eşi) hakkında verilmiştir. Zarara uğrayan davacıların sosyal mevkileri yönetimin başı, bir siyasi partinin başkanı olması gözetilirse yayım organının böyle bir haberi verirken toplumdaki her bakımdan etkisini gözeterek daha önemli olması gerekirken bu özenin, örneğin doğruluk derecesinin araştırılmamış olması, kullanılan sözlerle, bir skandalın örtülmesi için cinayete göz yumulduğunun veya teşvik edildiğinin ima edilmesi mesleğin gerektirdiği ağır başlılık yerine kusurun derecesini gösterir..” Y.4.HD 28.11.1974, 10763-16320, KARAHASAN, 1981, s.1424.

179 “İsnad, bir kimsenin şahsi vasıfları hakında ve kendisini husumete ve hakarete veya alaya maruz bırakmak maksadile yapılmış veyahut bir kimsenin itibarını düşürmek, memuriyetindeki yahut işindeki veya mesleğindeki ehliyet ve liyakatı hakkında şüphe uyandırmak ve bu suretle kendisine zarar vermek düşüncesiyle ortaya atılmışsa, yermek kasdile yapılmış bir hareket (Defamatory) sayılır” BERKİN, Necmettin M.: İngiltere’de Haksız Fiillerden Doğan Sorumluluk Halleri, İÜHFM C.XXXIX 1974/1-4 s.176.

180 “BGH 12.10.1965 NJW 1965 sh. 2395 ; 4HD 11.5.1973, E. 1972/7518, K. 5969 İBD 1973, s.7-8, sh. 832-842 ; 4.HD 4.12.1978 E. 978/2243, K. 13625 (yayınlanmamıştır)” KILIÇOĞLU, s. 64 dn 83.

181 “BGE 60 II 399”, KILIÇOĞLU, s. 65 dn 90.

182 “4.HD 14.4.1972 E. 2540, K. 3402 Karahasan, sh. 923-924” KILIÇOĞLU, s. 65 dn 98.

183 KILIÇOĞLU, s. 64 dn. 83

184 Kusursuzluk, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz. “Gerçek olmayan şeref kırıcı bir haber yolu ile ihlal, haber iyi inançla yayınlanmış olsa bile, hukuka aykırıdır. .. Eylemi işleyenin, üçüncü kişinin verdiği bilgiye güvenerek, bundan ötürü iyi inançla haberi yayması, yani eylemi işleyenin iyi inançlı olması, ancak onun kusur sorunu için önem taşır ; yoksa, saldırının hukuka aykırılığı için önem taşımaz. Yalnızca, kusursuzluk, kişilik haklarına yapılan bir saldırıyı hukuka uygun kılmaz” (KARAHASAN, 1981, s.1220). Ancak, BK 49’daki sorumluluğun oluşması, kusur dahil tüm sorumluluk unsurlarının birlikte bulunmasını gerektirir. Kusursuzluk, yazıdaki hukuka aykırılığı ortadan kaldırmazsa da, kusur unsurunun yokluğu nedeniyle, bu yazı nedeniyle BK 49’daki sorumluluk oluşmaz.

185 “..tarafların kişiliği bir yana, bir toplum oluşturan bireylerin herbirinin, içinde yaşadığı toplumda ve ilişkiler kurduğu çevrelerde kişisel bir onuru, şerefi ve saygınlığı mevcuttur. Kişiyi küçük düşürmek, yanlış tanıtmak, gülünç ya da zor duruma sokmak, kişiye düşmanca bir ortam hazırlamak amacıyla vaki davranışlar manevi değerleri nasıl zedelerse, bir olayın aktarılması ya da bir olay veya kişinin eleştirilmesi de çoğu kez şeref ve saygınlığa onura müdahale niteliğinde olabilir” (Y.4.HD 12.12.1978, 1978/3302-13995 YKD 1979/6 s.791). Örneğin, “Rüşvet ve benzeri iddiaları haber çerçevesinde yansıtmakla yetinecek yerde katılanları küçük düşürücü kişisel değer yargılarını da ekleyerek yayında bulunan sanıkların “haber” yayımlama hakkının sınırlarını aştığı ve suçun oluştuğu gözetilmeden hüküm kurulması” (Y.4.CD 22.11.1990, 1990/5181-6257 sayılı kararı YKD 1991/3 s.450).

186 Bir kimsenin “kişilik portresi”ni kamuya karşı tanınmayacak duruma sokan haksız bir davranışa karşı savunuda bulunabilinir. Başkalarının haklarına, düşünceyi özgürce açıklama hakkına ve kamunun bilgi edinme ve eleştiriye ilişkin çıkarlarına karşı, kişiliğinin korunmasının sınırlarını “değerler ve çıkarların tartılması (Abwaegung der Güter und İnteressen) belirler” CAEMMERER, Ernst von (çev. ÖZSUNAY, Ergun) : Alman Hukukuna Göre Kişiliğin Özel Hukuk Yönünden Korunması, MHAD 1973/10 s.83.

187 “..Olayda davacının bir vakıf davasında aynı zamanda karşı tarafın da vekili olarak duruşmaya girdiği vurgulanmıştır. Yazının başlığı tamamen gerçekten uzak olduğu gibi, haberin bu bölümünün de gerçeğe uygunluğu ispatlanmış değildir. Bir avukatın böylesine bir ithamla karşı karşıya kalması, onun meslek yaşamında sürekli zihinlerde küçük düşürülmesine yol açar. Haber, gerçek olmadığına ve böylece hukuka aykırılık ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde belirlenen öteki koşullar gerçekleştiğine göre istek doğrultusunda takdir edilecek uygun tazminatla davalı sorumlu tutulmalıdır” Y.4.HD 27.12.1988, 8761-11141, KARAHASAN, 1996, s. 1320-1321.

188 “Borçlar Yasasının 49. maddesinde tanzim edilen manevi zarar kişisel çıkarlarında (haklarında) uğradığı bir eksilmedir” (Y.4.HD 28.3.1980, 780-4138, KARAHASAN, 1981, s.1435). Çünkü, Anayasa Mahkemesince belirtildiği üzere, “İnsan haysiyeti kavramı, insanın ne durumda, hangi şartlar altında bulunursa bulunsun, sırf insan oluşunun kazandırdığı değerin tanınması ve sayılmasını anlatır. Bu, öyle bir davranış çizgisidir ki, ondan aşağı düşünce, muamele, ona muhatap olanı insan olmaktan çıkarır” DURAL, Mustafa: Türk Medeni Hukukunda Gerçek Kişiler, İstanbul 1977, s.128.

189 “Basın yoluyla işlenen suçlardan doğan tinsel ödenceyi (manevi tazminat), basın sahibi, sorumlu müdür ve yazar zincirleme olarak ödemekle yükümlüdür. Zarar gören, zararı ödemekle yükümlü olanlardan her hangi birine karşı borcun tamamının ödenmesi hakkında dava açabilir” Y.4.HD 18.4.1980, 2841-5127, ABD 1980/4 s.496.

190 Bu dilekçede savunulan görüşlerle ilgili olarak Av. Dr. Bülent H. Acar’ın kanundan doğan her türlü telif hakları saklıdır, bu görüşler izin alınmaksızın kullanılamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, işlenemez, atıf verilmek suretiyle yasal sınırlar içinde alıntı yapılabilir.

191 6570/7-e : “Madde 7 – Kira şartlarına ve Borçlar Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerine riayet edilse bile aşağıdaki yazılı hallerde kiralayan : .. e) Kira bedelini vaktinde ödememesinden dolayı haklı olarak bir yıl içinde kendilerine iki defa yazılı ihtar yapılan kiracılar aleyhine, ayrıca ihtara hacet kalmaksızın kira süresinin hitamında, Tahliye davası açabilirler”.

192 “a) İki haklı ihtar nedenine dayanan tahliyenin kanuna konuluş amacı : Kiracı, muaccel hale gelen kira borcunu süresinde ödemek zorundadır. Ödemediği takdirde kiracıya Borçlar Kanununun 260 ncı maddesine göre temerrüt ihtarnamesi gönderilir. Kiracı ihtarla verilen 30 günlük süre içinde borcunu ödemekle temerrütten kurtulur. Kiracı, kira borcunu bu şekilde ihtarname üzerine ödemeyi itiyat (alışkanlık) haline getirmiş olsa dahi, kiracıyı kiralanandan çıkarmak mümkün olamamakta idi. İşte kanun koyucu, bu şekilde hareket eden kötü niyeti kiracının tahliye edilebilmesini sağlamak amacı ile, iki haklı ihtara dayanan tahliye sebebini kabul etmiştir” MALATYALIOĞLU, Kutsi / ERTAŞ, Hami : Tahliye Davaları “Kiralananın Boşaltılması”, Ankara 1973, s. 198.

193 “Özü : Kira sözleşmesi süresizse bu halde iki haklı ihtar bahse konu değildir : .. Taraflar arasında yazılı kira sözleşmesi yoktur. Dinlenen tanıkların beyanına göre sözlü aktin süresiz olduğu anlaşılmaktadır. 6570 sayılı kanunun 7/e maddesine göre iki haklı ihtarın bir yıl içinde tebliğ edilmiş olması gerekir. İki haklı ihtarın bir yıl içinde mevcut olup olmadığının tespiti için yalnız kira başlangıcının tespiti yeterli olmayıp süresinin de bilinmesi şarttır. Davada akit süresiz olduğuna göre davanın reddi gerekirken kabulü yolsuz olmakla hükmün bozulmasına” Y.6.HD 18.09.1969, 2887-3532, ERDOĞAN, Celal : Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, Ankara 1984, s. 773 k.1458.

194 “22.1.1963 tarihli oturumda davacı vekili, akdin başlangıcını ve süresini bilmediklerini açıkça söylemiştir. Davalı da duruşmada başlangıç ve süre bildirmeden davanın süresinde açılmadığını ileri sürmüştür. Akdin başlangıcı ve müddeti belli olmadıkça, davanın süresinde açılıp açılmadığı anlaşılamaz. Davacı, davanın süresinde açıldığını ispat ile mükelleftir. Bu duruma göre, davanın reddi gerekir” Y.6.HD 04.06.1963, 2121-2686, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 198.

195 “6579 satılı kanun 7/e maddesi uyarınca bir yıl içinde iki haklı ihtar nedeniyle dava aktin sonunda açılacağından aktin hitamını tayin için başlangıcını ve süresini bilmek gerekir. Bundan zuhul olunması yolsuzdur” Y.6.HD 13.01.1973, 6140-48, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 784 k.1486.

196 “.. kiralayan Altan Civelek tarafından kiracıya yapılmış bir ihtar bulunmadığı gibi, iki haklı ihtar da, dava hakkı ancak akide ait bulunmasına binaen yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına” Y.6.HD 20.05.1974, 2429-2453, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 783 k.1484.

197 “Kira sözleşmesi, davacının kocası ile davalı arasında yapılmışsa koca tarafından çekilen ihtarlara dayanarak, malik olan davacı kadın, kiralananın boşaltılmasını isteyemez” YHGK 08.07.1972, 6/18-718, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 767 k.1442.

198 “Eski malik süresinde açmış bulunduğu iki haklı ihtar nedeniyle tahliye davasındaki bütün haklarını yeni malike devir ve temlik ettiğini mahkemeye bildirmiştir. / Eski malikin bütün hakları devir ve temlikle yeni malike geçtiğinden yeni malikin açılan davayı takibe yetkisi vardır” Y.6.HD 19.10.1983, 9771-9900, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 795 k.1511.

199 “Dava evrakı münderecatiyle, tarafların iddia ve savunmalarına ve kira akti davacılarla değil, üçüncü şahısla yapılmış olmasına ve çektikleri iki ihtardan evvel davacılar, iş yerinin tamamının malikleri olduğundan kira paralarının kendilerine ödenmesi için ayrıca ihbarda bulunduklarını iddia ve ispat edememelerine ve bu durumda çekilmiş olan ilk ihtar ihbar mahiyetinde bulunmasına nazaran yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” Y.6.HD 07.04.1969, 458-1461, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 772 k.1456.

200 “İhtarların haklılığı istenen kira parasının ihtar tebliğinden sonra ödenmesiyle gerçekleşir” Y.6.HD 28.10.1968, 3555-4460, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 771 k.1452. “İhtar, hukuki nitelikçe, tamamlanması ulaşmaya bağlı bildirimlerden (beyanlardan) dır. Bu bakımdan, kiracının kirayı zamanında ödemeyerek kiralayanı, notere ihtar kağıdı vermek zorunda bırakmasıyla, haklı ihtarın yapılmış sayılacağı yollu görüş, yasaya uygun sayılamaz” YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

201 Kira ödeme süresinden önce (alacak muaccel olmadan) çekilen ihtarlar geçersizdir, haklı ihtar oluşturmaları söz konusu değildir.

202 “Taraflar arasındaki yazılı kira aktinde aktin başlangıcı 15.2.1966 ve süresi bir yıl olduğu ve aylık kira paralarının, sözleşme tarihinden itibaren 15 gün içinde ödeneceği yazılıdır. İkinci ihtar davalıya 3.7.1970 de çekilmiş ve 6.7.1970 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu ihtarname ile 1970 senesi Temmuz aylığı istenmektedir. Tebliğ tarihinde akit hükümlerine göre Temmuz aylığı muacceliyet kesbetmemiştir. Bu durumda bu ihtarı çekmekte haklı değildir. Olayda iki haklı ihtar bulunmadığı cihetle davanın reddine karar verilmesi gerekirken bundan zuhul olunması, usul ve kanuna aykırıdır.

Hükmün yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına ve sair itirazların reddine 3083/3136 sayı ile 24.6.1971 tarihinde karar verilip yerine çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, bozma ilamındaki Temmuz 1970 kirası mahkemece de haklı ihtar sayılmamıştır. Olayda bunun dışında iki haklı ihtar vardır. Esasen Temmuz aylığı denen kira da Haziran aylığıdır ve o da haklıdır. Bu nedenlerle eski hükümde direnmeye karar verilmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına ve kararda gösterilen gerekçelere ve Hukuk Genel Kurulunca incelenen ihtarnamelere göre temyiz itirazları varit değildir. Temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının onanması gerekmiştir” YHGK 03.06.1972, 6/833-359, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 766 k.1441.


203 “İhtarların tebliğinden önce kiralar konutta ödemeli olarak PTT’ye kiralayana gönderilmek üzere yatırılmıştır. Kiraların PTT’ye yatırılması davacıya ödeme niteliğindedir. İhtarlar tebliğ ile hukuki sonuç doğurur. Aksi iddia ve ispat edilmediği sürece kira paralarının tebliğden önce ödendiğinin kabulü gerekeceğine göre ihtarlar haksız olup 2 haklı ihtar oluşmamıştır. Bu nedenle davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırıdır” Y.6.HD 23.06.1980, 2192-6553, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 791 k.1502.

204 “.. ihtarlar davalıya saatle tebliğ edilmiş ve ödemelerin bu tebliğ saatinden sonra yapılmış bulunduğu subut bulmuş olmasına binaen, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanması gerekmiştir” Y.6.HD 03.04.1972, 1324-1302, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 777 k.1470.

Diğer bir örnek : “.. bu paranın aynı gün kiralayana ödendiği anlaşılmıştır. Her ne kadar ihtarname aynı gün saat 13.30’da kiracıya tebliğ edilmiş ise de, davacı kiralayan, paranın tebliğinden sonra ödendiğini iddia ve ispat edememiştir” Y.6.HD 29.05.1972, 2148-2077, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 778 k.1472.



205 Aksi görüşteki yargısal kararlar geçerli değildir. Örneğin, “İhtarnamenin öğleden sonra tebliğ edildiğini ve bu ihtarlarla istenilen paranın ise, öğleden evvel ikametgahta ödemeli olarak PTT ye yatırıldığını savunan davalı, ispat külfetini yüklenmiş olur” Y.6.HD 11.02.1971, 83-535, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 271.

206 “Sözleşmede ödemenin her ay peşin yapılacağı kararlaştırılmış, fakat bu ödemenin belli bir günde yapılacağı kesin olarak tespit edilmemiştir. Bu durumda kökleşen içtihada göre kiracı, kira parasını her ayın üçüncü günü akşamına kadar ödemek zorundadır. Kiracı lehine kabul edilen bu kuralın, sözleşmenin mahiyetine, halin icaplarına uygun olduğundan kabulü gerekir. Bu cihet gözönünde tutulduğu takdirde ayın üçüncü günü keşide edilmiş olan ihtarnameyi haklı saymaya imkan yoktur. Bu nedenle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır” Y.6.HD 26.10.1972, 4479-3884, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 779 k.1474.

207 “29.9.1967 tarihinde keşide edilen ilk ihtarın 2.10.1967 tarihinde davalının kızına tebliğ edildiği yazılı ise de, davalı ile kızının birlikte sakin olup olmadıkları belirtilmemiştir. Bu ihtarname ile Eylül 1967 aylığı istenmektedir. Bu ihtarnamenin tebliğ mazbatalarının veya diğer tebliğ belgesinin getirtilmesi ve tebliğ işleminin Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olup olmadığının araştırılması gerekir” Y.6.HD 13.01.1969, 4302-137, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 257.

208 “Ocak 1974 kirasının vaktinde ödenmemesi sebebiyle, 18.1.1974 tarihinde keşide edilen ikinci ihtarname aynı gün tebliğ edilmiş, ihtarın konusunu teşkil eden kirada aynı gün ödenmiştir. Kira parasının tebliğinden sonra ödenmesi halinde ihtar haklılık kazanır. Mahkeme bu kuralı gözönünde tutarak paranın ihtardan sonra ödendiğini kabul ile ikinci ihtarı da haklı saymış ise de, bunun dayanağını göstermemiştir.

Kira parasının ihtarnamenin tebliğinden sonra ödendiği hakkında herhangi bir delil yoktur. Bu durumda paranın ihtarın tebliğinden sonra ödendiğinin ispat külfeti ihtarnamenin haklı olduğunu iddia eden davacıya aittir. Bu yönün ispatına imkan verilmeli sonucuna göre hüküm tesis edilmelidir” YHGK 22.12.1978, 6/154-1196, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 768 k.1445.



209 “Maddede sözü edilen (bir yıl) tabiri takvim yılını değil kira yılını ifade eder. 7.4.1976-7.4.1977 kira dönemi içinde davacı Ekim, Kasım/1976 ve Aralık/1976 ve Ocak/1977 ayları için ihtarname gönderdiğini bildirmiştir. Sözü geçen ihtarlar bir kira yılı içinde olduğundan haklı olup olmadıkları usulen incelenmeden yazılı şekilde red kararı verilmesi, usul ve kanuna aykırıdır. Hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına” Y.6.HD 28.11.1977, 7572-7822, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 786 k.1492.

210 “Davacı 1.3.1973, 1.3.1974 kira devresi için davalıya iki ihtarname göndermiştir. 8.2.1974 tarihinde tebliğ edilen ihtarnamenin konusunu teşkil eden kira parası tebliğden sonra ödendiği cihetle bu ihtar haklı ise de, Şubat 1974 ayı kirası için gönderilen ihtarname 1.3.1974 tarihinde tebliğ edilmiş olduğundan, bu ihtar 1.3.1973 28.2.1974 kira dönemi dışında kalmaktadır. 27.12.1973 tarihli ihtarname ise haklı ihtarın sonuçlarını doğuracak şekilde değildir. Olayda bir kira yılı içinde haklı 2 ihtar bulunmadığından davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kiralananın boşaltılmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Hükmün belirtilen sebeple bozulmasına” Y.6.HD 15.09.1976, 4721-5249, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 785 k.1489.

Diğer bir örnek : “.. son kira yılı 27.5.1962 den 27.5.1963 tarihine kadardır. .. ikinci ihtarname ise 3.6.1963 tarihinde tebliğ edilmiştir. .. iki ihtarın bir kira yılı içinde tebliğ edilmiş olması lazımdır. Halbuki ikinci ihtarın tebliği son kira yılının dışında kalır. Bu sebeple olayda, iki ihtar bulunduğu kabul olunamayacağından boşaltma isteminin reddi gerekir” Y.6.HD 15.06.1964, 3272-4392, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 253.



211 “Özü : Sözleşmede kira dönemi 5 yıl gösterilmişse, ihtarların bu 5 yıllık devreye dahil birer yıllık süreler içinde tebliği gerekir. / .. davalı beş yıllık kira süresine dahil olan birer yıllık süreler içinde ve olayda son bir yıl içinde iki haklı ihtara sebebiyet vermiştir. Kiralananın boşaltılması kararı açıklanan nedenlerle doğru bulunduğundan hükmün onanmasına..” Y.6.HD 07.02.1972, 217-435, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 776 k.1468.

212 “Olayda ödenmeyen ihtarlardan biri ödenmeyen 1972 Ocak, Şubat, Mart kiraları için gönderilmiştir. Bu ihtar (1.4.1971-1.4.1972) yılına aittir. Diğer ihtar ise ödenmeyen 1973 Ocak, Şubat, Mart kiraları için gönderilmiş olup bu aylıklarda (1.4.1972-1.4.1973) yılına aittir. Bu durumda yıllar ayrı olduğu cihetle ve bir yıl içerisinde gönderilmiş iki haklı ihtar bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken bundan zuhul olunması ve kira devresinin esas alınması, usul ve kanuna aykırı olmakla, hükmün bozulmasına” Y.6.HD 24.09.1973, 4169-3420, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 782 k.1481.

213 “Taraflar arasındaki kira sözleşmesinde senelik on bin lira kira parasının peşinen ödeneceği yazılıdır. Vadesi aynı olan bir borç için iki haklı ihtar çekilerek 6570 sayılı kanunun 7. maddesinin (e) bendine dayanılarak tahliye isteminde bulunulamaz. Bu itibarla davanın reddine dair verilen karar doğru olmakla onanmasına” Y.6.HD 12.05.1967, 571-2256, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 770 k.1451.

214 “.. tebliğ edilen ihtarnamelerle Ocak 1968 tarihinde peşin ödenmesi gereken yıllık kira parası istenmiş olmasına ve her iki ihtarname muacceliyet kesbeden aynı kira bedeline ait olduğundan, ancak, bir ihtarın hukuki neticesini doğuracağı cihetle, olayda iki haklı ihtardan söz edilemez” Y.6.HD 24.04.1970, 1581-1832, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 774 k.1462.

215 “Ekim ve Kasım aylarına ait kira paralarını ikinci ihtarnamenin çekiliş tarihine göre, aynı ihtarname ile istemesi gerekirken, davacının alacağını ikiye bölüp davalıya iki ayrı ihtarname göndermesi, kanun hükümlerine uygun olmayan kötü niyetli bir davranıştır” Y.6.HD 29.04.1965, 7389-1856, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

216 “.. Ancak aynı devreye giren kira borcu, iki ayrı ihtara konu yapılamaz. Yapılsa bile gönderilen ihtarlar bir ihtar sayılır” Y.6.HD 30.01.1975, 400-565, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 784 k.1487.

217 “Özü : Ayrı ayrı aylara ait ihtarların aynı gün tebliğ edilmeleri, ihtarların tek bir ihtar niteliğinde sayılmasını ve bir hukuki sonuç soğurmasını gerektirmez. İhtarlar aynı gün tebliğ edilse dahi, her ihtar, ayrı ayrı hukuki sonuç doğurur” Y.6.HD 24.05.1978, 3808-4137, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 786 k.1493.

218 “Kanun hükmünün özüne ve sözüne göre ihtarların yazılı yapılması şart olup ayrıca süre verilerek tahliyesinin istenmesinin belirtilmesi zorunluluğu yoktur. İhtarların haklı olması yeterlidir” Y.6.HD 20.01.1977, 8755-189, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 785 k.1490..

219 “6570 sayılı kanunun 7. maddesinin (e) bendinde ihtar için hususi bir şekil kabul edilmemiştir. İcra takiplerinde tebliğ edilen ödeme emirleri ihtar mahiyetinde olup muteber kabulü gerekir” Y.6.HD 02.04.1959, 1328-2423, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 769 k.1448. Diğer bir örnek : “Özü : İcra ödeme emirleri de ihtarname niteliğindedir” Y.6.HD 19.04.1971, 1560-1860, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 775 k.1465.

220 “İki haklı ihtarda, kira bedeli ödenmeyen ayların açıkça gösterilmesi gerekir” (Y.6.HD 30.01.1970, 5466-298, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 773 k.1460). Yazılı kira sözleşmelerinde kira parası miktarının belirtilmesine gerek yoktur, ancak, sözlü kira sözleşmelerinde ispat kolaylığı yönünden kira parasının bildirilmesinde yarar vardır.

221 “Kira paralarının sözleşmeye uygun şekilde ödenmesini kapsayan ihtar, uyarma niteliğindedir”. / “Davacının 29.5.1962 tarihinde tebliğ ettirdiği ihtarnamede, yalnız kira paralarının sözleşmeye uygun şekilde ödenmesi istenmektedir. Bu ihtar uyarma mahiyetindedir. Ve 6570 sayılı kanunun (e) bendine uygun şekilde tanzim edilmiş değildir” Y.6.HD 21.06.1963, 2599-3019, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 276.

222 “.. davalı istenen bu kira paralarını tebliğden sonra ödediğine göre gönderilen bu ihtarlar haklılık kazanmıştır. Zira, ihtar hukukan muhatabına ulaşması ile sonuç doğurur. Bu itibarla ihtarnamelerde ayrıca 30 günlük süre verilmesi ve bu süre içerisinde paranın ödenmesi, ihtarnameyi hükümsüz kılmaz. Açıklanan nedenlerle kiralananın boşaltılmasına karar verilmesi gerekirken mahkemece bundan zuhul olunması, usul ve kanuna aykırı olmakla, hükmün bozulmasına” Y.6.HD 02.04.1973, 1800-1436, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 781 k.1478.

223 “Kanundaki bu boşluk içtihatlarla doldurulmuştur. Yargıtay yukarıda söz konusu edilen davaların belli bir süre içinde açılmalarını sağlamak amacı ile içtihatlarına, İcra ve İflas Kanununun 272 nci maddesini dayanak yapmış ve bu madde hükmüne kıyasen, kira süresinin bitimi tarihinden itibaren (1) ay içinde davanın açılması gerektiğini kabul ve içtihat etmiştir.

6570 sayılı kanunun geçici 2 nci maddesinin (a) ve (b) bendlerinde, Milli Korunmaya tabi olan taşınmazların kira sözleşmelerinin 31.5.1955 tarihinde ve Milli Korunma Kanununa tabi olmayıp da serbest olarak kiraya verilen ve kira süreleri belli olmayan bir süreye dönmüş olan taşınmazların kira sözleşmelerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 1.6.1955 tarihinden itibaren 6 ncı ayın sonunda yani, 30.11.1955 tarihinde sona ermiş sayılarak ve bu tarihlerden itibaren (1) ay içinde dava açılmadığı takdirde, sözleşmelerin sonunun beklenmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bir defaya mahsus dava hakkı tanınmış ve davaların (1) ay içinde açılması öngörülmüştür. Bu gün uygulanması mümkün olmayan bu hükümlerde de (1) aylık süre içinde dava açılmasından söz edilmektedir ki, içtihaden kabul edilen (1) aylık sürenin bu bakımdan da kanun koyucunun arzu ve amacına uygun olduğunu ve içtihattaki isabeti göstermektedir” MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 190.



224 “Özü : İki haklı ihtar sebebiyle tahliye davasının mutlak surette sözleşmenin sonunu takip eden bir ay içinde açılması gerekir” Y.6.HD 25.09.1969, 3097-3693, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 773 k.1459.

225 “6570 sayılı kanuna tabi taşınmazların, kira sözleşmesinin bozulması yolu ile (boşaltılması) tahliyesi istenemez” Y.6.HD 19.10.1971, 4538-4375, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 105.

226 “Davacı, 6570 sayılı kanun kapsamına giren kiralananın tahliyesini istediği takdirde, sözü edilen kanunda öngörülen tahliye sebeplerinden hangisine dayandığını göstermek zorundadır” Y.6.HD 04.12.1972, 5082-4455, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 104.

227 “Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının Kasım ve Aralık 1963 aylarına ilişkin kiraları süresinde ödemediğini, kendisine bir yıl içinde iki haklı ihtar gönderildiğini, davalının bu suretle 6570 sayılı kanunun 7. maddesinin (e) bendine aykırı hareket ettiğini ileri sürerek, davalının taşınmaz maldan çıkarılmasını istemiştir.

Mahkeme, sözleşmedeki sürenin 1.1.1954 den 31.12.1956 tarihine kadar olduğu, davanın 31.12.1956 gününden itibaren bir ay içinde açılması gerektiği halde, 5.2.1964 gününde açıldığı gerekçesiyle, süresinde açılmayan davanın reddine karar vermiş, davacı vekilinin temyizi üzerine özel daire (İhtarlar Borçlar K. 260. maddesine uygun bulunduğuna göre, davalının mütemerrit durumda olup olmadığının araştırılması gerektiği) yönünden bozmuş, mahkeme eski hükmünde direnmiştir.



Gerçekten, Borçlar K. 260. maddesi uyarınca düzenlenen ihtarlara kiracının uymaması, temerrüt sebebine dayanılarak aktin feshini gerektirir. Ancak, davacı taraf dava dilekçesinde açıkça (Kira bedelini vaktinde ödememelerinden dolayı haklı olarak, bir yıl içinde kendilerine iki defa yazılı ihtar yapılan kiracılar aleyhine, ayrıca ihtara hacet kalmaksızın, kira müddetinin hitamında tahliye davası açılabilir) hükmünü öngören 6570 sayılı kanunun 7. maddesinin (e) bendine dayanmıştır. Dava dilekçesinin hukuki sebepler kısmında (Borçlar ve 6570 sayılı kanun ile diğer kanunların hadiseye taalluk eden hükümleri) denilmiş olması, dava konusunu ve olayları ve uygun bulunduğu kanun hükmünü dilekçesinde açıkça belirtmek suretiyle irade bildiriminde bulunan davacının isteğinin, 6570 sayılı kanunun aradığı şartların eksikliği yüzünden kabul edilmemesi üzerine, Borçlar K. 260. maddesi açısından incelenmesi yönüne gidilmesi halinde, iddia sınırını aşan bir durum meydana gelir ki, bu da Hukuk Muhakemeleri K. 74, 75, 76. maddeleriyle, 6570 sayılı kanunun gözettiği kamu düzeni ilkesiyle bağdaşamaz. Mahkemenin, kira başlangıcı 1.1.1954 olan aktin 31.12.1956 da sona erdiği, 6570 sayılı kanunun 11. maddesi uyarınca, aktin birer yıl süre ile uzatılmış sayılacağı, bu bakımdan en geç 31.1.1964 tarihinde açılması gereken davanın 5.2.1964 de açılmış olması sebebiyle, süresinde açılmadığı yollu görüşü yerinde olduğundan, direnme kararının onanması gerekir” YHGK 24.11.1965, 6/790-431, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 763-764 k.1437.

228 “İhtarların keşidesi değil tebliği önem taşır. Zira ihtarlar tebliğ ile hukuki sonuç doğurur” YHGK 25.01.1984, 6/1136-36, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 769 k.1447.

229 “İhtarın kiracının kapıcısına tebliği usulsüzdür” Y.6.HD 05.11.1964, 3917-4718, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 770 k.1450.

230 YHGK 08.07.1972, 6/18-718, ERDOĞAN, Tahliye Kira Tespiti Ve Kira Alacağı Davaları, s. 767 k.1442.

231 YHGK 08.07.1972, 6/17-218, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 269.

232 “Kira akdini kefil sıfatiyle imzalayan kişiye yapılan ihtar, temerrüt veya iki haklı ihtar bakımından geçersizdir” YHGK 08.07.1972, 6/17-218, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 260.

233 YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

234 Şubat ve Ekim 2005 ayı için ihtar yoktur, olmayan ihtar için haklı ihtar oluşmazı söz konusu değildir, bu iki ayın sorunun yanıtı olarak verilmesi durumunda, yanıt geçerli değildir.

235 YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

236 YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259.

237 YHGK 06.03.1963, 6/23-25, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 259-260.

238 “Üçüncü ihtar, 15.1.1969 günü keşide ve 17.1.1969 günü tebliğ edilmiştir. Davalı savunmasında, bu ihtar ile istenen kira parasının ihtarın keşidesinden evvel 14.1.1969 gününde ve anlaşmaya uygun olarak bankaya yatırdığını ileri sürmüş, davacı bozmadan evvel bu savunmaya karşı beyanda bulunmamıştır. Ancak, daha sonra davacı tek taraflı olarak aldığı bir banka yazısını ibraz etmiş ve bu paranın 24.1.1969 günü yatırıldığını ileri sürmüştür. Bu durumda mahkemece, paranın hangi tarihte yatırılmış olduğunun merciinden sorularak incelenmesi ve kesin olarak tesbit olunarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir” YHGK 08.07.1972, 6/17-718, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 269.

239 “12.9.1967 tarihinde tebliğ edilen ödeme emri ile Temmuz, Ağustos, Eylül 1967 kira parası tutarı 1500 lira .. istemiştir. Bu para 11.9.1967 tarihinde ikametgahta ödenmek üzere, postahaneye yatırılmış ve 20.9.1967 tarihinde davacıya ödenmiştir. Borçlar K.nun 73 üncü maddesine göre, davalı kira parasını davacının ikametgahında ödemekle mükelleftir. Bu itibarla postahaneye verirken süresinde paranın davacıya ödemesini temin edecek şekilde zaman bırakacaktır. Yani paranın postahaneye verildiği tarih esas alınamaz. Ödeme emrinde gösterilen para, tebliğ tarihinden sonra ve 20.9.1967 de davacıya verilmiş olduğuna göre davacı ihtarı çekmekte haklıdır” Y.6.HD 31.03.1969, 5569-1330, MALATYALIOĞLU/ERTAŞ, s. 279.

240 Mahkemelerin duruşma günlerinde görecekleri dava sayısı fazladır. Mahkemelerin iş yükü nedeniyle gelen belgelerin ve bilgilerin okunması yerine okunduğu belirtilir. Ancak, yargıcın önemli gördüğü belgeleri ve bilgileri okuması veya katibe (yazmana) okutması mümkündür.

241 Davacı, iddianın genişletilmesi yasağına bağlı olmayan her türlü ek beyanda bulunabilir. Dava dilekçesinin davalıya tebliği ile iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı başladığından, bu yasağın kapsamında olan ek beyanlara karşı davalının rızasının olup olmamasına göre sonuç değişir.

242 Bu dilekçenin zaman yetersizliği nedeniyle duruşmada incelenmesi olanağı yoktur.



243 “Davacı vekili son oturumda delillerini ibraz etmiş olduğunu, başka delili olmadığını bildirmiştir. İbraz sözü ancak, yazılı deliller için kullanılabilir. O halde başka delilin bulunmadığı cümlesinin dahi buna bağlı olarak, yazılı başka delil bulunmadığı anlamına geldiği kabul edilmelidir. ..Hak düşüren bildirimlerin hiçbir tereddüde yer bırakamayacak derecede açık olması şarttır. Bundan dolayı, bu gibi bildirimlerin mahkemece iyice açıklattırılması gerekir” YHGK 16.12.1964, 6/1283-736, KURU, II, s. 1395.

244 “Yargıtay HGK’na göre, “sadece belli bir konuyu ispat için delil bulunmadığını beyan eden davacının bu beyanını imzalama mecburiyeti yoktur. Bu beyan HUMK 151’in dışındadır” (YHGK 29.03.1961, 7/23-50, KURU, II, s. 1307).

245 “Davalı esasa verdiği sözlü karşılıktan sonra hakediş davasına karşı savunmasını ispat için hiçbir delil ve tanığı bulunmadığını açıklayıp tutanağa geçen sözlerini imzalamıştır. Bu açıklama hakim önünde kendini usulce bağlayan bir açıklamadır. Sonradan tuttuğu vekil eliyle bu açıklamayı ortadan kaldıracak nitelikte savunmayı tanıkla ispat edeceğini ileri sürmesi dinlenmez” (Y.4.HD 28.10.1965, 7692-5296, KURU, II, s. 1394).

246 Sonradan usuli tartışmalara neden olunmaması amacıyla, davanın esasına etkili bu gibi beyanlara ilişkin tarafın imzasının alınması, HUMK 151/V’e kıyasen yapılan doğru ve yerinde bir uygulamadır. KURU, esasa ilişkin beyanların imza karşılığı tutanağa geçirilmesi gerektiği düşüncesindedir : “Kanımca, bir tarafın delili bulunmadığına ilişkin beyanı, sonucu bakımından delillerin hasrına çok benzediğinden ve onun kadar önemli olduğundan, böyle bir beyanın da tarafa okunup imza ettirilmesi uygun olur. Nitekim, 4.HD’nin bir kararı bu şekildedir” (KURU, II, s. 1307).

247 “Türk hukuk uygulamasında yer alan deyimi ile ara kararları, yargılamaya son vermeyen, bilakis onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardır. Örneğin ; görev, yetki itirazlarının reddine, bir delilin kabule şayan bulunup bulunmadığına, zamanaşımı savunmasının reddine ilişkin kararlar bu niteliktedir. Bütün bu kararların ortak niteliği, hakimin bu ara kararları ile işten elini çekmeyip, davaya devam etmesidir” (Y.4.HD 27.06.1978, 5187-8485, KURU, II, s. 2053). “Hakimin, davaya ilişkin bir işin yapılması, mesela delillerini göstermeleri, bilirkişi giderlerini yatırmaları, keşif giderlerini yatırmaları için taraflara süre vermesi bir ara kararıdır” (KURU, II, s. 2053).

248 Mahkeme, olayda, davalı tarafın savunmasının kanıtlanması için kanıt göstermesini sağlamak için, davalı tarafa kanıtlarını bildirmesi için süre vermiş (HUMK 217/II) ve duruşmayı bir başka güne ertelemiştir. Mahkemenin, yargılamanın uzamaması için delillerin gösterilmesi için davalı tarafa kesin süre vermesi doğru ve yerindedir. (HUMK 217/II : Davanın ispatı için delil ikamesi lazım ise bunları tafsilen yekdiğerine tebliğ etmek üzere iki tarafa münasip bir mühlet verir).

249 “Eğer Hakim sürenin kesin olduğuna karar vermiş ise, tanıdığı süre içinde yapılması istenilen işlerin ne olduğunu, hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklaması ve kesin süreye uymamanın doğuracağı sonucu açık olarak anlatması, uyulmaması durumunda davanın reddedileceği yine açıkça belirtilmek suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. / .. Ancak, bu ara kararda belirlenen sürede işlemin yapılmaması halinde doğacak hukuki netice gösterilmemiş, davanın bu nedenle reddedileceği konusunda davacı uyarılmamış sadece (kesin sürenin sonuçları ihtar edildi) demekle yetinilmiştir. / Mahkemenin bu nitelikteki ara kararının yukarıda anlatılan özellikleri taşımadığı ve bu nedenle de HUMK. nun 163. maddesinde öngörülen kesin süre sonuçlarını doğurmayacağı ortadadır” Y.18.HD 11.12.2001, 2001/11434-11449, YKD 2002/3, s. 423-424.

250 “Kanunumuzun hükmüne göre, hakimin hükmüne temel yapacağı maddi vakıaların taraflarca getirilmesi gerekmektedir”
Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin