Örnek dava : tapu iptal ve tescil davasi, keşİF, BİLİRKİŞİ İncelemesi olay


İhtiyati tedbir kararına karşı yapılan itirazın reddine dair olan kararın temyiz edilmesi mümkün olmadığından temyiz isteğinin reddine



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə11/14
tarix28.07.2018
ölçüsü0,97 Mb.
#60807
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14
İhtiyati tedbir kararına karşı yapılan itirazın reddine dair olan kararın temyiz edilmesi mümkün olmadığından temyiz isteğinin reddine” Y.1.HD 28.04.1969, 3479-2580, KURU, III, 1982, s.3089.

56 “Evvelce alınıp infaz edilmiş olan tedbir kararı üzerine 10 gün içinde açılmamış olması tedbirin kalkmasını icap edip davanın reddini icap ettirmez” YHGK 04.03.1942, 38, DEMİRHAN, H. Orhan / TAZEBAY, İlksev : Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu Usulle İlgili Kanun ve İçtihatlar, C. I, Ankara 1965, s. 433 k. 2077.

57“Türk toplumunun temelinin aile olduğu dikkate alınırsa bu tip uyuşmazlıkların çözümünün diğer uyuşmazlıklardan farklı olarak toplumu ve kanun düzenini doğrudan doğruya ilgilendirdiği için konusunda uzman bir mahkeme tarafından ele alınmasının kaçınılmaz olduğu ortadadır. / Anlatılanlar ışığında boşanma ve ayrılık davaları, diğer davalardan farklı bir yargılama usulüne tabi tutulmuştur. Sebebi ise, dava süresince tarafların ve çocukların korunması, bunun yanında evlilik birliğinin korunması amacına hizmet ederek, evlilik birliğinin kolayca dağılması önlenmiş olmaktadır. Toplumsal yapının temeli olan ailenin çözülmesi toplumu da yakından ilgilendirdiği için, bu hal yalnızca bireysel çıkarları değil toplumsal çıkarları ve kamu düzenini de ilgilendirmektedir” ARAS, Bahattin : Karşılaştırmalı Hukukta Aile Mahkemeleri Ve Türk Aile Mahkemelerinin Yapısı, ABD 2006/2 Yıl 64 s. 90-91.

58 ARAS, s. 108-109.

59 ARAS, s. 107.

60 İnceleme konusu olay, gerçektir, dava konusu olmuş, karar kesinleşmiştir. Olay bazı değişikliklerle inceleme konusu yapılmıştır.

61 Boşanma davasına özgü olarak, dava dilekçesinde geçimsizliğin belirtilmesi yeterlidir. Ancak, yargıcın, davanın başında olayı kavraması ve soruşturmayı buna göre yönlendirmesi açısından dava dilekçesinde maddi olguların bildirilmesinde yarar vardır. Konuyla ilgili bir karara göre, “.. Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 16.5.1985 gün ve 1985/2918-4766 sayılı ilamı ile (.. Şiddetli geçimsizliğe dayalı davada, maddi vakıaların mutlaka dava dilekçesinde, ayrıntılı bir biçimde açıklanması zorunlu değildir. Ortak hayatın çekilmez hale geldiğinin, yani boşanmayı gerektiren durumun gerçekleştiğinin açıklanması yeterlidir. Bunların, yargılama sırasında bildirilmesi, iddianın tevsii niteliğinde sayılamaz” .. Bunun doğal sonucu olarak olayların yargılama sırasında açıklanması, iddianın genişletilmesi niteliğinde sayılamaz.. Direnme kararı bozulmalıdır” YHGK 20.03.1987, 2/133-221, ŞENER, Esat : Boşanma, Seçkin Yayınevi, 1994, s. 372.



62 “Davacı, davalıya karşı olan birden fazla talebini (alacağını) aynı davada birleştirebilir ; yani birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açabilir ; buna objektif dava birleşmesi denir” KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C.I, Ankara 1979, s. 951.

63 “Bir olay (eylem) özel boşanma sebeplerinden birisinin konusunu teşkil edeceği gibi, genel boşanma sebebini de oluşturabilir. Davacı isterse genel boşanma sebebine dayanarak boşanma davası açılabilir. Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, dayanılan sebebe göre inceleme yapıp hüküm vermekten ibarettir. Buna rağmen, davacının ancak zina eylemine dayanarak dava açabileceği, şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma istemiyeceği gerekçesile davanın red edilmesi isabetsizdir” Y.2.HD 14.04.1986, 3660-3884, ŞENER, Esat : Boşanma, Seçkin Yayınevi, 1994, s. 368.

64 HUMK 274 : “Şahit ikame edecek kimse evvelemirde bunların isim ve şöhreti ve mahalli ikametleriyle hüviyetlerini tayine medar olacak evsafı sairelerini muhtevi listeyi mahkemeye takdim eder. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler şahit olarak istima olunamaz ve ikinci bir liste verilemez”.

65 “.. davacının, duruşmanın talikine sebebiyet vermesi sebebiyle ceza (celse) harcı ile mahkum edilerek, gerekli masrafların alınması ve keşfin yapılması lazım gelir” Y.8.HD 22.03.1962, 1494-1737, KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı, C.II, Ankara 1980, s. 1951.

66 HUMK 229 : “Hakim tarafından başka suretle muamele yapılması tensip olunan haller müstesna olmak üzere ibraz olunan evrak zabıtnameye kaydedilmekle beraber dosyasında saklanır”.

67 HUMK 247/4 : “245 inci maddenin 1-3 numaraları ve 246 ncı maddenin 1,2 numaraları mucibince şahadetten imtina hakları olup da işbu haklarını istimal etmeyenler”. HUMK 245/3 : “İki taraftan birinin neseben veya sebeben usul ve füruu yahut üçüncü dereceye kadar neseben veya kendisiyle sıhriyet hasıl olan evlilik rabıtası mürtefi olsa bile ikinci dereceye kadar sebeben civar hısımları ve aralarında evlilik rabıtası bulunanlar”.

68 HUMK 267/I : “İki taraftan her biri şahide şahadetini tavzih ve ikmal için lazım olan yeni sualler sordurabilir. Bu suallerin varit olup olmadığında iki taraf ihtilaf ederse hakim buna derhal karar verir”.

69 YHGK 08.11.1967, 6/50-510, KURU, II, s. 1310.

70 “Divan’a göre bu bent hükmü genel kural “adil yargılanma” kavramı içinde yeralan silahların eşitliği ilkesinin bir uzantısıdır (Div.K., Neumeister / Avusturya, 27.6.1968, A 8, s.43, (p) 22 ; Monnell et Morris / İngiltere, 2.3.1987, A 115, s.23, (p) 61-62 ; Ekbatani / İsveç, 26.5.1988, A 134, s.14, (p) 30 ; Borgers / Belçika, 30.10.1991, A 214-b, s.31, (p) 24 ; Kom. K., X / İsviçre, 11.3.1982, no. 9000/80, DR 28, s.127)” GÖLCÜKLÜ, Feyyaz / GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ve Uygulaması, Ankara 1994, s. 241.

71 Örneğin, “Sözleşme’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (d) bendinde açıkça bilirkişi geçmediği için konu birinci fıkradaki adil yargılanma hakkı çerçevesinde ele alınacağından, adil yargılanma hakkının içinde bulunan silahların eşitliği ilkesi mahkemece atanan bilirkişi ile savunma tanıkları arasında eşit muameleyi gerektirdiğinden ve olayda bilirkişi - tanıklar ile savunma tanıkları arasında eşitlik bulunmadığından, tanık dinletmede silahlarda eşitsizlik bakımından adil yargılanma hakkının ihlaline” AİHM’nin Bönısch - Avusturya Kararı, 06.05.1985, Seri A No : 92 ; E.H.R.R. 9:191, DOĞRU, Osman : İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlar Rehberi, (1960-1994), İstanbul 1999, İstanbul Barosu Yayınları, s. 59 k. 100.



72 HUMK 267/II, III : “Şahidin istinabe suretiyle isticvabı lazım geldiğinde hangi hususlardan dolayı isticvap olunacağını hakim tayin eder. Bu halde birinci fıkra hükmüne tevfikan iki tarafın mesele ile münasebettar yeni sual sordurabilmek hakkı mahfuzdur”.

73 “Tanıklar davayı gören mahkemenin kaza çevresi dışında olursa bulundukları yer mahkemesi aracılığı ile ifadeleri alınır. Tarafların o mahkemede hazır bulunma hakları vardır (HUMK m. 257). Mahkemece davacı tanıklarının Trabzon Asliye Hukuk Mahkemesinde dinlenmelerine ve taraf vekillerine bildirilmesi gereğine 18.12.1974 günlü oturumda karar verilmiş ve fakat istinabe yazılırken az önce belirtilen hususa işaret edilmediği için Trabzon Asliye Hukuk Mahkemesi duruşma gününü taraf vekillerine bildirmemiş ve onların yokluğunda davacı tanıkları dinlenmiştir. Davalı vekili 24.3.1975 günlü oturumda bu usul yanlışlığına itiraz etmiş, mahkemece bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden yargılamaya devam olunmuş, bir süre sonra da hüküm verilmiştir. Anılan usul yanlışlığı hükmün sonucuna etkili olup bozmayı gerektirir” Y.2.HD 18.11.1976, 7649-8272, KURU, II, s. 1791.

74 “Şahidi ikame edenin dinletmekten vaz geçmesi hasmın muvafakatına bağlı değildir” YHGK 177-93, DEMİRHAN, H. Orhan / TAZEBAY, İlksev : Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu Usulle İlgili Kanun ve İçtihatlar, C. II, Ankara 1965, s. 585 k. 2717.

75 “Davalının, karısı davacıyı dövdüğü gerçekleşmiş bulunmasına göre davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hüküm edilmesi (MK 143) gerekir. Buna rağmen isteğin reddedilmesi isabetsizdir” Y.2.HD 22.04.1986, 3984-4211, ŞENER, Boşanma, s. 515.

76 Karar, tarafların temyiz etmemeleri nedeniyle kesinleşmiştir. Ancak, tarafların temyize gitselerdi, temyiz itirazlarının neye göre oluşturulacağının görülmesi amacıyla kararın değerlendirilmesi yapılmıştır. Kararın değerlendirilmesinde sadece boşanma hükmü ele alınacak, maddi ve manevi tazminat ile nafakaya ilişkin hükümler ele alınmayacaktır.

77 Bu eksikliğin mahkemenin iş yükünün fazla olması ile bir ilgisi yoktur. Mahkemelerin, çalışma süreleri, bir kararın gerekçesinin tam ve gereği gibi yazılmasına yeterlidir. Buradaki eksiklik, özensizlikten ve dikkatsizlikten kaynaklanmaktadır.

78 Örneğin, “Toplanan delillerden ve özellikle şahit (A) nın beyanından, bıçaklama olayından sonra eşlerin barıştıkları ve bir süre beraber yaşadıkları anlaşılmıştır. Bu sebeple bu barışmadan önceki olaylar yönünden taraflar biri birini affetmişler, en azından hoş görü ile karşılamışlardır. Hoşgörü ile karşılanan veya affedilen olaylara dayanılarak boşanma istenemez” Y.2.HD 18.12.1992, 12340-12769, ŞENER, Esat : Boşanma, Seçkin Yayınevi, 1994, s. 244.

79 “Toplanan delillerden ve özellikle şahit (A) nın beyanından, bıçaklama olayından sonra eşlerin barıştıkları ve bir süre beraber yaşadıkları anlaşılmıştır. Bu sebeple bu barışmadan önceki olaylar yönünden taraflar biri birini affetmişler, en azından olayı hoş görü ile karşılamışlardır. Hoşgörü ile karşılanan veya affedilen olaylara dayanılarak boşanma istenemez. Barışmadan sonra ise taraflar arasında evlilik birliğini temelden sarsıcı olayların varlığı ispat edilmemiş olmasına göre davanın reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır” Y.2.HD 18.02.1992, 12340-12769, ŞENER, Boşanma, s. 244.

80 “Mahkemece, davanın açılmasına rağmen eşlerin aynı evde (çatı) altında oturmaları sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Şüphe yokki, davaya rağmen eşlerin bir araya gelmeleri karşısında davacı, aile birliğinin temelinden sarsılmadığını ve ortak hayatın çekilebilir olduğunu kabul etmiş sayılır. Ne var ki, eşlerin aynı çatı altında birlikte oturmaları keyfiyeti ile evlilik birliğini ve ortak yaşantıyı devam ettirmeleri olgusunu birbirlerinden ayırmak gerekir. Boşanma davası açılmış olmasına rağmen, şu yada bu sebeple eşlerden herhangi biri, müşterek evi henüz terketmemiş olabilir. Önemli olan husus, davaya rağmen ve davadan sonra eşler arasında ortak yaşantının, aile birliğinin amacına uygun olarak çekişmesiz ve sağlıklı bir şekilde devam etmekte olmasıdır. Yoksa ayrı odalarda, birbirleriyle konuşmadan insan ve çevre ilişkilerinde, aile birliğinin olağan gereklerini yerine getirmeden ve nihayet evliliğin en önemli amaçlarından birini oluşturan cinsel ilişkiyi sürdürmeden yalnızca ve şeklen aynı çatı altında oturmak, evlilik birliğinin sağlıklı bir biçimde yürüdüğü ve çekilebilir olduğu yolunda yorumlanıp değerlendirilemez. Öyle ise Mahkemece yapılacak iş, aynı çatı altındaki yaşamın nitelik ve kapsamı konusunda tarafların delillerini toplamak ve yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca gerekli karar vermekten ibarettir. Bu yön gözönünde tutulmadan eksik inceleme sonucu davanın reddine karar verilmesi yolsuzdur” Y.2.HD 07.03.1988, 1366-2582, ŞENER, Boşanma, s. 347.

81 Not : Delillerin takdiriyle ilgili kısım daha ayrıntılı işlenecek ve “YARGILAMA HUKUKUNA İLİŞKİN GENEL NOTLAR” kısmına alınacaktır.

82 “Boşanma davasında ikame edilen delillerin ve hadisenin serbestçe takdiri mahalli mahkemesine ait bulunmuş olmasına mahalli mahkemesince iki tarafın ikame eyledikleri deliller istima ve tetkik olunarak hüküm verilmiş bulunmasına binaen bu noktaya matuf nakız kararı ve temyiz itirazları varit değildir” YHGK 09.10.1940, 2-32, DEMİRHAN, H. Orhan / TAZEBAY, İlksev : Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu Usulle İlgili Kanun ve İçtihatlar, C. II, Ankara 1965, s. 568 k. 2624.

83 “1- Geçimsizlik sebebine matuf boşanma davasının mahiyeti itibarile birinci defa verilen liste dışında şahit dinlenmesi caizdir. 2- Şahadete müteallik delillerin takdiri ile netice itibarile taraflar arasında boşanmayı icap ettirecek derecede geçimsizlik bulunup bulunmadığına kanaat getirilmiş ise boşanmaya hükmetmek hakimin mutlak salahiyeti cümlesindendir” YHGK 07.12.1955, 2/48-53, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 605 k. 2792.

84 “Davada her iki tarafda şahit dinlettiğine göre kabul edilmeyen şehadetin red sebeplerinin karar yerinde gösterilmesi icap eder” YHGK 03.04.1946, 4/44-192, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 568 k. 2626.

85 “Davalının müdafaa şahitlerini, davacının davasını isbat zımnında ikame edilmiş telakki etmek ve şahitlerin sarih ifadelerine yanlış mana vermek bozma nedenidir” YHGK 04.07.1951, 108-85, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 589 k. 2741.

86 “Görgüye istinat etmiyen ve bir takım karinelerden istidlal suretile mütalaalarını beyan eden ve husumetin davalıya müteveccih olmasında menfaati olan iddia şahitlerinin ifadelerinin doğruluğu şüpheyi muciptir. / Bir taraf şahitlerin tercih sebebi hükümde gösterilmelidir” Y.TD 11.05.1951, 950/3342-2756, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 588 k. 2756.

87 “Davaya muvafık olarak sebkeden şahadetin kabul edilmemesi sebebinin tavzihi ve şahadetin kabul edilmemesi halinde davacının davalıya yemin teklifine hakkı olduğunun düşünülmesi icabeder” Y.3.HD 08.03.1951, 5197-2676, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 588 k. 2735.

88 YHGK 05.03.1958, 4/12-18, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 593 k. 2767.


89 Olayda, davacının kardeşi de olsa eşini küçük düşürecek şekilde yatak sırrını açıklamasının bir boşanma sebebi oluşturması mümkündür. Ancak, taraflar bu olaydan sonra bir arada yaşamaya devam etmişler, bu olayı hoşgörü ile karşılamışlardır. Bu nedenle, olay artık boşanma nedeni olmaktan çıkmıştır. Yargısal kararlarda yatak sırrının açıklanmasında “devamlılık” unsuruna yer verildiği dikkati çekmektedir. Örneğin, “Toplanan delillerden, davalının eşini küçük düşürecek şekilde yatak odası sırlarını yer ve zaman belirtilmeksizin devamlı şekilde açıkladığı, sık sık evi terkettiği ve evin işleri ile ilgilenmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, evlilik birliği müşterek hayatın devamına imkan bırakmayacak şekilde temelinden sarsılmıştır. O halde Mahkemece, boşanmaya karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek isteğin red edilmesi isabetsizdir” Y.2.HD 15.10.1991, 9770-12620, ŞENER, Boşanma, s. 304.

90 “Şahadetin takdiri, fenni mütalaa karşısında hukuki bir kıymet ifade edemez” Y.4.HD 29.03.1951, 2909-2762, DEMİRHAN / TAZEBAY, C. II, s. 570 k. 2639.

91 “Davalı kocanın dini vazifelerini ifa etmemesi, davacı için şiddetli geçimsizlik ve binnetice boşanma sebebi olarak ileri sürülemez ve eşlerden her birisi mensup olduğu dinin icablarını yerine getirip getirmemekte serbesttir” Y.2.HD 12.04.1963, 2276-2337, ŞENER, Boşanma, s. 461.


92 “Dini inançlara bağlılık ve kadının çarşaf giymesi, bir Kanunla men edilmiş bulunmadıkça, kocanın karısının bu düşünce ve alışkanlığından vazgeçmesi için onu zorlamaya hakkı olmadığı gibi kadının da dini inançlarından dolayı kocasını kınamaya hakkı yoktur. Karı kocanın dini inançta olsun, kıyafette olsun uyum içinde olmaları evlilik birliğinin devamını sağlıyan önemli unsurlardandır. Bu konuda anlaşmazlık içinde bulunan ve bu anlaşmazlık sebebi ile de sürekli birbiri ile sürtüşen karı koca arasında, çekilmezlik derecesinde şiddetli bir geçimsizliğin varlığının kabulü zorunludur. Ancak, tarafların yek diğerine ters gelen düşünce ve davranışları, evlenmeden önce taraflarca biliniyorsa, taraflardan birisinin sonradan karşı tarafın bu inanç ve davranışlarından dolayı şikayete hakkı yoktur. Mahkemece, tanıklardan bu yön sorularak açıklığa kavuşturulmamıştır. Bu itibarla davalının dini inançlarına bağlılık belirtileri ile davalının çarşaf giymesinin evliliğin başlamasından evvel var olup olmadığının tanıklardan sorulması ve en az evliliğin başından beri davalının ileri sürülen inanç içinde olduğunun ve çarşaf giydiğinin gerçekleşmesi halinde, davacının davasının reddi gerekir. Eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak geçimsizliğin dayanağı kabul edilen olaylar açıklanmadan ve tartışılmadan tarafların boşanmalarına karar verilmesi yanlıştır” Y.2.HD 18.09.1986, 7193-7704, ŞENER, Boşanma, s. 383.

93 Y.2.HD 25.01.1983, 145-443, ŞENER, Boşanma, s. 440.

94 “Tarafların evlilik aktinin icrasından sonra bir araya gelmedikleri yönünde uyuşmazlık yoktur. Bu olguya aykırı düşen ve davalının müşterek evi sık sık terk ettiğini söyleyen şahit sözlerine itibar edilmesi mümkün değildir” Y.2.HD 16.06.1992, 5182-6787, ŞENER, Boşanma, s. 265.

95 Örneğin, “Olayda kocanın eve dönmesi halinde karısını muhakkak döveceği ve ona insafsızca davranışlarda bulunacağı yolunda kati ve inandırıcı deliller mevcut olmadığına göre, kadının enfüsi düşüncelerle eve dönmemek şeklinde tecelli eden davranışı haklılık kazanmaz. Bu itibarla davalı davete icabet etmemekte mazur görülemez” Y.2.HD 01.07.1971, 3421-4265, ŞENER, Boşanma, s. 211.

96 Y.2.HD 24.12.1985, 10809-11094, ŞENER, Boşanma, s. 408.

97 “Davacının, kocası tarafından iki defa dövülüp babasının evine bırakıldıktan sonra tekrar kocasının evine dönmesi, affetme anlamına getirsede, daha sonra kocasının tekrar davacıyı tanığın evine bırakarak boşanalım dediği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı kocanın karısına karşı iyilikle davranmaya devam ettiği, diğer bir deyişle olayların devamlılık gösterdiği gerçekleşmiştir. O halde davacı için evlilik birliği, müşterek hayatı sürdürmesi kendisinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olduğundan davanın kabulü gerekir” Y.2.HD 03.11.1992, 10125-10710, ŞENER, Boşanma, s. 250-251.

98 “Davalının, davacıyı dövdüğü anlaşılmaktadır. Bu olay davacının sözlerinden kaynaklansa bile, bu sözler davalıya davacıyı dövme hakkı bahşetmez. Birinin kusurunu, diğerinden üstün tutmak mümkün değildir. Tarafların evlilik birliği temelinden sarsılmış olup, birliğin devamı kendilerinden beklenemez. Kaldı ki, olayda Medeni Kanunun 134/2 maddesinin şartları oluşmuştur. Buna rağmen boşanmaya karar verilecek yerde tüm kusurun davacıda olduğundan söz edilerek davanın reddi doğru bulunmamıştır” Y.2.HD 11.04.1991, 3356-6718, ŞENER, Boşanma, s. 297.

99 “Kanun koyucu 134. maddede dava hakkı bakımından bir ölçü koymuş, dava hakkını kusursuz veya diğerine kıyasla kusuru az olana vermiş iken, 130. maddede böyle bir ayırım yapmamıştır. / .. / Kadının tevali eden bu tutumu karşısında davacının davası subuta ermiştir. Buna rağmen, az önce açıklandığı veçhile, kanunda mevcut olmayan ve geçimsizlik sebebine mahsus kusur esasının pek fena muamelede de tatbik edilmesi yanlıştır. Kaldıki ; kusurlar mukayese edildiği takdirde de, davalının daha az kusurlu olduğu kesin olarak ifade olunamaz. Ancak, davanın açılış sebebi kapsamında bu konuda tartışmaya gerek görülmemiştir. / Neticeten ; tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken davanın reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır” Y.2.HD 20.02.1973, 185-1006, ŞENER, Boşanma, s. 68.

100 Gerçekten, “..davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hakim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu nedenle, hukukumuzda dava sebebi (hukuki sebepler değil) davacının davasını dayandırmış olduğu vakıalardır. Yargıtay da bu görüştedir” (KURU, Baki : Hukuk Muhakemeleri Usulü, Beşinci Baskı, C.II, Ankara 1990, s.1089). Bu nedenle, “Kanunumuzun hükmüne göre, hakimin hükmüne temel yapacağı maddi vakıaların taraflarca getirilmesi gerekmektedir. Vakıanın hangi tarafça ileri sürüldüğünün önemi yoktur. Yani vakıayı aleyhine olacak taraf da getirmiş olsa bu vakıa hükme esas alınabilecektir” (ALANGOYA, s. 95).

101 Çünkü, “.. isbat maddi olaylara taalluk eder ..” POSTACIOĞLU, İlhan E. : Medeni Usul Hukuku Dersleri, Altıncı Bası, İstanbul 1975, s. 528.

102 “Hakimin önüne getirilen vakıa, kimin tarafından getirilmiş olursa olsun, kuralın uygulanması bakımından önemli değildir. Yani bir taraf kendisi için mahzurlu olan bir iddia ileri sürmüşse, bu iddia onun aleyhine dahi kullanılabilir (Üstündağ Doçentlik tezi,s. 223 / not 75 ve TYK. 1956, s. 2214-2215). Taraflar ihtilafla ilgili vakıa getirirken bunları çoğu zaman bir seçime tabi tutarak getirmezler” ÜSTÜNDAĞ, Saim : Medeni Yargılama Hukuku, Cilt I, Yargılama Safhası, 2. Bası, İstanbul 1977, s. 198.

103 “Davacı, dava dilekçesinde, davaya konu edilen kavak ve söğüt ağaçlarının satın almak suretiyle maliki bulunduğu 393 parsel içinde değil, yapılan tapulama tespiti sırasında davalı köy adına tespit ve tescil edilen 394 parsel sayılı taşınmaz içinde kaldığını açıkça belirttiğine göre, bu konuda taraflar arasında bir uyuşmazlık yok demektir. Hal böyle olunca mahkemenin, ihtilafsız bulunan bu konu üzerinde durmasının gereği yoktur. Çünkü hakim, Usulün 238. maddesi hükmünce kural olarak ancak, münazaalı konular hakkında inceleme ve araştırma yapmakla yükümlüdür. Bu bakımdan dava dilekçesindeki açık iddia hilafına (mahkemenin) davaya konu edilen ağaçların davalının 394 parseli üzerinde değil de, davacıya ait 393 parsel üzerinde bulunduğunu benimsemesi kabul edilemez” (Y.4.HD 21.05.1979, 2239-7269, KURU, II, s. 1337).

104 HUMK 216/II : “İki tarafın mutabık kaldıkları cihetleri tespit ve ihtilaflı olanları tefrik eyler”.

105 HUMK 238/I : “Delil davanın halline tesir edebilecek münazaalı hususları ispat için ikame olunur”.

106 “Bir davada ileri sürülen sebeplerin mahiyetine göre zamanaşımına veya hak düşüren sürelere dayanarak savunmak taraf hakkıdır. Bu yolda bir savunmayı yargıcın önce incelemesi HUMK’nun 77 ve 221 inci maddelerinin beyan ve işareti veçhile doğru olur” YİBK 09.10.1946, 6/12 İçt. Bir. Gerekçesinden (KURU, II, s. 1339). “Zamanaşımı def’i bir cephesiyle de davanın esasını incelemeğe mani bir usul hükmüdür. Bu gibi durumlarda, hakim zamanaşımı def’inin yerinde bulunduğu sonucuna vardığı takdirde, davayı bu sebeple reddetmekle yükümlü olup, artık işin esası bakımından inceleme yapmağa ve hüküm vermeğe mezun değildir. Bu itibarla, davanın hem zamanaşımı, hem de esas bakımından reddi doğru değildir” (Y.2.HD 16.10.1970, 4982-5342, KURU, II, s. 1340).

107 Türk özel hukuk düzeninde, borcun kaynağı, hukuki işlem / sözleşme, haksız eylem ve sebepsiz zenginleşme olmak üzere üç kaynaktan ibarettir. Olayda, borcun kaynağı, sadece “sözleşme”dir.

108 “İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir”, KURU, II, s. 1403.

109 YHGK 14.10.1964, 2/1191-628, KURU, II, s. 1403.

110 “Zamanaşımı yönünden, taşınmaz mal satış vaadi sözleşmelerinden doğan davalar için Borçlar Kanununda ayrı bir hüküm bulunmadığından aynı Kanunun 125. maddesinde yazılı on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Bu görüş gerek öğretide ve gerek uygulamada benimsenmiş bulunmaktadır” Y.13.HD 23.1.1976, 1975/3352 – 1976/323, CANBOLAT, Selahattin / CANBOLAT, Bedrettin : Gayrımenkul Satış Vaadi Davaları, Ankara 1985, s. 246 k. 14.

111
Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin