42- VASİYET
Ahmet Haşim fazla hasta idi. Yanına hem münasebetsiz hem geveze bir adam gelmişti. Konuşurken damdan düşer gibi sordu;
—Nasıl, dostum bir vasiyetin var mı?
Ahmet Haşim;
—Var! Eğer bir hastanın yanına gidersen bu kadar fazla oturma!” dedi.97
43- HASTA ZİYARETİ
Nasrettin Hoca ağırca hastalanır; Artık evine gelip giden ziyaretçilerin haddi hesabı olmaz. Hoca bunalmaya başlar. Fakat kimseye de “kalkın, gidin” diyemez. Hele bir grup ziyaretçi Hoca’nın yanında oturur da oturur. Nihayet kalkıp giderken içlerinden biri;
—Hoca! Bir isteğin var mı? Allah geçinden versin ama bir vasiyetin falan!” deyince.
Hoca;
—Evet var! Bir hasta ziyaretine gidince, yanında oturup kalmayın” der.98
44- HOCANIN TAVUKLARI
Nasrettin Hoca, tavukları satmak için, kafese koyar, eşeğine yükler ve kasabanın yolunu tutar. Bir müddet gittikten sonra, kafeste sıkışan tavuklara acıyıp;
—Şunları kafesten çıkarayım da rahatça gitsinler” diye düşünür. Kafesleri açar. Kafes açılınca horoz önde, tavuklar peşinde yola dökülürler. Şaşkınlıkları geçince her biri bir tarafa dağılır.
Hoca onları nasıl toplayacağını bilemez. Hemen eline bir sopa alır, hem horozu döver, hem de söylenir;
—Gecenin yarısı sabah olduğunu bilirsin de, güpegündüz, şu öğle vaktinde kasabanın yolunu neden bilemezsin?”
45- HER YERİ AKIYOR
Şair Eşref Kırkağaç Kaymakamlık binasının tamiri için Dâhiliye Nezaretinden;
—Ne gibi masraf icap ediyorsa listesini bildiriniz” yollu bir emir gelince;
—Binanın muhtelif yerleri akıyor” cevabını vermiş. Bunun üzerine tekrar bir emirle;
—Binanın nereleri akıyor, ayrı ayrı yazınız” cevabı gelmez mi?
Bu gibi kırtasiyeye yanaşmayan merhum, şu telgrafı çekmiş;
—Binanın musluklarından başka her yeri akıyor.99
46- EFENDİNE SÖYLE PERHİZ YAPSIN!
Sivas’ta şair geçinen biri, saçma sapan şeyleri şiir diye yazıp kontrol etsin diye Keçeci Zade İzzet Molla’ya gönderir. İzzet Molla, şiirlere şöyle bir göz gezdirir, hepsinin deli saçmalarından ibaret olduğunu görünce, şiirleri getiren uşağa;
—Beyefendiye selam söyle perhiz etsin” (yani saçma sapan yazmasın) der.
Şair taslağı, Molla’nın tavsiyesindeki inceliği sezmeyerek, bir müddet yiyip içme konusunda perhiz yaptıktan sonra birkaç parça şey karalayarak yine kontrol için İzzet Molla’ya gönderir. Fakat İzzet Molla, bu seferde yine;
—Beyefendiye söyle perhize devam etsin” der. Ancak uşak bu minval üzere birkaç defa gelir, gider. İzzet Molla iyiden iyiye kızarak, yine elindeki kâğıtları uzatmak isteyen uşağa;
—Hiç o kâğıtları çıkartma! Efendin perhize devam etsin” deyince uşak;
—Efendim! Perhiz ede ede zavallının kımıldayacak hali kalmadı” deyince, Molla ağzından baklayı çıkartır;
—Perhiz ediyor da, şiir diye bu herzeleri ortaya kim çıkartıyor be herif! 100
47- LEYLEK NİYE AŞAĞI YUKARI UÇAR
Leyleğe sormuşlar;
—Neden bir aşağı bir yukarı uçuyorsun?
—Bela alttan gelirse, yüksekten, yüksekten gelirse alçaktan uçarak onu def ediyorum’ demiş.
48- İŞİNE SON VERİRİM
Temel askerde sabah içtimasından sonra bir ağacın gölgesine çekilip uyumaya başlar. Ancak biraz sonra yakalanır. Komutan yanına çağırıp sorar.
—Mesleğin nedir?
İnşaat kalfalığı yapayurum komutanım.
—Peki, sen, inşaatta yanında çalışan işçiyi, çalışma saatinde yatarken yakalarsan ne yaparsın?
Temel fırsatı kaçırmaz;
—Hemen işine son veririm, evine yollarım komutanım.
49- YOL YORDAM BİLMEK
Zengin bir ağanın biricik oğlu tutup bir çingene kıza sevdalanır. Ağa çok uğraşır ama oğlunu ikna edemez.
Nihayet Çingene kızı istemeye razı olur. Hemen kendisi gibi nüfuslu bir arkadaşını dünürcü gönderir. Ama nafile …’’ Çingene Nuh der peygamber demez ve dünürcüyü kovar.
Bunu duyan zengin ağa sinirlenir. Giyinip kuşanıp Çingene’nin kapısına dayanır;
—Koskoca ağa senin kızını oğluna istiyor sen hâlâ naz yapıyorsun ve bizi sinir ediyorsun. Kızı vermezsen vallahi evini başına yıkarım” der.
Bunun üzerine Çingene;
—“Ağam keşke dünürcü de sizin gibi nazik olsaydı hiç güçlük çıkarır mıydım” der ve kızı verir.
50- BU TAKSİMİ NERDEN ÖĞRENDİN?
Bir aslan, bir kurt ve bir tilki birlikte ava çıkarlar. Bir geyik, bir koyun ve bir de bir horoz yakalarlar.
Aslan kurda;
—Şimdi bunları adaletle paylaştırıp sohbetimize tat ver, der.
Kurt;
—Ey cihan şahı, avcılar sultanı! Bunu paylaştırmaktan kolay ne vardır:
—Geyik, siz sultanımızın; koyun benim, horoz da zavallı tilkinindir.
Aslan hemen öfkelenip kurdun başını çekip koparır ve tilkiye dönerek;
—Tez sen paylaştır, der. Tilki;
—Ey yiğitler ülkesinin hükümdarı!
Ey iyilikler meydanının şahsuvarı! Bunların taksim edilip paylaştırılmasına lüzum yok. Çünkü koyun siz sultanımıza sabah kahvaltısı, geyik öğle yemeği, horoz ise çerezinizdir. Arslan:
—Be sen bu taksimi kimden öğrendin. Ustana ve temiz düşüncene aferin. Yoksa evvelden bilir miydin ve böyle taksimler yapar mıydın? Tilki;
—Hayır. Şahım şimdi kurdun başından ve akan kanından öğrendim.101
51- OKUYASIN CANIMA!
Karadenizli Trabzon’dan İstanbul’a gelmiş ve vukuat işleyip mahkemeye düşmüş.
Hâkim:
Evladım anlat bakalım. Olay nasıl oldu diye sorunca: Başlamış anlatmaya;
—Trabzon’dan çıktık yola gideceğiz Giresun’a. Ama bir fırtına bir fırtına, bir fırtına. Kaptan dedi ‘’ha uşaklar döneceğiz Trabzon’a’’.
Trabzon-Giresun tekrar geri Trabzon, sonra yine Giresun, Ordu... Ama Ordu’dan yine Giresun… Yolculuk bir türlü bitmek bilmiyormuş. Hâkim uyarmış;
—Oğlum, bırak şu Karadeniz’de dolaşıp durmayı da İstanbul’a gel bakalım.
Karadenizli;
—Ha geleyum İstanbul’a da okuyasun canuma’’ demiş.
Dostları ilə paylaş: |