79- HEPSİ DE İÇERİDE
Hapishane müdürü hiç ziyaretçisi gelmeyen mahkûma sorar;
—Senin hiç kimsen yok mu? Hiç gelip gidenin olmuyor.
—Var efendim var! Ama hepsi de içeride(hapishanede).
80- YAŞLILIĞIN ÜÇ ALAMETİ
Yaşlılığın üç belirgin alameti vardır;
Birincisi, yaşlanan insan önce isimleri unutur veya karıştırırmış; Ali’ye Veli, Mehmet’e Ahmet, Ayşe’ye Fatma demeye başlarmış.
İkincisi, Tuvaletten çıkarken fermuarı veya düğmeleri kapamayı unuturmuş,
Üçüncüsü ise, pantolonun fermuarını açmayı unuturmuş.131
81- YA İÇİNDE BEN OLSAYDIM
Mehtaplı bir gecede Nasrettin Hoca, evine döndüğü zaman, bahçede iri bir insan hayaleti görür. Bunu hırsız sanarak hanımına seslenir;
—Hatun getir benim okla yayımı da buna haddini bildireyim.
Okla yayı gelince, Hoca bahçede kollarını gererek duran adama nişan alır ve fırlattığı ok hayaletin göbeğini delip geçer. Hoca memnun olarak karısına dönüp;
—Mel’un, çeksin cezasını, kıvrana kıvrana gebersin orada!” der.
Sabah olup bahçeye çıktığı zaman, bir de ne görsün. Öldürdüm sandığı hırsız değil, hanımının kurusun diye bahçeye astığı endi cübbesiymiş.
Hoca delik deşik olmuş cübbesini görünce, Allah’a şükretmeye başlar, karısı bunun sebebini sorar. Hoca da şu cevabı verir;
—Ya ben bu cübbenin içinde olsaydım, halim nice olurdu? Bunun için şükrediyorum.132
82- ERKEKLER DOĞURUR MU?
Feleğin çemberinden geçmiş, fakr-u zaruret içinde saçı sakalı ağarmış bir pir-i fâniye sormuşlar.
Sen hayatta güngörmüş bir insansın, Sence erkekler hiç doğurur mu?
Çaresizlik canına tak etmiş olan ihtiyar cevap vermiş;
—Benim gibi, elektrik, su, kira ve mutfak masraflarını karşılayamayan fakirlerle emekliler ay sonu yaklaşınca hem de dokuz doğurur.
83- DÜNE KADAR SIRADAN BİR İNSANDIK!
Muhtarlık seçimlerinde sonradan görmüş adamın birisi üçüncü aza seçilmiş. Heyecanla eve varıp sevincini hanımıyla paylaşmak için balkona oturmuş, ayak ayaküstüne atmış kahvesini yudumlarken sokaktan geçen köylüleri göstererek;
_ Bak hanım! Nereden nereye geldik. Daha düne kadar sıradan bir köylü iken şu anda köyün üçüncü azası olduk” demiş.
“Sonradan imam olanın sesi camiye sığmazmış.”
(Atasözü)
84- İHTİYAR HEYETİNİN İMAM ATAMASI!
1973 yılında Gaziantep’te Müftü Yardımcısı iken, yeni kadro verilen Kilis’in bir köyüne imam tayini yapmıştık.
Köylerine ilk defa, henüz bıyığı terlememiş bir delikanlının imam olarak tayin edilmesi üzerine, onu çok genç ve toy bulan ihtiyar heyeti toplanarak bir nakil kararı almışlar ve müftülüğümüze de göndermişlerdi.
İhtiyar heyetinin kararı şöyleydi;
“Köyümüzün yerli, yaşlı ve ücretli fahri bir imamı olduğu için yeni gelen genç imam ihtiyar heyetinin oy birliği ile aldığı kararıyla, Nizip ilçesinin imamı olmayan falan köyüne tayin edilmiştir. Bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.”
Altında ise muhtarın isim, imza ve mührü; Yanında ise sıra ile birinci, ikinci ve üçüncü azanın isim ve imzaları vardı.
Zaman zaman bu olay müftülükte aramızda espri konusu olurdu.
85- EN GÜÇLÜ DEVLET
Keçecizâde Fuat Paşa Avrupa da katıldığı diplomatlar toplantısında;
—Zamanın en güçlü devleti hangisidir? Sorusu ile karşılaşır. Fuat Paşa;
—Osmanlı Devletidir.” Cevabını verir.
Herkesin hayret ve şaşkın bakışları karşısında gerekçesini söyle açıklar;
—Yanlış duymadınız. Dünyanın en kuvvetli devleti Osmanlı Devletidir. Zira 300 yıldır siz dışardan, biz içerden var gücümüzle yıkmaya çalıştık. Yine de yıkamadık. Hâlâ ayakta duruyor.” 133
86- HER TAŞIN ALTINDAN BİR AVUÇ TOPRAK ÇIKIYOR
Toroslarda Karanfil Dağları’nın eteğinde olan köyümün arazileri oldukça dağlık taşlıktır. Hatta köy arazisi o kadar engebeli ki; bir defasında senelerce ekip biçtiğimiz tarlaya Adana’dan avcıları götürdüğümüzde birisi;
—“Ayağımı basacak yer ararken keklik uçup gidiyor” demişti. Ben senelerce, o dağlık araziye mahsul ektiğimizi söylediğimde ise, adam kendisini alaya aldığımı zannederek;
—“Benimle dalga geçme! Burada ben kendimi iyice dengelemeden ayakta bile duramıyorum. Burayı nasıl ekip biçeceksiniz?” diye hayretini ifade etmişti.
İşte bu köyde bir gün, Koca Mustafa adında birisi, tarlanın çok iyi, verimli olduğunu müşterisine anlatırken, eline bir avuç toprak alarak şöyle diyordu;
—“Hey gidi hey! Yüce Rabbim nasıl da bereket vermiş! Şu berekete bakın. Her taşın altından bir avuç toprak çıkıyor!”
87- DİNİMİZDE DOMUZ ETİ YEMEK HARAMDIR
Şeyh Şamil, Kafkasya’ da Ruslar’ la 25 yıl kahramanca savaştıktan sonra esir düşer. Rus Çarı, cesaretine hayran kaldığı bu kahraman düşmanının onuruna mükemmel bir ziyafet verir.
Günlerdir aç susuz kalan Şeyh Şamil, yemekleri iştahla yemeye başlayınca Rus çarı çevresindekilere;
—Korkarım! Bu adam bizi de yiyecek” diye fısıldar.
Bu sözleri duyan Şeyh Şamil, Çar’a dönerek;
—Endişe etmeyin! Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır” der.
V. BÖLÜM NİŞAN DÜĞÜN VE EVLİLİK İLE İLGİLİ NÜKTELER
1- “MERKEBİ SATMA İŞİNİZ NE OLDU?”
Karı koca aralarında konuşuyorlarmış;
— Oğlumuz evlenme çağına geldi. Şu merkebi satsak da onu evlendirsek” demişler.
Delikanlı yorganın altından anne babasının sohbetini dinlemiş ve kendi kendine çok sevinmiş. Ancak aradan günler, aylar geçmesine rağmen bir daha merkep satma hikâyesine dönülmemiş!
Evlenme sevinci kursağında kalan delikanlı bir gün dayanamayıp annesine;
—“Anne, anne! Hani sizin bir merkep satma hikâyeniz vardı. Ne oldu?” diye sormuş.
2- BİRİNİ BEN DİĞERİNİ DE BABAM ALIR!
Yaşlı Müderristen özel ders alan yoksul öğrenci, bir gün mahcup bir eda ile hocasının huzuruna çıkarak;
—“Hocam beni tanıyorsunuz. Yıllardır derslerinizi takip ediyorum. Evlenme çağına geldiğimi, ailemin fakir oluşu sebebi ile bu güne kadar evlenemediğimi biliyorsunuz. Artık hâlime uygun helal süt emmiş bir kızla evlenmek istiyorum. Duanızı ve yardımlarınız bekliyorum” diye ricada bulunmuş;
Hoca Efendi;
—“Olur evladım. İnşallah münasip bir kız buluruz” demiş.
Bunun üzerine cesaretlenen ve hocasından yüz bulan öğrenci;
— “Evleneceğim kızın biraz güzel olmasını istiyorum” teklifinde bulunmuş.
Hocası tebessüm ederek;
—“O ne demek evladım! Beğenip alacak da geçinecek de sensin. Nasıl istersen öyle olsun! demiş.
Bu cevaba sevinen öğrenci yutkunarak hocasına yaklaşmış;
— “Kusura bakmayın efendim. Bekli de saygısızlık yapıyorum ama evleneceğim kız biraz da zengin olsun. Halimiz ortada. Ne anadan, ne de babadan bir şey kaldı” diye yakınmış!
Hocası gayr-i ihtiyari basmış kahkahayı;
—“Hay Allah hayrını versin. Kafan derslere de, evliliğe de iyi çalışıyor. İnşallah senin için, hem güzel, hem zengin bir kız buluruz!” demiş.
Bu sözler karşısında nerede ise sevinçten kanatlanıp uçacak hale gelen öğrenci hocasına karşı utanma perdesini biraz daha aralamış ve elini ufalayarak;
—“Hocam! Başını çok ağrıtıyorum ya! Sizden bir arzum daha var! Nasip olur, hayırlı bir kısmet çıkarsa, o evleneceğim kızın bir de evi olsun istiyorum. Çünkü oturacak evimiz de yok” deyince, o esnada ortalıkta dolaşan hoca efendinin delikanlı oğlu dayanamamış!
—“Babacığım müsaade ederseniz. Arkadaşın bu son sorusuna da ben cevap vereyim” demiş. Bunun üzerine başını kaldıran, gözlüklerini düzelten hoca efendi merakla oğluna bakmış;
—“Söyle bakalım deli oğlan! Ne diyeceksin?
Delikanlı ayağa kalkmış, fakir öğrenciye ve babasına dönerek;
—“Bana bak arkadaş! Eğer senin aradığın gibi hem güzel, hem zengin, hem de evi olan birilerini bulursak; Babam önce böyle biriyle beni evlendirir, sonra da diğerini kendisine nikâhlar” cevabını vermiş.
Dostları ilə paylaş: |