Evliliğin sona ermesi: Evlilik ilişkisi ölüm, boşanma veya mahkemenin evliliğin geçersiz olduğu yolunda vereceği bir kararla sona ermektedir. Evliliğin sona ermesi farklı dinlere mensup insanlar açısından farklılık gösterebilmektedir. Örneğin Katolik Kilisesi boşanmayı ret ettiği için evlilik ancak ölümle sona ermektedir. Evlilik taraflardan birinin ölümü ile sona ermemişse, yeniden evlenmeleri yasaktır.
İslam hukuku açısından evlenme herhangi bir biçime bağlı olmayan, iki tanık önünde yapılması yeterli görülen bir sözleşmedir. Boşanmanın İslam hukukunda yeri vardır.
-
Ölümle sona erme: Evlilik ilişkisi, eşlerden birinin ölümü halinde sona erer. Sağ kalan eş, “dul” durumuna düşer ve ölen eşin mirasçısı olur. Ölüm tehlikesi içinde kaybolan ya da uzun süre kendisinden haber alınamayan eşin, mahkemece “gaipliğine” karar verilmesinden sonra evlilik birliğinin de sona erdirilmesi istenilirse bunu için mahkemeden evliliğin “feshine” ilişkin karar alınması gerekmektedir. Bu karar ile evlilik birliği sona ermiş olur.
-
Boşanma: Evlilik birliğini ortadan kaldıran diğer bir yol boşanmadır. Boşanmanın yargıç kararı ile gerçekleşmesi için ailede dirlik ve düzenin kalmadığının kanıtlanması, yasada boşanma için öngörülen koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir.
Boşanma tarafların iradelerine bırakılmış bir eylem değildir. Tarafların kendi aralarında anlaşmaları halinde bile yargıç boşanma kararı vermeyebilir. Yeni Medeni Kanundaki düzenlemeye göre, boşanma bir nedene dayanmak ve yargıç kararı ile olmak zorundadır. Yargıcın karar vermesine dayanak oluşturacak boşanma nedenleri Yasada aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.
-
Eşlerden birinin zinada bulunması, diğer eşin canına kastetmesi
-
Diğer eşe pek fena (onur kırıcı davranışta) muamelede bulunması
-
Namus, şeref ve haysiyet kavramları ile bağdaşmayan bir yaşam sürdürerek evliliği çekilmez hale getirmesi
-
Ortak yaşamı sürdürmemek için evi terk etmesi
-
İyileşme olanağı bulunmayan akıl hastalığına yakalanması
-
Eşler arasında şiddetli geçimsizlik
-
Evlilik birliğinin, birlikte yaşamayı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede sarsılmış olması
-
Anlaşarak boşanma: Evlilik birliğinin sarsılması durumunda eşler anlaşarak boşanmak isteyebilirler. Bu durumda yargıç boşanmaya karar verir. Her ne nedenle olursa olsun boşanma davasının reddedilmesini takip eden üç yıl içinde ortak yaşam yeniden kurulamamış ise, eşlerden birinin istemi üzerine yargıç boşanma kararı verir.
-
Evliliğin iptal veya feshedilmesi: Evlenmeden önce ya da evlenme sırasında meydana gelen sakatlıklar, sakatlığın derecesine göre, bazı durumlarda evlenmeyi yokluk derecesinde sakatlar, bazı durumlarda ise evliliğin bozulmasını isteme hakkı doğurabilir.
Yasa belli durumlar için, kesin evlenme yasağı koymuştur. Örneğin kişilerin belli yakınlıktaki hısımları ile evlenmeleri kesin olarak yasaklanmıştır.
“I. Hısımlık Madde 129- Aşağıdaki kimseler arasında evlenme yasaktır.
-
Üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,
-
Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasında,
-
Evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında.”
Kesin yasaklama kamu düzenini ilgilendirdiğinden, tarafların yanı sıra savcılara da iptal davası açma yetkisi tanınmıştır. Evlenmeyi sakatlayan nedenlerin kamu düzeninden çok eşleri, veli ya da vasileri ilgilendirdiği durumlarda evliliğin sona erdirilmesi fesih davası ile olur. Örneğin, yanılma, aldatma veya korkutma sonucu yapılan evlilikler fesih yolu ile sona erdirilir.
Cinsiyet değiştirme: Eski Medeni Kanuna göre, evli eşlerden birinin cinsiyet değiştirmesi evliliği sonlandıran nedenler arasında yer alıyordu. Yeni Medeni Kanun ise cinsiyet değiştirmeyi yeni koşullara bağlamıştır. Bu koşullardan birisi kişinin evli olmamasıdır. Cinsiyet değiştirmeyi planlayan evli kişinin önce başka bir nedenle boşanması gerekecektir. Bu durumda, sadece transseksüel kişilik, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açacağı gerekçesi ile boşanma nedeni olabilir.
Boşanmanın hukuksal sonuçları: Boşanma hem eşler hem de çocuklar açısından bazı hukuksal sonuçlar doğurabilir. Boşanma ilamının kesinleşmesi ile evlilik birliği sona erer. Bu hukuksal açıdan boşanmanın ilk sonucudur. Boşanmanın diğer bir hukuksal sonucu boşanan kadının eşinin soyadını bırakmasıdır.
Eşler açısından: Boşanma ile evlilik birliği sona eren eşlerin evlenme ile elde ettikleri hısımlık, vatandaşlık vb. hakları devam eder. Boşanan kadın kendi bekarlık soyadını alır. Ancak kocasının soyadını kullanmada kişisel çıkarı olduğunu ve bu durumun kocasına her hangi bir zarar vermeyeceğini kanıtlarsa, mahkeme kararı ile kocasının soyadını kullanmaya devam edebilir.
Yeniden evlenmede bekleme süresi: Eski Medeni Kanunda, boşanan kadının yeniden evlenebilmesi için 300 gün beklemesi koşulu yer almaktaydı. Bunun temel nedeni hamilelik olması durumunda çocuğun babasının kim olduğunu tayin etmek düşüncesi idi. Yine eski Kanunda, boşanmada kusurlu eşe yargıç kararı ile belli bir süre bekleme cezası verilebiliyordu.
Yeni Medeni Kanunda, kadının bekleme süresi bitmeden evlenmesi evliliğin yok sayılmasını gerektirmez. Boşanmada kusurlu bulunan eş, diğer eşe tazminat ödemekle cezalandırılabilir. Boşanma sonucu yoksulluğa düşecek eşe diğer eşin gücü oranında nafaka bağlanabilir.
Çocuklar açısından: Boşanma durumunda yargıç, çocukların velayetinin ana ya da babadan hangisinde kalacağını, çocuğundan ayrı kalacak ebeveynin çocuğunu nasıl ve ne zaman görebileceğini, çocuğun bakımına nasıl katkıda bulunabileceğini karara bağlar. Yargıç bu konudaki kararını verirken geniş takdir yetkisi kullanır.
Ayrılık: Boşanma nedenlerinden birine dayanan eş isterse, ayrılığa karar vermesini yargıçtan isteyebilir. Öte yandan yargıç, eşlerin barışma olasılığını göz önünde bulundurarak boşanma yerine ayrılık kararı verebilir. Boşanma evlilik birliğini kesin olarak sonlandırırken, ayrılık kararı evlilik birliğini geçici olarak uzatmaktadır. Yeni Medeni Kanuna göre, Ayrılık kararı en az bir, en çok üç yıllık bir süreyi kapsayabilir.
Ana, Baba ve Çocukların Karşılıklı Durumları: Yeni Medeni Kanun, Eski Yasada olduğu gibi, ana, baba ve çocukların birbirlerine karşı sevgi, saygı, şefkat ve yardım gösterme yükümlülüğünü getirmektedir. Ayni zamanda ahlak kuralları arasında yer alan ana, baba ve çocukların ilişkisinde gözetilecek kurallar yasada aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.
Ana ve baba, çocuklarına bakmak, yetiştirmek ve gerekli harcamaları yapmakla yükümlüdür.
Çocuklar ise ana babalarına yardım etmek, saygı göstermek ve onlara itaat etmekle yükümlüdürler
Yükümlülüklerini yerine getirmeyen çocukların mirastan mahrum bırakılması Yasada tanınan bir haktır
Ana baba çocuğa ad koyma, terbiye etme, yetiştirme, dini terbiye verme, cezalandırma, temsil etme, mallarını yönetme ve yararlanma gibi haklar getirmektedir.
Ana ve babaların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri ya da haklarını kötüye kullanmaları durumunda yargıç, çocuğun haklarını ana ve babasına karşı korumak için
gerekli önlemleri alır.
-
Eşya Hukuku: Eşyalar üzerindeki egemenlik ve kullanımları ele alan ve bireylerin karşılıklı hak ve yükümlülüklerini düzenleyen özel hukuk kurallarının tümüdür. Eşya hukuku dış dünyada bulunan maddi malların neler olduğunu, nelerin eşya sayılabileceğini belirler. Bunların kime ait olduğunu, kimlerin yararlanabileceğini açıklar. Kısaca, mülkiyet denen kavramı düzenler.
Öte yandan eşyanın birden çok kişiye ait olması ya da eşyadan birden çok kimsenin yararlanması halinde, eşya ile bu kişiler arasındaki ilişkilerin nasıl düzenleneceğini, karşılıklı ilişkilerin ne olacağını ele alır.
Mülkiyeti, mülkiyetin dışında kalan ayni hakları, bunlar arasındaki sırayı, bu hakların mülkiyet ile olan etkilenişine yer verir.
Kavram olarak “Eşya” deyimi, “şey” sözcüğünün çoğuludur. Özel bir deyim olarak eşya, hakka konu olabilen ve bir gereksinimi karşılayabilen maddi varlıklardır. Maddi bir değeri olan eşyaya “mal” denildiği de olur.
Eşya kavramı canlı ve cansız bütün hayvanlar, toprak parçası, bitki örtüsü gibi bir hakka konu olabilen maddi varlıkları içine alır.
Mal, bir hakka konu olabilen, maddi/manevi bütün varlıkları içine alan geniş kapsamlı bir deyimdir. Bu tanım gereği, malları iki ana gruba ayırmak mümkündür.
Maddi mallar: maddi varlığı olan mallar ya da eşyadan oluşur.
Maddi olmayan mallar: maddi varlığı olmayan mallar (fikri haklar)
Malvarlığı (mamelek): para ile ölçülebilen hakların ve borçların toplamını ifade eder.
Hukuksal Anlamda Eşya: hukuksal anlamda eşya, fiziksel anlamdaki eşya ile ayni değildir. Hukuksal anlamda eşya, hukuk yolu ile elde edilmesi mümkün olan varlıkları ifade eder. Hukuk yolu ile elde edilemeyen bir varlık fiziksel anlamda eşya olsa bile hukuksal anlamda eşya sınıfına girmemektedir. Örneğin insan, fiziksel bir varlık olmakla birlikte, hukuksal açıdan bir mal sayılmaz. İnsanın hukuksal mal olma niteliği ölümünden sonra söz konusu olabilir.
Eşyalar çeşitli açılardan sınıflandırılabilmektedir.
-
Taşınır – Taşınmaz eşya: Bir yerden bir yere taşınması mümkün olmayan eşya taşınmaz, bunların dışında kalan eşyalar ise taşınır mal sınıfa girer. Medeni Kanuna göre arazi taşınmaz mallara bir örnektir. Öte yandan, elde edilmesi mümkün olan doğal güçler-elektrik enerjisi ve tüp gaz gibi- eşyalar taşınır mal kapsamında yer alır.
-
Bağımlı – bağımsız eşya: Başlı başına ekonomik bir değer oluşturan ve tek başına kullanılabilen eşya bağımsız eşyadır. Bağımsız olmayan eşya tek başına kullanılamaz, başka bir eşyayı tamamlamak için kullanılırlar. Bağımlı eşya kendi içinde ikiye ayrılır;
-
Tamamlayıcı parça (mütemmim cüz): Başka bir eşyanın tamamlayıcı ya da bütünleyici veya ayrılmaz parçasıdır. Tamamlayıcı parça taşınır ya da taşınmaz olabilir. Önemli olan tamamlayıcı parçanın, asıl parça yok edilmeden ya da bozulmadan asıl parçadan ayrılamamasıdır. Örneğin; bir evin çatısı, bir arabanın motoru gibi.
-
Yardımcı parça: Bağımlı eşyalardan bir kısmına verilen addır. Bazen eklenti ya da teferruat da denilmektedir. Yeni Medeni Kanunda “eklenti” olarak tanımlanan bağımlı eşya, kullanım açısından başka bir eşyaya bağlı olmakla birlikte, istendiğinde ondan kolayca ayrılabilen eşyalardır. Bunlar taşınır mallardan oluşurlar. (Gözlük kılıfı)
Bu tür eşya ayrımının hukuksal açıdan önemli sonuçları olabilmektedir. Örneğin, mal ve eşyalar bütünleyici parçaları ile birlikte satılırken, eklenti eşya ayrı bir satış konusu olabilmektedir. Bütünleyici parçanın genelde ayrı satışı ya da esas eşyadan ayrılması olanaklı değildir.
-
Benzeri olan benzeri olmayan eşya: Sayılabilen, ölçülebilen, bir diğerinin yerini alabilen eşya “benzeri olan eşya” sınıfına girer. Bunlar taşınabilen eşyalardan oluşurlar, örneğin un, buğday ve seri üretime konu olan diğer eşyalar. Bunların dışında kalan eşyalar benzeri olmayan eşyalardır. Örneğin belli bir ressamın özgün bir tablosu ya da belirli bir taşınmaz mal olarak Ayasofya, Sultanahmet gibi.
-
Kullanılması tüketime bağlı olan veya olmayan eşya: Bazı eşyalar kullanılmakla tükenir, yok edilir. Bütün yiyecek içecek maddeleri gibi. Bazı eşyaların kullanılması uzun sürelidir ya da süresizdir. Bu tür ayırımın hukuksal açıdan önemi bir malın geri verilmesi yükümlülüğünün bulunması ya da borç olarak alınması durumlarında ortaya çıkmaktadır.
-
Sahipli veya sahipsiz eşya: Eşyanın bir kimsenin mülkiyetinde olması onu sahipli eşya sınıfına sokmaktadır. Üzerinde herhangi bir kişinin hakkı bulunmayan eşya sahipsiz eşyadır. Ancak, üzerinde hiç kimsenin mülkiyeti bulunmayan ve dolayısı ile sahipsiz sayılan eşyanın özel mülkiyete konu olamayacağı düşünülmemelidir. Bu tür eşya kişilerin özel mülkiyetine konu olabilecek niteliktedir fakat üzerine mülkiyet hakkı bulunmamaktadır. Örneğin Av hayvanları sahipsiz eşya sınıfında kabul edilirler. Ayrıca devletin mülkiyetinde bulunan sahipsiz eşyalarda vardır.
-
Özel hukuk ya da kamu hukukunun uygulandığı eşya: Konusu olduğu hukuk kuralı itibariyle yapılan bir sınıflamadır. Özel hukuk kurallarına konu olan eşyaya “özel eşya” kamu hukuku kurallarına konu olan eşyaya “kamu eşyası” ya da “kamu malı” denir.
Kamu malları genel olarak 3 sınıfa ayrılır:
-
Kamunun veya her kesin yaralanmasına açık kamu malları (yollar, parklar)
-
Belirli kamu hizmetlerinin yürütülmesin ayrılmış kamu malları (okul, hastane, kamu hizmet binaları)
-
Mülkiyet konusu olmamış, sahipsiz denilebilecek kamu malları (kıyılar, göller, dağlar)
Kamu mallarının özellikleri: Sahip oldukları nitelikler ve konusu oldukları hukuk dalı itibariyle kamu malları bazı özelliklere sahiptirler.
-
Kamu malları satılamaz ve kamulaştırılamaz. Satılması düşünülen kamu malının önce kamu malı olmaktan çıkarılması gerekmektedir. (B2 arazisi)
-
Kamu malları haciz edilemez
-
Kamu mallarına zaman aşımı ile sahip olunamaz
-
Kamu malları vergi gibi mali yükümlülüklerin dışındadır
-
Kamu mallarının korunması özel kurallara tabidir
-
Kamu mallarına zarar verenler, özel mala zarar verenlerden daha ağır ceza görürüler
-
Kamu mallarının çok az bir bölümü tapu kayıtlarında tescillidir.
-
Miras Hukuku: Miras hakkı Anayasamızda güvence altına alınmış bir haktır. Miras, kişinin sağlığında elde ettiği, para ile ölçülebilen, tüm mal, hak ve borçların, ölümünden sonra mirasçısı denen kişilere geçmesidir.
Mirastan yararlanan kişilere “Mirasçı”
Mirasın konusunu oluşturan malvarlığına “Tereke”” denir.
Mirasa egemen olan ilkeler: Özel mülkiyetin geçerli olduğu toplumlarda, toplum düzeninin korunabilmesi açısından, mirasın belirli kurallara göre ele alınması gerekmektedir. Mirasla ilgili kuralların tespitinde başlıca 3 ilkenin dikkate alınması gerekmektedir.
-
Mirasın ölenin hısımlarına kalması
-
Ölenin mallarını, istediği kimse veya kurumlara bırakabilmesi
-
Mirasın devlete kalması
Türk Medeni Kanununda bu 3 ilke dengeli olarak göz önüne alınmıştır. Yeni Medeni Kanun:
-
Kimin, ne oranda mirasçı olduğunu
-
Mirasbırakanın (Muris) hangi durumlarda ve ne ölçüde mallarını istediği kimselere bırakabileceğini
-
Devletin ne zaman ve nasıl mirasçı olabileceğini hükme bağlamıştır.
Yasal Mirasçılar: Miras hakkı doğrudan Yasadan doğan mirasçılara Yasal Mirasçı denir. Yeni Medeni Kanuna göre Yasal Mirasçılar;
-
Ölenin soy (kan) hısımları
-
Sağ kalan eş
-
Evlatlık
-
Devlettir.
Murisin kendi iradesi ile tayin ettiği mirasçıya “mansup mirasçı” ya da atanan mirasçı denilmektedir.
Soy hısımları: Yeni Medeni Kanunda da soy hısımlarının tümü mirasçı kabul edilmemiştir. Yasada “soy hısımları” başlığı altında kimlerin ve hangi koşullarda mirasçı olabilecekleri açıkça düzenlenmiştir. Soy (kan) hısımları Yasada üçe ayrılmıştır.
-
Birinci derece mirasçılar: Ölenin çocukları, çocuklardan ölen olmuş ise onların çocukları birinci derece mirasçı olurlar.
-
İkinci derece mirasçılar: Ana, baba ve onların altsoyudur
-
Üçüncü derece mirasçılar: Büyük baba ve analardır. Eski Medeni Kanuna göre bunların altsoylarının mirastan yararlanabilmesi için, murisin eşinin sağ olmaması gerekirken, Yeni Medeni Kanun bunların da belli koşullar altında mirasçı olmalarını kabul etmiştir.
Bir mirasçının, mirastan yararlanabilmesi, kendinden önce gelen derecede başka bir mirasçının bulunmaması koşuluna bağlıdır. Örneğin, babanın mirastan yararlanabilmesi için ölenin çocuğunun bulunmaması gerekir.
Sağ kalan eş: Sağ kalan eş, soy hısımlarının yanında ve onlarla birlikte yasal mirasçıdır.
Sağ kalan eşin;
1. derece mirasçılarla birleşmesi halinde mirasın dörtte birini
2. derece mirasçılarla birleşmesi halinde mirasın yarısını
3. derece mirasçılarla birleşmesi halinde mirasın dörtte üçünü alma hakkı vardır.
3. derece mirasçı yoksa sağ kalan eş mirasın tümünü alır.
eşin mirasçılığı, boşanma veya evliliğin iptali ile sona erer.
Evlatlık: Eski ve Yeni Medeni Kanunda, evlatlık ve altsoyu, kendisini evlat edinenin öz altsoyu gibi, miras hakkına sahiptir. Ancak evlat edinen kimse ve hısımları evlatlığa mirasçı olamazlar. Evlatlığın kendi öz ailesinden gelen miras hakkı saklıdır.
Devlet: Yasal ya da Mansup mirasçıların bulunmaması durumunda miras devlete kalır. Devlet, bu şekilde kendisine geçen miras üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Devlet, ölenin alacaklılarına karşı kendisine geçen miras ölçüsünde sorumlu olur. Devletin mirası isteme hakkı özel hukuk kurallarına tabidir, bu konudaki uyuşmazlıklar adli yargıda çözümlenir.
Ölenin belirlediği (atadığı) mirasçılar:
Miras bırakan, Yasanın öngördüğü koşullar altında mirasçılarını belirleme özgürlüğüne sahiptir. Ölenin kendi iradesinden doğan bu tür mirasçılığa “mansup” mirasçılık denir.
Yasal mirasçıların hakları saklı kalmak kaydıyla, muris ölüme bağlı işlemlerle, yani “vasiyet” veya “miras sözleşmesi” ile mirasçılarını serbestçe tayin edebilir. Ancak bu özgürlük sınırsız değildir. Yasal mirasçıların miras haklarından bir bölümü, yasa ile saklı tutulmuştur. Saklı tutulan bu paya “mahfuz hisse” denilmektedir. Muris, yasal mirasçıların saklı payları dışında kalan mirasını serbestçe kullanabilir. Mahfuz hissenin aşılması durumunda yasal mirasçılar aşan kısmın tenkisi için mahkemeye başvurabilirler.
Mirasçıların sorumluluğu:
Murisin mal varlığı, ölümle birlikte, tüm alacak ve borçları ile birlikte mirasçılarına geçer. Mirasçılar Yasanın belirlediği süre içinde ya mirası ret ederler ya da mirasın resmen tasfiye edilmesini veya mirasın resmi deftere geçirilmesini isteyebilirler.
Mirasçının bu seçeneklerden hiç birini yasal süre içinde yapmaması mirası bütün alacak ve borçları ile kabul ettiği anlamına gelir. Böylece mirası koşulsuz kabul etmiş olan mirasçı, murisin alacaklılarına karşı yalnız “tereke” ya da kalıt ile değil, kendi kişisel mal varlığı ile de sorumlu olur.
Resmi defter seçeneği ile mirasın kabulü durumunda mirasçının sorumluluğu, murisin resmi defterde kayıtlı borçları ile sınırlıdır.
Resmi tasfiye halinde ise murisin mal varlığı ile mirasçının mal varlığı birbirine karışmaz. Murisin borçlarına karşı mirasçı kendi kişisel mal varlığı ile sorumlu tutulmaz.
Veraset ve İntikal Vergisi:
Devletin, bırakılan miras üzerinden, mirasçıların yakınlık derecesini dikkate alarak aldığı vergiye Veraset ve İntikal Vergisi denmektedir. Bu vergi ile devlet bir yandan hazineye gelir sağlarken, diğer yandan miras yolu ile toplumda yaratılabilecek dengesizliklerin önüne geçmeyi hedeflemektedir. Başka bir değişle, miras olayında, son mirasçı konumundaki Devlet, vergi yolu ile ortak mirasçı statüsü kazanmaktadır.
vi. Borçlar Hukuku:
Kişiler arasında özel borç ilişkilerini düzenleyen hukuk dalı Borçlar hukukudur. Diğer bir ifade ile Borçlar hukukunun konusunu özel borç ilişkileri oluşturmaktadır.
Borç ilişkisi: İki ya da daha çok kişi arasında kurulan bir ilişkide taraflardan birine (alacaklıya) diğerinden (borçludan) belirli bir edimi isteme yetkisi veren, diğerini de böyle bir edimi yerine getirmekle yükümlü kılan hukuki bir ilişkidir.
Bu tanıma göre, borç ilişkisi, alacaklı için bir hakkı ifade ederken, borçlu için hukuki bir yükümlülük getirmektedir.
Hak ve Borç Kavramları
Hak Kavramı: Hukuki düzenlemenin bireylere tanıdığı irade gücü (Hakimiyet Teorisi) ya da hukuki düzenleme tarafından korunan menfaat-çıkardır Menfaat Teorisi). “Karma Teori” denilen teoriye göre yapılan daha kapsayıcı bir tanımla Hak; Hukuk tarafından korunan ve hak sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren bir menfaattir.
Borç Kavramı: iki ya da daha çok kişi arasında meydana gelen hukuki ilişkiye borç denir. Borç ilişkisinde taraflardan biri, diğerine karşı bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına girmektedir. Borç kelimesi dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır.
Dar anlamda “borç” tek başına bir edimi ifa zorunluluğunu ifade etmektedir. Örneğin, kira akdinde kiracının kira borcu ya da satım akdinde alıcının para borcu dar anlamda “borcu” ifade etmektedir.
Geniş anlamda borç ise; taraflar bir takım görevler yükleyen, iki ya da daha çok şahıs arasındaki hukuki bağı ifade etmektedir. Bu nedenle, dar anlamdaki borçta sadece bir edim söz konusu iken, geniş anlamdaki borçta birden çok alacaklı ve birden çok edim söz konusudur.
Borçlar hukuku, borç ilişkilerini düzenleyen bütün hukuki kuralları kapsamaktadır. Ülkemizde borç ilişkilerini düzenleyen kurallar, 1926 yılında yürürlüğe giren “Borçlar Kanunudur” diğer yasalara göre daha soyut (genel) kurallar içeren Borçlar Kanunu, özel yasalarda hüküm bulunmayan tüm durumlar için uygulanabilmektedir.
Borçlar Kanunu, Medeni Kanunumuz gibi İsviçre’den alınmıştır. 554 maddeden oluşan Borçlar Kanunu iki ana bölümden oluşmaktadır.
-
Genel Kurallar: ilk 181 maddeden oluşan bu bölümde, herhangi bir borç ilişkisinde uygulanacak kurallar yer almaktadır. Bu bölümde borçların meydana gelmesi, (örneğin; Sözleşmeden doğan borçlar, Haksız fiilden doğan borçlar, Sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlar gibi), borçların hükmü (borçların ifası, borçların ödenmemesinin sonuçları, borçların üçüncü kişi hakkındaki etkisi), borçların sona ermesi, borçların türleri (müteselsil borçlar, şarta bağlı borçlar, pey akçesi ve cezai şart), alacağın temliki ve borcun nakli düzenlenmiştir.
-
Çeşitli Sözleşmeler (Akdin Muhtelif Nevileri): Sözleşmelerin çeşitli türleri başlığı altında, bir çok sözleşme türü ayrı ayrı düzenlenmektedir. Bu bölümde Kanun, Genel Kurallar bölümünde düzenlenmesi mümkün olmayan hukuki ilişkiler için, sözleşmeler bazında uygulanabilecek bazı kuralları koymaktadır. Bu kurallar Borçlar Kanununun ikinci kısmında, “Özel Borç İlişkileri” başlığı altında yer almaktadır. Örneğin; alım-satım ve trampa, bağışlama, kira, ariyet ve karz, hizmet, istisna, vekalet, havale, vedia, kefalet ve adi şirketler gibi sözleşmeler)
Borç İlişkisinin Unsurları
Borç ilişkisinin 3 temel unsuru vardır.
-
Alacaklı: Borç ilişkisinde “isteme” hakkına sahip olan tarafa alacaklı (Borç ilişkisinin “aktif süjesi” – Creditor) denir.
-
Borçlu: Borç ilişkisinde alacaklıya karşı bir edimi yerine getirmeyi yüklenmiş tarafa borçlu (borç ilişkisinin pasif süjesi – debitor) denir
-
Dostları ilə paylaş: |