Türkiye’nin katılım yönünde ilerlemesi üzerine 2003 İlerleme Raporu



Yüklə 1,02 Mb.
səhifə6/27
tarix15.09.2018
ölçüsü1,02 Mb.
#82276
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27

Ekonomik kriterler

  1. Giriş


Türkiye’nin AB üyeliği başvurusu üzerine 1989’da verdiği Görüş’te, Komisyon aşağıdaki sonuca varıyordu:

Türkiye’nin ekonomik ve politik durumu, ....., Topluluk’a katılırsa Türkiye’nin karşılaşacağı intibak sorunlarının orta vadede aşılabileceğine Komisyon’u ikna etmemektedir.”

2002 İlerleme Raporunda, Komisyon aşağıdaki saptamayı yapıyordu:

"Türkiye, onun piyasa ekonomisinin işleyişinde ilerleme kaydetmiştir. Bu ilerleme, Türkiye’nin Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesini iyileştirecektir. Fakat ülke, derin istikrarsızlık yaratan iki mali krizin sonuçlarını hâlâ yaşamaktadır."

İlk İlerleme Raporundan bu yana Türkiye’deki ekonomik gelişmelerin incelenmesinde, Komisyon’un yaklaşımına, Haziran 1993’te yapılan Kopenhag AB Konseyi’nin sonuçları yön vermiştir. Bu sonuçlarda, Birlik üyeliğinin şunları gerekli kıldığı belirtiliyordu:



  • işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı;

  • Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesi.

Aşağıdaki analizde, Komisyon, daha önceki yıllık İlerleme Raporlarında uygulanan metodolojiyi izlemiştir. Bu yılın İlerleme Raporundaki analiz, 1997’den bu yana olan gelişmeleri dikkate almaktadır.
    1. Ekonomik gelişmeler


Ekonomik çıktı, kriz öncesi düzeyleri aşmış ve enflasyonist baskılar azalmıştır. Canlanma, esas olarak ihracata ve stok yenilemesine dayalı olmuştur. Yurtiçi talep ise, ancak son zamanlarda hızlanmaya başlamıştır. 2002 yılında ve 2003’ün başlarında, ekonomi 2001’deki keskin ekonomik durgunluktan çıkmaya başlamıştır. Şimdiye kadar, ihracat ve stok yenilemesi, büyümenin başlıca kaynakları olmuştur. Son zamanlarda, yurtiçi talep güçlenmiş görünmektedir. Bu durum, dış dengede bir bozulmaya yol açmıştır. Enflasyonist baskılar gerilemiştir. Ancak, reel faiz oranları yüksek düzeylerde kalmış ve işsizlik artmaya devam etmiştir. Dolaysız yabancı yatırım girişleri ihmal edilebilir düzeylerde kalmıştır. 2002 genel hükümet açığı, hâlâ, GSYH’nin %10’u düzeyinde olmakla birlikte, kamu maliyesinin durumu iyileşmektedir. Reel efektif döviz kuru geçen bir yılda değerlenmiş olup, bu durum yüksek faiz oranlarını ve aynı zamanda artan piyasa güvenini yansıtmaktadır.

Temel Ekonomik Eğilimler (30 Eylül 2003 itibariyle)

Türkiye

1998

1999

2000

2001

2002

2003 son durum

Reel GSYH büyüme oranı

yüzde

3,1

-4,7

7,4

-7,5

7,8

5,8 ilk yarı

Enflasyon oranı a
-  yıllık ortalama

yüzde

84,6

64,9

54,9

54,4

45,0

28,1 Ocak-Ağus.

-  Aralık’tan Aralık’a

yüzde

69,7

68,8

39,0

68,5

29,7

24,9 Ağus.-Ağus.

İşsizlik oranı
-  LFS tanımı

yüzde

6,8

7,7

6,6

8,5

10,4




Genel hükümet bütçe dengesi

GSYH’nin yüzdesi

-12,0

-19,0

-6,0

-28,0

-10.0 g




Cari hesap dengesi

GSYH’nin yüzdesi

1,0

-0,7

-4,9

2,3

-0,8 g







milyon ECU/Euro

1770

-1276

-10631

3792

-1566 b

-3621 Oc.-Haz. b

Tüm ekonominin brüt dış borcu






















-  borç ihracat oranı

mal ve hizmet ihracatının yüzdesi

161,7

204,8

201,0

204,4

:







milyon ECU/Euro

69 994

82 283

104 760

111 516

:




Dolaysız yabancı yatırım girişi

GSYH’nin yüzdesi

0,5

0,4

0,5

2,3

0,6 g




-  ödemeler dengesi verileri

milyon ECU/Euro

838

763

1064

3647

1097 b

219 Oc.-Haz. b

a Henüz uyumlulaştırılmamış indeks.

b Kaynak: Merkez Bankası’nın İnternet sitesi.

G= geçici rakamlar

Kaynak: Aksi belirtilmedikçe Eurostat




















Yapısal reformlarda ilerleme yavaş olmuştur, fakat 2001 ve 2002 yıllarında alınan tedbirlerin uygulanması umut verici işaretler göstermektedir. Yakın zamanlarda kurulan bağımsız düzenleme ve denetim kurumları işlemeye başlamışlardır. Geçen bir yılda, bankacılık sektörünü güçlendirmeye yönelik tedbirler gibi, önemli yapısal reformların uygulanmasına devam edilmiştir. DYY konusunda bir çerçeve yasanın kabul edilmesi, dolaysız vergi yasasında reform yapılması, bir istihdam kurumunun oluşturulması ve bir çalışma yasasının kabul edilmesi, önemli yeni düzenlemelerdi. Enerji piyasasının serbestleştirilmesinde önemli ilerleme sağlanmıştır. Kamu sektörü borç yönetiminin etkinliği arttırılmıştır.

Toplumsal ve bölgesel dengesizlikler büyüktür. Satın alma gücü standartlarıyla kişi başına GSYH hafifçe artarak, 2001 yılında AB ortalamasının %22’sinden 2002’de %23’üne yükselmiştir. Ancak, gelir eşitsizlikleri hâlâ çok belirgindir. Emek piyasası dengesizlikleri daha da kötüleşmiştir. İşsizlik artmaya devam etmiş, bir yıl öncesinde %9,3’ten 2003’ün ikinci çeyreğinde %10,0 düzeyine ulaşmıştır. İşsizlik oranları, kentsel alanlarda %13,2 ile kırsal alanlarda %6,3 arasında önemli ölçüde değişmektedir. Gençler arasında işsizlik, %20’nin üstüne çıkmıştır. Gizli işsizliğin görece yüksek bir pay aldığı düşünülürse, emek arzı ve emek talebi arasındaki gerçek dengesizlik, büyük bir olasılıkla, resmi emek piyasası istatistiklerinin gösterdiğinden epeyce daha yüksektir. Son yıllarda gelir eşitsizliklerinde önemli bir bozulma olmasına karşın, mutlak yoksulluğun oluşması önlenmiştir. Geleneksel olarak güçlü aile bağları ve kayıt dışı geçici çalışmanın yaygın varlığı, bu konuda önemli etmenlerdir. İhracata bağlı canlanma sonucunda, bölgesel büyüme farkları ihracat yapılan bölgeler lehine artmıştır.


    1. Kopenhag kriterleri açısından değerlendirme

İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı

İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı, ticaretin ve fiyatların serbest olmasını ve, mülkiyet hakları dahil, icra edilebilen bir hukuki sistemin var olmasını gerektirir. Makroekonomik istikrar ve ekonomi politikası üzerinde uzlaşma, bir piyasa ekonomisinin performansını arttırırlar. Gelişmiş bir mali sektör ve piyasaya giriş ve piyasadan çıkış önünde herhangi bir önemli engelin bulunmaması, ekonominin verimliliğini iyileştirir.

İlk başta bir tereddütten sonra, yeni hükümet, mevcut reform programını sürdürmeye karar verdi. Kasım 2002’de, erken genel seçimler sonucunda, parlamentoda güçlü bir çoğunluğa sahip bir tek parti hükümeti kuruldu. Yeni hükümet gerekli yapısal reformlar için geniş destek beyan etmiş olmakla birlikte, gerekli reform düzenlemelerinin kabul edilmesi belirgin bir şekilde yavaşladı. Bu yavaşlamanın başlıca nedenleri, siyasi reformlar üzerinde güçlü biçimde odaklanılması ve komşu Irak’taki kriz idi. Yavaş ilerlemeye karşın, yeni hükümet, ondan önceki hükümetin tasarlamış olduğu mevcut reform programını uygulamaya devam etmektedir. Türk reform çabaları, IMF ve Dünya Bankasından teknik ve mali destek almakta olup, verilen IMF ve Dünya Bankası kredileri GSYH’nin %10’undan daha fazladır. 25 Temmuz tarihinde, hükümet yeni bir niyet mektubu sundu. Bu mektupta, hükümet, mevcut reform programının kısa vadedeki uygulanmasını anlatmaktaydı. 1 Ağustos’ta, IMF yönetim kurulu, mevcut IMF Stand-By Düzenlemesi’nin (yaklaşık 420 milyon EUR tutarındaki) beşinci diliminin ödenmesini onayladı. 2003 Katılım Öncesi Ekonomik Programı, hükümetin reform gündemine bağlılığını teyit etmektedir.

2001 krizinden sonraki canlanma, esas olarak ihracat ve stok yenilemesi temelinde, güçlü olmuştur. Irak krizinin Türk ekonomisi üzerindeki etkisi sınırlı kalmıştır. Bu durum, ekonominin şoklara direncinde iyileşme olduğunu ve piyasa güveninin arttığını gösterir. Reel GSYH, 2002 yılında %7,8 oranında büyüdü ve yılın sonunda kriz öncesi düzeylere ulaştı. 2003’ün ilk yarısında, çıktı büyümesi %5,8 oldu. Büyümenin başlıca kaynakları, ihracat ve stok yenilemesi olmuştur. Sabit yatırım 2002’de %0,8 oranında azalmış fakat 2003’ün ilk yarısında %7,1 oranında artmıştır. Yatırım/GSYH oranı, 2002’de %16,7’ye, 2003’ün ilk yarısında %16’ya inmiş, fakat 2003 ortasında %18,5’e yükselmiştir. 2002’nin ikinci yarısında seçimle ilgili harcama artışının bir yansıması olarak, kamu tüketimi 2002 yılında %5,4 yükselmiştir. 2003’ün ilk yarısında ise, %3 oranında azalmıştır. Petrol fiyatlarında ve faiz oranlarında geçici bir artışa rağmen, Irak krizinin Türkiye ekonomisi üzerindeki genel etkisi sınırlı kalmıştır. Bu olay, Türk ekonomisinin şoklara direncindeki iyileşmenin ve piyasa güvenindeki artışın pozitif bir göstergesidir.

Büyük ölçüde ekonomideki canlanmanın bir sonucu olarak, dış hesaplar bozulmaya başladı. 2001 yılında GSYH’nin %2,3’ü oranında bir cari hesap fazlasından sonra, canlanan ithalat 2002 yılında GSYH’nin %0,8’i oranında küçük bir cari hesap açığına neden oldu. Bu eğilim, 2003’ün başlarında da sürdü ve 2003 ortasında GSYH’nin %2’si kadar bir cari hesap açığına neden oldu. İthalat artışına yol açan başlıca etmenler, stok yenilemesi, Türk parasının güçlenmesi ve Irak savaşı boyunca daha yüksek bir petrol faturasıydı. İhracat tarafında, gelişmeler olumluydu. Mal ihracatı 2002 yılında %13 arttı ve turizm gelirleri GSYH’nin %4,7’si oranında rekor bir düzeye ulaştı. Ancak, yurtdışındaki Türk işçilerin gönderdiği dövizler azalmaya devam ederek GSYH’nin yaklaşık %1’ine geriledi. 2002’de dolaysız yabancı yatırım girişleri ihmal edilebilir düzeyde kaldı: GSYH’nin %0,6’sı.

İstihdam artışı, işgücündeki artışı soğuramadı ve böylece işsizlikteki büyüme devam etti. 2001’de emek piyasası koşullarında belirgin bir bozulmanın ardından, canlanan ekonomi, emek piyasası üzerinde olumlu bir etki göstermeye devam etti. 2002 boyunca ve 2003’ün ilk yarısında, ortalama istihdam %1,4 oranında (yaklaşık 300 000 kişi) arttı. Öte yandan, kayıtlı işsizliklerin sayısı 450 000 kadar artış gösterdi ve böylece işsizlik oranı 2002 ortasında %9,3’ten 2003 ortasında %10’a yükseldi. İstihdam edilen veya iş arayan insan sayısındaki bu artış, emek talebinin arttığını gösterir. Ancak, aynı zamanda, çalışma çağındaki nüfusun da artması, emek talebindeki bu artıştan daha fazla oldu. Böylece, işgücüne katılım oranı, 2002 ortasında %50,6’dan 2003 ortasında %49,4’e hafifçe geriledi. Gençler arasında işsizlik, 2002’nin ikinci çeyreğinde %16,9’dan 2003’ün ikinci çeyreğinde %19,6’ya çıktı. 12-17 yaş grubundaki çalışan çocukların sayısı, önemli ölçüde azalarak, 2002 ortasında 1 milyondan 2003 ortasında 770 000’e geriledi.

Enflasyonist baskılar, tarihsel olarak düşük bir düzeye ulaştı. 2002’de ortalama tüketici fiyatları enflasyonu %45 oldu. Önceki yıl, %54 oranındaydı. Yıl sonu tüketici fiyatları enflasyonu ise, %35’lik hedefin bir hayli altına inerek, %29,8 oldu. 2003’ün ilk sekiz ayında, ortalama enflasyon, bir yıl önceki %53’ten %28’e geriledi. Enflasyonist baskıların azalmasında ana etmenler, katı bir maliye ve para politikası, zayıf yurtiçi talep, Türk parasının değerlenmesi ve iddialı yıl sonu hedeflerine bağlanan kamu sektörü ücret anlaşmaları olmuştur. Çekirdek enflasyon için bir gösterge olan özel sektör imalat fiyat indeksi, benzer bir azalış eğilimi göstermektedir. Ancak, mali hedeflere ulaşmak için kamu işletmelerinin fiyat artışları ve idari fiyatlardaki artışlar, bu azalış eğilimine zarar verebilir. Bu risklere karşın, %20 oranında tüketici fiyat enflasyonu öngören resmi yıl sonu hedefine ulaşılması şimdi olanaklı görünmektedir.

Para politikası kesin olarak enflasyonun düşürülmesine yönelik olup, döviz kuru serbestçe dalgalanmaktadır. Dövizde sabit kur rejiminin uygulanmasından 21 Şubat 2001’de vazgeçilmesinden bu yana, para tabanı para politikasının başlıca çapası olmuştur. Para tabanı ve brüt uluslararası rezervlerin büyümesi üzerine enflasyon hedeflerine uygun kesin sınırlar konulmuştur. Yılın ilk yarısında, geniş parasal büyüklük M3, nominal olarak %31, reel olarak %2,4 artmıştır. Enflasyonist baskılar yeterince azaldığında ve enflasyonist beklentiler durgunlaştığında, Merkez Bankası enflasyon hedeflemesine geçmeyi planlamaktadır. Böyle bir sisteme geçiş hazırlıkları büyük ölçüde tamamlanmıştır. Şimdiye kadar, Merkez Bankası’nın artan bağımsızlığı, güvenilirliğin geri kazanılmasına yardım etmiştir. Enflasyonist beklentilerin, gittikçe artan bir ölçüde, %20 TÜFE artış oranı yıl sonu hedefine yaklaşması bunun bir işaretidir. Yeni hükümetin politika yaklaşımına ilişkin başlangıçtaki belirsizliklerin ve sığ yurtiçi sermaye piyasalarının bir yansıması olarak, reel faiz oranları neredeyse %20 oranında yüksek olmaya devam etmiştir. Merkez Bankası, gecelik borçlanma faiz oranını birkaç aşamada %46’dan %29’a, gecelik kredi faiz oranını ise %53’ten %35’e indirmiştir. Sabit döviz kuru sisteminin bırakılmasından hemen sonra meydana gelen yüksek oranlı değersizleşme nedeniyle, Türk parasının değeri şimdi kriz öncesi düzeyinin %50’si civarındadır. Ancak, serbestçe dalgalanan döviz kuru, piyasa hissiyatına karşı son derece duyarlıdır. Yeni hükümetin kurulmasından sonraki ilk 2 ayda döviz kuru %10 değerlendi. Komşu Irak’taki krizle bağlantılı olarak artan bölgesel gerilimler, paranın değer kaybetmesine yol açtı. Bu değer kaybı, Irak savaşının başlamasından birkaç gün sonra, 26 Mart’ta zirvesine ulaştı. Bu dönemde, döviz kuru, Euro karşısında %21 oranında değer kaybetti. O zamandan beri, azalan jeopolitik belirsizlik ve yüksek faiz oranları, yine %12 civarında bir değerlenmeye yol açmıştır.

2002 sonuna doğru mali politika gevşedi ve 2003 ilkbahar ve yaz aylarında düzeltici tedbirler alındı. Mali disiplin, mevcut ekonomik reform programının temel unsurudur. Enflasyonist beklentilerin azaltılmasında kilit bir rol oynamaktadır, fakat aynı zamanda, reform sürecinin devam ettirilmesinde Türkiye’nin kararlılığı hakkında mali piyasalara fikir veren önemli bir sinyal görevi de görmektedir. Kısa vadeli borçların yüksek payı nedeniyle, piyasaya duyulan güven Türkiye’nin ağır borç yükünün finansman maliyetlerini derhal etkilemektedir. Kamu maliyesinin sağlamlaştırılması Ağustos 2002’ye kadar yolunda gitmişti, fakat seçimler nedeniyle yapılan ek harcamalar, mali politikada belirgin bir gevşeme yarattı. Bunun bir sonucu olarak, 2002 yılında GSYH’nin %6,5’i oranında net fazla hedefi, %2,5 ile kaçırıldı; fakat genel hükümet bütçe açığı (AB standartlarına göre) 2001’de GSYH’nin %28,0’inden 2002’de %10’una geriledi. Ne yazık ki, yeni hükümetin, düzeltici tedbirler dahil ve borç sürdürülebilirliğini sağlama ihtiyacı uyarınca 2003 için bir bütçe üzerinde karara varması Mart 2003’ü buldu. 2003 bütçesi, kamu sektöründe GSYH’nin %6,5’i oranında bir net fazla hedefine göre hazırlanmıştır ve yılın başındaki eksikleri düzeltmeye yönelik bir dizi tedbir içermektedir. En önemli tedbirler, alkol ve tütün vergilerinde ve motorlu taşıt ve emlak vergilerinde artışlardır. Yapısal tedbirler alanında, kamu yatırım programlarını rasyonelleştirmek, kamu istihdamını sınırlamak, kamu sektöründe sıkı bir ücret politikası uygulamak ve sağlık hizmeti sektöründe harcama artışını geriletmek için çabalar sarf edilmiştir. Ayrıca, bir kamu ihale kurumu ile borç ve risk yönetimi için bir Hazine bürosu oluşturmak suretiyle kurumsal yapı iyileştirilmiştir. Ancak, 2003 bütçesinde, bir defaya mahsus alınan birçok tedbire yer verilmiştir. 2003 başlarında bir vergi affı, kısa vadeli nakit girişleri yaratılmasına yardım etti. Birçok durumda, bu türden vergi afları, vergi ödeyenlerin disiplini üzerinde olumsuz bir etkiye yol açmaktadır.

Hükümet borç oranı azalmıştır fakat kamu sektörünün işleyişi ve bir bütün olarak ekonomi üzerinde ciddi bir yüktür. 2001 bankacılık krizi, kamu sektörü borç oranında yüzde 50’ye yakın oranda keskin bir artışa yol açtıktan sonra, borç oranı azalmaya başlamıştır (2001’de %105,4’ten 2002’de %95’e). Önemli bir net fazla, güçlü GSYH büyümesi ve azalan faiz oranları, başlıca etmenler olmuştur. Bu borç yükünün finansman maliyetleri, GSYH’nin neredeyse %20’si düzeyindedir. Kısa vadeli bir borç yapısıyla ve yurtiçi borçların %70’den çoğunun kısa vadeli faiz oranlarına veya döviz kuru dalgalanmalarına bağlı olmasıyla, borç servisi dinamikleri piyasa güveniyle sıkıca bağlantılıdır.

Mali saydamlığı arttırmaya yönelik tedbirler devam etmiştir. Geçen bir yılda, 2001’de ve 2002 başlarında kabul edilen mevzuatın uygulanması üzerinde ve bunların uygulanmasını güçlendirecek değişiklikler kabul edilmesi üzerinde durulmuştur. Bu konuda önemli bir adım, çeşitli kamu sektörü kurumları arasında sorumlulukları açıklığa kavuşturacak olan Mali Yönetim ve Mali Kontrol Yasası’nın hazırlanması olmuştur. Ayrıca, şartlı yükümlülükleri daha iyi muhasebeleştirmek, harcama taahhütlerini daha yakından izlemek ve sosyal güvenlik kurumlarının saydamlığını arttırmak için tedbirler alınmıştır. Temmuz ve Ağustos aylarında kabul edilen sosyal güvenlik kurumları üzerine yasalar, bu alanda önemli başarılardır. İdari yapıları ve prosedürleri basitleştirmek için, hükümete ilişkin bir fonksiyonel değerlendirme yapılmıştır. Dolaysız vergileme reformu, vergi sisteminin basitleştirilmesine ve vergi toplamada verimliliğin arttırılmasına katkıda bulunmuştur. 1 Ocak 2003’te yürürlüğe giren yeni bir Kamu İhale Yasası bu alanda saydamlığın arttırılmasına ve yolsuzlukla mücadele edilmesine yardım edecektir. Ayrıca, yeni bir Kamu Maliye ve Borç Yönetimi Yasası, kamu borç yönetiminin verimlilik ve saydamlığını arttırmaya katkıda bulunacaktır.

Piyasa güçlerinin serbest etkileşimi gelişmeye devam etmiştir. İlk başta bir belirsizliğin ardından, yeni hükümet, sektör düzenleme ve denetim organlarının bağımsızlığını teyit etmiştir. Devlet işletmelerindeki personelin azaltılması üzerindeki yasal kısıtlamalar kaldırılmıştır ve fiyatlar şimdi piyasa koşullarına daha yakındır. Elektrik sektöründe, enerji dağıtımı ve üretimi yeniden düzenlenmiştir ve şimdi bağımsız Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Enerji dağıtım ve üretim tesislerinin özelleştirilmesi için hazırlık yapılmaktadır. Devlet işletmeleri, bankacılık gibi bazı sektörlerde hâlâ çok önemli olmakla birlikte, bu kurumların yönetimi piyasa koşullarına yaklaşmaktadır. Devlet ekonomik işletmeleri, GSYH’nin yaklaşık %5’ini ve imalat sektöründeki katma değerin yaklaşık %19’unu oluşturmaktadır. Devlet bankaları, GSYH’nin yaklaşık %1’ini yaratmakta, fakat sadece bankacılık sektöründe katma değerin neredeyse üçte birini oluşturmaktadır. İstihdam açısından, devlet işletmeleri ve devlet bankalarındaki personel adedi, yaklaşık 450 000 kişidir (toplam istihdamın %2,5’i). Bu işletmelerdeki personel, son bir yılda %10’a yakın oranda azalmıştır.

Kamu mali desteğinin geri çekilmesi sonucunda fiyat çarpıklıkları azalmaktadır. Tarım sektöründe, destekleme fiyatları sistemi yerine, bir dolaysız gelir desteği (DGD) sistemi kurulmuştur. Elektrik fiyatları şimdi bağımsız bir kurul tarafından düzenlenmektedir. TÜFE sepetinde idari fiyatların payı, toplam 747 kalem mal ve hizmetin yaklaşık %17’sine gerilemiştir.

Özelleştirmeyi hızlandırmak için yeni bir girişim başlatılmış, fakat özelleştirme gelirleri bugüne kadar çok sınırlı kalmıştır. Genel olarak, özel sektör katma değerin yaklaşık %80’ini yaratmakta olup, devlet ekonomik faaliyetleri bankacılık, enerji ve temel sanayiler gibi bazı kilit alanlarda yoğunlaşmıştır. Pek az ilerlemenin olduğu on yıllardan sonra, yeni hükümet, tütün ve içki tekeli (TEKEL) ve telekomünikasyon sağlayıcısı (Türk Telekom) gibi bazı kilit devlet işletmelerini özelleştirmek için yeni bir girişim başlatmıştır. Bu uzun vadeli özelleştirme projeleri yanında, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve Milli Piyango gibi başka bazı şirketler de, özelleştirme idaresinin portföyüne ilave edilmiştir. Özelleştirme programında, en az %50’lik bir devlet hissesiyle toplam 30 şirket vardır. 2003 yılı için nakit gelir hedefi 1,9 milyar EUR (2,1 milyar ABD Doları veya GSYH’nin yaklaşık %1’i) düzeyindedir. 2003 ortasına kadar, özelleştirme gelirleri 24 milyon EUR civarında gerçekleşmiştir. 1 Eylül’de, ilk yapılan ihalede en iyi teklifi veren katılımcının peşin ödemeyi yapmaması üzerine, PETKİM Petrol Rafinerisi’nin %88,9’u için yeni bir ihale açılmıştır.

Piyasaya giriş ve piyasadan çıkış önündeki engeller daha da azalmıştır. Yeni kurulan şirketlerin görece yüksek oranı (mevcut şirketlerin yaklaşık %10’u) piyasaya giriş engellerinin yüksek olmadığının ve dinamik bir girişim sektörünün var olduğunun işaretidir. Ancak, KOBİ’ler mali sektörden sermaye temin etmede ciddi zorluklarla karşı karşıyadırlar ve ağır bürokrasi gerekli yasal prosedürlerin hızlı biçimde tamamlanmasına engel olmaktadır. Yabancı şirketler, çoğu zaman, uzun ve karmaşık bürokratik prosedürler nedeniyle zorluk çekmektedir. Yatırım önündeki engeller ile ilgili araştırmalar temelinde, geçen bir yılda giriş ve çıkış engellerini azaltmak için birtakım tedbirler alınmıştır. Şirket tescil usulleri basitleştirilmiş ve düzeltilmiş, yurt dışından personel çalıştırılması kolaylaştırılmıştır. 17 Haziran’da kabul edilen dolaysız yabancı yatırım üzerine bir çerçeve yasa, bürokratik işlemleri basitleştirmekte ve yeni bir şirketin kurulması için gereken işlemlerin sayısını üçe indirmektedir. Bütün işlemler bir günde tamamlanabilir. Kârlı olmayan şirketlerin kapatılmasını kolaylaştırmak için, Temmuz ayında İcra ve İflas Kanunu kabul edildi. Halen, bir şirketin piyasadan çıkması 1-2 yıl sürmektedir.

Mülkiyet haklarının düzenlenmesi dahil, hukuk sistemi yerleşmiştir. Ancak, yasaların ve sözleşmelerin uygulanmasını iyileştirme gereksinmesi sürmektedir. Yasama süreci göreli olarak yavaştır ve çerçeve mevzuat kabul edilmesi ile uygulama yönetmelikleri çıkarılması arasındaki zaman süresi bazen çok uzun olmaktadır. Adli personelin kadrolaşması ve eğitilmesi her zaman yeterli değildir ve bu durum ticari davaların hızla sonuçlandırılması üzerinde olumsuz bir etki yapmaktadır. Fikri mülkiyet haklarına saygı yeterli değildir.

Bankacılık sektörü güçlendirilmiştir, fakat yeniden yapılandırma ve sağlamlaştırma süreci henüz tamamlanmış değildir. Türk bankacılık sektörünün aktifleri, GSYH’nin %70’inden biraz daha fazlaydı. Özel sektöre verilen banka kredileri son yıllarda GSYH’nin yaklaşık %17’sine gerilemiş, menkul kıymetlerin payı ise GSYH’nin yaklaşık %30’una ulaşmıştır. Menkul kıymet portföyünün %90 kadarı, devletin çıkardığı menkul kıymetlerden oluşmaktadır. Bankacılık sektöründe halen 50 kadar banka vardır, fakat sektör gerçekte toplam aktiflerin yaklaşık üçte birine sahip olan iki devlet bankasıyla birkaç özel bankanın hakimiyeti altındadır. Devlet bankalarını özelleştirmeye hazırlamak için, siyasi müdahale azaltılmış ve şubelerin sayısında indirim yapılmıştır. Ancak, bugüne kadar, herhangi bir özelleştirme olmamıştır. Bankacılık sektöründe konsolidasyonu hızlandırmak amacıyla, birleşmeler ve edinmeler ile ilgili yasal çerçevede değişiklik yapılmıştır. Geçen bir yılda, bankacılık sektörünün şoklara direncini arttırma süreci devam etmiştir. Bankacılık sektörü denetimini güçlendirmek için, 2000 sonbaharında bağımsız Bankacılık Düzenleme ve Denetim Kurulu (BDDK) oluşturuldu. Geçen bir yılda, BDDK’nın yetkisi arttırılmış ve daha sıkı ihtiyat standartları uygulanmıştır. Ancak, yetersiz insan kaynakları ve hukuki işlemlerin yavaşlığı, bazen bankacılık sektörü denetiminin etkinliğine engel olmaktadır. Bankacılık sektörünün sermaye tabanı güçlendirilmiş ve döviz kurlarından kaynaklanan risklere fazlasıyla maruz kalma gibi bütün sistemi etkileyen zaaflar düzeltilmiştir. Tasarruf ve Mevduat Sigorta Fonu (TMSF) yönetimine devredilmiş olan verimsiz bankaların çoğu tasfiye edilmiştir. Temmuz ayında, BDDK daha küçük bir özel bankanın ruhsatını iptal etti ve bankayı TMSF yönetimine devretti. Ancak, etkili konglomeralardan birine ait olan bir bankanın kapatılmasına dair tartışma, bankacılık sektörünün denetimiyle ilgili hukuksal ve kurumsal çerçeveyi daha da güçlendirmek ve belirginleştirmek gereksinmesini kanıtlamaktadır. Bankacılık gelirinin esas kaynağı, toplam gelirin yaklaşık %50’sini oluşturan devlet tahvillerine ilişkin faiz kazançlarında yoğunlaşmıştır. Çok kârlı olan ve düşük risk taşıyan kamu sektörü borçlanmasının bir sonucu olarak, özel sektöre kredi sağlanması çok düşük seviyede olmuştur. Devlet bankalarına yeni sermaye konulması, verimsiz bankaların tasfiye edilmesi ve “İstanbul Yaklaşımı” biçiminde yeniden yapılanma desteği, sektörün sermaye yapısının düzelmesine yardım etmiştir. Ancak, birçok bankanın aktifleri, onların kredi portföyündeki bir bozulmanın getireceği risklere açık olmaya devam etmektedir. 2001 krizinden sonra, bankacılık sektörünün kârlılığı düzelmiştir. 2002 sonbaharından bu yana, yerli para ödünçleme marjları %11 civarında kalmış, yabancı para ödünçleme marjları ise Eylül 2002’de %4,7’den Nisan 2003’te %3,6’ya gerilemiştir.

Banka-dışı mali sektörün rolü çok sınırlı kalmıştır. Bu sektör, 70 kadar sigorta şirketinden oluşur. Bunların aktifleri, GSYH’nin %4’ü civarındadır. 30 kadar yatırım şirketi ve 270 fon, GSMH’nin %1,5’i civarında net aktiflere sahiptirler. Son zamanlarda ıslah edilen yasal çerçevenin uygulanması, uluslararası denetim ve ihtiyat standartlarıyla daha çok uyumlaşma getirmiştir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB), 300’e yakın şirketin hisseleri alınıp satılmaktadır. İMKB’nin cari piyasa fiyatlarıyla tüm menkul kıymetlerinin değeri, son yıllarda, GSYH’nin %30’undan fazla olmuş, ancak 2002’de %19’a gerilemiştir. Banka-dışı mali sektör, Hazine ve 1981’de kurulan Sermaye Piyasası Kurulu gibi uzmanlaşmış kurullar tarafından veya sigorta denetim kurulu tarafından denetlenmektedir.
Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesi

Bu kriteri yerine getirebilmek, ekonomik aktörlerin ileriyi görebilecekleri bir ortamda karar almalarına olanak veren istikrarlı bir makroekonomik çerçevenin ve bir piyasa ekonomisinin varlığına bağlıdır. Bu, ayrıca, altyapı dahil yeterli miktarda beşeri ve maddi sermayeyi gerektirir. Devlet işletmeleri yeniden yapılandırılmalı ve tüm işletmeler daha yüksek verimlilik için yatırım yapmalıdırlar. Bundan başka, işletmeler dış finansman olanaklarına ne kadar fazla erişebilirlerse ve yeniden yapılanma ve yenilenme konusunda ne kadar başarılı olurlarsa, adaptasyon kapasiteleri de o kadar büyük olacaktır. Genelde, bir ekonominin katılım öncesinde Birlik ile gerçekleştirdiği ekonomik bütünleşme derecesi ne kadar yüksek olursa, o ekonomi üyelik gereklerini o kadar daha rahat bir biçimde üstlenebilecektir. AB üye devletleriyle ticarete konu olan ürünlerin hem hacmi, hem de çeşitliliği, bunun kanıtını oluşturur.

Türkiye, piyasaların işleyişinin iyileştirilmesinde ve tam olarak işleyen bir piyasa ekonomisi için kurumsal çerçevenin güçlendirilmesinde ilerleme sağlamıştır. Ancak, makroekonomik istikrar ve öngörülebilirlik henüz yeterli bir derecede temin edilmemiştir. Enflasyonist baskılar, ekonomik aktörlerin orta vadeli planlama yapabilmeleri için yeterli ölçüde gerilemiş değildir. Yüksek reel faiz oranları, üretken yatırımı engellemektedir. Bankacılık sektörü, özel sektöre ancak sınırlı bir ölçüde finansman sağlamaktadır ve sektörün konsolidasyon süreci henüz tamamlanmış değildir. Çok büyük kamu borcunun servis maliyetleri, ağır bir yük oluşturmakta, Türkiye’nin ekonomik potansiyelinin büyük bir kısmını yutmaktadır. Bu sorunları çözmeye yönelik çabalar sürdürülmelidir.

Beşeri sermayeyi iyileştirme çabaları devam etmiştir, ama genel eğitim düzeyinin yükseltilmesi de çok önemli bir gereklilik olmaya devam etmektedir. Eğitim ve beşeri sermaye gelişimi üzerine on yıllarca yetersiz harcama yapılmasının bir sonucu olarak, Türk işgücünün genel eğitim düzeyi nispeten düşüktür. 15 yaşından büyük kişilerin ancak %86’sı UNDP’nin okuryazarlık kriterini karşılamaktadır. Sıkışık mali duruma karşın, harcama düzeyleri korunmuştur, fakat beşeri sermaye üzerine harcamalar GSYH’nin ancak %3,5-4’ü civarındadır. Geçen bir yılda, temel eğitimi iyileştirme çabaları devam etmiştir. Eğitim ve sağlık için bütçe ödenekleri, harcama dondurucu tedbirlerden ayrı tutulmuş ve, Dünya Bankası ve AB ile işbirliği edilerek, genel olarak eğitim altyapısının ve özellikle de geri kalmış bölgelerdeki eğitim altyapısının kalitesini düzeltmek için çeşitli projeler uygulanmıştır. Cinsiyet eşitliğini arttırmak için çabalara girişilmiştir. Ancak, sadece temel eğitimde değil, aynı zamanda öğrenim ve mesleki eğitimin bütün düzeylerinde kaliteyi yükseltme gerekliliği göz önünde bulundurulduğunda, toplam fon temini çok sınırlıdır. Kamu sektörü borcunu servis etmek için faiz ödemeleri gibi üretken olmayan harcamalar yoluyla kamu sektörü kaynaklarının emilmesi, Türkiye’nin orta ve uzun vadeli büyüme potansiyelini gerçekleştirme ve orta vadede rekabet baskılarına direnme yeteneği üzerinde ciddi bir olumsuz etki yapmaktadır.

İşgücü piyasası politikaları uluslararası standartlara yakınlaştırılmıştır, fakat işgücü piyasasının sorunlarına gösterilen ilgi yeterli olmaktan uzaktır. Haziran 2003’te çalışma yasasının kabul edilmesi, bu alandaki uluslararası standartlara uyulması yönünde önemli bir adımdır. Çalışanların yasal durumu iyileştirilmiş ve tatiller, sosyal koruma, esnek çalışma saatleri, işten çıkarma tazminatları ve haksız işten çıkarmaya karşı koruma gibi önemli işçi hakları resmen tesis edilmiştir. Kayıtlı istihdam için özendiriciler arttırılmıştır. Ancak, bu mevzuattan yararlanan çalışanların sayısı hâlâ oldukça azdır. Emek piyasasında arz ile talep arasındaki eşleşmeyi arttırmak üzere, bir istihdam kurumu tesis edilmiştir.

Fiziksel sermaye stokunun büyümesine, ekonomik istikrarsızlık ve borç finansmanı engel olmaya devam etmektedir. Belirsiz yatırım perspektifleri, ve kamu sektörü finansman gereksinmeleri yüzünden kullanılabilir fonların devletçe emilmesi, üretken yatırımlarda azalmaya yol açmıştır. Böylece, toplam üretken yatırımların (brüt sabit sermaye oluşumu) GSYH içindeki payı gerilemeye devam etmiş, 2001 yılında %18,2’den 2002’de %16,7’ye inmiştir. Ekipman yatırımlarının GSYH içindeki payı, 2001 yılında %13,4’ten 2003’ün ilk yarısında %12’ye gerilemiştir. Yurt içi yatırım sermayesinin ve dolaysız yabancı yatırımın azlığı, şirketleri, yatırımlarını dağıtılmayan kârlar yoluyla finanse etmeye zorlamaktadır. Uluslararası ölçekte çalışan şirketler, uluslararası sermaye piyasalarını kullanmaya gayret ederlerken, orta ve küçük işletmeler, sermaye piyasasına erişmekte hâlâ ciddi güçlüklerle karşılaşmaktadır. Araştırma ve geliştirme yatırımları çok düşük kalmış, GSYH’nin %1’ini geçmemiştir.

Dolaysız yabancı yatırım girişleri ihmal edilebilir düzeyde kalmıştır. Hâlâ yüksek derecede olan ekonomik belirsizlik ve bürokratik prosedürler nedeniyle, yıllık dolaysız yabancı yatırım girişi GSHY’nin %1’inden hayli daha düşük olmaya devam etmiştir. Toplam dolaysız yabancı yatırım stoku, GSYH’nin ancak %9’u kadardır. Bu yabancı yatırım azlığı, Türk sermaye stokunun yenilenmesine engel olmakta, uluslararası ihracat pazarlarına erişimi zorlaştırmakta ve böylece Türkiye’nin ekonomik potansiyelinin gerçekleştirilmesi önünde ciddi bir köstek oluşturmaktadır. Ancak, geçen bir yılda, hukuki çerçeveyi iyileştirmek ve idari prosedürleri basitleştirmek için önemli adımlar atılmıştır. DYY üzerine yeni çerçeve yasa, dolaysız yabancı yatırım girişlerini serbestleştirmeye yönelik yeni düzenlemeler için bir temel oluşturmaktadır. Bundan başka, bürokratik işlemler basitleştirilmiş ve yatırımların teşvik edilmesi için özel bir kurum tesis edilmiştir. 2002 yılında, toplam DYY girişleri yaklaşık olarak 1,1 milyar EUR (GSYH’nin %0,6’sı) düzeyinde gerçekleşti. 2003’ün ilk yarısında, DYY girişlerinin miktarı 0,2 milyar EUR (GSYH’nin %0,1’i) oldu. Dolaysız yabancı yatırımların yaklaşık olarak yarısı, sanayi sektöründe olmakta, %45’iyse hizmet sektörüne yönelmektedir.

Altyapı yatırımları, bütçe kısıtlamalarından olumsuz etkilendi. Bütçe kısıtlamaları ve sermaye yetersizliği sonucunda, altyapı yatırımları geçen bir yılda gerilemeye devam etti. Bugün için, Türkiye’nin karayolu altyapısı ve enerji şebekeleri nispeten yeterli durumdadır. Ancak, elektrik şebekesi yeterince bakımlı değildir ve dolayısıyla enerji kayıpları çok fazladır. Demiryolu sistemi eskimiş olup büyük çapta yenileme gerektirmektedir. Modernizasyonun devamlı ertelenmesi nedeniyle, devlet demiryolları şirketi, bütçe üzerinde önemli bir yük oluşturan büyük faaliyet zararları vermektedir.

İşletmelerin yeniden yapılanması hızlanmıştır. Bankacılık krizi ve keskin ekonomik durgunluk sonucunda, işletmelerin yeniden yapılanması hızlanmıştır. Özellikle, bankacılık sektöründe, faal durumdaki bankaların sayısı gerilemiş, personel ve şube sayılarında büyük azalış olmuştur. Kamu sektörü finansman gereksinmelerinde beklenen gerileme sonucunda, artık çok kârlı ve risksiz iş fırsatları kalmadığında, bu sürecin devam etmesi olasıdır. Sanayi sektöründe, zayıf yurtiçi talebin ve daha sıkı piyasa gözetiminin bir yansıması olarak, tasfiye edilen işletmelerin sayısında keskin bir artış meydana gelmiştir. Daha büyük işletmeler, ihracat pazarlarına erişim olanakları sayesinde, orta boy şirketlere kıyasla krizden daha az etkilenmiş görünmektedir.

Tarımsal bir ekonomiden hizmet ağırlıklı bir ekonomiye uzun vadeli geçiş devam etmiştir. 2002 yılında, tarımın istihdamdaki payı, 2001 yılındaki %35,4’ten %33,2’ye gerilerken, sanayi ve hizmet sektörlerinin payları, sırasıyla, %23,8’e ve %43’e yükseldi. Katma değer ve istihdam payındaki önemli bir gerilemeye karşın, tarım hâlâ temel bir rol oynamaktadır. İşsizler için geleneksel bir sığınak olarak, tarım sektörü geçen bir yılda keskin ekonomik krizin toplumsal maliyetlerinin soğurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu sektörü modernleştirmeye yönelik reform çabaları, düşük hızda da olsa, devam etmiştir. Türk makamları, halen Dünya Bankasınca desteklenen bir tarımsal reform programı uyguluyorlar. Yeni dolaysız gelir desteği sistemi, ilerlemekte olup, tarımsal fiyatların çarpıklığını azaltmaya yardım etmektedir. Aynı zamanda, üretim yapısının iyileştirilmesi ve üretim metotlarının modernleştirilmesi için bir program uygulanmaktadır.

Orta, küçük ve çok küçük işletmeler, Türk ekonomisinin istikrar sağlayan çekirdeği olduklarını göstermişlerdir. İhracata yönelik büyük şirketlerin ve devlet işletmelerinin önemine karşın, 250’den az işçi çalıştıran küçük ve çok küçük işletmeler Türk ekonomisinin çekirdeğidir. Kayıt dışı ekonomiden gelen ucuz girdilerden yararlanan bu işletmeler, son derece değişken olan Türk ekonomisi için önemli bir genel istikrar sağlıyorlar. Bu işletmeler 2002 yılında sanayi sektöründeki katma değerin sadece %30 kadarını yaratmış oldukları halde, istihdamın yaklaşık %60’ını oluştururlar. Sanayi sektöründeki KOBİ’lerde istihdamın yaklaşık olarak yarısı, 10’dan az işçi çalıştıran mikro-işletmelerdedir. Esas olarak aile mülkiyetindeki bu işletmeler, Türkiye ekonomisi için önemli bir şok emicilik fonksiyonu yerine getirmektedir, zira küçük ölçekli olmaları sayesinde, değişen iş ortamına uyum sağlamada son derece esnektirler. Dar bir sermaye piyasasından ve kamu sektörü finansman gereksinmesinin özel yatırımlar için kaynak bırakmamasından dolayı, özel işletmelerin krediden yararlanma olanağı sınırlıdır.

Ekonomide devlet müdahalesinin azaltılması devam etmiştir. Bazı tereddütlerden sonra, yeni piyasa düzenleme ve denetim kurumlarının bağımsızlığı teyit edilmiş ve düzenleyici çerçeve güçlendirilmiştir. Ancak, yeni hükümet, seçim kampanyasında yapılmış olan vaatlere uymak için, birkaç defa müdahale etmiştir. Devlet sübvansiyonları ve devlet yardımı azalmaktadır. Devlet işletmelerindeki çalışanların sayısı (devlet işletmeleri ve bankalarında yaklaşık 450.000 kişi) toplam istihdamın ancak %2,5’i düzeyinde olmakla birlikte, bu işletmeler kimi sektörlerde hâlâ çok etkilidir. Bankacılık sektöründe, sektör aktiflerinin üçte biri, devlet kontrolündeki bankaların elindedir. Sanayi sektöründe, tamamen devlet mülkiyetindeki işletmeler, sektör katma değerinin yaklaşık dörtte birini ve istihdamın yaklaşık %12’sini oluştururlar. Birçok durumda, bu işletmelerde personel fazlalığı ve verimsizlik söz konusudur. Fiyatlar maliyeti tam olarak yansıtmamaktadır. Bu işletmeler esas olarak sanayi sektörü için girdi ürettiklerinden, fiyat çarpıklıkları bütün ekonomiye yayılmaktadır.

AB ile ticaret bütünleşmesi istikrarını korumuş, ihracatın mal yapısı düzelmeye devam etmiştir. Mal ve hizmet ticareti anlamında genel ticaret bütünleşmesi 2002’de azalmış, ihracatın GSYH içindeki payı 2001’de %33,7’den 2002’de %28,8’e, ithalatın payı ise %31,3’ten %30,5’e gerilemiştir. Aralık 1995’te Gümrük Birliği’nin kurulması ticaret düzeyinde keskin bir yükselişe yol açtıktan sonra, AB ile ticaret bütünleşmesi nispeten istikrarlı olmuştur. Türkiye’nin AB’ye ihracatı, toplam ihracatın %50’sinden biraz daha yüksek bir düzeyde kalmış; AB’den yaptığı ithalat ise, yurtiçi talepteki geniş daralma ve büyüme hareketlerinin bir yansıması olarak, daha büyük bir dalgalanma göstermiştir. 2002 yılında, Türkiye’nin toplam mal ihracatı ve AB’ye ihracatı, nominal olarak %6 civarında büyüdü. AB’den ithalatı ise, toplam ihracata kıyasla önemli oranda daha hızlı artış gösterdi (%16,3’e karşılık %19,8). 2003’ün ilk yarısında, bu eğilim devam etti. Önceki yıllarda olduğu gibi, ihracat yapısı iyileşmiştir. İleri sanayi mallarının payı artarken, tarımsal ürünlerin payı azalmaya devam etmiştir. Geçen yıl içinde, özellikle motorlu taşıt ihracatı belirgin bir artış kaydetmiştir.

Türk lirasının önemli oranda değerlenmesine karşın, Türk ihracatının fiyat bakımından rekabet gücü korunmuştur. Reel efektif döviz kuru son İlerleme Raporundan bu yana %14 kadar değerlendiği halde, Türk mallarının ihracat performansı son derece dayanıklı olmuştur. İhracata yönelik işletmeler, 2002 yılında gerçek ücretlerde %6,4 oranında bir gerilemeden istifade etmişlerdir. Böylece, ihracata yönelik şirketlerin kârlılığı ve rekabet gücü korunmuştur.
    1. Genel değerlendirme


Türkiye, onun piyasa ekonomisinin işleyişini önemli ölçüde iyileştirmiş olmakla birlikte, makroekonomik dengesizlikler sürmektedir. Makroekonomik istikrar ve yapısal reformlar yönünde ilave kararlı adımlar, Türkiye’nin Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle başa çıkma kapasitesini de arttıracaktır.

Hâlâ yüksek olsalar da enflasyonist baskılarda gerilemenin devam etmesiyle ve Türkiye’nin piyasa düzenlemeleri ve kurumlarının modernleşmesiyle, ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik artmıştır. Kabul edilen ve tedricen uygulanan yapısal reformların olumlu etkileri, büyük bir ekonomik gerileme olmaksızın Irak krizinin atlatılmasına yardım etmiştir. Bağımsız düzenleme ve denetim kurumları bu açıdan önemli bir rol oynamışlardır. Mali sektörün gözetimi sağlamlaştırılmış ve modern bir dolaysız yabancı yatırım mevzuatının temeli atılmıştır. Kamu mali yönetiminin saydamlığı ve etkinliği daha da geliştirilmiştir.

Mevcut reform sürecine devam edilmelidir. Mali disiplin ve istikrara yönelik bir ekonomi politikası, piyasa güvenini ve sürdürülebilir kamu maliyesini güçlendirmek için temel taşlarıdır. Dengeli ve sağlıklı bir ekonomiye ulaşmak için, enflasyonu azaltma süreci korunmalıdır. Bankacılık sektöründe yeniden yapılanma yeterince ilerlemiş değildir ve sektördeki gözetim ve ihtiyat standartlarını uluslararası normlar ile uyumlaştırma süreci tamamlanmalıdır. Kamu banka ve işletmelerinin özelleştirilmesi ile piyasaların serbestleştirilmesi hızlandırılmalı ve yapısal çarpıklıklar düzeltilmelidir. Üretken amaçlara yönelik yeterli kamusal ve özel yatırım yapılması ve eğitime özel dikkat gösterilmesi, ekonominin rekabet gücünü ve büyüme potansiyelini arttırmak için önemlidir. Geri kalan engelleri kaldırmak suretiyle, dolaysız yabancı yatırım girişleri teşvik edilmelidir.


Yüklə 1,02 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin