B. Üyelik kriterleri -
Güçlendirilmiş siyasi diyalog ve siyasi kriterler
Haziran 1993’te Kopenhag AB Konseyi tarafından belirlenen, aday ülkelerce katılım için yerine getirilmesi gereken siyasi kriterler, bu ülkelerin “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların sayılmasını ve korunmasını güvence altına alan kurumların istikrarını” sağlamış olmasını öngörmektedir.2
Türkiye üzerine 1998 İlerleme Raporunda, Komisyon aşağıdaki sonuca varıyordu:
“Siyasi açıdan değerlendirme, kamu otoritelerinin işleyişinde bazı aykırılıklar olduğunu, insan hakları ihlallerinin devam ettiğini ve azınlıklara muamele konusunda önemli eksikler bulunduğunu göstermektedir. Ordunun sivil denetiminin olmayışı, kaygı vericidir. Milli Güvenlik Kurulu kanalıyla ordunun siyasi hayatta oynadığı rol, bunu yansıtmaktadır. Güneydoğu Türkiye’deki duruma, askeri olmayan, sivil bir çözüm bulunmalıdır, zira ülkede gözlenen medeni ve siyasi hak ihlallerinin pek çoğu şu veya bu şekilde bu konuyla bağlantılıdır. Komisyon, Türk hükümetinin ülkedeki insan hakları ihlallerine karşı mücadele etmede kararlılığını görmektedir, fakat bunun şimdiye kadar pratikte önemli herhangi bir sonucu olmamıştır. Türkiye’nin 1995’te içine girdiği demokratik reform süreci devam etmelidir.
Bu sorunların çözülmesine ek olarak, Türkiye, muhtelif komşu ülkelerle tüm anlaşmazlıkların uluslararası hukuka uygun olarak barışçı yollardan çözüme bağlanmasına yapıcı bir katkıda bulunmalıdır."
2002 İlerleme Raporunda, Komisyon şu saptamaları yapıyordu:
“Helsinki’de 1999 yılında Türkiye’nin adaylığı üzerine verilen karar, Türkiye’yi, bir dizi temel reformlar çıkarmaya teşvik etmiştir. Ekim 2001’de, insan hakları ve temel özgürlükler alanındaki güvenceleri sağlamlaştıran ve ölüm cezası nedenlerini kısıtlayan büyük bir anayasal reform kabul edildi. Kasım 2001’de yeni bir Medeni Kanun çıkarıldı. Şubat, Mart ve Ağustos 2002’de üç reform paketi kabul edildi. Barış zamanında ölüm cezası kaldırılmıştır. Olağanüstü hal, güneydoğudaki iki ilde kaldırılmış olup, hâlâ geçerli olduğu iki ilde de bu yılın sonuna kadar kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu reformların kabul edilmesi, Türkiye’nin siyasi liderlerinin çoğunluğunun, Avrupa Birliği değerleri ve standartlarıyla daha fazla uyumlaşma yönünde ilerlemeye kararlı olduklarının önemli bir işaretidir. Ağustos reformları, zor siyasi ve ekonomik koşullar altında kabul edilmiş olup, geleneksel olarak duyarlı konuları etkilediklerinden özellikle anlamlıdır.
Cezaevi sisteminde reform devam etti ve fiziksel koşulların iyileştirilmesinde ilerleme sağlandı. İzleme Kurulları ve yeni infaz hakimleri sistemi artık faaliyete geçmişlerdir. İşkenceyi Önleme Avrupa Komitesi’nin (CPT) tavsiyeleri uygulanmaktadır. Ancak, ilerlemeye karşın, F tipi cezaevlerinde bazı problemler sürmektedir.
Yargılama öncesi tutuklama (polis gözaltı) süresinin azaltılması, işkenceye karşı mücadele bağlamında olumlu bir gelişmedir. Ancak, bir avukata derhal erişme olanağının yokluğu nedeniyle, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kapsamında mahkum edilen tutuklular için kapalı hapislik devam etmektedir. Olağanüstü hal yönetiminde olan bölgelerde daha uzun gözaltı süreleri hâlâ geçerlidir. İşkence ve kötü muamele iddiaları devam etmiş ve bu türden ihlaller ile suçlanan kişilerin yargılanmasında pek az ilerleme olmuştur.
Ağustos reform paketi, mahkumiyetleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Sözleşmesi’ne aykırı bulunmuş olan kişilerin yeniden yargılanmasını öngörmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesinde yapılan değişikliğin anlamı, devlet kurumlarını “tahkir” etmek “maksadı” olmaksızın görüş açıklanmasının bundan böyle cezai yaptırıma tabi olmamasıdır. Ceza Kanunu’nun 312. maddesinde, Terörle Mücadele Kanununda, Basın Kanununda, Siyasi Partiler Kanununda ve Dernekler Kanununda yapılan değişiklikler, ifade, örgütlenme, basın ve yayın özgürlüğü üzerindeki bazı kısıtlamaları hafifletmiştir.
Ağustos paketi, Cumhurbaşkanı’nın vetosundan sonra Mayıs ayında Parlamento tarafından yeniden kabul edilmiş olan radyo ve televizyon yayınları kanunundaki bazı kısıtlamaları kaldırmıştır. Ancak, yazarlar, gazeteciler ve yayıncılara karşı davalar açılmaya devam edilmiştir.
Örgütlenme özgürlüğü alanında ilerleme kaydedilmiş, dernekler kanununda değişiklik yapılmış ve bazı kısıtlamalar kaldırılmıştır. Ancak, derneklerin yasaklanması için çeşitli gerekçeler sürmektedir.
Dernekler Kanunu’nun genel olarak kısıtlayıcı niteliği, önceden izin alma sistemi dahil, devam etmektedir. Türkiye’de yabancı dernekler, birtakım sınırlamalara ve katı denetimlere tabidir.
Ağustos paketi kapsamında, Türkçe’den başka dillerde yayın ve öğretim yapılmasına artık müsaade verilmiştir. Dernekler Kanunu değiştirilmiş olmakla beraber, dinsel azınlıklar, tüzel kişilik, mülkiyet hakları, din adamlarının eğitilmesi ve öğrenim konularında sınırlamalarla karşı karşıya olmaya devam etmektedirler.
Yeni Medeni Kanun, cinsiyet eşitliğini geliştirmeyi ve çocuğun korunması ve haklarıyla ilgili güvenceleri sağlamlaştırmayı amaçlayan hükümler içermektedir. Türkiye, Irk Ayrımcılığının Bütün Biçimlerinin Kaldırılmasına Dair 1969 BM Sözleşmesi’ni onaylamıştır. Ancak, sendikalar kısıtlamalara tabi olmaya devam etmekte ve çocuk emeği sürmektedir. “Namus cinayetleri” için ceza indirimleri öngören mevzuat hâlâ geçerlidir.
Yargı sisteminde reform devam etmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yetkisi daraltılmış ve yargılama öncesi gözaltı süresi azaltılmıştır. Ancak, bu mahkemelerin işleyişi hâlâ uluslararası standartlar ile uyumlu değildir. Yargının her zaman bağımsız ve tutarlı bir biçimde davranmadığı yolunda haberler devam etmektedir. Hâkimler ve güvenlik güçleri için insan hakları konusunda eğitim kursları düzenlenmiştir.
Geçen yıl içinde, Türkiye’nin kamu yaşamında daha fazla saydamlık amacıyla birtakım girişimler yapılmıştır. Buna karşın, yolsuzluk ciddi bir problem olmaya devam etmektedir. Avrupa Konseyi’nin bu konuya ilişkin Sözleşmeleri henüz onaylanmamıştır.
Güneydoğunun iki ilinde olağanüstü halin kaldırılması, orada günlük yaşam koşullarında bir iyileşmeye yol açmıştır. Bölgede insan haklarının korunması güçlendirilmelidir.
Milli Güvenlik Kurulu’nun bileşimi ve rolünde yenilikler getiren Anayasa değişikliği uygulamaya konulmuştur. Ancak, bu yenilikler, Milli Güvenlik Kurulu’nun pratikteki işleyiş tarzını değiştirmiş gibi görünmüyor.
Türkiye, Kıbrıs probleminin kapsamlı bir çözümüne ulaşmak için Kıbrıs’taki iki toplumun liderleri arasında dolaysız görüşmelere desteğini ifade etmeyi sürdürmüştür. AB, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından yapılan açıklamalar uyarınca, Kıbrıs Türk liderliğini, katılım müzakerelerinin bitmesinden önce bir uzlaşmaya varılması yönünde çalışmaya teşvik etmek için Türkiye’nin yeni adımlar atması gereğini vurgulamıştır.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler, gelişmeye devam etmiştir. Yeni güven arttırıcı tedbirlerin uygulamaya konulmasına yönelik çabalar devam etmektedir. İki ülkenin dışişleri bakanları arasında Ege Denizi üzerine araştırıcı temaslar Mart 2002’de başladı.
Genel olarak, Türkiye, Komisyon’un 1998’de yayımladığı rapordan bu yana ve özellikle geçen yıl içinde, Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek yönünde önemli ilerleme kaydetmiştir. Ağustos 2002’de kabul edilen reformlar çok kapsamlıdır. Hep birlikte ele alındığında, bu reformlar, Türkiye’de demokrasinin güçlendirilmesi ve insan haklarının korunması için altyapının büyük kısmını sağlamaktadır. Türk yurttaşlarının Avrupa Birliğinde geçerli olan haklar ve özgürlükler ile uyumlu olan haklar ve özgürlüklerden gitgide daha çok yararlanmasına olanak verecek yeni değişmelerin yolunu açmaktadırlar.
Bununla birlikte, Türkiye siyasi kriterleri tam olarak yerine getirmemiştir. İlk olarak, reformlar, temel hak ve özgürlüklerin bütünüyle kullanımı üzerinde, bu raporda gösterilen önemli birtakım sınırlamalar içermektedir. Yazılı basın ve yayıncılık, barışçıl toplantı özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, din özgürlüğü ve hukuki tamir ve tazmin hakkı başta olmak üzere, özellikle ifade özgürlüğü alanında, önemli kısıtlamalar devam etmektedir.
İkinci olarak, reformların birçoğu, Avrupa standartlarıyla uyumlu olması gereken yönetmelikler veya başka idari düzenlemeler kabul edilmesini gerektirmektedir. Bunlardan bazıları kabul edilip uygulamaya konulmuş, bazıları ise oluşturulmaktadır. Etkili olmak için, reformların, ülke çapında farklı düzeylerde yürütme ve yargı organları tarafından pratikte uygulanması gerekli olacaktır.
Komisyon’un görüşünde, Yüksek Seçim Kurulu’nun önemli bir siyasi partinin başkanının 3 Kasım genel seçimlerine katılmasına izin vermeme kararı, reformların ruhunu yansıtmamaktadır.
Üçüncü olarak, siyasi kriterler kapsamında ortaya çıkan birtakım önemli konular henüz yeterli biçimde çözülmemiştir. Bunlar arasında, işkence ve kötü muameleye karşı mücadele, ordunun sivil denetimi, şiddet içermeyen görüşler ifade etmekten dolayı hapsedilen kişilerin durumu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uyulması vardır.
Son yıllarda kaydedilen önemli ilerlemenin ve daha fazla dikkat isteyen geri kalan konuların ışığında, Türkiye, hukukta ve uygulamada demokrasiyi ve insan haklarının korunmasını güçlendirmek için reform sürecini izlemeye teşvik edilmektedir. Bunun yapılmasıyla, Türkiye, siyasi kriterlere tam uyumun önündeki geri kalan engelleri aşabilecektir.”
Aşağıdaki bölüm, ülkenin yürütme ve yargı organlarının genel işleyişi dahil, Kopenhag siyasi kriterleri perspektifinden, Türkiye’deki gelişmelerin genel bir değerlendirmesini sunmaktadır. Bu gelişmeler, özellikle adalet ve içişleri sahasında, ülkenin müktesebatı uygulama yeteneğine ilişkin gelişmeler ile birçok bakımdan sıkıca bağlantılıdır. Türkiye’nin adalet ve içişleri sahasındaki müktesebatı uygulama yeteneğinin gelişimi üzerine spesifik bilgiler, bu Rapor’un ilgili bölümünde (Başlık 24 - Adalet ve içişleri sahasında işbirliği) bulunabilir.
Dostları ilə paylaş: |