BEYAZIT
184
185
BEYAZIT
BAYEZlD HAMAMI
YENi İÜ KİTAPLIĞI
SERASKER KAPISI (YENi ÜNiVERSiTE GiRiŞi)
Ordu Caddesi'nden meydan ve çevresindeki yapıların görünüşü.
Yegân Kâhya
Külliyesi ile birlikte bu sarayın sınırları içinde olduğunu anlatıyor. Süleymaniye Külliyesi'nin yapılmasıyla saray sınırları dışında kalan arsalara yeni yapılar inşa edildiği, bunların içinde Siyavuş Paşa Sarayı'nın da bulunduğu anlaşılıyor.
Fatih'in bu ilk sarayı tarihi belgelerde "kale" olarak anılır. Saray dışında, bugünkü Tahtakale semtine tekabül eden ve Halic'e doğru inen yamaçlardaki mahalleye Taht el-kal'a (kale altı) denmiştir. Topkapı Sarayı'nın yapılmasından sonra, sultanların bu sarayı tümden bırakmadıkları ve 19. yy'a gelene kadar burada inşaatlar yaptıkları görülüyor. Evliya Çelebi Fatih'in haftada iki kez Eski Saray'da kaldığını anlatır. Fatih sarayda 1478'e kadar oturmuştur. Topkapı Sarayı'nın mutfaklarının ancak Sinan döneminde bitirildiği düşünülürse, sultanların bu saraya kesin taşınmalarının da III. Murad dönemine kadar uzadığını söyleyebiliriz. 1541'deki büyük yangından sonra Topkapı Sarayı'na geçiş süreci hızlanmışsa da Süleymaniye Külliyesi'nin burada yapılması 16. yy ortasında Eski Saray'ın henüz statüsünü koruduğunu anlatır. Kanuni'nin sarayı büyütüp yeni kapılar yaptırması da sarayın kullanıldığım gösteriyor. Süleymaniye Külliyesi'nin yapılmasından sonra Kanuni' nin yeniçeri ağası ve Siyavuş Paşa'dan başka Lala Mustafa Paşa, Karamanlı Pir Melımed Paşa, Gebze'deki külliyeyi yaptıran Mustafa Paşa ve kızı İsmihan Sultan için birer saray yaptırdığını, sarayları çepeçevre yollarla çevirdiğini Evliya Çelebi anlatıyor. 16. yy'in bu sarayının meydana açılan Bayezid Kapısı, batıya açılan Süleymaniye Kapısı ve doğuya açılan Divan Kapısı vardı. Bugünkü üniversitenin kuzey duvarı kapısı Eski Saray'ın duvarına tekabül eder. Evliya Çelebi, IV. Murad'ın, saray bahçesinde ok talimi yaparken Bayezid Camii'nin mina-
resi üzerindeki bir kargayı vurduğunu yazar. Bu, saray bahçesinin camiye çok yakın olduğu şeklinde yorumlanabilir. 17. yy'da Eski Saray'ı gören Fransız sefiri Pierre de Girard bunun Topkapı kadar güzel olduğunu yazar. l687'de çıkan bir yangında saray çok zarar görmüştür. Haremdeki kadınların görülmesini istemeyen haremağaları yangını söndürmeye gelenleri içeri almamışlar ve sarayın tahrip olmasına neden olmuşlardır, 1715'te sarayın harem bölümü yanmış ve ardından yenilenmiştir. 1766 depreminden sonra tamir ve yeni inşaatlar yapılmış, III. Selim döneminde de (1789-1807) tamirler sürmüştür. 1810'da Bayezid Camii'nin Kaşıkçılar Kapısı karşısına II. Mahmud Kasrı olarak bilinen İmaret Kasrı yapılmıştır. Bu yapı 1933-1935 yıllarında harap duruma düşmüş ve meydanın düzenlenmesi sırasında yıktırılmıştır.
Fatih bu meydanda bugünkü Sim-keşhane'nin yerinde, (1470-1475 arasında) İstanbul'un en eski Osmanlı darphanesini (bak. Darphane) ve Darphane Mescidi denilen küçük camiyi yaptırmıştır. Fatih vakfiyelerinde "darphane ismi ile şöhretşiar olan dar" ve "Dâr-ı Âmire"den söz edilir. Bugün tümüyle yenilenmiş olan Sekbanbaşı Yakub Bey Mescidi yanında sekiz dükkândan oluşan bir çarşı da vakfiyede kayıtlıdır. Evliya Çelebi'nin "kale misali" olduğunu söylediği Darphane yapısı art arda yangınlar nedeniyle tahrip olmuş 1707'de Gülnuş Sultan tarafından Başmimar Meh-med Ağa'ya yeniden yaptırılmıştır.
II. Bayezid padişah olduğu zaman (1481) külliyesini eski İslam geleneğine uygun olarak sarayının yanında kurdur-muştur. Bu yer seçimi İslam geleneğinde Dârü'l-imare ile Cuma Camii arasındaki ilişkiye benzediği kadar, Bizans döneminde Büyük Saray ile Ayasofya arasın-
daki ilişkiye de benzer. 1501-1508 arasında yapılmış olan İstanbul'un bu ikinci sultan külliyesi, cami, medrese, imaret, kervansaray, sıbyan mektebi, hamam ve kendi türbesiyle önemli bir yapı ağırlığı oluşturuyordu (bak. Bayezid Külliyesi).
Meydan, Bayezid Külliyesi'nin yapımıyla yeni bir görünüm ve statü kazanmıştır. Daha önce saray, saraydan sonra da külliyenin yapımıyla İstanbul'un merkezi haline gelen meydan, bu dönemde kuşkusuz, eski yapı kalıntılarından, derme çatma binalardan da ayıklanmıştı. Kentin ticaret merkezi, eskiden olduğu gibi Bayezid Camii'nin arkasından Halic'e doğru uzanıyordu. Fatih'in yaptırdığı ilk bedesten bu ticaret alanının ağırlık merkezi olarak düşünülebilir. Bu bölgenin ağırlığı, Fatih'in yaptırdığı Taht el-kal'a Hamamı ve Mahmud Paşa Külliyesi'nin burada yerleşmiş olmasından da bellidir. Yukarıda sözü edilen saraylar da Süleymaniye-Beyazıt semtinin kentsel statüsünün yüksek olduğunu belgeler. Böylece eski kentin ortasında, kentin ticaret alanını yarımadanın en yüksek orta noktasında taçlandıran yeni bir kentsel oluşum ortaya çıkmıştır. Çarşı bir bakıma caminin çevresini bugünkü gibi sarıyordu. Burada, saray, Bayezid Camii, Bayezid Medresesi ve eski Darphane arasında bugünküne yakın bir açık alana sahip geniş bir meydan olduğu söylenebilir. Çünkü 16. yy başında, hayvan terbiyeciliği, sihirbazlık, hokkabazlık gibi halkı eğlendiren birçok etkinlik burada yapılıyordu. Bus-becq(->) anılarında burada seyrettiği ve o zamana kadar hiç görmediği hayvanlardan şaşkınlıkla bahseder. Fetihten bu yana Beyazıt Meydam'mn bu tür etkinliklerin yapıldığı bir alan olduğu anlaşılmaktadır. 1580'de caminin hazire duvarı önünde, yol kenarına Sinan tarafından bir sıra dükkân yapıldığı bilinmektedir.
16. yy'da caminin önündeki meydanın ayda iki kez temizlendiği de divan kayıtlarında yazılıdır. Ne var ki, Bizans döneminde olduğu gibi Türk döneminde de meydanın biçiminden söz eden bir belge yoktur. Henüz yaşayan anıtların varlığı, meydanın düzenli olmasa da çok geniş bir alanı olduğunu kanıtlıyor. Sultanların Topkapı Sarayı'na taşınması sürecini hızlandıran Süleymaniye Külliyesi'nin yapımı Beyazıt'a bir ulaşım odağı olarak büyük bir ağırlık getirmiş olmalıdır. Giderek yer yer meydanın içinde yapılaşma başlamıştır. 16. yy'da Fatma Sultan için yapılan düğün töreninde büyük gümüş "nahıl"lar için Beyazıt Meydanı'ndaki bazı evlerin saçaklarının yıkılması gerekmiştir. O dönemde evlerin genellikle tek katlı oldukları anımsanmalıdır. 17. yy ortalarında cami avlusu dışındaki meydanda çok sayıda dut ağacı vardır. Meydanın çevresinde de kâğıtçılar ve çeşitli eşya satan dükkânlar bulunmaktaydı. Hepsi ahşap ve tek katlı yapılardı.
Resmi sarayın büyük ölçüde Topkapı' ya taşınmasından sonra meydanın kargaşası daha da artmış olmalıdır. Roma Forumu'nun, daha Bizans döneminde yavaş yavaş ortadan kalkan anıtsal ve düzenli mimarisinin yerini, Bayezid Camii ve büyük yapıların dışında, karmaşık işlevli, düzenli yapıyla ahşap kulübenin birbirine karıştığı spontane ve pitoresk bir ortaçağ pazar meydanının kargaşası almıştır. Fakat Beyazıt Meydanı, kentin merkezinde olma statüsünü korumuştur. Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği, I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) namaz saatini bekleyenlere kahve servisi yapan kahve ocakları giderek kahvehanelere dönüşmüştür. Gerçi Peçevi ilk kahvehanelerin Tahtaka-le'de açıldığını yazarsa da, bunların Beyazıt'ta da açılması fazla gecikmemiş ol-
malıdır. Meydan 17. ve 18. yy'da sık sık çıkan yangınlar ve meydana gelen depremler nedeniyle sürekli olarak biçim değiştirmiştir. Fakat anıtlarla çevrili alan sınırı değişmemiştir. 18. yy'da bayramlardan önce getirilen kurban sürüleri bu meydanda sergilenip satıldığı için burası halk arasında Kurban Pazarı olarak da adlandırılmıştır. Büyük bir olasılıkla, Bizans döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de meydanın güneyi kasaplık hayvan pazarı olarak kullanılmıştır. Bu tür süreklilikler kent tarihi boyunca birçok bölgede izlenebilir. Bugün Beyazıt çevresinde bulunan sahaflar, burada daha önce var olan kâğıtçı dükkânlarının; Bayezid Camii yanındaki ünlü Küllük Kahvesi de Kanuni döneminden bu yana var olan kahvehanelerin bir devamı sayılabilir.
Divanyolu'nun 17. yy'da sadrazamların yaptırdığı orta boy külliyelerle dolması gibi, 18. yy'da da Aksaray'a doğru Simkeşhane, Hasan Paşa Hanı, Ragıp Paşa Kitaplığı ve Okulu, Laleli Külliyesi gibi büyük bir külliyenin yapılması, Edirnekapı yönünde Şehzadebaşı ile Süleymaniye arasındaki Lale Devri yapıları Beyazıt'ın merkezi konumunu pekiştirmiştir. 1707'de yapılan yeni Simkeşhane bir çarşı ve handan oluşuyordu. Hanın bir mescidi de vardı. Burada "simkeş" denilen gümüş iplik ve tel yapılmakta idi. Bu han Cumhuriyet dönemi başında kullanılıyordu. 1926'dan sonra harap bir duruma düşmüştür. Yol cephesinde çok güzel bir Lale Devri sebili vardı. Bir bakıma Beyazıt Meydam'mn batı sınırını oluşturan Seyyid Hasan Paşa Külliyesi, Vezneciler'deki medrese, sıbyan mektebi, sebil ve çeşme ile Koska'da Hasan Paşa Hanı'ndan oluşuyordu. 1740'ta mimar Mustafa Çelebi'ye yaptırılmış olan han İstanbul'un barok dönemi mimarisinin ilk ve en ilginç ya-
pılarından biriydi. 1894'te üst katının bir bölümü yıkılmış olan bu han da Simkeşhane ile birlikte yol açma politikalarının kurbanı olmuş, avlusu yarısına kadar yıktırılmış ve Beyazıt'ın tarihi fizyonomisinin önemli bir öğesi olan cephesi yok olmuştur.
Eski Saray'ın bahçesindeki Beyazıt Yangın Kulesi(-») hem meydanın, hem de kent peyzajının önemli öğelerinden biridir.
Tanzimat döneminde Beyazıt'ın önemi artmıştır. Vak'a-i Hayriye'den sonra Eski Saray'ın yerine, o yapılardan da yararlanılarak Serasker Kapısı kurulmuştur. Serasker Kapısı'nm büyük taçkapısı, Gül-hane'deki Babıâli Kapısı gibi İstanbul'un en pitoresk barok saçaklarından biri olarak yabancılara Beyazıt Meydanı atmosferinde "İşte Doğu" dedirten bir nitelik taşımaktaydı. Bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası olan yapı ise, Abdülaziz döneminde, 1866'da Fransız mimar Bo-urgeois'ya, "Seraskerat" olarak kullanılan Eski Saray yapılarının yıkılmasından sonra, onların yerine yaptırılmıştır. Abdülaziz dönemi (1861-1876), İstanbul'da eski sarayların yıkım dönemi olarak anımsa-nabilir. Harbiye Nezareti çevresinde, bugün Eczacılık Okulu olan ve bir aralık Maliye Nezareti olarak kullanılan Fuad Paşa Konağı, Mercan tarafında ise Âli Paşa KonağıO) gibi, Tanzimat'ın en ünlü sadrazamlarının küçük sarayları vardı. Tanzimatın kurucularından Reşid Pa-şa'nın türbesi de 1858'de Bayezid Camii'nin güneyinde inşa edilmişti.
Kentin ana ulaşım aksının ve ticaret merkezinin yanında olması ramazan aylarında cami avlusunda açılan sergiler, Tanzimat'tan sonra bir gezinme alanı o-lan Direklerarası eğlence merkezinin Beyazıt'la ilişkisi, Süleymaniye gibi ö-nemli bir konut alanının ve Süleymaniye Külliyesi'nin yakınlığı nedeniyle Be-
BEYAZIT
186
187
BEYAZIT
20. yy başlarında Bayezid Camii'nin ö-nündeki çınar ve atkestanelerinin altına yerleşmiş olan Küllük, edebiyatçı ve aydınların buluştukları ünlü bir kahvehaneydi. Öğretmenler Bahçesi veya Akademi diye de adlandırılan bu kahvehane ile onun karşısında tramvay durağın-daki sıra kahvehaneler Kanuni döneminin kahve ocakları geleneğini Beyazıt'ta sürdürüyorlardı. Bugün caminin Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne bakan yönündeki büyük çınarın altındaki kahve bu geleneği sürdüren tek yerdir.
Bayezid Medresesi, çevresini saran yapıların yıkılmasından sonra, 1939'da onarılarak Belediye Müzesi ve Kitaplığı olarak düzenlenmiş, 1945'te müzenin Gazanfer Ağa Medresesi'ne taşınmasıyla uzun yıllar Belediye Kütüphanesi olarak kullanılmıştır. 1940-1941'de caminin batısında yer alan eski yapılar yıkılınca Beyazıt Meydanı'nın yemden düzenlenmesini gerektiren ve günümüze kadar süren bir süreç içine girilmiştir. H. Prost tarafından yapılan plana uygun olarak İstanbul Üniversitesi'nin çekirdeği burada gelişmeye başlar (bak. İstanbul Üniversitesi). 1933'te eski Harbiye Nezareti İstanbul Üniversitesi'nin kullanımına verilir. 1941'de yanan Zeyneb Hanım Ko-nağı'nın yerine, Sedat Hakkı Eldem ve Emin Onat'ın hazırladıkları projeye göre 1992-1993 arasında bugünkü Fen ve Edebiyat fakülteleri binası yapılmıştır. Bu fakülteler Beyazıt çevresine büyük bir bo-yutsal değişiklik getirmiştir. Meydanın güneyinde Ordu Caddesi'nin genişletilmesi için Beyazıt Meydanı'nın önünden geçen 9,5 m'lik tramvay yolu 30 m olacak şekilde planlanınca eski küçük yapıları, Simkeşhane ve Hasan Paşa Hanı" m koruma olanağı kalmamıştır. Meydanın güney sınırına 1950-1960 arasında önce Beyaz Saray adındaki işhanı, sonra benzer yapılar kurulmuş ve bugünkü İstanbul'u haber veren bir görüntü getirilmiştir. Yol, var olan anıtların korunması-
•"• • '< • •• • ••* ••• •• • • ı^-î
»•; -'Ç •, j;k,'- -•' " • *:
'
yazıt Meydanı'nın önemi giderek artmıştır. 19. yy'da istanbul camilerinin avlularında açılan ramazan sergileri içinde en zengini Bayezid Camii'nde kurulurdu. Bu sergilerde yiyecek, giyecek ve başka eşyalar satılırdı. Bunların çevresinde de kahvehaneler vardı. Cami sergileri Mütareke yıllarından sonra önemlerini yitirmişlerdir. İstanbul'da en eski eczane de Beyazıt'ta Simkeşhane'nin karşısında 19. yy ortalarında açılmıştır. Kent içindeki merkezi konumu nedeniyle Beyazıt'taki bu eczane, her gece ikisi operatör 12 hekimin nöbetçi kaldığı, poliklinik niteliğinde önemli bir sağlık kurumu işlevini yüklenmiştir, istanbul'un, müşterilerine gazete ve dergi dağıtan ilk kahvehanesi -ki bunlara kıraathane denmiştir- Bayezid Camii'nin Divanyolu tarafındaki Okçular Carşı-sı'nın karşısında açılan Okçular Kıraat-lıanesi'dir. Adı sonradan Sarafim Kıraathanesi olarak değiştirilen bu kıraathane o dönemin ünlülerinin -ki bunların arasında Namık Kemal de vardı- buluştukları bir kahvehaneydi.
Beyazıt Meydanı çevresinde dönemin önemli yapılarından biri Mısırlı Prenses Zeyneb Hamm'ın (ya da Yusuf Kamil Paşa'nın) 1864-1865'te yapılan büyük ahşap konağıdır (bak. Zeyneb Hanım Konağı). 1909'da, eski Darülfünun-ı Şâ-hâne'nin yerine geçen Darülfünun-ı Os-mani ilk kez burada açılmıştır. Bu konağa sonradan büyük bir amfi eklenmiş ve İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi olarak hizmet görmüştür.
Kuşkusuz Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet dönemi yaşamında İstanbul'un en önemli kültür odağı olan üni-
Bartlett'in deseninde, Beyazıt Meydanı'nda II. Mahmud dönemindeki Seraskerlik Kapısı ve Bayezid Camii.
TETTV Arşivi
Meydanı'nda çeşitli dönemlerde kurulan yapılar zamanla ortadan kalkmış ya da başka amaçlarla yeniden biçimlendirilmiştir. Örneğin Beyazıt semtindeki sürücülerin ahır olarak kullandıkları ve çok harap durumda olan eski Bayezid İmareti II. Abdülhamid döneminde, 1884'te onarılarak "Bayezid Umumi Kütüphanesine dönüştürülmüştür. Kervansaray ise ortadan kalkmıştır.
versitenin Beyazıt'ta Zeyneb Hanım Ko-nağı'na taşınması, Beyazıt'ın karakterini ve yaşamını büyük ölçüde değiştirmiştir. Harbiye Nezareti'nin, yani bugünkü üniversite kapısının Kuzey Afrika İslam mimarisinden esinlenen "Sarasen" üslubu, Beyazıt Meydanı'na değişik bir karakter getirmiştir. Bu binanın Bakırcılar Çarşısı tarafındaki bahçe duvarının altına şimdiki dükkânlar yapılmıştır. Beyazıt
N
D
B
M
Bayezid Camii Büyük Çarşı'mn yanında olduğu için her zaman oraya giden, oradan gelen tüccarlar, satıcılar ve yabancılarla dolu. Her köşede küfeleriyle bir kenara çökmüş ve müşteri bekleyen hamallar var. Öte yanda muhallebi ya da yoğurt satan Rum ve Ermeni satıcılar var. Rumlar sevimli mallarım güzel örtüler üzerinde ve mantara benzer şemsiyeler altında güneşten korunarak sunuyorlar. Berikiler sırtlarında iki yana sallanan tepsiler içine düzgün dizilmiş küçük kırmızı yoğurt kaseleriyle bir o yana, bir bu yana dolanıyorlar. Onların yollarını, sırtlarında klasik biçimli toprak su testileri, ve bellerindeki kemere tutturulmuş dar tepsilerde taşıdıkları büyük bardaklarla sucular kesiyor! Yürürken, müzikal, biraz yakınan alçak bir sesle müşteriye sesleniyorlar ve yüksek bir duvarın serin gölgesine sığınarak küçük taşınır çeşmelerine zil çalarak müşteri çağıran şerbetçilerle de boy ölçüşüyorlar.
Bazan Serasker Kapısı'ndan çıkan süvariler, mahmuzlarıyla ileri atılan atlarını hızlandırırken halkı sağa sola dağıtıyorlar. Belki hızlı gitmelerinin bir nedeni var; çünkü çoğu kez yapacakları iş bir ölüm kalım sorunu olabiliyor.
Caminin avlusu çarşı esnafı için bir buluşma yeri. Sık sık çeşmenin başına, ağaçların gölgesine bir çubuk tüttürmek için ya da çarşıda başladıkları bir pazarlığı bitirmek için geliyorlar. Bütün alışverişler ister olumlu, ister olumsuz sonuçlansın bir çubuk merasimi ile bitiyor. Yorulan esnaf bir süre dinlenmeğe ya da kahveye gittiği zaman dükkanını kapatmıyor. Sadece alış veriş için oturduğu tezgahın üzerine bir halı ya da kilim asıyor ve malının emniyeti konusunda hiç şüpheye düşmüyor.
Miss Pardoe, The Beauties of the Bosphorus, Londra, 1850
II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) başlarında, meydanda kitapçı, berber, kebapçı gibi her çeşit esnafın barakaları vardı. Meydan, seyyar satıcılarla birlikte, bütün tarihi boyunca olduğu gibi, pazar meydanı niteliğini hiç kaybetmemiştir. Buradaki barakalar Almanya İmparatoru II. Wilhelm İstanbul'a geldiğinde arabalarla başka yere taşınmış, misafir gittikten sonra tekrar getirilmiştir. Meşruti-yet'in ilanından sonra meydan önemli olaylara sahne olmuş, bazı idam cezalan, 4. yy'da İulianus zamanında olduğu gibi, burada infaz edilmiştir. II. Abdülhamid döneminin, Beyazıt Meydanı ile ilgili çok ilginç bir projesinden de söz etmek gerekir. Paris Belediyesi'nin mimarlık bölümü başmüfettişi olan A. Bouvard(->) sultan tarafından istenen ve İstanbul'u çağ-daşlaştıracak projelerinden birini Beyazıt Meydanı için tasarlamıştır. İstanbul'a gelmeden yapılan bu proje "beaux arts" geleneğinde, kent topografyası ve yapılarıyla ilgisi olmayan ve Avrupalı bir vizyonu direkt olarak İstanbul'a taşıyan, ancak İstanbul tarihinde ilginç bir olay olarak anımsanacak bir tasarıdır.
Cumhuriyet Dönemi
Beyazıt Meydanı, 1923-1924 arasında Ali Haydar Bey'in (Yuluğ) şehreminliği döneminde mimar Asım Kömürcüoğlu tarafından düzenlenmiştir. Ortasına eliptik planlı, çift fıskiyeli bir havuz, etrafına çiçek tarhları yapılmış, havuzun çevresinde, tramvayların dönüş yaptığı bir trafik düzenlenmiştir. O sıralarda Bayezid Med-resesi'nin ve Hamamı'mn çevresi iki-üç katlı ahşap ve kagir yapılarla doluydu. Bunlar Koska ve Vezneciler'e kadar Beyazıt Mahallesi'ni oluşturuyorlardı. Di-vanyolu'ndan gelip Aksaray'a giden tramvay yolu meydanın güney sınırını oluşturan iki-üç katlı küçük yapılara adeta sürünerek geçer, Koska'ya inerdi. Koska Bayezid Hamamı'na hemen hemen bitişik Zeyneb Hanım Konağı ile başlardı.
•K'^yMr:-®^--AM~'i£^.;^^&'.':i\:"*ir*mmiysv^"'. RS -*:&\: H.^je-f^s»* •** «.«3^
J. A. Bouvard
ip
tarafından
1902'de
Beyazıt
Meydanı için
tasarlanmış
olan proje
eskizi.
Zeynep Çelik,
^"
TMg
The Remarking
of istanbul, 1986
nı hiçbir şekilde göz önüne almayan bir karayolu şeklinde geçirilince meydana Türk çağının en önemli özelliğini kazandıran koca bir meydan cephesi ortadan kalktığı gibi, Bayezid Hamamı ve Hasan Paşa Hanı gibi yapılar da yola göre daha yüksek kotta kalmışlardır. Bu kent tahribatının sonuçlarını ortadan kaldıracak bir düzenleme de yapılmamıştır. Caminin etrafındaki 120 dükkân tümüyle yıkılınca, İstanbul'un günlük folklorunda önemli yer tutan Küllük Kahvesi'yle birlikte onun arkasındaki cami haziresine bitişik küçük çarşı da ortadan kalkmıştır.
1957-1958'de başlatılan yeni düzenleme çalışmalarında meydan kotları ve meydana giren, çıkan yol kollarıyla oynanmış; meydanın kotu güneyde 3,5 m düşürülerek üniversite kapısına doğru yükselen bir eğim verilmiştir. Bu kot düşürme sırasında, Simkeşhane avlusundaki tak-kemerin temelleri Roma çağındaki düzeye yaklaşmıştır. Bu hafriyatlar sırasında Bayezid Medresesi yukarıda kalmış, yolu meydandan ayıran setler yapılmıştır. 196l'de üniversitenin önündeki büyük alanın tören yeri olarak da düzenlenmesi için, L. Piccinato, H. Högg ve T. Cansever'in hazırladıkları üç projeden Cansever'inki uygulanmak üzere seçilmiştir. Meydan tümüyle projedeki gibi gerçekleşememiş ve bitmeden, bir süre serbest bir otoparka dönüşmüştür. Bu proje ile Şehzadebaşı'ndan gelen yol, 196l-1962'de üniversite girişinin altındaki bir tünele sokularak Bakırcılar Cadde-si'yle birleştirilmiş, böylece Beyazıt-Şeh-zadebaşı arasında erken ortaçağdan bu yana kurulmuş olan ilişkiler topografik ve görsel olarak bozulmuş; Eczacılık Okulu (eski Maliye Nezareti) ve üniversite girişi meydanın doğal uzantısı olmaktan uzaklaşmış, meydanın doğusunda Bakırcılar Çarşısı'nın karşısında eskiden Harbiye Nezareti'ne bağlı, sonradan Dişçilik Okulu olan yapının da ön cep-
i%if*SİŞŞSj'5i|]Ff|gpp
f1ŞU* * * *4A4^SÖ&%SÖİlİ ^^^^^ffiâ^Pa^S«4s^^&f
BEYAZIT, ALİ RIZA
188
189 BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ
Jje Npuveau Bibliothâque, StambouL Constaafcmople,
. .*..••
Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin bazı bölümlerinin çalışmalarını sürdürdüğü eski binası. Sebah & Joaillier'in bir fotoğrafından kartpostal. Nezih Başgelen koleksiyonu
1930'larda Beyazıt Meydanı. Othmar Pferschy'nin fotoğrafı. Fotoğraflarla Türkiye, Matbuat Umum Müdürlüğü, Ankara
Tauri Forumu, Teodosius Forumu, Beyazıt Meydanı, tarihi boyunca, eski dönemleri kesinlikle saptanamayan birçok değişiklikler geçirmiş, II. Bayezid döneminden önceki ünlü anıtları tümüyle ortadan kalkmıştır. Fakat yeraltında çok önemli arkeolojik verilere sahip, yeri ve imgesi kent gelişmesinin en eski dönemleriyle yaşdaş, kentin tarihi kaburgasının oluştuğu Eminönü-Ayasofya-Beyazıt-Ak-saray aksı üzerinde, kentin, ticari, kültürel, turistik etkinliklerinin merkezinde yer almakta devam eden meydan, istanbul'un en önemli tarihi alanlarından biridir. Sayısız değişiklikler geçirmiş olmasına karşın meydan, Bayezid Külliyesi gibi
hesi yıkılmıştır. Bugün bu yapı Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin bir parçası olarak eski cephe düzeniyle yeniden restore edilmiş bulunmaktadır. 1964'te açılan bir yarışma ile meydanın güneyinde Ba-yezid Hamamı ve Medresesi arasında kalacak şekilde büyük bir üniversite kitaplığı yapılması tasarlandı. Yarışmayı kazanan Şandor Hadi, Sevinç Hadi ve Hüseyin Başçetinçelik tarafından hazırlanan projenin bir bölümü gerçekleşmiştir. Bu yapının, etrafındaki yapılarla uyum içinde olması için taş kaplı olarak düşünülmesine karşın, kaplama yapılmadığından mimarisinin niteliğine gölge düşüren bir görünümü vardır.
Ali Rıza Beyazıt'ın bir peyzajı. Tuval üstüne yağlıboya, 47x23 cm, Kile Sanat Galerisi Koleksiyonu.
Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
bir erken dönem anıtsal kompleksini ve Teodosios Tak-Kemeri gibi bir geç Roma yapısının kalıntılarını, 18. ve 19. yy yapılarını ve güvercinlerini, bir ticaret ve eğitim merkezi olma özelliklerini korumaya devam etmektedir.
Bibi. Janin,Constantinople byzantine, s. 69-72; Mordtmann, Esquisse, 69-70; Guilland, Etudes, 56-59; Müller-Wiener, Bildlexikon, 258-264; Schneider, Byzanz, 17 vd; Mango, Le Development, s. 43-45; P. Gilles, The Anti-quities of Constantinople, (based on the trans-lation by John Ball, second editions by Ro-nald G. Musto), New York, 1988, s. 149-153; R. E. Koçu, "Beyazıt", ISTA; Evliya, Seyahatname, I; Şehsuvaroğlu, istanbul, 61-63, 126, 204, 227; D. Kuban-K. Yegan, "Beyazıt Meydanının Tarihi Gelişimi", Beyazıt Meydanı Kentsel Tasanm Proje Yarışması, İst., 1987, s. 12-44; R. Duyuran, "Beyazıt'ta Yapılan Arkeolojik Araştırma ve Bazı Müşahedeler", Arkeoloji Müzeleri Yıllığı , S. 8 (1958), s. 25-28; N. Fıratlı, "Kısa Arkeolojik Haberler", Arkeoloji Müzeleri Yıllığı, 13/14 (1966), s. 227-228; D. Kuban, "İstanbul'un Tarihi Yapısı", Mimarlık, 5 (1970), s. 26-48; Z. Sayar, "Beyazıt (Hürriyet) Meydanı", Arkitekt, c. 20, no. 302 (1961); Pardoe, Bosphorus, 106-110; Ş. Kutlu (der.), Bu Şehr-i İstanbul ki, İst., 1972 , s. 233 vd, 310 vd, 359 vd.
DOĞAN KUBAN
BEYAZIT, ALİ RIZA
(1883, istanbul - 1964, İstanbul) Konyalı Mehmed Efendi'nin oğludur. Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdikten sonra Harbiye Mektebi'ne girdi. Harbiye'de Halil Paşa ve Hoca Ali Rıza'nın öğrencisi oldu. 1907'de teğmen rütbesiyle mezun oldu. Balkan Şavaşı'na kadar (1912), çeşitli okullarda resim ve geometri dersleri verdi. Balkan, L Dünya ve istiklal savaşlarında kıta görevlerinde bulundu. Gittiği Filistin, Suriye, Medine gibi yerlerde resim çalışmalarını sürdürdü, çok sayıda desen ve suluboya yaptı.
Çalışmaları; izlenimci tavrı, titiz göz-
lem yanıyla Hoca Ali Rıza'nın etkilerini taşır. İstanbul'un çeşitli köşelerinden yaptığı farklı teknikteki resimlerinde genellikle ışıklı bir atmosfer egemendir. 1951'de İtalya'da düzenlenen uluslararası desen yarışmasında birincilik ödülü kazanan Beyazıt, Asker Ressamlar Der-neği'nin kurucuları arasında yer almış ve bu derneğin uzun yıllar başkanlığını yürütmüştür. İstanbul'a olan sevgisini yansıttığı resimlerin çoğunu, resme yoğunlaştığı 194l'den sonraki dönemde yapmıştır. Boğaz, Fenerbahçe gibi istanbul köşelerinden çalışılmış çok sayıda resmi vardır.
Dostları ilə paylaş: |