I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə113/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   140

YEDİ TEPE

İstanbul'a "yedi tepeli şehir" nitelemesini kazandıran 7 tepe, şehrin suriçi kesiminde yer alır. Boğaziçi ile Haliç vadilerinin II. ve III. zamandaki kırılmalarıyla oluşmuş bu yükseltilerin her biri üzerinde, gerek Bizans, gerekse Osmanlı dönemlerinde şehrin önemli anıtsal yapıları bulunuyordu.

Yedi tepenin birincisi, aynı zamanda antik kentin de üzerinde kurulduğu, Saray Burnu'ndan içeri doğru yükselen, üzerinde Ayasofya'nın, Sultanahmet Camii'nin ve Topkapı Sarayı'mn bulunduğu yükseltidir. Antik kentin Akropol'ü de burada yer alıyordu. Bu tepe diğerlerinden daha geniştir. Kuzeyde Sirkeci'den güneyde Kadırga Limanı'na kadar uzanır.

İkinci tepe, üzerinde Nuruosmaniye Külliyesi'nin(->) bulunduğu, Çemberlitaş'ın yer aldığı yükseltidir. Doğuda birinci tepeden, Babıâli'den Eminönü'ndeki Yeni Ca-mi'ye uzanan oldukça derin bir vadi ile ayrılır. Batısında, Kapalıçarşı çevresindeki daha az derin bir başka vadi, bu tepeyi üçüncü tepeden ayırır.

Üçüncü tepenin üstünde, günümüzde

Kfe.


YEDİKULE

458


459

YEDİKULE

da kalmış olmalıdır. İstanbul'un L Constan-tinus dönemi (324-337) yerleşmesi, 4. yy'm sonunda kent nüfusunun artmasıyla Sa-matya'da Esekapı-Sarıgüzel-Malta üzerinden geçtiği varsayılan savunma kuşağının dışına doğru taşmaya başlamış ve kent dışındaki bu alanlarda zamanla yeni mahalleler oluşmuştur. 5. yy'm başında, sur dışında kalmaları nedeniyle savunmasız olan bu yeni yerleşme alanlarını içine alarak kenti bu noktada batıya doğru genişletmek üzere Teodosios Surları'nın yapımına başlanmıştır. Marmara kıyısının bugünkü Yedikule kesiminden başlayarak kuzeye doğru hafif bir eğimle yükselen bu duvarların yapımı ile birlikte, Yedikule de ilk kez kent içinde tanımlı bir yerleşme alanı niteliği kazanmıştır. Günümüze kadar gelen bu surlar, Yedikule yerleşmesinin batı sınırını daha o tarihte kesin bir çizgiyle belirlemiştir.

Deniz surlarının kara surları ile kesiştiği noktada Mermer Kule(-») yer alır. Bu, deniz kıyısında dört katlı bir yapıdır. Bizans döneminde hapishane ve idam kulesi olarak kullanılmıştır. 19öO'larda bura-



Yedikule'den bir görünüm. Erdal Yazıcı, 1994

istanbul Üniversitesi merkez binası olan eski Harbiye Nezareti vardır. Güneyde Ba-yezid Camii, kuzeyde Süleymaniye Külli-yesi(->) üçüncü tepeyi çevreler. Tepenin yamaçları güneyde Kumkapı ve Langa'ya doğru inerek Marmara sahillerine kavuşur. Güneybatıda Aksaray çevresi, üçüncü ve yedinci tepeleri birbirinden ayırır. Batıda Şehzade Külliyesi(-») üçüncü ve dördüncü tepeleri, Bozdoğan Kemeri'nin(->) üstünden geçtiği tatlı ve hafif meyilli bir vadide birleştirir.

Dördüncü tepe, üzerinde Fatih Külliyesi bulunan, güneyde Lykos Deresi vadisine ve Aksaray'a doğru inen, kuzeyde oldukça dik yamaçlarla Haliç sahiline kavuşan tepedir.

Dördüncü tepe ile beşinci tepeyi, üzerinde Gül Camii(->) bulunan küçük vadi ayırır. Beşinci tepe, üstündeki Sultan Selim Külliyesi(->) ile belirlenir. Bu tepe Halic'e, Fener'e doğru sert eğimlerle iner. Batıda Fethiye civarında, Haliç sahilinde Balat'a ulaşan vadi, beşinci tepeyi altıncı tepeden ayırır.



Altıncı tepe Edirnekapı ve Ayvansaray mahallelerinin üzerinde kurulduğu, aynı zamanda şehrin batı surlarını taşıyan tepedir. Kariye Camii(->) civarında yumuşak eğimli olan bu tepe Kesmekaya mevkiinde dikleşir.

Yedinci tepe Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölgedir. Bu tepe, üç yükseltisiyle bir üçgeni andırır. Topkapı, Aksaray ve Yedikule, üçgenin üç köşesini meydana getirir. Bu üçgenin, aynı zamanda da üçüncü tepenin merkezi, Altımermer'inO) kuzeyindeki Mokios

Sarnıcı'dırC-O.

İSTANBUL


YEDİKULE

Fatih llçesi'nde semt.

Marmara Denizi, Haliç ve kara surları ile çevrilen tarihi yarımadanın güneybatı ucundaki Yedikule semti, kara ve deniz surlarının kesiştiği köşede, yarımadanın güneyindeki yoğun trafik aksını oluşturan Sirkeci-Florya sahil yolunun(->) (Kennedy Caddesi) hemen kenarında yer almaktadır. Bu yolu dikine keserek kıyıyı Topkapı'ya bağlayan anacadde, Yedikule'nin, hemen batısında yer alan Kazlıçeşme ile sınırını belirler. Güneyde sahil yolu ile Marmara'ya açılan semt, doğu kesiminde Samatya, kuzeyinde ise Belgratkapı ile komşudur.

İmrahor Mahallesi ile Hacı Evhadeddin Mahallesi'nin güney kesimleri üstünde bulunan semt, sınırları içinde tarihin pek çok dönemine tanıklık etmiş birçok anıtsal rö-peri barındırmaktadır. Surlar, Mermer Kule, Altın Kapı, Yedikule Hisarı, Yedikule Kapısı, kilise, hamam, camiler, çeşmeler, 19. yy endüstri tesisleri (havagazı fabrikası, Devlet Demir Yolları istasyon binaları), konut alanları ve bostanlardan oluşan Yedikule'nin sur dışında kalan kısmında ise yakın bir tarihe kadar deri işleme atölyeleri yer almaktaydı (bak. Kazlıçeşme).

Yedikule, Teodosios Surları'nın yapımına kadar kentin savunma alanının dışın-

Constantinopl<

deş Sept-Tours. Plıotogr. Sefcah & Joaüiier.

Yüzyıl başından bir kartpostalda Yedikule ve çevresi.

TETTV Arşivi

dan geçirilen sahil yolu, Yedikule'nin denizle olan doğudan ilişkisini ortadan kaldırmakla kalmayıp, Mermer Kule'yi de kara surlarından kopararak kıyıda bırakmıştır. 1871-1873'teki demiryolu inşaatı ise sur beden duvarını 7. kule civarında keserek adı geçen kulenin de yok olmasına neden olmuştur.

Bizans'ın anacaddesi Mese'nin(->) güneye uzanan kolu Esekapı civarında ikiye ayrılır. Bunlardan güneyde kalan kol tören yolu olarak kentin anıtsal giriş kapısı olan Porta Auera'ya ulaşır (bak. Altın Kapı). Teodosios surlarının 9. ve 10. kuleleri ile birlikte biçimlenmiş olan Porta Auera Bizans imparatorlarının zafer dönüşlerinde kente girdikleri görkemli merasim kapısıdır. Mimarisiyle olduğu kadar malzemesi ve yapım tekniğiyle de diğer sur kapılarından ayrılır.

Yedikule'nin Samatya'ya yakın İmrahor mevkiinde yer alan ve İmrahor Ca-mii(->) olarak tanınan kilise, semtin en önemli ve erken tarihli anıtlarmdandır. Bu yapı, 5. yy'm ortalarında yapımına başlanan bir manastır kompleksinin parçasıdır. Türklerin İstanbul'u işgalinden sonra camiye dönüştürülmüştür. Günümüzde oldukça harap bir durumdadır.

Bizans döneminde Marmara kıyısındaki limanların yerleri tartışmalı olmakla birlikte kara surlarının Marmara'ya ulaştığı Yedikule kıyısında daha çok askeri amaçla kullanılan küçük bir limanın bulunduğu bilinmektedir (bak. limanlar). İstanbul'un fethinin hemen ardından 8-11. burçlar arasına, Altın Kapı'nm kuleleriyle bu kesimdeki sur duvarı da kullanılarak iç kale niteliğinde bir hisar yapılmıştır. Yedikule Hisarı(-») olarak adlandırılan yapının çevrelediği avlunun ortasına yine aynı tarihlerde çeşme ile muhafızlar için bir mescit inşa edilmiştir. Fatih Mescidi olarak bilinen bu yapıdan günümüze sadece minaresinin kalıntısı kalmıştır. 17. yy'a ait olduğu tahmin edilen bir gravürde, hisarın içinde mescidi çevreleyen bir mahalle olduğu görülmektedir.



Bir süre devlet hazinesinin saklandığı Yedikule Hisarı, diğer hisarlar gibi zindan olarak da kullanılmış, 17. yy'da Osmanlı tarihinin önemli kişilerinin idamlarına sahne olmuştur. Yabancı elçilik mensupları da burada gözaltında tutulmuşlardır. 1895'te Müzeler İdaresi'ne devredilen yapı, müze olarak yeniden işlevlendirilmiş, avlusuna da açık hava tiyatrosu yapılmıştır. Burada zaman zaman düzenlenen gösteri ve konserler, Yedikule'ye canlılık kazandırmaktadır.

11. burcun kuzeyinde yer alan ve semtin sur dışıyla trafik bağlantısını sağlayan Yedikule Kapısı Yedikule Hisarı'nın yapılmasıyla kullanılamaz duruma gelen Altın Kapı'nm yerine açılmış olmalıdır.

Adı geçen anıtsal yapıların yanısıra Kürkçübaşı Mescidi, Hacı Evhad Külliye -si(-0, İmrahor Tekkesi, Uşşakî Tekkesi Çeşmesi, Osmanlı dönemi Yedikule'sinin bellibaşlı anıdan olarak sıralanabilir.

II. Teodosios dönemi (408-450) surlarının içi tarih boyunca seyrek olarak yerleşilen alanlar olarak kalmış, özellikle surlara paralel kısımlarda daha çok büyük bahçeler yer almıştır. Buralardaki bostanlar, kentin sebze gereksinimini büyük ölçüde karşılayan yeşil alanları oluşturmuştur. Evliya Çelebi, Yedikule'yi güzel bahçe ve bostanlarıyla İstanbul'un rağbet gören mesire yerlerinden biri olarak sayar. Suriçinde yer alan bu bostanların yanısıra birkaç yıl öncesine kadar sur dışındaki hendekler içinde de bostanlar bulunmaktaydı. Günümüzde sadece Yedikule Kapı-sı'nın güneyindeki hendeklerden bir kısmının içi küçük bostan alanları olarak kalabilmiştir.

Moltke Haritası incelendiğinde, kara surlarının dışının, Yedikule'deki mahalle hariç, 1837'de hemen hemen iskân edilmemiş durumda olduğu görülür. Yedikule'nin sur dışı bölgesinin bilinen ilk iskânı Bizans dönemindedir. 12. yy'a kadar evlerini Bizans surları dışında ve büyük bir olasılıkla bugünkü Zeytinburnu-Kazlıçeş-me civarında yapmış olan Cenevizliler(->) 1155'te Bizans'la imzaladıkları bir anlaşma sonunda Yahudilerin oturduğu Sirkeci'de-ki Ceneviz mahallesine taşınmışlardır.

Fethin hemen ardından kente yeni nüfus çekmek için imparatorluğun çeşidi bölgelerinden gruplar getirilerek İstanbul'a yerleştirilmişlerdir. Bu amaçla Karaman' dan gelen Rumlar da önce Yedikule ve yakın çevresinde ayrı bir cemaat oluşturmuşlardır (bak. Karamanlılar). Bugün Samatya'ya giden yolun güneyinde yer alan ve eskiden Karamanlılar Kilisesi olarak da adlandırılan Ayios Konstantinos Kilisesi, kentteki eski Rum kiliselerinden biri olarak buradaki Karamanlı Rum cemaatin varlığına tanıklık etmektedir. 18. yy tarihçileri Yedikule'de şehrin karşısında yer alan Karamanlılar Mezarlığı'ndan söz ederler. Mezarlıktan günümüze hiçbir iz kalmamıştır. Balıklı Kilisesi'nin avlusundaki döşeme taşlarının arasında bulunan Grek harfleriyle Türkçe yazılar içeren taşlar bu mezarlıktan çıkmış olmalıdır. Yedikule'den Samatya'ya

kadar uzanan kıyı boyunca azınlıkların (daha çok Ermeni, Yahudi ve zaman zaman Rumların) işlettiği meyhaneler vardır. 16. yy'da henüz Yedikule civarında oturdukları bilinen Karamanlı Rumlar, sonraları Fener ve Kumkapı'ya ve oradan da kentin diğer bölgelerine dağılmışlardır. Tarihçi R. Mantran, 17. yy'm ikinci yarısında, Yedikule'nin neredeyse tamamının Türklerden oluştuğunu yazar.



Osmanlı dönemi boyunca sura yakın yerlerde satılan koyunlar, Yedikule'nin sur dışında kalan mezbahalarda kesilirlerdi. Derileri daha sonra yine aynı yerde bulunan debbağhanelere gönderilirdi (bak. debbağlık). Bu işlevlerin burada yerleşme tarihi oldukça gerilere gitmektedir. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin deb-bağhanelerini ve deri işleme atölyelerini barındıran Yedikule-sur dışı-Kazlıçeşme bölgesinde 500 yıl önce başlayan yerleşme, hiçbir ciddi müdahale görmeksizin plansız bir şekilde günümüze kadar gelmiştir. 1980'li yılların sonuna kadar Yedikule surlarının dışında, sura bitişik olarak inşa edilmiş birkaçı neoklasik üslupta, kalanı ise gecekondu nitelikli deri tabaklama ve boyama atölyeleri yer almaktaydı. Kaz-lıçeşme'yi merkez alarak yerleşmiş bu küçük endüstrinin, çevreyi kirlettiği gerekçesiyle kent dışına taşınması sırasında, Kaz-lıçeşme'dekilerin yanısıra buradaki yapılar da belediye tarafından yıktırılmıştır (bak. dericilik).

Yıkım sonucu açığa çıkan duvarların büyük ölçüde tahrip olduğu görülmektedir. Yedikule'deki 1-6 no'lu burçlar arasında kalan yaklaşık 300 m'lik duvar parçasında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Zeynep ve Metin Ahunbay başkanlığındaki bir ekip tarafından 1991'den beri sürdürülen restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları, henüz son aşamaya gelinmeden, 1993 yılı sonunda İstanbul Büyükşe-hir Belediyesi tarafından ekonomik nedenler öne sürülerek durdurulmuştur (bak. surlar).



19. yy'da liman ve demiryolları ile ilgili tesislerin kentin fiziksel görünümünü bir ölçüde değiştirdiği söylenebilir. Marmara siluetine hâkim bir konumda olan Yedikule de bundan payını almıştır. İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan demiryolunun döşenmesiyle birlikte Yedikule'de de Devlet Demir Yolları'na ait yol ve bakım atölyeleri, idare, lojman ve istasyon binaları inşa edilmiştir. Osmanlı geç döneminin bu yapıları halen mevcuttur. 19. yy'm son çeyreğinde kentin ulaşım tesislerinin yanısıra altyapı tesisleri de (su ve gaz) oluşturulmaya çalışılmıştır. İşletme imtiyazlarının çok uzun süreli mukavelelerle yabancılara veya azınlık mensuplarına verildiği bu tesislerden biri de Yedikule Havagazı Fabri-kası'dır. Geçen yüzyılın ilk endüstri yapısı örneklerinden biri olan havagazı tesisleri işletmeye açıldığı 1880'den Haziran 1993'e kadar üretimini sürdürmüştür. Tarihi yarımadanın güneydoğu köşesinde yaklaşık 52.000 m2'lik bir alanı kaplayan ve kömür-havagazı üretim blokları, katran

ayırıcılar, vinç, kazan, ambar, idari binalar (şebeke müdürlüğü, lojman vb) ve gazometrelerden oluşan yapılar kompleksi İstanbul'un Marmara siluetini oluşturan önemli röper yapılarından biridir.

Döneminin strüktür anlayışını yansıtan bu mühendislik anıtı bugün özgün işlevini yitirmiştir. Üzerine yerleştiği alanın rant değerinin çok yüksek olması nedeniyle de kimliği ve geleceği büyük ölçüde tehdit altında gözükmektedir. Alanın kültürel amaçlı kullanımına yönelik bir proje hazırlandığı bilinmekle birlikte bu projenin ayrıntıları hakkında fazla bilgi yoktur. Söz konusu işlevin yapılar grubunun yeniden değerlendirilmesine mi yönelik olduğu, yoksa mevcut yapılar dikkate alınmadan sadece bulunduğu yerin arsa olarak yeniden kullanılmasını mı öngördüğü konusu ise henüz bir açıklık kazanmamıştır.

Tarihi yarımadanın Marmara'ya bakan güney ve güneybatı ucu, daha Bizans döneminde memur, müstahdem, tüccar ve kısmen de aşağı tabaka halkına ait ahşap konutların bulunduğu bir bölgeydi. Günümüze gelene kadar da bu niteliğini büyük ölçüde sürdürmüştür. Çeşitli dönemlerdeki yangınlarda özellikle ahşap mimari büyük ölçüde hasar görmüştür. Günümüze, 19. yy'm sonu 20. yy'm başına tarihlene-bilecek az sayıda ahşap konut gelebilmiştir. 1957'de çıkan bir yasayla ahşap ev yapımı yasaklanınca kagir konutların sayısı hızla artmıştır. Ölçekleri ile mevcut dokuyu bozmayan bu kagir yapıların yerini zamanla var olan çevre karakteriyle bütünle-şemeyen betonarme yapılar almıştır. Müstakil ya da iki kadı evlerde oturan bölgenin eski sakinleri, arsa spekülasyonu sonucu evlerini müteahhitlere vererek başka semtlere taşınmışlardır. Eski sokak dokusu içindeki dar parseller üzerinde yükselerek yaşayanlara nefes alma olanağı vermeyen yeni sefertası apartmanlar, alt gelir grubunun barınma gereksinimini karşılamaktadır. Pek çok semt gibi Yedikule'de de, geleneksel doku genel olarak bozulmuş olmakla birlikte, özellikle Yedikule Hisarı'nın güneydoğu-doğu cephesine yaslanmış, yüzyıl başından köhne ahşap konutların çevrelediği Bucak Sokağı gibi tarihi sokaklara da rastlanmaktadır.

Bibi. Melling, Voyage; Mantran, İstanbul, I, 43, 46, 66; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 25; Ah-med Refik, Onuncu Asr-ı Hicri'de İstanbul Hayatı (1495-1591), ist., 1988, s. 93, 119-120; (Altınay), Onbirinci Asırda, 28, 30; (Altınay), Onikinci Asırda, 7; D. Kuban, "İstanbul Tarihi Yapısı: Tarihi Gelişme, Şehrin Tarihi Yapısının Özellikleri, Koruma Yöntemleri", (yayımlanmamış rapor), 1969; Müller-Wiener, Bildle-xikon; M. Ahunbay, "İstanbul Kara Surlarını ve Hendeklerini Koruma ve Çevre Düzenleme Projesi. Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Çalışması, Tarihi Araştırma Raporu", (TAÇ Vakfi'na verilen yayımlanmamış rapor), 1987, s. 2-4, 26; Ö. Uçkan, "işlevlerini Yitirmiş Sanayi Yapılarının Yeniden Kullanımı: Yedikule Gazhanesi", Arredamento-Dekorasyon, S. 52 1993/10, s. 132; istanbul Büyükşehir Belediyesi, 1989-1994 Yıllan Arasında Gerçekleştirilen Yatırım Projeleri, İst, 1994, s. 85.

YEGÂN KÂHYA



YEDİKULE ERMENİ HASTANESİ 460

461 YEDİKULE HİSARI VE ZİNDANI

çeşme halen mevcuttur. Caminin yanında bugün mevcut olmayan mektep, Darüssa-ade Ağası Hacı Beşir Ağa(->) tarafından yaptırılmıştır. Altın Kapı önündeki sahada l660'ta idam edilen Girit fatihi Deli Hüseyin Paşa ailesine ait mezarlar bulunmaktaydı. Bazı seyahatnamelerde esas avluda da mezarlar olduğu yolunda bilgiler vardır.

Yedikule Hisarı'nın zindan olarak kullanılmasına son verildikten sonra 1831'de Topkapı Sarayı önündeki Arslanhane'de(->) bulunan, saraya ait aslanlar buraya nakledilmiştir. 1856'da ise bir süre baruthane olarak kullanılmıştır. Hisardaki toplar da Aya İrini Kilisesi'nde kurulan Askeri Mü-ze'ye(->) taşınmıştır.

Hisar avlusunda 1869'da Midhat Paşa İnas Sanayi Mektebi'ni, yani kız sanat oku-



YEDİKULE ERMENi HASTANESİ

Zeytinburnu îlçesi'nde, Kazlıçeşme'de yer alır. istanbul'un üçüncü Ermeni hastanesidir.

Surp Pırgiç Hastanesi adıyla da tanınır. 1832-1833 arasında ahşap olarak inşa edilmiştir. Açılış töreni 1834'te yapılmıştır. Hastanenin kuruluşuna Artin Bezciyan(->) teşebbüs etmiş ve inşasına yardımda bulunan başlıca şahsiyet olmuştur.

Hastane önceleri iki binada faaliyet göstermiştir. Birincisi hastalara tahsis edilmiş, ikincisi ise kolera salgınlarına yakalananlar için tecrithane olarak kullanılmıştır. Mimarları Garabet Amira Balyan'la, eniştesi Ohannes Amira Serveryan'dır (1786-1858). O sıralarda, Surp Pırgiç adını taşıyan bir şapel de inşa edilmiştir ki, yakınında Talaşlı ünlü Gülbenkyan ailesinin kabirleri bulunmaktadır. Pavyonların sayısı zamanla artmıştır. 1851'de akıl hastaları için de bir bina yapılmıştır. Sonradan inşa edilen başlıca pavyonlar şunlardır: Hagopyan, Un-ciyan, Gülbenkyan, Margosyan, Hintliyan, Altıparmak, Kazanciyan, Özçelik, Manuk-yan ve Gövderelioğlu.

Hastanenin ilk mütevellisi sarraf Mika-yel Amira Pişmişyan (1785-1849) olmuştur. Tek mütevellilik 1848'e kadar sürmüştür. ,1848-1934 arasında, Patrikhane Yüksek Meclisi tarafından atanan mütevelli heyetleri, 1934'ten bugüne kadar da halk tarafından seçilen yönetim kurulları idareyi üstlenmişlerdir.

Hastanenin başhekimliğini önceleri Avrupalı tabipler deruhte etmişlerdir, ilk Ermeni başhekim 1848-1851 arasında görevde bulunan Dr. Hagop Bey Hovannesyan (1825-1859) olmuştur. Şimdiki baştabip Öp. Dr. Arman Çakıroğlu'dur. Yaklaşık 1870'ten beri, hastanenin bir de dahili müdürü mevcuttur.

Hastanede 1836'da bir mumhane tesis edilmiş ve 1860'a kadar faaliyette bulunmuştur. 1854'te, hastane arsası üzerinde bir ziraat okulu açılmışsa da maddi sebeplerle 2 yıl sonra kapanmıştır. 1858'de ise, bir ruhban okulu açılmış, fakat onun da 2 senelik bir ömrü olmuştur. 1859'da, Arabyan Matbaası (bak. Boğos Arabyan; Kalust Arabyan) hastane tarafından satın alınmışsa da ancak küçük boy birkaç yıllık basa-

Yedikule Ermeni Hastanesi'nin giriş kapısı. Sadat Hasanoğlu, 1994

bilmiştir. 186l'de basımevi Andon Ceva-hirciyan'a satılmıştır. 1872'de mumhane tekrar açılmıştır. 1844'ten I. Dünya Sava-şı'na (1914) kadar, saray tarafından muhtelif miktarlarda ekmek ve et tahsisatı yapılmıştır.

Hagopyan Pavyonu, I. Dünya Savaşı yıllarında, cephelerden gelen yaralılara tahsis edilmiştir.

Hastane yönetimi tarafından, yaklaşık 1880'den 1899'a kadar küçük çapta, 1900-1910 ve 1924-1949 arasında ise büyük çapta, Ermenice bir yıllık nerşedilmiştir. 1950" den beri de, Suıp Pırgiç dergisi çıkarılmaktadır.

Hastane bugün 280 yatak kapasitelidir ve 270 kadar da huzurevinde barınanlar bulunmaktadır. Hastanede görev yapan hekim sayısı 5'i operatör olmak üzere, 22 asli ve 8 de asistandır. Ayrıca, bir de poliklinik mevcuttur. Son senelerde, bilhassa Gülbenkyan Vakfı'nm maddi yardımıyla, hastane modern tıbbi cihazlarla donatılmıştır.

KEVORK PAMUKCÎYAN

YEDİKULE HİSARI VE ZİNDANI

Yedikule Hisarı kara surlarının güneyinde, kendi adıyla anılan semtte olup bugün Hisarlar Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı bir birimdir.

Hisar kara surlarının en önemli kapılarından biri olan Altın Kapı'mnC-») arkasına inşa edilmiştir. 413-439 arasında II. Te-odosios tarafından yaptırılan kara surlarının bu ünlü kapısı, imparatorların ünlü zafer alayları ile girişlerine tahsis edilmişti. Kapı zafer taklarını hatırlatan üçlü bir giriş ve iki yanında mermer kaplı iki büyük pitondan oluşur. Zamanla girişleri örülerek küçültülmüştür.

Fetihten sonra II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) kuşatmada tahrip olan surları onarttığı gibi 1457-1458'de Altın Kapı'mn iki pilonu ve aynı sıradaki iki Bizans kulesini kullanarak, bu dört burca üç kuleli bir sur ilave edip beşgen şeklinde, yedi kuleye sahip bir hisar yaptırmıştır. Yedi adet kule hisara ve çevresindeki semte adını vermiştir.

Hisar düz bir arazide kurulmuştur. Beşgen şeklindeki yapı, üç köşesinde birer bü-

yük-kule ile bir yarım yuvarlak, bir üç köşeli altı küçük burç ile takviye edilmiş surdan oluşur. Hisarın, Altın Kapı'mn dışında Fatih tarafından yaptırılan müstahkem kuleli bir kapısı ile kuzeyde küçük bir koltuk kapısı vardır. Bu küçük kapı sonradan örülmüştür.

Büyük kulelerin üstleri yüksek, piramidal şekilli, iki kademeli külahlarla örtülü idi. Bu üç büyük kuleden kuzeydoğudaki Darı veya Hazine Kulesi ile güneydoğudaki Kız Kulesi ve Top Kulesi silindir şeklindedir. Zindan Kulesi ortadaki kuledir ve prizma şeklindedir. Bu kulenin giriş kapısının sağında ve solunda burada hapsedilen yabancı tutuklular tarafından duvarlara kazınmış birçok yazıt bulunmaktadır. Bu yüzden "Kitabeler Kulesi" adı da verilmiştir.

Altın Kapı'mn pitonlarının yanındaki kulelerden kuzeydeki aslen dört köşe olan ve "Pastorama Kulesi" olarak tanınan Bizans burcu 1724-1725'te sekiz köşeli olarak yeniden yapılmış, inşasına III. Ahmed döneminde (1703-1730) başlanan kule III. Osman döneminde (1754-1757) tamamlanmıştır. Genelde "III. Ahmed Kulesi" olarak tanınır. Güneydeki Bizans burcu ise 1766'daki şiddetli depremde yıkılmıştır. Yerine bir daha yapılmayan bu burç "Küçük Kule" adıyla tanınır. Bugün hendek seviyesinde kalıntıları görülebilir. Giriş kapısının üstündeki kuleye "Bayrak Kulesi" denilmektedir. Kapının sağ ve solunda muhafız odaları vardır.

Fatih döneminde Osmanlı hazinesinin muhafazası için inşa edilen yapı uzun süre aynı amaçla kullanılmıştır. III. Murad'ın hekimi Dominico'nun bildirdiğine göre 250 asker tarafından korunan hisardaki kulelerden birinde külçe altın ve para, bir diğerinde silah, zırhlar, murassa eyer ve koşumlar, beşinci kulede eski armalar, eski devirlerin kıymetli eşyası, altıncıda savaş aletleri, yedincide resmi evrak hazinesi ve buna bağlı bir mekânda L Selim'in (Yavuz) (hd 1512-1520) İran'dan getirdiği ganimet-

Yedikule Hisarı'nın vaziyet planı. Müller-Wiener, Büdlexikon

ler bulunmaktaydı. Bu hazinelerin büyük kısmı II. Selim döneminde (1566-1574) israf edilmiş, kalanlar da III. Murad döneminde (1574-1595) saraya taşınmıştır.

Bir zindan olarak Yedikule Hisarı'nda yabancı siyasi suçlular, Osmanlı Devle-ti'nin savaştığı ülkelerin İstanbul'daki elçileri ve Osmanlı devlet adamları hapsediliyordu. Yabancı tutuklular giriş kapısının solundaki kulede (Kitabeler Kulesi) kalırlardı. Ancak hisar içinde rahatça dolaşabildikleri gibi burada bulunan mahallerdeki evlerde de kalabilirlerdi. Hattâ şehirde dolaşmalarına bile izin verildiği bazı kaynaklardan öğrenilmektedir. 18. yy'ın ortalarında İstanbul'da bulunan gezgin G.-J. Grelot(->) buradaki tutuklulardan Hıristiyanların dışarıdan ibadet için rahip getir-tebildiklerini, küçük bir mabette de ayin yapıldığını bildirir. Bu küçük şapelden 19. yy'ın başlarında, Yanya'da Fransız konsolosu iken tutuklanarak hisara getirilen Po-ucqueville de bahseder. Konsolos tutukluların savaş esiri değil de rehin muamelesi gördüklerini de anlatır.

Hisara kapatılan Müslüman tutuklular Altın Kapı'mn iki yanında bulunan pitonlarda tutuluyordu. Kitabeler Kulesi'ndeki gibi bu kulelerin içinde de çok sayıda Osmanlıca yazıt, basit graffitiler, çapa motifleri görülür. Güneydeki pitonun ortasında bulunan kuyu ise "Kanlı Kuyu" olarak tanınan ve birçok olaya sahne olan bir mekândır. Bu kulelere ilk kez fetihten 9 gün sonra Çandarlı Halil Paşa ve oğulları hapsedilmiştir. Hisarın inşasından sonra, I46l'de fethedilen Trabzon Rum İmpara-torluğu'nun son imparatoru David Komne-nos ve oğulları 1463'te burada idam edilmiştir. Yine Fatih döneminin meşhur ve-zirazamı Mahmud Paşa 1474'te, Yavuz'un Mısır'dan beraberinde getirip hilafeti kendisinden devraldığı son Abbasi halifesi III. Mütevekkil, 1587'de eski Yemen şeyhi de burada tutuklu yaşamıştır. 1584'te Avusturya elçilik mensuplarından Rainhard Lube-naeau hisarda hapis olan Malta şövalyelerinden bahseder. 1618'de ise Kırım Hanı Mehmed Giray'ın burada kaldığını tarihçi Peçevî'den öğreniyoruz. Hisarın en tanınan tutuklusu ise l622'de tahtından indirilen II. Osman'dır(->). Yapıda Venedik asilzadesi Stephanus Alberti (1607), Korint ordugâhı kumandanı Julius Andrea Vira-sina (löOO), Sadrazam Kara Davud Paşa (1622), Fransa Konsolosu Jean de la Ha-ye (1660), Sermimar-ı Hassa Kasım Ağa (1651), Girit fatihi Deli Hüseyin Paşa (1660), İstanbul Ermeni Patriği Avedik (1703), Eflâk Prensi Constantin Brancove-anu (1714), Rus Elçisi Kont Tolstoy, Rus Elçisi Aleksi Oberskov (1787), Fransız Elçisi Ruffin gibi tanınmış şahsiyetler tutuklu kalmıştır. Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Yedikule Hisarı, II. Mahmud döneminde (1808-1839) hapishane olmaktan çıkmıştır.

Osmanlı döneminde hisar içinde bir mahalle oluşmuştu. Kale içinde varlığından bahsedilen küçük şapelden bugün herhangi bir iz yoktur. Ancak Fatih döneminde yapıldığı düşünülen caminin minaresi ve

Bartlett'in çizgileriyle Yedikule Hisarı'nın girişi, 19. yy.



Pardoe, Bosphorus/TETTVArşivi

lunu inşa ettirmişti. Okul 1896'da kapanmıştır. Hisar içinde bulunan mahallenin ne zaman ortadan kalktığı kesin olarak bilinmez. 1782'de üç gün süren ve Yedikule semtini de etkileyen yangında yok olmuş olması mümkündür.

Yedikule Hisarı 1895'te Müzeler Umum Müdürlüğü'ne verilmiştir. Hisarda müze uzmanı T. Makridi ve İngilizler 1931'de bir kazı yapmıştır. 1959'da hisarda yapılan restorasyon sırasında Altın Kapı, III. Ahmed Kulesi, Darı Kulesi, beden duvarları ve giriş kapısı yenilenmiştir. Restorasyon, Yüksek Mimar Cahide Tamer tarafından uygulanmıştır.


Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   109   110   111   112   113   114   115   116   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin