AYAKLANMALAR
440
441
AYAKLANMALAR
1976; W. Kaegi, Byzantine Military Unrest, 471-843, Amsterdam, 1981; Sp. Vryonis, "Byzantine Demokratia and the Guilds in the Eleventh Century", Dumbarton Oaks Papers, 17, 1963, s. 289-314.
NEVRA NEClPOĞLU
Osmanlı Dönemi
istanbul, Konstantinopolis'ten birçok gelenekle birlikte kanlı ve korkunç ayaklanma geleneğini de devraldı. İlki 1482'de gerçekleşen bu ayaklanmaların sonuncusu 1909'dadır. 428 yıllık süre dikkate alındığında İstanbul'daki Osmanlı dönemi ayaklanmalarının, Bizans dö-nemindekilere oranla daha az sayıda ve ılımlı olduğu saptanır. Niteliklerine ve gerçekleştirenlerine göre, fitne, kul kıyamı, vaka, hâile, kazan kaldırma, ihtilal vb adlar verilen bu olaylarda ilk sırayı, kapıkulu ocaklarından sipahilerle yeniçeriler almıştır. Medreselilerin, çarşı esnafının, çapulcu ve işsizlerle ayaktakımmın gerçekleştirdikleri ayaklanmalar da vardır. Ayaklanma nedenleri çoğunlukla asker aylıklarının zamanında verilmemesi ya da noksan ödenmesi, savaş olasılığı, pahalılık, yönetim bozukluğu, disiplinsizliktir. İstanbul'un büyük bir ticaret merkezi olması ve kentteki servet birikimleri de, bunlara göz dikenlerin görece nedenlerle ayaklanma çıkarmalarına yol açtığı gibi, iktidar grupları arasındaki çekişmeler de kentteki etkin örgün kesimleri ayaklanmalara yönlendirebilmiştir.
Ayaklanmaların en tehlikelileri ve etkili olanları, padişahın tahttan indirilmesi
hattâ öldürülmesiyle sonuçlananlardır. Dört Osmanlı padişahı (II. Osman, İbrahim, III. Selim ve IV. Mustafa) ayaklanmalar sonunda tahttan indirilmiş ve öldürülmüşler; yedi padişah da (II. Bayezid, IV. Mehmed, II. Mustafa, III. Ahmed, Ab-dülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid) tahtı yitirmiş ama canlarını kurtarabilmişlerdir. İstanbul'un gündelik hayatı ve ekonomik düzeni, her ayaklanmada çok yönlü sarsıntı geçirmiş, ayaklanmaların olumsuz sonuçları, bazen yeni eylemlerin gerekçesi olmuştur. II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) İstanbul'da kapıkulu ocaklarının kalabalık kadrolarla yeniden örgütlenmesine koşut biçimde askeri disiplin ve kent güvenliği de sağlandığından herhangi bir ayaklanma girişimi olmamıştır. Fakat ölümünü (3 Mayıs 1481) izleyen günlerde, yeniçeriler ilk ayaklanmayı gerçekleştirdiler. Fatih'in cenazesinin İstanbul'a getirilmesi sırasında, Vezirazam Karamanî Mehmed Pa-şa'nın Üsküdar-İstanbul deniz trafiğini kesmesi ve yeniçerilerin kente geçişlerini önlemek istemesi, beklenmedik tepkilere yol açtı. El koydukları mavna ve kayıklarla İstanbul'a geçen yeniçeriler, bir baskın düzenleyerek Mehmed Paşa'yı katlettiler ve başını bir mızrağa geçirip sokaklarda gezdirdiler. Yahudi hekim Yakup'u öldürdüler. Eminönü'ndeki Yahudi Mahallesi'ni, Venediklilerin ve Flo-ransalıların mağazalarını yağmaladılar. İshak Paşa, ayaklanmayı güçlükle yatıştırdı. II. Bayezid, babası Fatih'in beklen-
Yabancı gözüyle bir ayaklanma sahnesi. M. Guer, Moeurs et usages Turcs, Paris, 1747. 1AM Kütüphanesi
medik ölümünün uyandırdığı yasla birlikte bu ayaklanmadan doğan korkulu ortamda Amasya'dan geldi ve İstanbul'da tahta çıkan ilk padişah oldu.
Yeniçerilerin ikinci ayaklanması, otuz yıllık bir sükûnetten sonra Ağus-tos-Eylül 1511 tarihindedir. II. Baye-zid'in, büyük oğlu Şehzade Ahmed'i tahta oturtmak için İstanbul'a çağırması, küçük oğlu Şehzade Selim'i tutan yeniçerilerin ayaklanmasına neden oldu. Kent 21-22 Eylül günleri yağmalandı. Rical ve ulema konakları yerle bir edildi. İskeleleri zapteden askerler, Üsküdar'a geçişi kestiler. Ayaklanma, yeniçerilere bol para dağıtılarak bastırıldı. Fakat bu olaydan altı ay sonra 6 Mart 1512' de II. Bayezid'in sarayını kuşatan ve gösteriler yapan yeniçeriler, Yavuz Se-lim'in İstanbul'a girişini ve Osmanlı tarihinde ilk kez askeri baskıyla padişahın tahttan indirilmesini sağladılar.
Ortada haklı bir gerekçe yokken bir disiplinsizlik belirtisi olarak yeniçerilerin ayaklanmaları 25 Mart 1525'tedir. I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) o yıl kışı Edirne'de geçirmesi, Vezirazam İbrahim Paşa'nın Mısır'da oluşu, İstanbul'da yönetim boşluğuna neden olmuştu. Fakat yeniçeriler başka bir gerekçeyle kendilerinin, yağma ve ganimet olanakları sağlayan bir sefere götürülmeyiş-leri ve padişahın hareketsiz kalması yüzünden eyleme geçtiler. İkinci Vezir Ayaş Paşa'nın, devlet adamlarının saraylarını, gümrük binasını, Yahudi Mahalle-
si'ni yağmaladılar. Kâğıthane Köş-kü'nden Topkapı Sarayı'na gelen Kanuni, elebaşıları idam ettirdi. Ama, askere de 1.000 duka altını değerinde para dağıttırarak kışlalarına dönmelerini sağladı.
İstanbul, Kanuni'nin ölümüne değin (1566) tarihinin en müreffeh ve huzurlu yıllarını yaşadı. Bu 40 yılı aşkın dönemin ardından yeniçeriler bir kez de II. Selim'in (hd 1566-1574) padişah olarak İstanbul'a girişinde, kendilerinin korkulması gereken potansiyel bir güç oluşturduklarını kanıtladılar. II. Selim, Edirne Kapısı'ndan kente girerken alay kortejinin ilerleyişini engellemeye başladılar. Edirnekapı'dan Ayasofya Meyda-nı'na giden Uluyol'u yer yer kestiler. Öğüt vermek isteyen paşaları tartakladılar. Padişahı saraya sokmadılar. Ancak, II. Selim'in "cümle bahşişleri ve terakkileri verilsin" fermanı çıktıktan sonra dağıldılar. II. Selim döneminde İstanbul' daki Yahudi sarrafların Osmanlı altınını Avrupa'ya satmalarından kaynaklanan enflasyon yüzünden halkın, esnafın ve kapıkulu sipahilerinin, kendilerine noksan ödeme yapıldığını ileri sürerek bölükler halinde saraya yönelmeleri ve toplantı halindeki Divan-ı Hümayun'u basmaları ise III. Murad'ın (hd 1574-1595) 1575'te ilk saltanat yılına, rastlar. O zaman vezirazam olan Sokollu Mehmed Paşa, sipahileri, haklarının verileceğini söyleyerek yatıştırmıştı. Benzeri bir gerekçeyle bu kez yeniçerilerin harekete geçmeleri 1589'dadır. Ulufe akçesinin mağşuş (ayarı bozuk) olduğunu ileri sürerek ayaklanan yeniçerilere sipahiler de katıldılar. Esnafın bozmadığı sikkeleri gösterip "Üç yüzyıldır, padişahlar askere böyle para verdiler mi?" diyerek taşkınlıklarda bulundular. III. Murad'ın musahibi Rumeli Beylerbeyi Mehmed Paşa ile Defterdar Mahmud Efendi idam edildi. Osmanlı tarihine Beylerbeyi Olayı(->) olarak geçen bu ayaklanmanın öncekilerden bir farkı, ilk kez ayaklanmacıların "kelle" istemeleri ve amaçlarına ulaşmalarıdır. III. Murad döneminde kapıkulu ocaklarının önceki düzenini ve disiplinini yitirmesi, kuşkusuz asker ayaklanmalarının daha sık ve sudan bahanelerle yinelemesine bir nedendi. Nitekim 1593'te sarayı basan sipahiler, yeniçerilerin ulufelerinin tam verilmesine karşılık, kendilerine noksan para verildiğini ileri sürerek Vezirazam Siyavuş Paşa'nın, Başdefterdar Emir Paşa'nın, saray hareminde etkinliği olan Kethüda Kadın'ın idamlarını istediler. Saray ikinci avlusundaki taşkınlık ve tehdit karşısında, III. Murad, enderunlu-ları ve baltacıları sipahilere saldırtarak olayı önledi. Bu kavgada. 300'den fazla sipahinin öldürüldüğü ileri sürülmüştür.
Osmanlı tarihine "Sipahi Patırtısı" olarak geçen ve yine ulufe dağıtımı sırasında çıkan 1595 olayının nedeni ise kendilerine sipahilik vaat edilerek Gen-ce'nin muhafazasına gönderilen kulo-ğullarının İstanbul'a dönünce ocağa alınmamalarıydı. Bunlar ve ulufelerinin
verilmesi geciken sipahiler birleşip kentte gösteriler yaptılar. Saraydan dönen vezirlerin önünü kestiler. III. Murad, yine ilk kez yanlış bir önleme başvurarak bunların üzerine yeniçerileri saldırttı. Gerçi kuloğulları ve sipahiler dağıldılar. Fakat bu tarihten başlayarak kapıkulu ocaklarının bu iki zümresi arasına giderek düşmanlığa dönüşecek olan kırgınlık bu olayla girdi.
III. Mehmed döneminde (1595-1603), kapıkulu ayaklanmaları daha değişik gerekçelerle çıktı. Birinde, rüşvet karşılığı sarayda iş çeviren Kira Kadın'a karşı l Nisan 1600 tarihinde ayaklanan sipahiler haklıydılar. Çünkü Kira Kadın'ın gümrük iltizamı bedeli olarak hazineye ödediği düşük ayarlı paralar askere ve-
17. yy'daki bir
ayaklanmada
mızrağa
geçirilmiş
vezir başlarını
dolaştıran
asiler.
M. Guer,
Moeurs et
usages Turcs,
Paris, 1747.
1AM Kütüphanesi
riliyordu. Bu kez, devşirme kökenli vezirlerle Anadolu-Türk kökenli vezirlerin süregelen iktidar mücadelesi, Sadaret Kaymakamı Mahmud Paşa'nın kışkırtmasıyla sipahileri ayaklandırdı. Buna karşılık Yeniçeri Ocağı da harekete geçti. Böylece İstanbul'un iki büyük askeri örgütü arasındaki düşmanlık büsbütün arttı. Sipahiler bazı yöneticilerin görevden uzaklaştırılmasını yeterli görmeyerek III. Mehmed'i ayak divamna(->) çağırdılar. Bu tarihe gelinceye kadar ancak padişahın isteğiyle yapılan bu tür bir divan, ilk kez asi askerlerin önerisiyle yapıldı. III. Mehmed, darüssaade ve Bâbüssaade ağalarını idam ettirerek sipahileri yatıştırdı. Fakat İstanbul günlerce güvenden yoksun kaldı. Sipahiler
AYAKLANMALAR
442
443
AYAKLANMALAR
Osmanlı tarihinin İstanbul'daki son büyük ayaklanması olan 31 Mart Olayı'm konu alan bir
kartpostal.
Gökhan Akçura koleksiyonu
kentin bütün semtlerine korku saldılar. Atmeydanı'na yürüyerek vezirazamın sarayını kuşattılar. Vezirazam Yemişçi Hasan Paşa, asilerin elinde parçalanmaktan güçlükle kurtuldu ve Yeniçeri Ocağı'na sığındı. Askerleri, sipahilere karşı savaşmaya tahrik etti. Fakat, görevinden uzaklaştırılıp idam edildi.
I. Ahmed döneminde (1603-1617), ocakla ilişkileri kesilmiş eski bölük ağalarından bir grup, ayaklanmaya istekli sipahileri çevrelerinde toplayarak 1605' te Divan-ı Hümayun'u bastılar. İstekleri yeniden ocağa alınmaktı. Bunların, geçmişteki suçları bağışlandı ve hepsi, sefere gitmek koşulu ile yeniden ocağa alındılar. Bu kez, yeniçeriler ve sipahiler, ulufelerinin zamanında ödenmemesini ileri sürüp ayaklandılar. I. Ahmed, bunlara ödün vermedi. Elebaşlarım idam ettirerek eylemcileri sindirdi.
istanbul, 17. yy'm en korkunç ayaklanmasını, Mayıs l622'de II. Osman'ın (Genç) tahttan indirilip daha sonra trajik biçimde boğulmasıyla gelişen bir dizi olaylarla yaşadı. Osmanlı tarihine "Hâ-ile-i Osman", "Genç Osman Vakası" olarak geçen bu büyük ayaklanma sırasında kentte can güvenliği kalmadı. Esnaf, korkusundan dükkânım açamadı. Herkes evine kapandı veya uzak köylere gitti. Bu ayaklanmadan altı ay kadar sonra, karşıt ayaklanmalar gerçekleşti ve İstanbul adeta bir korku kenti durumuna girdi. Yeniçerileri ve sipahileri padişah katili olmakla suçlayan ve Anadolu'da isyan bayrağı açan Abaza Meh-med Paşa, II. Osman'ın kan davasını güderek İstanbul'a yürürken, sipahiler de Divan-ı Hümayun önünde toplanıp "Taşrada bize sultan katili deniyor. Katiller kimse haklarından gelinsin!" diyerek gösterilerde bulundular. Eylemlerini 31 Aralık 1622-3 Ocak 1623 günlerinde de sürdüren sipahiler ile yeniçeriler arasındaki olası bir savaş güçlükle önlendi. Eski vezirazam Davud Paşa ile II. Osman'ın katili olarak bilinenler idam edildi. Bu kez eski vezirazamlardan Mere Hüseyin Paşa yeniden bu makama gelebilmek için ocaklıları ayaklandırdı. Ulufe günü kapıkulu askerleri Vezirazam Gürcü Mehmed Paşa'ya baş kaldırdılar. "Sen bizim arkadaşlarımızı öldürttün. Hadımdan vezir istemeyiz. Ayrılmazsan hançer üşürüp seni paralarız" dediler. Mere Hüseyin Paşa, amacına ulaştı ve vezirazam oldu. Ayaklanmacı askerleri "koyun parası" vererek dağıttı. Padişah I. Mustafa (hd 1622-1623) akıl hastası, Mere Hüseyin Paşa ise sağduyu yoksunuydu. Bir gün Divan toplantısında Rumeli beylerbeyini dövdürerek öldürtmüş, peygamber soyundan bir kadıya da dayak arttırmıştı. Bu sonuncu olay, İstanbul'a daha değişik yapıda bir ayaklanma yaşattı. Dayak yiyen kadı, İstanbul'daki tüm kadıları, müderrisleri toplayıp Bostanzade Yahya Efendi ile Fatih Camii'ne gittiler. "Vezirazam ile davamız vardır!" diyerek ilk ulema ayaklanmasını başlattılar. Tarihe "Fatih Vakası"
diye geçen bu olay, ayaklanmacıların aleyhine sonuçlandı. Yeniçeri Ocağı'na sığınan Mere Hüseyin Paşa, yeniçerilerle acemioğlanlarını Fatih Camii'ne sal-dırttı. 19 kişi öldürüldü. Kadı ve müderrislerin birçoğu sürgüne gönderildi. Bundan etkilenen ozan Meylî uzun bir müseddes yazmıştır. Bunun iki dizesi şöyledir: Girdiler çok âlim ü âl-i Re-sul'ün kanına / Döndü sahn-ı Han Mehmed Kerbelâ meydanına. Yeterince güçlendiğine inanan Mere Hüseyin Paşa, yeniçerilerle bostancıları harekete geçirip sipahileri ortadan kaldırmayı amaçladı. Fakat durumu öğrenen sipahiler ayaklanıp Divan-ı Hümayun'u bastılar. Mere Hüseyin Paşa azledildi, bir süre sonra da öldürüldü.
Tüm bu eylemler boyunca hazine boşalmıştı. Padişah adına buyrukları Valide Sultan ve ocak ağaları vermekteydiler. Anadolu'da Celali ayaklanmaları sürmekteydi. Kentte güvenlik yoktu. Bundan dolayı yaşam neredeyse durmuştu ve kıtlık yaşanıyordu. Bu sırada, adını bilmeyecek kadar bilinç yitikliğine uğramış bulunan I. Mustafa tahttan indirilerek yerine henüz 11 yaşındaki IV. Mu-rad (hd 1623-1640) padişah yapıldı. Bu değişikliği onaylayan kapıkulu askerleri, hazine açığı nedeniyle cülus bahşişi almayacaklarına daha önce söz vermişlerken aradan birkaç gün geçince "Bahşişimizi isteriz!" diyerek taşkınlıklara başladılar. Enderun hazinesinde ne kadar altın, gümüş eşya varsa Darpha-ne'ye verilerek yeni para kesildi ve bahşiş dağıtıldı.
Doğudaki sorunlar nedeniyle l631'e değin seferlere giden kapıkulu askerlerinin İstanbul'da yeni bir eylemi olmadı. O yıl alınan bir kararla tüm ocaklılar İstanbul'a çağrıldı. Dönen birliklerin içerisinde, yıllarca Anadolu'daki Celali ayaklanmalarına katılmış zorbabaşı sipahiler de vardı. Bunlar İstanbul'daki eylemlerinin ilkini 10 Şubat l632'de gerçekleştirdiler. "Sipahi Fitnesi" denen bu ayaklanmada hedef olarak IV. Murad seçilmişti. Sadaret Kaymakamı Topal Recep Paşa'nın yönlendirdiği olaylar sırasında saraya yürüyen asiler, padişahı ayak divanına çıkmak zorunda bıraktılar. 17 kişinin idamını istediler. IV. Murad, eski Vezirazam Hafız Ahmed Paşa'yı teslime mecbur kaldı. Sipahiler, Ahmed Paşa'yı parçaladılar. İkinci saray baskını bir ay sonra 12 Mart 1632'de yapıldı. IV. Murad, yine ayak divanına çağrıldı. Sipahiler, hiçbir saygı kaygısında bulunmaksızın ileri geri konuştular. Padişaha doğru neredeyse hamlede bulundular. Tutuklu şehzadeleri getirttiler. Saraydan dönüşlerinde, ramazan ayında bulunulmasına önem vermeksizin sokaklarda naralar attılar, içki içtiler. Dükkânları yağma ettiler. Silahlı çeteler halinde kol gezip türlü kötülüklerde bulundular. Halktan, din adamlarından haraç aldılar. Ramazan Bayramı'nda, eski bir ocak geleneği uyarınca sokaklarda salıncaklar kurup vezirazamdan halka kadar herkesin piş-
keş denen hediyeler getirip asmalarını istediler. İstanbullular, korkularından para, üstlük, kumaş vb götürdüler. Kentin her tarafına dağılan zorbalar, yer yer çengi oynatmakta, yakaladıkları kadınların, oğlan çocuklarının ırzlarına geçmekteydiler. IV. Murad, sipahilerin ü-çüncü kez Atmeydanı'nda toplanmakta olduklarını öğrendiği gün, ulemayı, ocak ağalarını çağırarak bu sefer kendisi bir ayak divanı topladı. Daha önce yeniçerilerin elde edilmiş olmasından da güç alarak ayaklanmacıların önderlerini saraya çağırdı. Bunlara Kuran üzerine yemin ettirdi. Yeniçeriler ve sipahi ağaları, kentte kimseye haksızlık etmeyeceklerine, yağma ve soygun yapmayacaklarına, yasaklara ve padişahın buyruklarına uyacaklarına ilişkin tutanak imzaladılar. Bundan sonra IV. Murad, sert bir yönetim biçimiyle İstanbul'da yasaklar uyguladı ve bunlara uymadıkları gerekçesiyle pek çok zorbayı ve disiplinsiz askeri idam ettirdi.
Uzunca bir süre sessiz kalan sipahiler ve yeniçeriler, Sultan İbrahim'in (hd 1640-1648) Edirne'ye gitmiş olmasını fırsat bilerek 15 Temmuz l644'te İstanbul'da bir ayaklanma denemesinde bulundular. İlkin halk arasında büyük bir isyanın başlayacağı dedikodusunu yaydılar. Bu haber piyasayı karıştırdı. Halk, evlerine yiyecek içecek doldurmaya başladı. Fiyatlar arttı. Haberler Edirne'ye ulaşınca padişah İstanbul'a döndü. Fakat ayaklanma olmadı. Ama 4 yıl sonra, Sultan İbrahim'in saray çılgınlıkları ve bitmeyen rüşvet istekleri karşısında ulema ile anlaşan ocak ağaları, darbe amaçlı bir ayaklanma için anlaştılar. İstanbul'daki bütün din bilginleri, kapıkulu ağaları ve subayları önce Fatih Camii çevresinde toplandılar. Buradan Orta Cami'ye hareket ettiler. Sofu Mehmed Paşa'yı vezirazam seçip saraya gönderdiler. İstanbul'un denizden ve karadan dışarıyla tüm bağlantısı da kesildi. Önceki vezirazam Damat Ahmed Paşa öldürüldü. Sultan İbrahim'e gönderilen Kadı Beyazı Hasan Efendi, padişaha tahttan indirileceğini ima etti. O gün (7 Ağustos 1648) İbrahim tahttan indirilerek IV. Mehmed (hd 1648-1687) padişah ilan edildi. Sarayda hapsedilen ibrahim, sipahilerin kendisini yeniden tahta çıkarmak için ayaklanacakları söylentisinin İstanbul'da yayılması üzerine on gün sonra boğuldu. Aynı yıl içinde ace-mioğlanlan ile sipahilerin işbirliğine dayalı Atmeydanı Olayı(->) yaşandı. Yüzlerce acemioğlanı, sipahi, yeniçeri, halktan kimseler öldü. Ertesi yıl ise sipahiler, yine ulufelerinin zamanında verilmesi yüzünden eyleme geçtiler. Hazinede para olmadığı için avârız(->) vergisi toplandı. İstanbul ve Galata çarşıların-daki esnaftan alınan paralarla ulufeler dağıtıldı ve olay yatıştırıldı. Ama, 1651' de aynı nedenle çarşı esnafına avarız ve salyane yüklenmesi, ayarı düşük paraları, halis akçelerle değiştirmelerinin istenmesi bu kez esnafı ayaklandırdı
(bak. Ahmed Paşa [Melek]). İki gün süren ve yönetimde değişikliklere neden olan bu olay, İstanbul'daki ayaklanma odaklarına esnaf kesimini de katmış olmaktaydı.
1645'te, İbşir Mustafa Paşa'nın Anadolu tımarlı sipahilerinden silahlı bir birlikle İstanbul'a gelip vezirazam olmasının ardından da kentte, ayaklanmalara özgü terör havası yaşandı. Bu durum al-, ti ay kadar sürdü. İbşir Paşa'nın sipahileri, yeniçerilerle anlaşıp İstanbul sokaklarında kapıkulu sipahileriyle cenk ettiler. Çarşı pazar yağmalandı. Kürt Meh-med'in önderlik ettiği sipahiler Üsküdar'dan Atmeydanı'na geçip karşı ayaklanma ile İbşir Paşa'yı idam ettirdiler.
28 Şubat l655'te, Girit'ten dönen 200 kadar yeniçeri, biriken ulufe alacaklarının ödenmemesi yüzünden, topçu ve cebecileri de yanlarına alarak Atmeydanı'nda toplandılar. Kısa sürede sayıları 5.000'i buldu. 5 Mart günü bu kalabalık iki katına çıktı. Ayaklanmayı yöneten Celeb Hasan Ağa, çok zeki ve güzel konuşan bir sipahiydi. Alınan karar gereği, ayaklananların isteklerini bildiren bir dilekçe saraya gönderildi. Uzlaşma olmadı. 6 Mart günü, 60 kişilik bir idam edilecekler listesi hazırlandı. Padişah Alay Köşkü'nde ayak divanına çıktı. Şeyhülislam azledildi. Saray ağalarından ikisi boğdurulup asilere teslim edildi. Olaylar 12 Mart 1655 tarihine değin sürdü. İstanbul'da sıkıntılı günler yaşandı. Can güvenliği kalmadı. Ayaklanmaya öncülük eden 50'den fazla yeniçeri ve sipahi idam edildi. Bu ayaklanmayı, o sırada İstanbul'da bulunan Jean Thevenot, bir görevlisinin her akşam sunduğu raporlardan izlemiş ve anılarında anlatmıştır.
l656'mn daha korkunç boyutlu ayaklanması Çınar Olayı'dır(->). Ayaklanma sırasında öldürülenlerin cesetleri At-meydanı'ndaki ünlü çınara asıldığından, Doğu mitolojisindeki meyvesi insan olan Vakvak Ağacı'ndan esinle bu olaya "Vak'a-i,Vakvakiye"de denmiştir.
17. yy'ın ikinci yarısına doğru, İstanbul'da ortaya çıkan daha değişik bir başka ayaklanma nedeni, şeriatçılarla tarikatçıların ya da medrese-tekke ikilisinin çatışmalarıdır. Bu çatışmalara iliş- , kin, en önemli olay l656'da yaşandı. Üstüvanî Mehmed Efendi'nin başını çektiği şeriatçılar, kent ölçeğinde terör esti-rirlerken dindışı saydıkları tüm tarikatlara ve tekkelere karşı da savaş açtılar. Bunlar, kendi özel yaşamlarındaki türlü ahlaksızlığı ve günahı saklayarak İstanbulluları, Hz Muhammed dönemindeki (Asr-ı Saadet) basit, yalın, donanımsız yaşamaya zorlamaktaydılar. Her gün yineledikleri tehditlerle yetinmeyerek 15 Eylül l656'da Fatih Camii'nde toplandılar. Tekkelerin yıkılmasına, şeyhlerin ve müritlerinin dinsiz oldukları için öldürülmelerine karar verdiler. Bunun için fetvalar çıkardılar. Fakat bu doğrultuda bir katliama ve eyleme yönelemeden, henüz sadrazam olmuş bulunan Köprülü Mehmed Paşa'nın aldığı önlemlerle
Kadızadeliler denen şeriatçı önderleri yakalanıp sürgüne gönderildiler. l657'nin ilk günlerinde ise sipahiler yine ulufelerini alamadıkları bahanesiyle bir ayaklanma denemesinde bulundular. Defterdarın konağını taşladılar. Köprülü Mehmed Paşa, sipahilere karşı yeniçerileri harekete geçirerek bu asi kesimi sindirdi.
Köprülülerin 30 yıl kadar süren iktidarları boyunca İstanbul'da önemli bir ayaklanma yaşanmadı. 15 Şubat 1665 tarihinde Banyon denen Tersane Zinda-nı'ndaki mahkûmların boşanıp Galata-Kasımpaşa semtlerinde yağma ve soygunda bulunmaları, bu arada ölenlerin olması halkı korkuttu. Kısa zamanda mahkûmlar toplanıp yeniden zindana kapatıldılar. Evliya Çelebi ise l668'de meydana gelen, Osmanlı tarihlerinde ayrıntılarına rastlanmayan bir ayaklanmadan söz eder. Yeniçeri Ağası İbrahim'in ivedilikle Girit'ten İstanbul'a çağrılıp vezirlikle sadaret kaymakamlığına atanması, halk arasında, IV. Mehmed'in kardeşlerini boğdurtma hazırlığı içinde olduğu tarzında yorumlanmış, çarşı esnafı "cemiyet-i kübrâ edib biz şehzadeleri kati ettirmeyiz!" diyerek Atmeydanı'nda toplanmışlardı.
Uzun bir aradan sonra l684'te donanma gemilerindeki leventler, gemilerinin onarımda olmasını fırsat bilerek Boğaziçi köylerine çeteler halinde baskınlar düzenleyip yağmalarda bulundular. İstanbul'daki Fransız kolonisi ile kavgalar etmeleri sonucunda ise Bo-ğaz'daki Fransız kalyonundan karaya çıkan 500 muhafız, leventlerle ve topçularla savaşa tutuştular. İki taraftan da ölenler oldu.
l687'de Avusturya cephesindeyken ayaklanan ve padişahı tahttan indirmek üzere İstanbul'a dönmeyi amaçlayan kapıkulu askerleri, Edirne'de oyalanmaya-
rak Sadrazam Siyavuş Paşa'ya karşı çıktılar. "Ulufemizi İstanbul'da alıp şer' ile davamızı anda görürüz ve illa otağını başına yıkarız!" diyerek yürüyüşe geçtiler. Silivri'de ocak ağaları ile görüşen Siyavuş Paşa, askerlerin İstanbul'a bir zarar vermemeleri için önlemler aldırdı. 8 Kasım 1687 günü, kapıkulu askerleri İstanbul'a girmeden IV. Mehmed tahttan indirildi ve II. Süleyman padişah oldu. Yeni padişahın cülusu üzerine sadrazam askerle birlikte gelip Çırpıcı Çayırı'nda oyalanmak, cülus bahşişi verildikten sonra askeri dağıtmak istiyordu. Fakat asiler, zorla İstanbul'a girdiler. Eski ve Yeni Odalar'a, Atmeydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'na, saraya yakın hanlara yerleşip edepsizliklere başladılar. Ulufe bahanesiyle çarşıyı yağmaladılar. Devletten hem maaş ve cülus bahşişi, hem de terakki, gulamiye ve veledeş istediler. Hazinede para yoktu. Sipahiler, Siyavuş Paşa'nın önerilerini kabul etmediler. Yanlarına cebecileri de alarak bir daha çarşılara saldırdılar. Dükkânlar kapandı. İstanbul 23 gün süreyle tam bir terör yaşadı, hayat durdu. Vezir konakları taşlanıp yıkıldı. Artık ocaklılar, sıradan kaldırım kabadayısı olmuşlardı. Askerlikle ve disiplinle ilgileri yoktu. Cephede yenilgiler sürerken onlar salt daha fazla para kopartmak için başkenti teröre boğmaktaydılar. Sonunda, zorbabaşı Fetvacı Hüseyin, gidişin iyi olmadığını görüp askerin bir an önce cepheye dönmesi için sadrazama öneride bulundu. Bu kez sefer masraflarını karşılamak için para bulunamadı. Siyavuş Paşa görevden alındı. Yakalanan zorbabaşıları idam edildi. Asiler ise Siyavuş Paşa'nın konağını basıp kendisini öldürdüler. Konağında ne varsa yağmaladılar. İstanbulluların, çarşı esnafının dayanacak halleri kalmamıştı. Dükkânı yağmalananlardan Yağlıkçı Emir'in açtığı beyaz
AYAKLANMALAR
444
AYAS BİN ABDULLAH
bayrak altında toplananlar, "Ümmet-i Muhammed'den olan yanımıza gelsin!" dediler. Herkes koştu. Bedesten, Arasta, Saraçhane, Bitpazarı, Uzunçarşı ile öteki çarşıların esnafının katılımıyla 5-6.000 kişilik bir kalabalık oluştu. Bunlar saraya doğru yürüdüler. Sancak-ı Şerifin çıkartılmasını istediler. Sarayda toplantılar yapıldı. Sancak-ı Şerifin çıkartılması karşısında zorbalar, tüm kent halkının kendilerine cephe almalarından korktular. Zorbabaşıların bazıları, sancak beyliği verilerek istanbul'dan uzaklaştırıldı. Gece sokağa çıkma yasağı kondu. Sipahi ağalarından Hacı Ali, Deli Piri öldürüldü. Bu olaylar tam dört ay sürdü. (Kasım 1687-Mart 1688).
Cebecilerin 15 Temmuz 1703'te başlattıkları ayaklanma da görünüşte ulufelerin ödenmemesine dayanıyordu. Oysa bu ayaklanma da etkisi Edirne'ye kadar uzanan ve II. Mustafa'nın (hd 1695-1703) tahttan indirilmesi ve pek çok insanın öldürülmesiyle sonuçlanan bir darbenin başlangıcıydı. Tarihe "Edirne Vakası" olarak geçen bu ayaklanmayı, Nusret-name'nin yazdığına göre Edirne'de bulunan Sadrazam Damat Hasan Paşa, ce-becibaşı atadığı ibrahim Ağa'yı İstanbul'a göndererek düzenletmişti. Cebecilerin eylemine yeniçeriler de katıldılar. İzleyen günlerde, sarayın yağmalanmaması için önlemler alındı. Bunu gören asiler Ağa Kapısı'na gidip orayı yağmaladılar. Ağa Kapısı zindanındaki mahkûmları serbest bıraktılar. Paşakapısı'nı, İstanbul kaymakamının konağını bastılar. Tomruk denen cezaevlerini boşalttılar. Üçüncü gün ayaklanma tüm İstanbul'u sardı. Sekbanbaşı öldürüldü. At-meydanı'nda toplanan ayaklanmacılara İstanbul'daki devlet adamları da katıldılar. Bunların tepkisi, neredeyse 40 yıldır padişahların ve sadrazamların İstanbul'u terk etmeleri, vakitlerinin çoğunu Edirne'de geçirmeleri yüzündendi. Asiler, "Padişah adil değil!" diyerek cuma namazı kılınmasını yasakladılar. Bostancılar da kalabalık gruplar halinde bunların yanında yer aldı. Ayaklanmayı Kara-kaş Mustafa adında bir tımarlı sipahi yönlendiriyordu. Onun buyruklarıyla birçok atama yapıldı. İmam Mehmed Efendi şeyhülislam oldu. Padişah Edirne'den İstanbul'a çağrıldı.
26 Temmuz'a gelindiğinde eylemcilerin sayısı o kadar artmıştı ki, Atmey-dam'nda toplanma olanağı kalmadı. Buradan Yenibahçe'ye gidildi. Ulufe için Edirne'den gönderilen para, askerin ya-tıştırılması için bir çözüm olmadı. Nihayet 10 Ağustos 1703 günü, 4.000 terak-kili sipahi ve silahdar, 1.100 ulufeci, 4.000 cebeci, 1.000 topçu, 300 top arabacı ile 15.000 yeniçeri ve bir o kadar da halktan katılanlar, Edirne'ye doğru hareket ettiler. Olay Edirne'de etkisini gösterdi ve II. Mustafa tahttan çekildi. Hocası Şeyhülislam Feyzullah Efendi ve daha birçok kimse öldürüldü. Edirne'de tahta çıkan III. Ahmed (hd 1703-1730) bir süre İstanbul'a gelemedi. Gelişini iz-
leyen günlerde de (Ekim 1703) yeniçerilerin, sarayı korumakla görevli bostancıların ulufe bahanesiyle baskıları ve eylemleri sürdü.
III. Ahmed de tahtı elde etmesine olanak veren Edirne Vakası'ndan daha korkunç bir ayaklanma sonunda padişahlıktan çekildi. Patrona Halil Ayaklan-ması(-t) denen ve 28 Eylül 1730 tarihinde başlayan bu büyük ihtilal, İstanbul'un tahribine de neden oldu. O gün Beyazıt'ta Kaşıkçılar Kapısı'nda kılıç sıyırıp "Şer' ile davamız vardır. Ümmet-i Muhammed'den olanlar dükkânını kapayıp bayrak altına gelsinler!" diyen 17 kişi, İstanbul'u altüst edecek en büyük ayaklanmayı başlatmış oldular. Bu ayaklanmanın bir özelliği de ilk kez yeniliklere karşı gerici bir tepkinin, padişahın tahttan indirilmesi, vezirlerin öldürülmesi, kentin tahrip edilmesi gibi sonuçlar veren bir ihtilale dönüşmesidir. İstanbul'un birçok semti harabeye çevrilmiş, çarşılar yağmalanmış, gayrimüslim halk Adalar'a kaçmak zorunda kalmışlardır.
Bu tarihten sonra 1807'deki yine gerici bir hareket olan Kabakçı Mustafa Ayaklanması'na(->) kadar, İstanbul'da ciddi bir ayaklanma yaşanmadığı saptanıyor. Kent tarihinde, ayaklanmaların yinelenmesi açısından en uzun ara, bu dönemdir. Kuşkusuz bunun nedenleri arasında kapıkulu ocaklarının artık potansiyel bir güç olmaktan çıkması, ocağa kayıtlı gözükenlerin neredeyse tamamının çarşı esnafı olması, bunların, ellerindeki esame (aylık belgesi) kâğıtlarını yitirmemek düşüncesiyle eylemlere sıcak bakmamaları başta gelir. Bu dönemde tahta çıkan padişahlar ise genelde mümaşaat (popülizm) siyaseti gütmüşler, kentteki güç odaklarını tepkiye yöneltecek uygulamalardan kaçınmışlardır. Nitekim, aynı politikayı benimsemeyen -ve köklü yenilikleri gündeme getiren III. Selim'e (hd 1789-1807) karşı, Boğaz yamaklarının eyleme geçişi 25 Mayıs 1807'de Kabakçı Mustafa Ayaklanması denen yeni bir ihtilale dönüşmüştür. Padişahın tahttan indirilmesi, Nizam-ı Cedid yeniliklerinin yasaklanması ile noktalanan bu ayaklanmadan sonra 1808 içinde yeni olayların yaşandığı görülmektedir. Bunlardan, Mart 1808'de gerçekleşen Fatih Camii olayı, medreseliler ile yeniçeriler arasında eskiden beri devam eden düşmanlığın son kez yinelenmesi olmuştu.
Milis kuvvetleriyle İstanbul'a gelen Alemdar Mustafa Paşa'nın III. Selim'i ikinci kez tahta çıkarma girişimi, Se-lim'in öldürülmesi, IV. Mustafa'nın (hd 1807-1808) tahttan indirilmesi ve II. Mah-mud'un saraydaki suikasttan kurtulup tahta çıkması gibi, bir dizi olaya neden oldu. Bundan dört ay sonra ise Alemdar Mustafa Paşa'nın, İstanbul gelenekleriyle bağdaşmayan yönetim anlayışına karşı geleneksel ayaklanmaların sonuncularından olan Alemdar Olayı(->) yaşandı. Kent, öncekileri unutturacak bir pa-
nik ortamına girdi. Çarşılar bir kez daha yağmalandı. Soygunlar, suikastlar, idamlar birbirini izledi. Yaşamını ve tahtını güvenceye almak isteyen II. Mah-mud (hd 1808-1839) ağabeyi eski padişah rv. Mustafa'yı boğdurdu. Günlerce çarşı pazar açılmadı, gayrimüslimler evlerinden dışarıya çıkamadılar. Yeniçeri kıyafetlerine giren hırsızlar ve soyguncular, taşradan gelen çeteler, İstanbul'u bir dehşet kenti durumuna soktular. Zorbalar, yakaladıkları herkesi kışlalara götürüp haraç almaya çalıştılar. Kadınlar, çocuklar kaçırıldı. Babıâli yakıldı, Alemdar Mustafa Paşa ve adamları öldürüldü. Kentte yangınlar çıktı. 1809'da disiplin altına alınabilen asker kalabalıkları Rusya cephesine gönderilerek İstanbul'un nefes alabilmesi sağlandı.
1826'ya kadarki kısa dönemde, İstanbul'daki yeniçeri ortaları arasında semt kavgalarının sıklaşması dikkat çeker. Orta savaşı denen bu eylemler, birer ayaklanma olmaktan çok, ocaklı geçinenlerin, balta asmak, nişan koymak vb yöntemlerle kent halkını hanca, kesme alışkanlıklarının gereğiydi. Nisan 1810' da Yeniçeri Ocağı'na kayıtlı birkaç hamalın, Balıkpazarı'nda güpegündüz ve kalabalığın içinde bir kadını yakalayıp odalarına götürmeye kalkışmaları ise bir esnaf ayaklanmasına neden olmuştu. Kadın zorbaların elinden kurtarılmakla birlikte ertesi gün silahlanan esnaf, bundan böyle yeniçeri giysili kimi görürlerse kurşunla vuracaklarım duyurdular. Korkan ocak halkı, kendi aralarında suçlu ilan ettikleri birkaç kişiyi öldürüp aklanmayı gözettiler. 1814'te bir grup zorba yeniçerinin Ağa Kapısı'm kuşatıp yeniçeri ağasını öldürmeleri karşısında, kent yaşamını olumsuz biçimde etkileyecek yeni bir ayaklanmaya neden olmamak için bir müdahalede bulunulmadı. 1819'da ise ilkin, Hasköy'de tersane vardiyanları ile humbaracılar arasında bir orta savaşı çıktı. Olay Kasımpaşa semtini etkileyen bir ayaklanmaya dönüştü. Humbaracılar ve lağımcılar silahlanıp baskınlara koyuldular. Kışlalar yakılıp yıkıldı. Yeniçeriler ise Galata ve Karaköy semtlerini dehşete boğdular. Bir bölümü gemilerden, bir bölümü de Galata Kulesi'nden, karşılıklı kurşun yağdırdılar. İstanbul-Galata-Üsküdar deniz ulaşımları kesildi. Benzeri bir olay Ocak 1820'de yinelendi. Kulluk neferleri ile yeniçeri geçinen inşaat ırgatları kavgaya tutuştular. 21 Temmuz 1820'de ise Katolik ve Gregoryen Ermeniler arasında kavga çıktı. Bir grup, Ermeni patrikhanesine saldırdı. Patrik, kaçarak kurtuldu. Elebaşılardan 5'i idam edildi, birçoğu da sürgüne gönderildi.
İstanbul, her üç ayda bir, çok çirkin bir ayaklanma gösterisine sahne olmaktaydı. Bu, yeniçerilerin sözde "ulufe şenliği" idi. Ulufe divanı günlerinde ve gecesinde kışlalarından ve bekâr odalarından boşanan disiplinsiz, serseri, çoğu sadist ve soyguncu kişiler, naralar atıp rasgele kurşun sıkarak çarşılara dalmak-
ta, sokak aralarında taşkınlık yapmaktaydılar. Günahsız insanlar öldürülüyor, soyuluyordu. Yönetim, bu disiplinsizliğin önünü alamayınca İstanbul halkını silahlanmaya zorladı. Silahsız sokağa çıkmak yasaklandı.
Mora'da Rumların ayaklanmasının sürdüğü 1821'de, İstanbul'da Rum patriğinin ve suç ortaklarının idamının ardından, 26 Nisan günü, medreselilerle onlara uyan bir kısım sivil halk, sözde bir ayaklanma başlattılar. Hıristiyan mahallelerine, kiliselere saldırıldı. Galata ve Beyoğlu semtlerinde evler, işyerleri yakılıp yıkıldı.
Yeniçeriler, ocaklarının yıkılmasını, adlarının yasaklanmasını gerektirecek son eylemlerini 1826'da gerçekleştirdiler. 15 Haziran 1826'daki bu son ocaklı ayaklanması, Sancak-ı Şerifin çıkartılması, eğitimli teknik sınıf askerleriyle birlikte halkın da karşı cephede yer alması nedeniyle tam bir yeniçeri katliamına dönüştü. Ele geçirilen yeniçeriler boğduruldu. Kışlalar topa tutulup yıkıldı. İstanbul'un yüzyıllarca korkulu rüyası olan yeniçerilik tarihe karıştı. Bu olaya Vak'a-i Hayriye(-0 denmiştir.
1859'daki ayaklanma girişimi (bak. Kuleli Olayı) dışında 1876'ya kadar İstanbul'da herhangi bir eylem ya da ayaklanma olmadı. 10 Mayıs 1876 tarihinde, Fatih ve Beyazıt meydanlarında toplanarak "Devletin ve memleketin hukuku ve istiklali çiğnenirken derse oturulmaz!" diye eyleme geçen medrese öğrencileri, değişim amaçlı bir ayaklanma başlattılar. Bu olay aynı zamanda, İstanbul'daki ilk siyasal amaçlı mitingdir. Birkaç gün boyunca başına sarık saran herkes kalabalıkları daha da sıklaştırdı. Hıristiyan kent halkına tehditler yönetildi. Tipik bir provokasyon olan ve "Talebe-i Ulûm Kıyamı" denen bu hareket, askeri bir ihtilalle Abdülaziz'in tahttan indirilmesinin ilk eylemidir. 1876 içindeki Çerkez Hasan Olayı(->) ile Çırağan Olayı(->) ise birer ayaklanmadan çok, kişisel başkaldırılardır.
1895 ve 1896'da Ermeni militanların gerçekleştirdikleri Ermeni Ayaklanma-sı(->) ve Osmanlı Bankası Olayı(->) İstanbul'da, basının da işlemesiyle geniş çapta heyecan uyandırmıştır. Osmanlı tarihinin İstanbul'daki son büyük ayaklanması ise Otuz Bir Mart Olayı'dır.(->)
Dostları ilə paylaş: |