MEHMED m TÜRBESİ
338
339
MEHMED IV
ölünce yeni vezirazam Yemişçi Hasan Paşa, onun dul kalan eşi Ayşe Sultan'a namzet olduğu gibi, konağına, serdar-ı ekrem-liğine, hattâ servetine de vâris oldu. Fakat, Istolni-Belgrad önünde Almanya ile müttefiklerinin ordusuna yenildi. Bu haberin üzüntüsüne karşılık, Tiryaki Hasan Paşa' nın Kanije savunması, istanbul'da sevinç yarattı.
istanbul'da kesilen yeni halis akçe ile füori, 200 akçeden 120 akçeye kadar düştü. III. Mehmed bir fermanla da kentte içki yasağı koydu ve hamr emanetim kaldırdı. Mart 1602'de istanbul'a pek çok Celali başlan ile Karayazıcı'nın öldüğü haberi ulaştı. Yerini alan Deli Hasan'ın üstüne Hafız Paşa serdar atandı. 1602 seferleri için de donanmanın yeni teknelerle takviyesi öngörüldü. Tersane'deki çalışmalardan ayrıca Amasra'da 8, Bartın'da 7, Gerze'de 7, Sinop'ta 30 kadırga yapılması için kadılara hükümler yazıldı.
Ekim 1602'de istanbul'da, Kanuni dönemindeki Kabız olayını anımsatan yeni bir çıkış yaşandı. Nadajlı denen ve bir Macar dönmesi olan Sarı Abdurrahman Efendi, İstanbul'da Behram Kethüda Medrese-si'nde müderrisken kıyamet, mahşer, cennet, cehennem, günah ve sevabın asılsız şeyler olduğunu uluorta ileri sürmeye başladı. Çevresindekilere "Bu kârhanenin (dünyanın) zevali yoktur" demekteydi. Mül-hidlikle suçlanıp Divan-ı Hümayun'da yargılandı. Dönemin kazaskerleri kendisiyle münazarada bulundular. Nadajlı ayetlerin anlamlarını tevillerle açıkladı. Kazaskerler, Sarı Abdurrahman'ı, bir ilmiye sınıfı mensubu olduğu için tövbe ettirmeye ve hile-i şeriyelerle idamdan kurtarmaya çalıştılar. Nadajlı, görüşlerinde ısrar edince cinnet getirdiğine karar vermek istediler. Fakat sonunda "mülhid ve zındık" olduğu hükmünde bulundular. Nadajlı Topkapı Sarayı'nda idam edildi.
1603 başında İstanbul'daki "kul taifesi" arasında başlayan huzursuzluk nedeniyle Sadaret Kaymakamı Saatçi Hasan Paşa ve Yeniçeri Ağası Ali Ağa azledildiler. Güzelce Mahmud Paşa sadaret kaymakamı oldu. Şeyhülislamlığa Sunullah Efendi, istanbul kadılığına Mısır Kadısı Abdülvehhap Efendi getirildiler. Sipahiler, Anadolu'daki Celali olaylarını gündeme getirip 5 Ocak 1603'te saraya yürüdüler. III. Mehmed' den ayak divanına çıkmasını istediler. Padişah Bâbüssaade önüne kurulan tahtına oturarak sipahi Hüseyin Halife'den, Poyraz Osman'dan, Kâtip Cezmi'den şikâyetleri dinledi. Sipahilerin suçladığı Kapı Ağası Gazanfer ile Darüssaade Ağası Osman'ı oracıkta idam ettirdi. Biri "ak", biri "kara" iki baş. düştükten sonra III. Mehmed saraya girdi.
Durumunu tehlikeli gören Vezirazam Yemişçi Hasan Paşa, orduyu Lala Mehmed Paşa'ya bırakıp İstanbul'a döndü. Hakkındaki idam fetvası gereği 7 Şubat 1603'te sipahiler konağını sardılar. Hasan Paşa, Ağa Kapısı'na(->) gidip yeniçerilere sığındı. Burada karşı ihtilali örgütledi. Yeniçeri, cebeci, topçu ve Tersane askerleri ertesi gün Süleymaniye Camii avlusunda toplandılar.
Şeyhülislam Sunullah Efendi azledildi. Sadaret Kaymakamı Güzelce Mahmud Paşa'mn idamına ferman çıktı şehir kapıları kapatıldı. Yeniçeri Ağası Ferhad Ağa'nın yönettiği karşı eylemde, Kurşunlu Han' daki sipahilere saldırıldı. Pek çoğu öldürüldü. Poyraz Osman ile Öküz Mehmed' in boyunları vuruldu. Bir süre ilişilmeyen sipahi önderi Hüseyin Halife ramazan boyunca istanbul kahvehanelerinde yandaşları ile "zevk-i nihanî ve sohbet-i kâmrâ-nî üzere iken" bir gece kahvehaneden kaldırılıp III. Mehmed'in huzuruna götürüldü ve boynu vuruldu. Bu olaylar istanbul'da sürüp gidecek olan sipahi-yeniçeri düşmanlığının başlangıcıdır.
III. Mehmed'in son aylarında Yemişçi Hasan Paşa, istanbul'da tam bir diktatör gibi davrandı. Muhalif gördüklerini birer-iki-şer idam ettirdi. Bir gece, eski yeniçeri ağasını, ertesi gün divan toplantısı sonrasında arzdan çıkarken Tırnakçı Hasan Paşa' yi Bâbüssaade önünde öldürttü. "Tüccar akçesi" adı altında yeni bir vergi koydu. Deli Hasan'ın istanbul'a gelen kethüdası Şahverdi'nin önerisini kabul ederek bu ünlü Celali başbuğunu, Bosna beylerbeyliğine atadı. Diğer yandan sipahilerin önünde ayak divanına çıkan III. Mehmed, bundan ve Yemişçi Hasan Paşa'mn başına buyruk yönetiminden etkilendi. Büyük oğlu Şehzade Mahmud'u, taht için bir şeyhle gizli temasta olduğunu öğrenince, 7 Haziran 1603'te boğdurttu. Yemişçi Hasan Pa-şa'yı ise uzun bir kararsızlıktan sonra, ikinci bir yeniçeri eyleminin hazırlandığım öğrenince, 4 Ekim l603'te tutuklattı. Atmey-danı'ndaki Ayşe Sultan Sarayı'ndan Sütlü-ce'ye götürülen Hasan Paşa burada boğuldu. Vezirazam atanan Mısır Beylerbeyi Malkoç Ali Paşa istanbul'a gelmezden önce III. Mehmed Topkapı Sarayı'nda öldü. Aynı gece oğlu I. Ahmed(->) iç biatla padişah oldu. III. Mehmed'in cenazesi ertesi gün Ayasofya'da babası III. Murad'ın türbesi yanına gömüldü ve daha sonra üzerine türbesi yaptırıldı.
Bilinen eşleri Handan Sultan (I. Ahmed' in annesi) ile Mahpeyker adında bir başka cariyedir. Mirahor Mustafa, Kara Davud, Ali ve Hasan paşalarla evlenen kızlarının adları bilinmemektedir. Oğullarından Mahmud'u boğdurmuş, Cihangir ile Selim ise kendi sağlığında ölmüşlerdir. L Ahmed ve I. Mustafa(->) ise padişah olmuşlardır.
Bibi. Mustafa Selânikî, Tarih-i Selânikî, II, (haz. M. Ipşirli), ist., 1989, s. 433-864; Tarih-i Naima, I, 106-373; Ayvansarayî, Hadîka, I, 6 vd; Bostanzade Yahya, Duru Tarih (Tarih-i Saf-Tuhfetu'l-Ahbab~) (haz. N. Sakaoğlu), ist., 1978, s. 111 vd; M. T. Gökbilgin, "Mehmed III", ÎA, 535-547; Danişmend, Kronoloji, III, 142-228.
NECDET SAKAOĞLU
MEHMED m TÜRBESİ
Ayasofya'nın bahçesinin güney köşesinde, Bâb-ı Hümayun Caddesi'ne açılan kapının yanındadır.
Aynı yerde bulunan ve II. Selim, III. Murad ile Şehzadeler türbelerini de içeren (eski Vaftizhane'nin yemden işlevlendiril-mesiyle oluşturulan I. Mustafa Türbesi de
III. Mehmed Türbesi'nin güneydoğu cephesi. H. Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara, 1992
bunlara eklenebilir) Osmanlı mezar anıtları grubunun son bileşenidir. III. Mehmed (hd 1595-1603) için oğlu I. Ahmed (hd 1603-1617) tarafından yaptırılmıştır. Türbede ondan başka altı kızı, I. Ahmed'in annesi Handan Sultan, III. Murad'ın kızı Ayşe Sultan, I. Ahmed'in üç oğlu ve on dört kızı gömülüdür. Giriş revağımn iki yanındaki mekânlarda da yine III. Murad'ın kızları yatmaktadır.
Türbenin biri kapı üstünde, diğeri Bâb-ı Hümayun Caddesi cephesinde olmak üzere iki kitabesi vardır. Yapımı Dalgıç Ahmed Ağa'nın(->) mimarbaşılığı döneminde gerçekleşmiştir. Bu yapı için Marmara Ada-sı'ndan mermer talep eden 3 Eylül 1604 tarihli bir hükümden yapımının o sırada yeni başladığı ya da başlamak üzere olduğu anlaşılmaktadır. Kitabesinde 1017/1608 tarihi verilirse de, kimi işçilik eksiklikleri nedeniyle, türbe üzerindeki inşai etkinliğin kesin bitiş tarihi bilinmez. Ancak, Ayasofya'nın ana kitlesinde gerçekleştirilen ve bir inşaat masraf defteri sayesinde çok kapsamlı olduğu anlaşılan 1607-1609 ona-
III. Mehmed Türbesi'nin planı.
H. Önkal, Osmanlı Hanedan Türbeleri, Ankara, 1992
rımı bitirilince türbenin yapımının da durdurulmuş olması akla yakın gelmektedir. 1609 sonlarında Sultan Ahmed Camii' nin yapımına başlandığı için, ağırlıklı çabanın oraya yöneltilmiş olduğu düşünülebilir.
Türbenin özellikle dış yüzeylerindeki mermer işçiliğinin ayrıntılarda tamamlan-maksızm bırakıldığı gözlemlenir. Yapının bazı kesimlerinin hiçbir zaman özgün tasarımına uygun olarak tamamlanmadığını düşündürten veriler de vardır. Örneğin giriş revağımn örtü sisteminin ilk planimet-rik kararlar sırasında öngörüldüğü anlaşılan, ortada bir kubbe ve iki yanda birer tekne tonoz düzeninde uygulandığını kanıtlayan bir ipucu mevcut değildir. Büyük olasılıkla, yapının hâlâ özgün niteliklerini koruyan iç mekânı tamamlandıktan sonra inşaata ara verilmiş, hemen aynı dönemde de revağm iki yanındaki alan duvarla çevrelenerek III. Murad'ın kızları için birer küçük türbeye dönüştürülmüştür. Ahşap çatılı olan bu eklentilerin örtü sistemi ve revak 18. yy'ın sonlarında dönemin barok anlayışı doğrultusunda bezenip kısmen değiştirilmiştir.
III. Mehmed Türbesi, ilk örnekleri Sinan çağından başlayarak ortaya konan ve I. Süleyman, II. Selim ve III. Murad türbeleri gibi önemli mezar yapılarını içeren bir tipolojik grubun son temsilcisidir. Söz konusu gruba giren tüm yapıların biri yalnız dış, diğeri de yalnızca iç mekândan algılanabilen iç içe iki ana kubbesi vardır. Bu yapılarda dış kubbe ana duvarlar tarafından taşınır, iç kubbe ise çokgen planlı bir baldaken oluşturur. Dolayısıyla, Osmanlı mimarlığının alışılagelmiş tasarım pratiklerinin bir oranda dışında kalırlar. III. Mehmed Türbesi gerek iç mekânı, gerekse de kitle biçimlenişi açısından, ait olduğu bu grubun en başarısız üyesidir. Dışta mermer bloklarla içte küfekiyle yapılmış ana yapı kitlesi bir sekizgen prizma oluşturur. Onun üzerine dört pencereyle delinmiş kasnak-sız bir kubbe oturur, iç mekânsa, sekiz sütunla onları birbirlerine bağlayan bir kemer sisteminin taşıdığı bir kubbeli strük-türdür.
Bibi. 2. Nayır, Osmanh Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesi ve Sonrası (1609-1690), ist., 1975, s. 293; Müller-Wiener, Bildlexikon, 93; Öz, istanbul Camileri, I, 30.
UĞUR TANYELİ
MEHMED IV
(l Ocak 1642, İstanbul - 17 Aralık 1692, Edime) 19. Osmanlı padişahı (hd 8 Ağustos 1648-8 Kasım 1687).
"Sultan Mehmed-i Râbî", "Avcı Mehmed", "Sultan Mehmed bin Sultan ibrahim" olarak da bilinir. Sultan İbrahim(-0 ile Turhan Hatice Sultan'ın oğludur. Ölüm tarihini 6 Ocak 1693 veren kaynaklar da vardır. 7 yaşında iken tahta çıkması 40 yıla yaklaşan padişahlığı, ava düşkünlüğü ile ünlenen İV. Mehmed, padişahlığının yaklaşık 25 yılını istanbul dışında, genellikle de Edirne'de geçirmiş, bu süre boyunca Divan-ı Hümayun çalışmaları da Edirne'de yapıldığından, istanbul'un payitahtlığı bir
anlamda ikinci sıraya düşmüştür. Asita-ne(-») kaymakamı ya da sadaret kayma-kamı(->) denen vezirlerin yönettiği istanbul'un sorunlarıyla IV. Mehmed'den çok Köprülüler(->) ilgilenmişlerdir.
ibrahim'in ilk oğlu olan IV. Mehmed' in doğumu, Osmanlı hanedanının süreceğine bir kanıt olduğundan sarayda ve istanbul'da sevinç uyandırdı. Naîmâ, bunu anlatırken istanbul, Galata ve Üsküdar'da üç gün üç gece donanma yapıldığını, halkın coştuğunu ve sıkıntılardan kurtulduğunu, şairlerin de şehzadenin doğumu için kasideler söyleyip tarih düşürdüklerini aktarır. Fakat İbrahim'in, oğlundan çok ona sütannelik eden kadının çocuğunu sevmesi, Şehzade Mehmed'i, bir kızgınlığında havuza fırlatıp yaralanmasına neden olması ilginçtir.
Mehmed ve kardeşleri Süleyman (!!)(-*) ve Ahmed (!!)(->) Imam-ı Sultam Sami Yusuf Efendi'den, Sami Hüseyin Efendi'den ilk dersleri alarak sarayda eğitim görmeye başladılarsa da 8 Ağustos 1648'de ibrahim' in tahttan indirilmesi üzerine Mehmed tahta çıkınca, kardeşleri de sarayın Şimşirlik Kasrı'nda göz hapsine alındılar.
IV. Mehmed'in Macaristan'da yapılmış bir
portresi.
Cengiz Kahraman arşivi
IV. Mehmed'in cülusunda, Şeyhülislam Abdürrahim Efendi, Sadrazam Sofu Mehmed Paşa ve vezirler hazır bulundular. Korkacağı düşünülerek geniş kapsamlı cülus protokolü uygulanmadı. Törenden sonra, sadrazam ve şeyhülislam, çocuk padişahı büyük valide Köseni Sultan(->) ile bostan-cıbaşına teslim ettiler. Buradan, Sultan ibrahim'in bulunduğu daireye geçerek tahttan indirildiğini bildirdiler.
IV. Mehmed için ilk sorun kıyafetiyle ilgili olarak ortaya çıktı. Bu yaşta bir padişaha uygun giysiler kararlaştırıldı. Törenlerde "kibriti zer-baft" üzerine benli "ergu-vanî zer-baft" giymesi, selimi mücevveze-sine iki adet a'rûze sorguç takılması, ayrıca tepe sorgucuna yarım yumurta büyüklüğündeki "zümrüd-i hızır"ın konması, al-
nına da cülustaki gibi "Allah"ın ilk harfi o-lan "elif'in çizilmesi uygun görüldü.
Sarayda bu kıyafet sorunu gündemdeyken istanbul'da da benzeri görülmedik olaylar yaşanıyordu. Cülustan bir gün önce öldürülen, Vezirazam Ahmed Paşa'mn Atmeydam'na asılan yağlı cesedi, yeniçeri kıyafetine girmiş bir açıkgöz tarafından doğranmış, küçük parçalar halinde ve mafsal ağrılarına iyi gelir diye satılmaktaydı. Bu yüzden halk, Ahmed Paşa'ya ölümünden sonra "Hezarpare" (bin parça) adını takmıştı.
16 Ağustos l648'de düzenlenen kılıç a-layından(->) dönüşünde Edirnekapı'dan kente giren çocuk padişahı, istanbullular ilgiyle izlediler. Atının dizginini mirahur a-ğanın tuttuğu IV. Mehmed de saraya kadar uzayan yol boyunca muazzam bir kalabalık oluşturan kent halkını ilk kez görmekteydi. 18 Ağustos günü, Sultan İbrahim' in verilen fetva uyarınca sarayda boğulmasından sonra IV. Mehmed için saltanat hakkı güvenceye alınmış oldu. Ertesi gün de babasının haremine mensup kadınlar ve cariyeler Eski Saray'a(->) göç ettirildi. Aynı gün Hezarpare Ahmed Paşa'nın konağına, Topkapı dışındaki bahçesine ve mallarına el konuldu. Padişah adına halktan zorla alıp konağına sakladığı 30'dan fazla çengi, sazende ve hanende cariye ortaya çıkarıldı ve bunlar sahiplerine iade e-dildi.
Hazinedeki para yetersizliğinden cülus bahşişi dağıtılması olanaksızdı. Cinci Ho-ca'dan(->) para istendi. Vermeyince malları müsadere edildi. Diğer yandan, çocuk padişahın yetkilerinin kullanımı konusunda da çekişmeler başladı. Vezirazam Sofu Mehmed Paşa başına buyruk olmak, Kösem Sultan ise ocak ağalarına dayanarak saltanat naibeliği yapmak istiyordu. Ocak ağalarının her işe karışmaları, "çıkma" bekleyen acemi oğlanlarının ocağa alınmamaları ve genel hoşnutsuzluklar sonucu, 25 Ekim 1648'de kent tarihinin en korkunç ayaklanmalarından olan Atmeydam Ola-yı(->) başladı. Günlerce süren bu olaydan kent çok yönlü zarar gördü. Atmeydam o-laymdan sonra bir tür oligarşi kuran ocak ağaları, rüşvetle iş görmeyi ilke edindiler. Sipahilere ve onlara yandaşlık edenlere karşı kıyımı sürdürdüler. Girit Savaşı'nın getirdiği koşullar, Anadolu'daki Celali olayları ve başkaldıran eyalet paşaları, Çanakkale Boğazı'nın Venedik donanmasının ablukasında oluşu da kent yaşamını olumsuz etkilemekteydi. Abaza Hasan Ağa'nın Göller yöresini haraca kesen Celali Hayda-roğlu'nu yakalayıp istanbul'a getirmesi ve bu azdı Celalinin Parmakkapı'da asılması, halkı heyecanlandırdı (bak. Abaza Hasan Paşa Olayı). 11 Kasım l648'de İstanbul'a dönen donanmanın toplar atarak Boğaziçi'ne girişi de coşku uyandırdı. Fakat şiddetli lodos yüzünden bir kadırga Dolma-bahçe önünde battı.
Devlet aleyhine çalışmaları saptanan Venedik balyosu 30 Nisan l649'da tutuklanıp Rumeli Hisan'nda zincire vurulurken donanma da Çanakkale'deki ablukayı kırmak için hareket etti. Fakat, Boğaz savaş-
MEHMEDIV
340
341
MEHMEDIV
larmda donanmadaki yeniçerilerin dövüşe yanaşmamaları yüzünden büyük kayıplar verildi. Bu yüzden 21 Mayıs l649'da Sofu Mehmed Paşa görevden alınarak ocak ağalarından Kara Murad Ağa, vezirlik verilerek sadarete getirildi. Öte yandan, At-meydam Olayı'na bir tepki olarak Anadolu'da ortaya çıkan Gürcü Abdünnebi Ola-yı(->) nedeniyle istanbul'da kritik günler yaşandı. Tüm ocak ve kolluk güçleri Üsküdar'a geçirildi. 17 Temmuz 1649'daki Üsküdar çengini kazanan Kara Murad Paşa, giderek ağırlaşan sorunları çözecek deneyimde değildi. İbrahim'in tahttan indirilmesinde ve boğdurulmasında etkin olan Şeyhülislam Abdürrahim Efendi(->), bir din adamı olmaktan çok, siyasetçi ve iktidar ortağı gibi davranmaktaydı. Kendisi ve ö-zellikle de oğlu Galata Kadısı Mehmed Çelebi İstanbul'da lüks yaşamı temsil etmekteydiler. Naîmâ'nın deyimiyle "ihtişama mail ve yetmiş seksen at ve otuz kırk nev-civan hizmetkâr" sahibiydiler. Koçularla çiftliklerine gidişlerini, halk "Sultan geçiyor!" diyerek alkışlamaktaydı. Mehmed Çelebi'nin sayısız yolsuzluğu vardı ve babasının sayesinde yargı dışı tutuluyordu. Neticede bu baba oğul, zorla hacca gönderilerek İstanbul'dan uzaklaştırıldılar. 15 Ekim l649'da ise ulufelerini alamayan sipahiler yeni bir ayaklanma başlatıp kendi ağalarını taşladılar. İstanbul ve Galata esnafından avârız(->) akçesi toplanması için ferman çıkarıldı. Galata cihetindeki 1591 avarız hanesinden beş günde toplanan paralarla sipahi ulufeleri dağıtıldı. Bu sıkıntı yaşanırken divan toplantılarında da vezirlerle ilmiye mensupları arasında protokol sorunu nedeniyle itiş kakışlar yaşanmakta, bazen ulema, bazen vezirler arasında yakışıksız tartışmalar geçmekteydi.
IV. Mehmed'in sünneti 22 Ekim 1649' da kardeşleri şehzadelerle birlikte sarayda yapıldı. IV. Mehmed'in çok kan kaybetmesi nedeniyle bunun suçlusu görülen Darüssaade Ağası Celali İbrahim Ağa azledildi.
İktidara ortak olma hevesindeki ilginç bir başka tip Müneccimbaşı Hüseyin Efen-di'ydi. Kendisini "vekil-i kâinat" gören Hüseyin Efendi, yıldız bilimine göre ve "tarik-i ta'miye" dediği yöntemle her şeye karışmak istiyor; örneğin İstanbul'a gelen elçilerle ilişkilere, patrik atanmasına dahi müdahale ediyordu. "Vezirlerin müsteşarı, halkın maslahatgüzarı" sayılan Hüseyin Efendi, Kara Murad Paşa'nın vezirazam olmasında da birinci derecede etkin olmuştu. Şeyhülislam, kazasker ve kadı olmak isteyenler de kendisini aracı edinmekteydiler. Fakat iktidara getirdiği Kara Murad Paşa, akıl hastası bir kadının "geceleri içerisinde mumlar yandığını" söylediği Çukurbostan' m duvarlarını binbir güçlükle yıktırıp define aratacak kadar safdildi. Hüseyin Efen-di'nin, Kösem Sultan'ın, ulemanın müdahalelerine özellikle de giderek şımaran o-cak ağalarının baskısına daha fazla dayanamadı ve "bir memlekette dört vezirazam olmaz" diyerek 5 Ağustos 1650'de istifa etti. Melek İbrahim Paşa'nın l yıl süren vezi-razamlığında ise gerçi Hüseyin Efendi, İs-
tinye'de saklandığı yalıdan kaçarken yakalanıp boğuldu ama, ocak ağalarının her işe müdahaleleri devam ettiği gibi, hazine açığına da çözüm bulunamadı. Kadızade-liler-Sivasîler(-») çatışması ise bu dönemde doruğa ulaştı.
Bu sorunlar gündemdeyken, Enderun ağaları da henüz 10 yaşındaki IV. Mehmed'i ilkin saray bahçelerinde, daha sonra da Kâğıthane'de av eğlenceleri ile oyalamakta, tazıya tavşan kovalatıp usta doğanlara ve şahinlere av kaldırtmaktaydılar.
IV. Mehmed'in Young Albümü'nde yer alan bir resmi, Londra, 1815. Galen Alfa
13 Haziran 1651'de, 30 kalyon, 38 kadırga, 6 burton, 6 mavna ve çok sayıda ateş gemisinden oluşan donanma Tersane ö-nünden kalkıp şenliklerle Sarayburnu'na geldi. Kaptan-ı Derya Ali Paşa'nın Yalı Köş-kü'nde IV. Mehmed'in elini öpmesinden sonra Beşiktaş İskelesi'nden gemilere yeniçeriler bindirilip savaş aletleri, şişeli top daneleri, çengeller yüklendi. Donanma, bir kez daha Çanakkale Boğazı açıklarındaki Venedik donanmasıyla savaşmaya uğurlandı. Öte yandan, ulufeleri geciken sipahiler yine ağalarını taşlayıp defterdarın konağına hücum ettiler. Yakalanan birkaç sipahi gece boğduruldu. Ertesi günlerde sipahiler, boğulan yoldaşlarının kan davasını güderek Üsküdar'a geçtiler. Eylemler ve sipahi taşkınlığı günlerce sürdü.
Girit'ten gelen kötü haberler kentte konuşulurken ilk kez bir esnaf ayaklanması 21 Ağustos 1651'de yaşandı. Nedeni ise yönetimin düşük ayarlı, meyhane akçesi denen paraları esnafa zorla bozdurtmak istemesiydi. IV. Mehmed ayak divanına çıkmak zorunda kaldı ve bir hatt-ı hümayunla kanunlara aykırı vergilerin alınmayacağını duyurdu. Melek Ahmed Paşa(->) azledilerek Siyavuş Paşa vezirazamlığa getirildi. Bunu, Kösem Sultan'ın 2 Eylül 1651' de öldürülmesi izledi. Bu tarihe kadar va-
lide sultanlığını yapamayan Turhan Hatice Sultan, oğlunun vesayetini üstlendi. Ertesi gün, saray avlusuna çıkarılan sancak-ı şerifin altına, ulema, esnaf, halk ve askerler davet edildi. Atmeydanı'nda toplanan yeniçeriler ocak ağalarına ihanet edip saraya, sancağın altına koştular. Ocak ağaları oligarşisi böylece yıkıldı ve kaçan ağalar şurada burada yakalanıp idam edildiler. Siyavuş Paşa'nın vezirazamlığı ise ancak 19 gün sürdü. 20 Eylül 1651'de Gürcü Mehmed Paşa göreve getirildi. Fakat bu yaşlı vezir de hiçbir başarı gösteremeden 27 Haziran l652'de yerini Tarhuncu Ahmed Paşa'ya bıraktı.
Yeni vezirazam, hazine açığını kapatmak, para değerlerindeki istikrarsızlığı ortadan kaldırmak için, gümrük gelirlerinin artırılmasını, Tersane ve saray harcamalarının azaltılmasını, yolsuzlukları önleme^ yi amaçladı. Fakat bu siyaseti, İstanbul'daki rüşvetçi çevreleri ve çıkarcıları rahatsız etti. Aziller ve atamalar da devam ettiğinden, Tarhuncu bir yığın düşman kazandı. İlkin ulemadan bir kesim harekete geçti. Çarşı esnafı ile her olumsuz eyleme katılmayı gelenek edinen sipahiler de ortaya atıldılar. Bahaî Efendi şeyhülislamlığa getirilerek kısa bir süre için olaylar yatıştırıldı. Fakat Ahmed Paşa, köklü uygulamaları sürdürmeye kararlıydı. Kamu görevlilerinden "irsaliye" adı altında bir vergi almaya kalkışması düşmanlarım daha da çoğalttı. Sipahiler, kışkırtmalar sonucu Üsküdar'a geçerek gösterilere başladılar. Bazı vergiler kaldırıldı. Bununla birlikte devletin gelir ve gider hesaplarının çıkarılması için bir kurul oluşturuldu ve ilk kez bir bütçe defteri hazırlandı. Bu defterle bir yılda eyaletlerden toplanan cizye, avarız, muka-taat bedellerinin 5.007 yük ve 11.492 akçe, yeniçeri, acemi ocakları ile bostancı, baltacı ulufelerinin, saray, Tersane, donanma, ıstabl-ı âmire, cebehane, Tophane vb giderlerinin ise 4.833 yük ve 93.150 akçe olduğu ortaya çıktı ve gelirler düzenli ve tam toplanamadığı için de sürekli bütçe a-çığı doğduğu anlaşıldı. 20 Kasım 1652'de Esir Ham'nda başlayıp Tavukpazarı, Bedesten, Gürcü Paşa Sarayı, Valide Hamamı, Elçi Hanı, Mahmud Paşa Çarşısı, Mercan Camii, Sultan Bayezid, Sorguççular, Kalpakçılar, Şahkulu Medresesi, Sedefkârlar Çarşısı, Gedikpaşa civarlarını kül eden ve halkın "ihrak-ı azîm" dediği yangından sonra da gündeme yine para darlığı geldi. 1653'ün ilk aylarında en önemli sorun askerin ulufesine yetecek parayı temin etmekti. Oysa İstanbulluların büyük bir bölümü geçirilen yangından dolayı aşırı yoksulluk ve sıkıntı içinde, kış soğuğunda ve sokakta kalmışlardı. Defterdar, borç harç para toplamaya çalışırken mum eminliğini, Devletoğlu denen rüşvetçi bir Ermeniye, 15 kese peşinle vermek zorunda kaldı. İlk kez bir kamu görevi bir gayrimüslime verildiğinden tepkiler doğdu. Devletoğlu, başına alaca mendil sarıp yanına bakıkul-ları alarak Paşa Kapısı'na gelip gitmeye başladı fakat her gün saraydan ve rical konaklarından gelen baltacıların kahve, mum, şeker vb isteklerinden bıktı. Vermeyince
dayak yedi. Bu işten yılıp kaçan Devletoğ-lu'nun yerine, hazineye bir miktar peşin ödemeyi kabul eden Ali Bey mumhane emini oldu. Yöneticiler, para bulma konusunda öylesine şaşkın idiler ki bir gün divana gelip "Diyarbekir'de define var. Oranın kadıları yıllardır çıkartıp çıkartıp zengin olurlar!" diyen bir sahtekâra kanıldı ve divanda alınan kararla kapıcılar kethüdası Diyarbekir'e gönderildi. Doğal olarak bir şey bulunamadı.
Şubat l653'te IV. Mehmed "ok ile kumru vurub" vezirazama gönderdi. Padişahın bu başarısı yöneticileri pek sevindirdi ve saraya hediyeler yağdı. Ozanlar da bu üstün nişancılığı öven uzun kasideler yazdılar. Fakat yolsuzluklar, başarısızlıklar sürmekteydi. Devlet erkânı çocuk padişahın katında birbirleriyle kıyasıya kavga etmekte, örneğin, aralarında rekabet olan Kaptan-ı Derya Derviş Paşa ile Tarhuncu Ahmed Paşa, donanma harcamaları yüzünden u-zun tartışmalar yapmaktaydılar. Sonuçta, Tarhuncu Ahmed Paşa onca çabasından bir sonuç alamadığı gibi, tahtta değişiklik yapmak istediği iftirasına uğradı ve 20 Mart l653'te idam edildi. Yerini Derviş Paşa aldı.
23 Şubat günü İstanbul'da duyulan deprem Anadoluhisarı'nda etkili oldu. Bu küçük köyün hemen bütün binaları yıkıldı. 17 Mayıs l653'te gece Odunkapısı'nda başlayan yangın ertesi gün kuşluğa kadar sürdü. Başhane, Sebzehane, Yemiş İskelesi, Ketenciler, Zindan Kapısı dışındaki dükkânlar, Hasır İskelesi, Çiniciler, kagir arpa ambarları, Ahî Çelebi Camü(->), Çardak İskelesi ile sur dışındaki yapıların çoğu yandı. İskelelerde yığılı hububat ve pirinç çuvalları gemilere alınıp kurtarılmaya çalışıldı. Bunu fırsat bilen karaborsacılar, pirinci 40 akçeden satmaya başladılar. Mercimeğin kilesi 2 kuruşa kadar çıktı.
Mayıs 1653 sonunda İstanbul'a gelen Hindistan Babürlü Hükümdarı Cihanşah' m elçisi Seyyid Hacı Muhammed için olağanüstü karşılama yapıldı ve devlet erkâ-nınca art arda ziyafetler verildi. İstanbul'a gelen Şeyh Mahmud adlı saçlı derviş ise "halvet ve erbain" çıkardıktan sonra padişah adına kararlar veren Valide Sultan'ın bir kadın olduğunu, bir koca bulunup devlet işlerinden el çektirilmesi gerektiğini, aksi halde uğursuzlukların ve kötü gidişin önlenemeyeceğini, uluorta her yerde açıklamaya başladı. Delidir diye Süleymaniye Darüşşifası'na kapattılar. Fakat hem müritleri, hem onda ermişlik arayanlar, her gün ziyaretine gitmekteydiler. Sonunda, gizlice memleketine gönderildi.
Ağustos l653'te sipahilerin ulufe tarihi yaklaşırken yine Üsküdar'da toplandıkları ve olay çıkartacakları, Abaza Hasan'ın da başına topladığı sipahilerle İstanbul'a gelmekte olduğu dedikoduları yayıldı. Sipahi zorbalarından Yusuf Ağa'nın Üsküdar'a geldiği öğrenilince, Kızılbayrak Ağası Şaban Ağa 300 askerle gönderilip adamlarıyla yakalattırıldı. Boğdurulan Yusuf denize atılırken gürültüsüz biçimde ve birkaç adamıyla gelen Abaza Hasan, devlet adamlarından saygı gördü.
Naîmâ'nın anlattığına göre 10 Ekim 1653 günü akşamı İstanbul semasında bir mızraktan uzun ve kol kalınlığında bir "ak ateş" peyda oldu. Ortalığı gündüz gibi a-ğarttıktan sonra ufka inip kayboldu. Halk bununla, o sırada kentteki veba salgım a-rasında bir bağlantı kurdu. Kimileri de pek yakında bir büyük adamın öldürüleceğini ya da ayaklanma çıkacağını ileri sürdüler. Aynı günlerde İstanbul kadılığına atanan ve bu görevde ancak 3-4 gün kalabilen Şeyh Sinanzade Mehmed Efendi, çarşamba divanından(-0 çıkıp kola çıktı (bak. kol gezmek). İster parmak, ister başka cins ü-züm için 2 akçe narh ilan ettirdi. Arkasından gelen keloğlanları ise kadının duymayacağı biçimde "Siz aldırmayın, üç akçeden satın, çünkü azledildi, haberi yok!" demekteydiler.
Mart l654'te "kâfir gemilerinin gelib te-maşalık önünde yattıkları" haberi İstanbul'a ulaşınca birden yiyecek fiyatları yükseldi. Donanmadan bir filo Çanakkale'ye gönderildi. 29 Mart 1654'te İstanbul'a gelen Lehistan elçilik heyeti arasında, daha sonra Lehistan kralı olarak Viyana kuşatması sonrasında Osmanlı ordusunun bozulmasında etkin olan Jan Sobieski de bulunuyordu. Haziran ayında Kazakların Karadeniz'e çıkıp Varna'dan Ereğli'ye kadar kıyıları vurmaları ve Boğaziçi'ni tehdit etmeleri üzerine korku yaşandı. Donanma seferde olduğu için "Üsküdar kayıkları"na bindirilen yeniçeriler, Mahmud Paşa'nın serdarlığında Karadeniz'e gönderildi. Oysa bu gidenler, kıyı halkına yaptıkları zulümlerle "Bre meded! Kazak kâfiri neredesin?" dedirttiler. Dönüşte bir kayık, içindeki yeniçerilerle battı. Mahmud Paşa, zafer kazanmış gibi Sarayburnu açıklarında şenlikler yapıp top ve tüfekler attırdı. Oysa kendilerinden önce İstanbul'a gelen yüzlerce şikâyetçi, yeniçerilerin yaptıklarını anlatmak için Üsküdar'da toplanmışlardı.
Temmuz ayında Paşa Kapısı'ndaki ulufe dağıtımında sipahiler "Biz bu kızıl akçeleri almazız!" diyerek eyleme geçtiler. Dağıtılan akçelerin ayarı düşük ve noksan olduğunu bildirdiler. Sorumlu durumdaki defterdara, kendi adamları "Kavga kabardı, tez arka kapıdan tabanı kaldır!" dediler. Kaçan defterdar Tersane'ye giderek durumu vezirazama aktardı. Sipahiler ise defterdarın konağını taşa tutup, eşyasını yağmaladılar. Konağın iç duvarlarındaki çinileri söktüler. Giderek hükümdarlığının farkına varan IV. Mehmed ise saray köşklerinde ve bahçelerinde çoğunca eğlenceler düzenletiyor, vahşi hayvanların boğuşmalarını, içoğlanlarının oyunlarını izliyordu.
Ağır bir felç geçiren Vezirazam Derviş Paşa 28 Ekim 1654'te azledildi. Yeni vezirazam Halep Valisi İpşir Mustafa Paşa ise olabildiğince oyalanarak ve İstanbul'da kendisi hakkında herkesi sindirecek bir dizi dedikodunun yayılmasını sağladıktan sonra 25 Şubat l655'te geldi. Üsküdar'a u-laşınca İstanbullular paniğe kapıldılar. Çünkü, arkasında, kenti talan etmeye yetecek sayıda milisleri vardı. 2 gün sonra görkemli bir alayla İstanbul'a girdi. 11 Mayıs 1655'e kadarki kısa sadareti bunalımlı geçti. So-
IV. Mehmed'in bir fermanında yer alan
tuğrası.
TSM/Cengiz Kahraman arşivi
nuçta, Kara Murad Paşa'nın tahrik ettiği sipahiler, İpşir Paşa sekbanlarının kendilerini ortadan kaldıracakları kaygısıyla Atmeydanı'nda toplandılar. İpşir Paşa idam edildi (bak. İpşir Mustafa Paşa Olayı). Kara Murad Paşa ikinci kez vezirazam oldu. Fakat o da sipahilerin ulufelerini ödeyemediğinden 19 Ağustos l655'te istifa etti. Ermeni Süleyman Paşa'nın sadareti 28 Şubat 1656'ya değin sürdü. Yerine atanan Girit Serdarı Deli Hüseyin Paşa, sadaret haberi kendisine ulaşmadan, İstanbul Kaymakamı Zurnazen Mustafa Paşa'nın kışkırttığı sipahiler ve acemi oğlanları ayaklandılar. Çınar Olayı(->) denen korkunç karmaşa yaşandı. Zurnazen'in vezirazamlığı 4 Mart 1656'da sadece 4 saat sürdü. İstanbul' da yaşam günlerce durdu. Ayaklanmacılar her tarafa egemen oldular. Siyavuş Paşa da ikinci vezirazamlığını ancak 2 ay yürütebildi. 26 Nisan'da Şam Valisi Boynueğ-ri (Boynuyaralı) Mehmed Paşa sadarete getirildi. O gelinceye kadar Yusuf Paşa sadaret kaymakamı oldu. Fakat gerçekte, yönetime, ayaklanmacı önderlerinden Şamlı Mehmed, Karakaş Mehmed, Hasan Ağa egemendiler. Bunlar şeyhülislamı, kaymakam paşayı yanlarına alıp ikide bir IV. Mehmed'in katma çıkmakta, diledikleri a-tamaları yaptırmaktaydılar. Bir seferinde ise ansızın cellatları karşılarında buldular ve öldürüldüler.
15 Mayıs 1656'da IV. Mehmed'in katına çıkan Babürlü Elçisi Kaim Bey, Ahme-dâbâd'a bir Türk mimarının gönderilmesini istedi. Aynı günlerde İstanbul'da Lehistan ve Kazak elçileri de bulunuyordu.
İstanbul'a gelen Boynueğri Mehmed Paşa, Çanakkale Boğazı'ndaki Venedik ablukasını çözmekle görevlendirildi. Kaptan-ı Derya Kenan Paşa, Lazaro Mocenigo' nün komuta ettiği Venedik donanmasına yenik düştü. Venedik kuvvetlerinin İstanbul'u işgal etmemeleri için bir neden kalmamıştı. Boğaz yolu kapandığından kentte korkuyla birlikte kıtlık da yaşanmaktay-
Dostları ilə paylaş: |