MEHMEDIV
342
343
MEHMEDIV
Ricaut'un çizgileriyle IV. Mehmed, 26 yaşındayken. Galeri Alfa
di. IV. Mehmed'in, annesi Turhan Sultan' la Üsküdar Sarayı'na göçmeleri tepki uyandırdı. Herkes "Üsküdar'da işi ne? istanbul'a gelsin ve sefere çıksın!" demekteydi. IV. Mehmed saraya döndü. Yalı Köşkü çevresinde günlerce gösteriler yapıldı. Ancak ordunun ve donanmanın yeni bir sefere hazırlanmasına yetecek para yoktu. Boynu-eğri Mehmed Paşa ise Bozcaada ve Lim-ni'yi işgal eden düşman istanbul'a da gelir korkusuyla "hisarların derya canibinde olan duvarım seraser badana ile ağartmayı ferman eyledi". Böylece düşmanın, uzaktan surları yüksek görüp yaklaşmayacağını düşlemekteydi. Ayrıca Ahırkapı'dan Ye-dikule'ye kadar surlar üstündeki binaları yıktırdı. Halk, büsbütün korkuya kapılıp "Düşman gelmek ihtimali var ki vezir böyle yapar!." demeye başladılar. Kimi hacca niyet ederek, kimi başka bahanelerle Üsküdar'a canını atan çoktu.
Bu bunalım içerisinde IV. Mehmed'in tahttan indirilip yerine Şehzade Süleyman' m geçirilmesi amaçlı bir komplo da ortaya çıkartıldı. Bunu hazırlayan ise Çınar Ola-yı'nda ve Boynueğri Mehmed Paşa'nın sadarete getirilmesinde etkili olan Şeyhülislam Hocazade Mesud Efendi'ydi. Olay ortaya çıkartılınca ilkin Bursa'ya sürülen Mesud Efendi orada idam edildi. Olaya karışan vezirler, ocak ve harem ağalan da İstanbul'da öldürüldü.
15 Eylül l656'da Köprülü Mehmed Paşa'nın özel koşullarla sadrazam olması ile İstanbul'da Köprülüler dönemi, ava ve Edirne'de oturmaya yönlendirilen IV. Mehmed için de istanbul'dan uzakta, Mo-ra'ya, Teselya'ya Balkanlar'a değin uzayan alanlarda yıllarca sürecek seferler ve avlanma dönemi başladı. Köprülü Mehmed Paşa, torunu yaşındaki padişaha avın yararlarım anlattı ve onu av peşinde istanbul'dan uzaklaştırmayı kendi mutlak egemenliği için gerekli gördü.
Köprülü Mehmed Paşa'nın gücünü denemek isteyen sipahiler 4 Ocak l657'de Atmeydanı'nda toplandılar ve geleneksel yöntemleriyle ayaklanma başlattılar. Yeniçeri Ocağı'm kazanmış bulunan sadrazam, bunları derhal dağıttı ve 100 kadar elebaşıyı idam ettirdi, ihanetini saptadığı Rum patriğini de astırdıktan sonra ordu ve donanmayla Çanakkale'ye yöneldi. Mehmed Paşa Boğaz yolunu ablukadan, Limni'yi de işgalden kurtardığı sırada IV. Mehmed de alayla istanbul'dan ayrılıp 5 Ekim 1657'de Edirne'ye hareket etti. Bu göçte, Avusturya mukim elçisi, Divan-ı Hümayun tercümanı Panayoti, özel kapalı arabalarında IV. Mehmed'in kardeşi şehzadeler Süleyman ve Ahmed ile harem halkı da vardı. IV. Mehmed, 3 günlük Edirne yolunu 10 günde aldı ve yol boyunca av partileri düzenlendi, istanbul'a l Kasım l658'de döndü. Davutpaşa'dan, Kâğıthane'de kurulan ordugâha, oradan da kar altında gemiyle Üsküdar ordugâhına geçti. Burada iken Anadolu'daki Celali harekâtıyla ilgilendi, isyan eden valilerden Abaza Hasan Paşa' nın, Ahmed Paşa'nın, Kenan Paşa'nın, Ali Mirza Paşa'nın, Ferhad ve Mustafa paşaların, çok sayıda yandaşlarının istanbul'a
gönderilen kelleleri IV. Mehmed'e de gösterildikten sonra mızraklara takılıp çarşılarda dolaştırıldı.
Temmuz 1659'da Bursa'ya giden IV. Mehmed, burada avlandıktan sonra kış boyunca Edirne dolaylarında avlandı. 4 Temmuz 1660'ta istanbul'da Ayazma Ka-pısı'nda çıkan yangında, Unkapanı'ndan Süleymaniye'ye, Bedesten'e doğru yayılan ateş, kenti mahşere döndürdü. 2.700 kişi öldü. 120 saray, 100 mahzen, 360 cami, 40 hamam, buna göre de medrese, han, hankâh ve binlerle ev yandı. Yangından sonra kentte kıtlık ve veba salgını başladı. IV. Mehmed kışa doğru istanbul'a döndü. Kendisi, annesi ve haremi sıtmalı idiler. Kış içinde istanbulluları heyecanlandıran garip bir olay ise Tersane Kethüdası Frenk Ahmed Paşa'nın bir akşam bir bey gemisinde adamlarıyla içki içip sızmasını fırsat bilen forsaların zincirlerinden kurtulup mürettebatı öldürdükten sonra gemiyle kaçmaları oldu. Bunların izine bir daha rastlanmadı. 31 Mart 1661'deki tam güneş tutulması üzerine kent halkı, özellikle çarşı esnafı, kandiller ve mumlar yaktılar. O yılın baharında Üsküdar Sarayı'na göçen IV. Mehmed mayıs sonunda Edirne'ye gitti.
22 Temmuz 1661'de, yapımına 1598' de başlanmış olup yarım kalan Yeni Cami Külliyesi'nin tamamlanması işine girişildi. Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa ise, Ayazma Kapısı yangınında açılmış olan Yahudi mahallelerini kamulaştırdı. Yahudiler, kendi "kaza bela sandıklarından" Köprülü'ye rüşvet vermek istedilerse de sadrazam kabul etmedi. Kamulaştırılan arsaların bir bölümü külliyeye, bir kısmı da Müslümanların iskânına ayrıldı.
31 Ekim 1661'de, Köprülü Mehmed Paşa'nın Edirne'de ölmesi üzerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa sadrazam atandı. IV. Mehmed ve Ahmed Paşa kışı Edirne'de geçirdiler. 1662'de istanbul'a dönerek büyük bir seferin hazırlığını başlattılar. 16 Mart l663'te orduyla birlikte Edirne'ye döndüler. Bu tarihten sonra IV. Mehmed, istanbul'la ilgisini giderek azalttı. Yanından ayırmadığı Va-ni Efendi de padişaha bu yönde telkinde bulunuyordu. Kendisine, istanbul'a dönmesini öneren bir kazaskere, "istanbul'da ne yapayım? Orada oturmak babamın hayatına mal oldu. Atalarım, istanbul'da zorbalara yenik düştüler. Gitmektense orayı kendi elimle ateşe verir kentin ve sarayın yanışını acılar içinde seyrederim!" dediğini, Osmanlı tarihleri değil, bir Neron benzetmesiyle yabancı kaynaklar yazar. Mehmed Halife ise Tarih-i Gılmanî'ûe "Edirne'de gezip dolaşmaktan o derece hoşlanmıştı ki İstanbullular bir daha payitahta dönmesinden umutlarını kesmişlerdi... Padişah olmayınca İstanbul köylük yerine döndü" diye yazar.
Edirne'yi seven ve 1664 boyunca Islim-ye'ye, Yanbolu'ya, Aydos'a doğru sürek avlarına çıkan IV. Mehmed, bir seferinde kendi başına ava çıkan saray kâhyasına, bin değnek vurdurdu. Diğer zamanlarda ise av köpekleri ile bir fili boğuşturuyor veya pehlivanların, canbazlann hünerlerini, içoğlanlarının oyunlarını izliyordu.
15 Şubat l665'te Tersane zindanındaki mahkûmlar ve Kazak tutsaklar boşanarak 20 kişiyi öldürdüler. Yakalananlar yeniden zindana kondu ve kaçışı hazırlayanlar i-dam edildi. 24 Şubat l665'te Mehmed Lâ-rî adlı bir dehrî, "haşr ü neşri, farzları inkâr ettiği için" İstanbul kadısının verdiği fetva ile idam edildi. 24 Temmuz l665'te ise IV. Mehmed, harem ve Enderun halkları Edirne'de iken bir cariyenin kundaklaması sonucu Topkapı Sarayı'nm harem dairesi, Adalet Kasrı, divanhanesi, Hazine ve Def-terhane bölümleri, Darüssaade Kapısı'n-dan valide sultan dairesine kadar olan yerler, iç matbah tamamen yandı. Saraydaki harem ağaları ve cariyeler Eski Saray'a nakledildiler. 12 Ekim l665'te Edirne'den istanbul'a dönen IV. Mehmed, Haramidere' de törenle karşılandı. 31 Ekim l665'te annesiyle birlikte Yeni Cami'nin açılış töreninde bulunan IV. Mehmed, sarayın yanan bölümlerinin de yapılması için buyruklar verdi. Yeni harem dairesi ve diğer bölümler 1668'de tamamlandı. İstanbul'a gelmiş bulunan Avusturya elçisi, padişahın özel izniyle istanbul camilerim, Tersane'yi, yalı saraylarını gezdi. İstanbul'daki elçileri kabul eden IV. Mehmed 13 Nisan l666'da Edirne'ye gitti. 1667 ilkbaharında istanbul'a dönerek sefer hazırlıklarım bekledi. Boğaz köylerine binişler düzenledi. Cebe-hane'yi gezerek silahlar hakkında bilgi aldı. 5 Haziran l667'de Davutpaşa ordugâhına çıktı. Buradaki camiyi onarttı ve iç süslemelerini yeniletti. Hutbe için de bir minber koydurttu. Fazıl Ahmed Paşa Girit'te iken, Mora'ya kadar gidip bu seferde bulunmak istedi. Fakat 1668'de Kandiye fetihnamesi gelince Selanik'e geçerek kış mevsimi boyunca orada kaldı. l670'te Edirne'de iken hanır emanetini kaldırdı ve İstanbul'daki meyhanelerin yıkılmasını emretti. Buna uyularak kentteki bütün meyhaneler yerle bir edildi. 1670'insonuna doğru, Kaptan-ı Derya Kaplan Mustafa Paşa, Akdeniz'de kazandığı zaferin coşkusuyla istanbul'a döndü. Donanmayla birlikte Malta gemileri ve pek çok esir de getirildi.
IV. Mehmed, 1672'de ve 1673'te, Ser-dar-ı Ekrem ve Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte iki Lehistan seferine çıktı. Ma-yıs-Haziran l675'te oğlu Şehzade Mustafa'nın sünneti, kızı Hatice Sultan'ın evlenmesi münasebetiyle ünlü Edirne şenliği düzenlendi. Uzun bir aradan sonra 22 Mayıs l67ö'da İstanbul'a geldi. Fakat saraya gitmeyerek Hasköy'de Okmeydanı'na çıktı. Otağından, donanmanın Akdeniz'e ve Karadeniz'e çıkışlarını izledi. Divanı da otağında toplattı. Burada askerin ulufesi sorunu konuşuldu. Okmeydanı'ndan Çeri Çayırı'na, oradan da 30 Ekim günü Edirne'ye hareket etti. Kendisini bir konak geriden izleyen Fazıl Ahmed Paşa yolda öldüğü için, Edirne'ye çağrılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sadrazamlığa atandı.
1677-1678 kışını istanbul'da geçiren IV. Mehmed, 30 Nisan l678'de Mustafa Paşa ile birlikte Rusya seferine çıktı. Hacı-oğlupazarı'ndan ileri gitmeyerek Silist-re'de avlanıp Edirne'ye döndü.
l679'da, şeriata aykırı nikâh kıyıldığı
ve belgeler düzenlendiği saptanan Balat Mahkemesi kapatıldı, istanbul kadılarının da bundan böyde dindar ve dürüst naipler görevlendirmeleri için ferman çıktı. IV. Mehmed, havasım ve manzarasını beğendiği Beşiktaş semtinde kendisi için bir sa-hilsaray yapımını başlattı. Sermimar ismail Ağa'nın inşa ettiği sarayı, padişah beğenmeyerek hiç oturmadı. O yıl, Fener Kapısı' na yakın Petre Kapısı'nda çıkan yangın, semtin tamamını kül etti. Eğrikapı çöplüğünde oval bir taş bulan bir kişi, bunun ne olduğunu bilmediğinden kaşıkçıya verip üç kaşık aldı. Kaşıkçı da bir kuyumcuya 10 akçeye sattı. Kuyumcu, başka bir kuyumcuya gösterdi. Elmas oluğu anlaşıldı, iki kuyumcu arasında çıkan münakaşaya ku-yumcubaşı müdahale ederek ellerindeki elması aldı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa' nın görmek istediği elması IV. Mehmed bir hatt-ı hümayunla saraya getirtti. İstanbul kuyumcularının işlediği 84 krallık bu değerli parça, Kaşıkçı Elması adıyla saray hazinesine konuldu.
1680'de istanbul'da kalan IV. Mehmed iki önemli olayı izleme olanağı buldu. Canbaz Şahin, padişahtan aldığı izin ve yapılan yardımla Tersane yanındaki Şahku-lu iskelesi ile Fener Kapısı burcu arasına ip çekti. Halic'in üzerinde de 7 gemi dizilip bunların serenlerine ip, belli aralıklarla bağlandı. Şahin, Şahkulu tarafından eline terazisini alıp ip üzerinden yürüyerek Fe-ner'e geçti. Padişah, Şahin'i ve yardımcılarını ödüllendirdi. İkinci olay, Osmanlı tarihinde bir kez yaşanmış olan bir kadının recm edilmesidir. Aksaray'da Haffaf Abdullah'ın karısı ile o semtte bezzazlık eden bir Yahudinin aşkları mahalle halkını ayağa kaldırdı. Gerçi, şeriatın öngördüğü tarzda bir tanıklık yoktu ama, herkes bu konuda tanıklık etmeye hazırdı. Rumeli Kazaskeri Beyazizade Ahmed Efendi tanıkları dinleyip zina eyleminin gerçekleştiğine kanaat getirip hüccet yazdı. Kadının taşlanarak öldürülmesi Yahudinin de boynunun vurulması gerektiğinden, Atmeydanı'nda infaz hazırlığı yapıldı. Kadın ve Yahudi 29 Haziran 1680'de hapisten çıkarılıp getirildiler. Kadın, "ejderha tasviri olan mahalde" (Burmak Sütun) kollarına kadar çukura gömüldü. Meydanı dolduran herkes bir taş atıp kadını öldürdüler. Bir gün önce kurtulurum umuduyla Müslüman olan Yahudinin de boynu vuruldu. Padişah, infazları Fazlı Paşa Sarayı'ndan seyretti.
IV. Mehmed, 29 Ekim 1680'de İstanbul' dan ayrıldı. Avlanarak 10 Aralık'ta Edirne' ye ulaştı. Rusya seferi sonrasında 1681-1682 kışını İstanbul'da geçirdi. Yaz sonunda yine 56 günlük bir av yolculuğundan sonra Edirne'ye döndü. Kışı Edirne'de geçirip l Nisan 1683'te Avusturya seferine çıktı. Belgrad'da kalarak Kara Mustafa Pa-şa'yı serdar-ı ekrem olarak cepheye uğurladı. Viyana bozgunu üzerine Edirne'ye döndü. 15 Aralık 1683'te Merzifonlu için idam fermanı verdi.
1683 içinde İstanbul'da da önemli olaylar yaşandı. Mart ve nisan aylarında Tav-şantaşı'nda, Galata'da, Kurşunlu Mahzen'
de ve Odunkapısı'nda yangınlar çıktı, Tav-şantaşı ve Odunkapısı yangınlarında yüzlerce ev, dükkân, han ve cami yandı. Sağlığı giderek bozulan ve dinlenmesi için Eyüp'te bir yalı yaptırtılan Turhan Valide Sultan 4 Temmuz'da öldü. Osmanlı-Venedik ilişkilerinin bozulması ve savaş durumu nedeniyle istanbul'dan kaçmak isteyen balyos, gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, elçiliğe yakın yerdeki çatısı ve cepheleri tahta kaplı Tophane Kârhanesi'ni, yağlı paçavralarla tutuşturttuktan sonra, herkes yangını söndürmeye çalışırken kayığına binip kaçtı.
l684'te Tersane'de yapılan 2 büyük 8 orta çapta kalyon denize indirildi. l685'te ise İstanbul'da kalafata çekilen donanma gemilerinin leventleri Kavak hisarlarına kadar Boğaziçi köylerine dağılarak türlü karışıklıklara ve kötülüklere neden oldular. Fransa elçisinin korumaları ile kavga ettiler. Fransa kalyonundaki askerlerle leventler ve onlara destek veren topçular a-rasında toplu tüfekli savaş oldu. Leventlerden ve Fransız askerlerinden ölenler oldu. Leventler donanma reislerinden Baba Ha-san'ı savaşa çağırdılarsa da adı geçen, kent içinde bir savaşın halka zarar vereceğini söyleyerek leventleri yatıştırmaya çalıştı. Elçi, bu olaydan kaygılanarak kaptan-ı deryaya ricada bulundu. Taraflar sözde barıştırılarak kavgaya son verildi.
Cephelerden gelen bozgun haberleriyle giderek sinirleri bozulan IV. Mehmed, l685'te huzurunda vaaz veren Atpazarı Tekkesi Şeyhi Osman Efendi'yi, değindiği konulardan alınarak Şumnu'ya sürdü. 18 Aralık l685'te Sadrazam ibrahim Paşa'yı azlederek Sarı Süleyman Paşa'yı atadı. 1686' da Macaristan topraklarının hızla yitiril-diği sırada, İstanbul'a döndü ve bir süre Davud Paşa Sarayı'nda kalarak avlanmayla oyalandı. Cuma selamlığına çıktığı camilerde vaaz ve ders veren hocaların "Memleket elden gitti. Şikârdan nice bir feragat etmez; halktan utanmaz, Allah'tan kork-
maz mı?" yollu eleştiri ve uyarılarına tepki gösterdi ve namaza gittiği camilerde vaaz verilmesini yasakladı.
Şeyhülislam ve kazaskerler de IV. Meh-med'i av tutkusundan vazgeçirmeye çalıştılar. Budin'in düştüğü haberi İstanbul'da üzüntü yarattı. IV. Mehmed, Davud Paşa Sarayı'nda meşveret meclisi toplamak istedi. Çağrısına uymayan Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi'yi azletti.
5 Eylül l687'de cephedeki ordunun Serdar-ı Ekrem Süleyman Paşa'ya karşı a-yaklandığı ve istanbul'a doğru yürüyüşe geçtiği haberi geldi. Süleyman Paşa ise gizlice kaçıp istanbul'a gelerek saklanmıştı. Serdar-ı ekrem ve sadrazam atanan Abaza Siyavuş Paşa, orduyu disiplin altına alacak yetkinlikte değildi. Askerleri yönlendiren sipahilerden Küçük Mehmed, müla-zimbaşı Ahmed, kethüda yerleri Çolak Hüseyin, Ebu Yusuf oğlu Hamsa, Baltacı Kürt Hüseyin, levent bölükbaşıları, Siyavuş Paşa'yı diledikleri gibi yönetmekteydiler. Ordu, tam bir keşmekeş içinde Edirne'ye döküldü, istanbul'da ise Sadaret Kaymakamı Recep Paşa korkusundan kaçmıştı. IV. Mehmed, yakalanan Süleyman Paşa'nın başını kestirip orduya gönderdi. Boğaz Muhafızı Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'yı da İstanbul'a çağırdı. Orduya gönderdiği hatt-ı hümayun ile de kendisi hal' edilirse yerine oğlu Mustafa'nın geçirilmesini istedi. Edirne'den hareket eden ordu Silivri'ye gelince Siyavuş Paşa, Sadaret Kaymakamı Fazıl Mustafa Paşa'ya askerlerin IV. Meh-med'i istemediklerini ve Şehzade Süleyman'ın tahta çıkartılması gerektiğini bir ordu mahzarı ile bildirdi. Fazıl Mustafa Paşa, 8 Kasım 1687 günü sabahleyin vezirleri ve ulemayı Ayasofya'da toplayıp durumu açıkladı. Topkapı Sarayı'nda önlemler alınmıştı. Camiden saraya gidilerek Sofa Köşkü önündeki havuz başında kurulan tahta oturtulan II. Süleyman'a biat edildi. IV. Mehmed de Şimşirlik dairesinde göz hapsine alındı.
MEHMED V
344
345
MEHMED V
Tahttan indirilmesinde en önemli neden ava düşkünlüğü olan IV. Mehmed, bu tutumunun giderek daha çok tepki çekmesi üzerine cuma günleri ava gitmemekte, diğer günlerde ise seherden önce çıkıp akşam karanlığında dönmekteydi. Yakın çevresini ise canbazlar, pehlivanlar, doğancılar, tazı yetiştiriciler, seyisler almıştı. Edebiyattan, müzikten fazla hoşlanmayan IV. Mehmed, bazen haftalarca süren büyük av partilerinde, yöre halkını da hizmete koştururdu. Filibe civarındaki bir sürek avında 35.000 kişiye büyük bir orman sürdürmüştü. Vani Mehmed Efendi'ye güveni cilan IV. Mehmed, yakın adamlarından cilan Abdi Ağa'ya, günlük yaşamım aynen yazmasını emretmiş, bazen de onun, her olayı yazıp yazmadığını kontrol etmiştir. Vekayiname-i Abdi denen eser, IV. Meh-med'in av serüvenlerini, eğlencelerini de ayrıntılarıyla vermektedir. Enderunlu Mehmed Halife'nin kaleme aldığı Tarih-i Gıl-manîde IV. Mehmed'in l665'e kadarki padişahlığını anlatır. Bu eserde, IV. Mehmed' in istanbul'daki çalgıcı ve oyuncu kollarının faaliyetlerini yasakladığı, Ahmed Kolu, Petko Kolu, Cevahir Kolu gibi, dönemin en yetenekli halk sanatçısı ekiplerini dağıtıp bireylerini küreğe koydurtması, yine halk kültürünün oluştuğu kahvehaneleri kapattırması, kimi zaman amcası IV. Murad'ın örnek alarak içki, tütün yasakları uygulatması, kent yaşamını etkilemiştir, istanbul'da olduğu zamanlar çoğu kez Alay Köşkü'nde oturup Paşa Kapısı'na girip çıkanları izlediği, bir seferinde kırmızı kalpaklı, sarı mest pabuçlu bir gayrimüslimin girdiğim görünce soruşturduğu, Eflâk voyvodasının kapı kethüdası olan bu adamı subaşına yakalattırıp dövdürdüğü, sonra da başı ve ayağı çıplak evine gön-derttiği bilinir. Yeniçerilerin ipekli serpuş kullanmalarını, kuşaklarına hançer sokmalarını da yasaklamıştır.
IV. Mehmed dönemi İstanbul'u ile ilgili betimlemeleri, günlük yaşamdan kesitleri, kentin topografyasını ve tarihi eser zenginliğini veren yerli ve yabancı kaynaklar arasında ilk sırayı kuşkusuz, bu padişahla çağdaş olan Evliya Çelebi'nin(~0 ünlü Seyahatname'si alır. Eremya Çelebi Kömür-ciyan(->) da İstanbul Tarihi adlı eserinde kentin tüm semtlerini ve eserlerini tanıtmıştır. Yabancı gezgin ve sanatçılardan An-toine Galland'm(-0, 1672-1673 arasına ilişkin olarak tuttuğu günlük anılar, özellikle istanbul'un kültür ortamı konusunda önemli bir kaynaktır. Ayrıca gelenekler, yabancıların ve gayrimüslimlerin yaşamlarından kesitler de eserde yer almıştır. Je-an de Thevenot ise 1655-1656 İstanbul' unu Relation d'un voyagefait au Levant adlı eserinde anlatmıştır. Jean-Baptiste Ta-v'ernier (1605-1680) ise Nouvelle Relation de l'interiur de serrail du grand seig-neurndlı eserinde İstanbul'u ve saray çevresini betimler. 1678-1080 arasında İstanbul'da bulunan ve İstanbul gravürleri yapan Cornelius de Bruyriın(-0 A Voyage to the Levant adlı eseri de önemlidir.
l689'da, II. Süleyman'ın Edirne'ye gidişi sırasında kapalı araba ile İstanbul'da
Edime Sarayı'na nakledilen IV. Mehmed, burada ölmüş, cenazesi İstanbul'a getirilerek Yeni Cami Türbesi'ne gömülmüştür. Bilinen hasekileri Emetullah Gülnûş Valide Sultan(->) Hatice, Afife, Gülbeyaz, Gülnar ve Güneş'tir. Gülnûş'tan doğan iki oğlu II. MustafaC-») ve III. Ahmed(->) olup kızlarından Hatice Sultan, ilkin Sarıkçı Mustafa Paşa (1675), daha sonra da Morali Hasan Paşa (1691) ile evlenmiştir. Adı bilinmeyen bir kızı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1675) ile Ümmügülsüm Sultan, Küçük Osman Paşa (1694), Fatma Sultan Tırnakçı İbrahim Paşa (1695) ve adı bilinmeyen bir kızı da Kasım Mustafa Paşa (1687) ile evlenmişlerdir.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I; Mehmed Halife, Tarih-i Gılmanî, (haz. K. Su), İst., 1976; Abdi, Vekayiname, Topkapı Sarayı Ktp. K. no. 915; Silahdar Tarihi, I, 473 vd; Tarih-i Naima, IV, 7, 326 vd, V, VI; Tarih-i Raşid, I; J. von Hsm-meı,'Osmanlı Devleti Tarihi, XI, ist., 1947; Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, II, Ankara, 1979, s. 169 vd; C. Baysun, "Mehmed IV", İA, VII, 547-557; Danişmend, Kronoloji, III, 412-464; A. Galland, İstanbul'a Ait Günlük Hatıralar, I-II, Ankara, 1949-1973; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; Uluçay, Padişahların Kadınları.
NECDET SAKAOĞLU
MEHMED V (Reşad)
(2 Kasmı 1844, İstanbul - 3 Temmuz 1918, İstanbul) 35. Osmanlı padişahı (hd 27 Nisan 1909-3 Temmuz 1918).
"Sultan Mehmed Hân-ı Hamiş", "Sultan Mehmed Reşad", "Sultan Reşad bin Sultan Abdülmecid", "Sultan Reşad" olarak da bilinir. Abdülmecid(->) ile Gülce-mal Kadın'ın oğludur. İttihad ve Terakki Fırkası'nın iktidarda olduğu II. Meşrutiyet yıllarına rastlayan saltanat dönemi halk arasında "Sultan Reşad zamanı", "devr-i meşrutiyet", "hürriyet" olarak anılmıştır.
Mehmed Reşad, 18 oğlu, 24 kızı olan Ab-dülmecid'in, yaş sırasına göre 3. oğluydu. Annesi Gülcemal Kadın 1851'de öldü. Çı-rağan Sarayı'nda doğan Mehmed Reşad'ın eğitimine fazla ilgi gösterilmedi. Babasının ve amcası Abdülaziz'in(-0 saltanat yıllarında özgür bir yaşam sürdü ve ilk eşi cilan Kâmres Kadın ile 1872'de evlendi. Aile kuran ilk Osmanlı şehzadeleri arasında yer aldı. Fakat, II. Abdülhamid'in tahta geçmesiyle başlayan 1876-1909 arasındaki veliahtlık dönemi, Dolmabahçe Sarayı'mn Veliaht Dairesi'nde, ağabeyi V. Murad'ın Çırağan'daki tutukluluğuna koşut biçimde kapalı geçti. Çok seyrek Balmumcu Çiftli-ği'ne çıkabildi. İstanbul'da gezmesine, başkalarıyla görüşmesine izin verilmedi. Kendisi hakkında verilen jurnallerden dolayı, ağabeyi II. Abdülhamid onu sürekli izlettirir; ayrıca gözlerinin mavi oluşundan da nazarı değer diye görüşmekten kaçınırdı. Veliaht Reşad Efendi, vaktini eşleri Kâmres, Dürriadn, Mihrengiz kadınlar, oğulları Ziyaeddin, Necmeddin, Ömer Hilmi efendilerle geçirdi. Genellikle de Fars edebiyatıyla, Mevlevîlikle ilgilendi ve Mesnevi okudu. Dış dünyadan ve olaylardan habersiz geçen 32 yıldan sonra 1908'de Meş-rutiyet'in ilanıyla "Devletlû Necabetlû Ve-
liaht-ı Saltanat Reşad Efendi Hazretleri" sanı ile törenlerde görünmeye başladı. Daima güleç ve sıcak bakışlı çehresiyle halk arasında sempati topladı. Yıldız Sarayı'na davet edildiğinde ise, II. Abdülhamid, öfkeyle yakasına yapışıp "Bu işler senin başının altından çıkıyor!" diye azarlamıştı.
Otuz Bir Mart Olayı'mn(->) ardından, Meclis-i Milli'de, II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, Veliaht Reşad Efendi'nin de a-sıl adıyla değil "Mehmed" adıyla tahta çıkarılması kararlaştırıldı. Bu ad değişikliğinin gerekçesi, II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul'a girişi ile Hareket Ordusu'nun girişi a-rasında bir benzerlik kurulmasından kaynaklanmış ve bu öneriyi ayandan Ferik Sami Paşa yapmıştı. Hanedanın "ekber evladı" olduğu için esasen hakkı olan padişahlığı ancak Meclis-i Milli'nin kararı ile elde eden ve V. Mehmed unvanını alan Reşad'ın cülus töreni de Harbiye Nezareti'n-de düzenlendi. Cülus töreni için, Dolmabahçe Sarayı'ndan İhsan İstimbotu ile hareket edildiğinde gemilerden atılan cülus toplarından korktu. Sirkeci'den Beya-zıt'a çıkılırken İstanbullular coşkun gösterilerde bulundular. Biat duasından sonra bir konuşma yaptı ve "Hürriyetin ilk padişahı benim ve bundan müftehirim" dedi ve daha ilk günden "meşrutiyet padişahı" olarak anılmaya başlandı.
İç ve dış olayların birbirini izlediği, genç ve dinamik İttihatçıların yönetime egemen oldukları bir sırada tahta çıkan 65 yaşındaki, yumuşak huylu, iradesi zayıf yeni hükümdarın bir sembol olmaktan öteye herhangi bir etkinliğinin söz konusu olmadığı ilk günden belli oldu. İttihatçıların zorlamasıyla II. Abdülhamid'in son sadrazamı Tevfik Paşa 5 Mayıs 1909'da istifa etti ve Hüseyin Hilmi Paşa'nın başkanlığında yeni hükümet teşkil edildi.
V. Mehmed'in kılıç alayı 10 Mayıs 1909 günü düzenlendi. Söğüt yatı ile Dolma-bahçe'den Eyüp'e giden padişaha, türbede Şeyhülislam Sâhib Beyefendi ile Konya Mevlevî Dergâhı Postnişini Abdülhalim Çelebi kılıç kuşattılar. Buradan saltanat arabasıyla İstanbul'a gelen V. Mehmed türbe ziyaretinde bulunup saraya döndü. Bu olay İstanbul'da görülmemiş bir heyecan uyandırdı. Çünkü İstanbullular uzun bir aradan sonra ilk kez bir padişahı güleç yüzüyle kendilerini selamlarken görmekteydiler. Fakat padişah için kılıç alayında ve cuma selamlıklarında kullanılacak araba bulmak bile sorun olmuştu. II. Abdülhamid döneminde kullanılmayan lando-lar çürümüş; kent içi yollara alışık koşum atları da yoktu. Mevkib-i hümayunda görev alacak görevlilerin üniformaları ise ayrı bir sorun olmuştu. Sonuçta İstabl-ı Ami-re'deki saltanat arabalarının en sağlamları onarılmış; atlar temin edilmiş; seyis ve arabacılar için de sırma işlemeli cepkenler, kaşıklı apoletler hazırlanmıştı. İlk alaylarda kortej protokolü de güçlükle düzenlendi. Padişahın karşısına en kıdemli müşir, saygın bir asker olan Gazi Ahmed Muhtar Paşa oturtuldu.
II. Abdülhamid'in terk ettiği Yıldız Sarayı'nda oturmak istemeyen yeni padişah,
babası Abdülmecid'in yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti. Fakat burası da yıllardan beri bakımsız kaldığı için haraptı. Kısa sürede onarım çalışmalarına başlandı ve saraya elektrik ve kalorifer tesisatları da yapıldı. Ancak yangın korkusu ve V. Murad'ın elektrik ışığım sevmemesi, sobayı tercih etmesi yüzünden iki tesisat da kullanılmamıştır.
Otuz Bir Mart Olayı'nı izleyen günlerde İstanbulluların sıkça gördükleri bir manzara, meydanlardaki darağaçlarında can veren siyasi ve adi suçlulardı. V. Mehmed ise, siyasi suçlular için onay vermeyeceğini mabeyin mensuplarına ısrarla belirttiği halde daha saltanatının ilk günlerinde İttihatçı muhalifi kişiler için onay vermek zorunda kaldı ve görüntüler değişmedi.
Halkın, "Sultan Reşad zamanı" dediği kısa döneme girilirken İstanbul, henüz savaş yılları öncesinin normal ekonomik koşullarını yaşamakta olup kıvırcık koyun e-tinin okkası 6 kuruş, l okka (1.280 gr) has ekmek 40 paraydı (l kuruş). Mülazim (teğmen) 250 kuruş, müşir 10.000 kuruş aylık almaktaydı. Öğrenciler ve çalışanlar ayakta karınlarını doyurmak için "beş ekmek beş peynir"! (5 paralık ekmek, 5 paralık peynir) yeterli görmekteydiler. Fakat İstanbul, en zaruri ihtiyaç maddelerini dahi dışarıdan alan kalabalık bir kent olarak her an kıtlığa ve karaborsaya mahkûmdu. Kent fırınlarında işlenen francala unu Odessa'dan gelmekteydi. Çarşı pazar düzenleri de eski geleneksel yapıyı korumaktaydı. Balkapanı'nda, Müslüman tüccarlar, yağ iskelesindeki armatörler, eskiden olduğu gibi, Akdeniz ve Anadolu pazarlarıy-la iş gören abanili, elifi şalvarlı zenginlerdi. Asmaaltı bir Müslüman ticaret semtiydi. Büyük depolar, mağazalar vardı. Tütün tüccarları, Kavala'mn, Drama'nın, Gerede' nin, Samsun ve Bafra'nın tütünlerini Rüs-tem Paşa Camii çevresinde pazarlamaktaydılar. Haliç kıyılarına Romanya'dan getirdikleri keresteleri yığan gemici tüccarlar da Müslümandı. Kent içi ulaşım henüz manda arabaları, at, eşek ve mahdut yerlerde fayton, atlı tramvay ve en geniş çapta da Şirket-i Hayriye vapurları ve banliyö treniyle yapılmaktaydı. 1909'da Meclis-i Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey, Bakırköy'deki evinden Maçka'daki resmi konutuna eşyasını iki manda arabası ile naklet-mişti. Fakat buradan Kuruçeşme'ye taşınırken eşya yüklü manda arabası sayısı 4'e çıkınca dedikodu başlamış ve başkanın bu kadar eşyayı nereden edindiği basına da yansımıştı.
İstanbullular V. Murad'ın padişahlığıy-la birlikte evlerinin dışındaki dünyaya a-çılmaya istek duymakla birlikte bir kısım geleneklerini de yaşattıkları için kentte ilginç tezatlar görülüyordu. Örneğin, gündüz redingot giyip göreve giden kimi erkekler akşam gecelik entarisi, hırka ve takke ile kahvehaneye gitmekteydiler. Kentte havagazı vardı ama, bundan köşklerde, konaklarda oturanlar yararlanıyor; bir de işlek caddelerdeki fenerlere veriliyordu. Bir köy görünümündeki Kartal'da ise mum,
Dostları ilə paylaş: |