Küresel Tarım Politikaları
Tarım politikaları, tarımsal üretim yapanların yaşam düzeylerinin mümkün oldukça eşit koşullara çekilmesi ve tarımsal üretimin teşvik edilmesine cevap verebilir nitelikte olması yönünde geliştirilmektedir. Dünyada ticaret faaliyetlerinin hız kazanması ve kişi başına düşen gelirin artması ile birlikte tüketim de artış göstermiştir. Bu nedenle tarım üretimi yıllar içerisinde azalan oranda artış göstermeye devam edecektir. Dünya tarım pazarı üretim maliyetlerinin düşük olması sebebiyle gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaşmaktadır. Tarım sektörünün dünya ekonomisini yakından ilgilendirmesi ve ekonomi üzerinde belirleyici rol oynaması nedeniyle tarımsal destekleme politikaları önemli bir konumda yer almaktadır. Tarım sektörü, dünyadaki hızlı nüfus artışına ve artan gıda ihtiyacına çözüm üretmek ve tarımsal verimliliği artırmak için çeşitli ticaret anlaşmalarına konu olmuştur.
Tarım sektöründe hizmet verenlerin ücretlerinde mümkün olduğunca eşitlik sağlanması ve ürün fiyatlarında yaşanan dalgalanmaların önüne geçilmesi, üretilen ürünlerin sağlık koşullarına uygun olması ve kalite yönünden belirli standartların yakalanmış olması önlem ve uygulamalar arasında yer almaktadır. Tarım sektöründeki farklılaşmalar tarım politikalarının çeşitliliğinden ileri gelmektedir.
II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve Avrupa ülkelerinde, tarımsal politikalar sayesinde büyük miktarlarda tarım ürünü ihracatı gerçekleştirilebilecek kapasite mevcut olması sebebiyle bu politikalar 1980’li yıllara kadar üreticiyi de destekleyici önlemler içermekte, üretim kotaları uygulamaları ile üretim miktarını korumaktadır. 1980 sonrası özel sektörün gıda alanında faaliyet göstermeye başlaması ile birlikte dünya genelinde denetim oldukça artmış, serbest ticaret pazarı, semt pazarlarında da belirleyici olmaya başlamıştır.
1994’te Uluslararası Tarım Anlaşması’nın yapılması ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulması ile tarım üreticilerine yapılan yardımların etkin olmadığı gerekçesi ile kesilmesi kararlaştırılmıştır. Yüksek gümrük vergileri kapsayan tarifeler sona erdirilmiş, devlet kontrolü altında tutulan gıda stoklarına son verilmiştir. Tüm bu önlemler ile tarımsal pazarlamanın serbest piyasa ekonomisine uyum sağlaması amaçlanmış, rekabetin artırılarak tarımsal ürün fiyatlarının düşürülmesi hedeflenmiştir. Ayrıca ABD, AB, Japonya gibi sanayisi gelişmiş ülkelerin tarım harcamaları kontrol altında tutularak, gelişmekte olan ülkelerin tarımsal üretim alanında avantajlı konuma gelmesi beklenmiştir. Ancak bahsi geçen anlaşmalar ve geliştirilen politikalar hedefine ulaşamamış, gelişmiş ülkelerin tarım harcamaları azaltılamamıştır. Dolaylı yollardan tarıma dayalı sanayi ve çiftçileri destekleme politikası izlenmeye devam edilmiştir. OECD ülkelerinde tarım destekleri düzeyi DTÖ kurulduğunda 182 milyar dolar iken, 1997’de 280 milyar dolara, 1998’de ise 362 milyar dolara yükselmiştir.6
1996 Amerikan Tarım Kanunu ile birlikte Uluslararası Tarım Anlaşması sonrası tarım politikaları üreticilere üretim desteğinden çok prim desteği uygulaması şeklinde geliştirilmiştir. AB’de ise 1992’de McSharry reformları ile tarımsal fiyat ve pazar destekleri yerini yapısal fonlara bırakmıştır.
1957 yılında çerçevesi belirlenen ve 1997 yılında ise Amsterdam Anlaşması ile son halini alan Ortak Tarım Politikası (OTP) ile sektörde doğrudan gelir desteği sağlanması planlanmıştır. Bu politika ile tarım sektörünün bütünleştirilmesi, ürünlerin serbest dolaşımının sağlanması ve ortak piyasaların oluşturulması yönünde stratejiler belirlenmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası özellikle Avrupa’da açığa çıkan gıda kıtlığı endişesi ve savaş sonrasında büyük çoğunluğu tarım çalışanı olan nüfusun gelir düzeylerinin iyileştirilmesi, ayrıca tarım politikalarından kaynaklı farklılıkların önüne geçilmesi amaçları bu politikanın oluşturulmasının nedenlerindendir.
OTP ile amaçlanan, üye ülkeler arasında gerekli tarım ürünlerinin bölgelerin coğrafi yapıları ve kaynakları göz önünde bulundurularak üretilmesi ve yine yapısal nedenlerden dolayı üretimi gerçekleştiremeyen bölgelere aktarımını sağlamak ve kendi ihtiyaçlarını ithalata gerek kalmaksızın karşılamaktır. Ayrıca bahsi geçen politika ile tek pazar oluşturulmak suretiyle tarım ürünlerinin üye ülkeler arasında serbest dolaşım koşulları yaratılmaya çalışılmış, istikrarlı bir tarımsal üretim için ortak fiyat belirlenerek dış pazarlarla adil rekabet kuralları oluşturulmuştur. Fiyatlar arz-talep dengesine göre belirlenirken, gerektiğinde fiyatlar üzerinde yaptırım gücü yetkisi olan düzenlemeler getirilmiştir.
TÜRKİYE’DE TARIM
-
-
-
Türkiye’de Tarımın Tarihsel Gelişimi
Taş Devri’nden bu yana Anadolu yerleşim yeri olarak benimsenmiş, yoğunlukla Amik Ovası ve Çukurova çevresinde, Kilikya adı verilen bölgede verimli araziler çevresinde yerleşim yerleri kurulmuş ve tarımsal faaliyetler sürdürülmüştür. Doğu Anadolu’da da nehrin suladığı alanlarda yerleşim yerleri oluşturulmuş, dağlık bölgelerde ise hayvancılığa dayalı tarım geliştirilmiştir.
Anadolu’nun ev sahipliği yaptığı başka bir uygarlık olan Hititler, ekonomilerini tarıma dayandırmış, meyvecilik, arıcılık, at yetiştiriciliği gibi alternatif alanlarda da tarımsal etkinliklerini sürdürmüştür. Bu dönemde çiftçilik, hayvan gücüne dayalı olarak sürdürülmüştür. Anadolu’da göçlerin sürdüğü dönemlerde içe dönük bir ekonomik yapı dâhilinde tarım ile uğraşıldığı tespit edilmiştir. Selçuklular Dönemi’ne gelindiğinde “toprak mülkiyeti”ne siyasi ve sosyal yaşamı belirleyici bir görev atfedilmiştir. Bu dönemde toprağın mülkiyeti devlete ait olup boş kalmaması ve işlenmesi için köylülere verilmiştir. Selçuklular Dönemi’nde özellikle meyvecilik ve dokumacılık gelişmiştir.
Anadolu, geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bu uygarlıklar Anadolu’nun çeşitli iklim koşulları sebebiyle geniş bir alanda tarımsal faaliyet göstermiştir. Asurlar, Hititler, Selçuklular ve Osmanlı medeniyetleri süresince ticari etkinlikler oldukça hareketli olmakla birlikte tarımsal faaliyetlerde önemli bir yere sahiptir.
Osmanlı döneminde ise toprakların mülkiyeti devlete ait olup tarım politikaları siyasi denetimi genişletmek, askeri ve mali gücün oluşturulması ve halkın gıda ihtiyaçlarını karşılaması amaçlarına hizmet etmiştir. Osmanlı Dönemi’nde gelirin %80 – 90’ı tarıma dayalı olup tarımsal faaliyetler devlet kontrolünde sürdürülmüştür. Selçuklularda görülen askeri ikta yönetimi geliştirilerek Osmanlı döneminde “Tımar Sistemi” oluşturulmuştur. Bu sistem sayesinde vergiler denetim altında tutulmuş, verimlilik denetlenirken toprağın boş kalmasının önüne geçilerek tarımsal faaliyetlerin ekonomide önemli bir yere sahip olması sağlanmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru giderek genişleyen sınırlar ve artan nüfus ile birlikte ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanan Osmanlı Devleti’nde istihdam sorununa yol açmıştır. Gerileme Dönemi’nde tımar sistemi terk edilmiş, böylelikle tarım arazileri bölünmek suretiyle küçük parçalara ayrılmış ve modern tarım teknikleri izlenmediği ve kullanılmadığı için verim oldukça düşmüştür. 19. yüzyılın sonlarına doğru yeni üretim tekniklerine adapte olmaya başlayan Osmanlı Devleti’nde alt yapıya yapılan yatırımlar artırılmış, tohumluk dağıtımı gibi tarımı destekleyici önlemler ve teşvikler geliştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıl tarım sektörünün gayri safi milli hâsıla içindeki payı %42,8 iken bu oran 1970’li yıllarda %36, 1980 yılında %25, 1990 yılında %16, 2000 yılında %13,5, 2003 yılında ise %12,6 düzeyine düşmüştür. Türkiye’de tarım sektörünün gayri safi milli hâsıladaki payının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur.
Dostları ilə paylaş: |