Bibi. A. S. Ünver, istanbul Rasathanesi, Ankara, 1969; M. Dizer, Takiyüddin, Ankara, 1990.
İSTANBUL
İSTANBUL RUM EDEBİYAT DERNEĞİ
bak. ELlNlKOS FlLOLOYlKOS SlLOĞOS KONSTANTİNOPOLEOS
İSTANBUL SATRANÇ DERNEĞİ
1943'te İstanbul Türk Satranç Kulübü adı ile, Cercle d'Orient binasında kuruldu. 20 Ağustos 1943 tarihli tüzüğünde yazılı kurucuları, Emin Erkul (emekli şehremini), Hamit Saraçoğlu (Osmanlı Bankası azası), Selahaddin Adil (emekli general), Ah-
İSTANBUL SPOR KULÜBÜ
234
235 İSTANBUL SU VE KANALİZASYON
nin turnuva kitabı yayımlanmıştır. Bu dönemin ünlü satranççıları, Prof. Selim Pa-lavan, Nevzat Süer, Münib Boysan ve Musa Tebi, daha sonra Cavit Uzman, Coşkun Külür, Akdoğan Erözbek ve Demir Büyü-közkaya'dır. Olimpiyatlara ve Balkan birinciliklerine katılan ulusal takımın çatısını oluşturan dernek üyesi satranççılar a-rasında, 1970'li yıllardan itibaren Suat Atalık, Turhan Yılmaz, Can Arduman, Ateş Ülker, Feridun Öney, Can Yurtseven, Adnan Şendur gibi genç kuşak yer almaya başladı. Bu dönemde Nevzat Süer, Turhan Yılmaz ve Suat Atalık uluslararası usta unvanını kazandı. Suat Atalık 1993'te ilk Türk "Büyük Usta"sı oldu.
İstanbul Satranç Derneği, kuruluş yıllarından başlayarak, özellikle kendi lokalinde çalıştığı yıllarda, hemen her yıl istanbul birinciliklerini ve çeşitli isimler altında yapılan turnuvaları düzenlemiş, Türkiye Satranç Federasyonu'nü (1954-1991) bünyesinde barındırdığı yıllarda federasyonun Türkiye birinciliklerini, bayanlar ve gençler birinciliklerim, çeşitli yaş gruplarına yönelen turnuvalarını, kadrosuyla ve malzeme yardımlarıyla desteklemiştir. Dernek başkanlığını 1989'dan beri Yavuz Taner yapmaktadır.
ÜMiT ÜNKAN
İSTANBUL SPOR KULÜBÜ
4 Aralık 1926'da Süleymaniye Spor Kulübü futbolcularından Kemal Halim (Gürgen) tarafından istanbul Erkek Lisesi öğrencileriyle okulun san-siyah renklerini taşıyan arması ve adı altında kuruldu. Aksaray'daki Vardar Kıraathanesi üzerindeki lokalde Şehremini Emin Bey (Erkul), lise müdürü ve öğretmenlerinin de iştirakiyle yapılan toplantı sonunda İstanbul Spor Kulübü resmen teşekkül etti. İlk başkanı o dönemde okulun müdürü olan Besim Bey'di. Kulüp futbolla sportif faaliyetine başladı. Takım, 3 yıl sonra 1. kümeye yükseldi. Uzun yıllar İstanbul Erkek Lisesi'ne dayanan bir faaliyet gösteren futbol takımı büyük varlık gösterdi. 1931-1932 sezonunda İstanbul ve Türkiye şampiyonluklarını kazandı. Milli futbol takımına da pek çok futbolcu verdi. Uzun yıllar futbol sahalarındaki başarılarını sürdürdü. Bu ara-
İstanbul
Spor
Kulübü'
nün
amblemi.
Cem
Atabeyoğîu
da Ali Mortaş tarafından hazırlanan genç takımlardan pek çok yıldız futbolcu yetişti. Ancak kulüp bunları ekonomik nedenlerle elde tutamadı, başka kulüplere kaptırdı. Profesyonel futbolda harcamaların astronomik düzeylere çıkmasıyla kulüp eski gücünü kaybetti. Yıllarca yer aldığı Türkiye 1. Ligi'nden, önce 2. lige, sonra da 3. lige düştü. 1990'da işadamı Emin Can-kuıtaran'ın katkısıyla anonim şirket haline dönüşen İstanbul Spor Kulübü, bugün 2. ligde eski parlak günlerine yeniden kavuşabilme çabası vermektedir. Ayrıca basketbol dalında da birçok genç basketbol-cu yetiştiren bir kulüp olarak dikkati çekmektedir.
Hasan Ekin, Selâhattin Almay, Yılmaz Urul, Yasin Özdenak, Gökmen Özdenak, Ercan Aktuna, Yılmaz Şen, Alpaslan Erat-lı, Cemil Turan gibi İstanbul Spor Kulü-bü'nden yetişmiş futbolcular milli takımda yer aldılar.
CEM ATABEYOĞLU
İSTANBUL SU VE KANALİZASYON İDARESİ (İSKİ)
Önemli bir akarsu ya da göl kenarında kurulmamış ender yerleşim merkezlerinden birisi olan İstanbul'un, en az 2.500 yıllık tarihi boyunca, hemen her dönem su sıkıntısı içerisinde yaşadığı tahmin edilmek-
1931-1932'de istanbul ve Türkiye şampiyonu olan İstanbul Spor Kulübü futbol takımı toplu halde. Cengiz Kahraman arşivi
tedir. Şehrin kuruluşundan Bizans İmpa-ratorluğu'nun merkezi haline geldiği döneme (330) kadar, Sarayburnu, Kadıköy ve Üsküdar civarında yerleşmiş az sayıda insanın, genellikle yüzeysel sular, memba sulan ve kuyular sayesinde, su gereksinimlerini karşıladıkları tahmin edilmektedir.
Kentin, tarih kitaplarında sözü edilen ilk büyük su tesisleri, Bizans İmparatorluğu döneminde yaptırılmıştır, imparator Valens'in (hd 364-378) Halkalı Suları'nı, İmparator I. Theodosius'un (hd 378-395) ise Belgrad Ormanı'ndan kaynaklanan suları, bugün bir kısmı hâlâ ayakta olan kemerler ve suyolları ile şehrin merkezine getirdikleri bilinmektedir.
Çeşitli yollarla kente getirilen bu sular ise, çeşitli açık ya da kapalı su sarnıçlarında depolanmış ve kentin su sorunu bu şekilde giderilmeye çalışılmıştır. Ancak bunlar, depremler, doğal afetler, bakımsızlık ve çeşitli savaşlar nedeniyle 1453'te istanbul'un fethine kadar, harap bir hale gelmiştir.
II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul'u fethinden sonra, pek çok alanda olduğu gibi, kentin su gereksinmesi konusunda da ciddi çalışmalar yapılmıştır (bak. bentler; Halkalı Suları; Hamidiye Suyu Tesisleri; Kırkçeşme Tesisleri; Taksim Suyu Tesisleri; su).
19. yy'da, kentin gelişimi ile birlikte, su konusunun da daha ciddi bir biçimde ele alınması gerekmiş, özellikle yapılan yeni binalara basınçlı su verilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Bu amaçla Terkos Gölü'nden şehre su getirilmesi düşünülmüş ve 1874'te yabancı bir şirketi temsil eden Hariciye teşrifatçısı Kâmil ve mühendis Temo adına 40 yıl süreli bir imtiyaz verilmiştir. Bu imtiyaz, daha sonra "Dersaadet Anonim Su Şirketi" adı altında kurulan Fransız şirketine devredilmiş ve 1887'de düzenlenen bir mukavele ile imtiyaz süresi 75 yıla çıkarılmıştır. Cumhuriyet döneminde şirketin adı "İstanbul Türk Anonim Su Şirketi" olmuştur.
Halk arasında "Terkos Şirketi" olarak anılan Dersaadet Anonim Su Şirketi, ilk o-larak 1883'te Terkos Gölü kenarında, bugün hâlâ varlığını koruyan pompa istasyonu binasını yapmıştır.
19. yy'ın sonlarına doğru o güne kadar yeterli su tesisi bulunmayan Anadolu yakasında da su tesislerinin yapımı gereği doğmuş ve 1888'de yapılan mukavele ile bir Fransız şirketini temsil eden Karabet Sıvacıyan'a 65 yıl süreli bir imtiyaz verilmiş, 7 Haziran 19l4'te yemlenen bir mukaveleyle imtiyaz süresi 99 yıla çıkarılmıştır.
"Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi" ilk olarak 1893'te Göksu'da, Elmalı Deresi üzerinde I. Elmalı Barajı'nı inşa etmiş ve Ana-doluhisarı'ndan Bostancıya kadar olan sahada su şebekelerini oluşturmuştur.
İSİ (istanbul Sular idaresi) Dönemi: Günden güne gelişen ve gereksinmeleri artan şehrin sorun hale gelmeye başlayan su konusunun, imtiyazlı şirketler aracılığı ile çözülemeyeceğinin ortaya çıkması ü-zerine, l Ocak 1933'te İstanbul Sular İdaresi kurulmuştur.
İlk olarak Terkos Şirketi, imtiyaz süresi dolmadan 20 yıl geri ödemeli olarak 864.000 TL'ye satın alınmış ve İSl'ye devredilmiştir.
Aynı gerekçelerle, Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi de 17 Haziran 1937'de, 10 yıl oeri ödemeli 400.000 TL'ye satın alınıp İSİ'ye verilmiştir. İSİ, ilk olarak Terkos Gölü'nün 13.712.300 m3'lük kapasitesini artırma çalışmalarına başlamış, 1950'ye gelindiğinde kapasitesi 28.500.000 m3'e çıkarılmıştır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarının getirdiği coşkuyla tüm ekonomik sıkıntıya ve savaş yıllarının güçlüklerine rağmen, çok özel yetkilerle donatılan İSI, önemli işlere imza atmış, kent içerisinde pek çok su şebekesi, su depolan, arıtma tesisleri, pompa istasyonları yeniden yapılmış ya da onarılmıştır.
Kentin Anadolu yakasında ise öncelikle I. Elmalı Barajı'nın göl kapasitesi artırılmış, ardından su kapasitesi 10.000.000 m3 olan, II. Elmalı Barajı, 1955'te hizmete sokulmuştur.
1950'li yıllarda başlayan kente göç olgusu ve nüfus artışının zorlamasıyla uzun vadeli master planlar hazırlanmış ve ilk etapta Devlet Su İşleri (DSİ) ile birlikte Alibeyköy ve Ömerli barajlarının inşaatı işlerine girişilmiştir.
İSI, görevi devraldığı 1932'den İSKİ' nin kuruluşuna kadar geçen 50 yıllık süre içerisinde Avrupa yakasına verilen yıllık su miktarını 10.500.000 rrf'ten, 216.000.000 m3'e; Anadolu yakasına verilen su miktarını ise 2.400.000 rrf'ten, 115.000.000 rrf'e çıkarmıştır. 1932'de İstanbul'un nüfusu, sayım sonuçlanna göre 713.420 iken, 1985' te 5.000.000'a yükselmiştir. Buna göre 50 yılda su artışı yüzde 2.466, nüfus artışı i-§e yüzde 600 civarındadır. 1932'de kişi başına düşen su miktarı günde 50 litre iken, 1985'te bu rakam 181 litreye çıkmıştır.
1994 rakamlarına göre bugün kente ortalama günde 1.300.000 m3 su verilmektedir. Kent nüfusu 10.000.000 olarak kabul edilirse, bugün kişi başına düşen su miktarı günlük 130 litredir ve 1985'teki düzeyin altında kalmaktadır.
İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi): 20 Kasım 1981'de 2560 sayılı yasa ile, o güne kadar Belediye Fen işleri Müdürlüğü bünyesinde bir şube olan kanalizasyon işleri de Sular İdaresi'ne katılarak İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi kurulmuştur.
Yasada, istanbul'un giderek artan su sorununun, yalnızca istanbul Belediyesi' nin değil, hükümetlerin, ilçe belediyelerinin ve ilgili odaların da sorunu olduğundan harekede geniş katılımlı bir genel kurul oluşturulmuş ve iSKi çok özel ve özerk bir yapıya kavuşturulmuştur.
Vali, belediye başkam, belediye başkanının müdürler arasından seçeceği 8 tiye, ilgili 12 bakanlığın seçeceği 12 üye, çevre müsteşarlığı, İller Bankası, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve İstanbul Sanayi Odası'nca görevlendirilecek birer üye ve ISKİ'nin hizmet sahasına alınan belediyelerin başkanları ve muhtarların kendi
İstanbul Su ve
Kanalizasyon
İdaresi'nin
Aksaray'daki
merkez idare
binası.
Yavuz Çelenk,
1994
aralarından seçecekleri 5 üye ile 31 kişilik genel kurul oluşturulmuştur. Genel kurulun yılda 2 kez, mayıs ve ekim aylarında İstanbul valisi tarafından toplantıya çağrılması ilkesi benimsenmiştir.
1984 yerel genel seçimleri sonucunda göreve gelen Anavatan Partili (ANAP) belediye başkam Bedrettin Dalan döneminde, 23 Mayıs 1993 tarihli 3009 sayılı yasayla 2560 sayılı yasanın bazı maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle iSKi Genel Kurulu ortadan kaldırılmış, genel kurul yetkisi istanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi'ne verilmiş; böylece bakanlıklardan valiye, iller Bankası'ndan odalara kadar tüm kişi, kurum ve kuruluşlar devre dışı bırakılmıştır. Nitekim kısa süre sonra DSi, İstanbul'da kurduğu bölge temsilciliğinin faaliyetini neredeyse durdurmuş ve barajların yapımı, bakımı ile birlikte tüm su tesislerinin yapımı, kanalizasyon işleri, yalnızca abonelerinden aldığı paralarla yaşamını sürdüren İSKİ'ye yüklenmiştir.
Bu arada istanbul'un hızla artan nüfusu, su sorununun katlanarak büyümesine neden olmakta, özellikle gecekondu bölgelerine su ulaştırmak neredeyse olanaksız hale gelmekteydi. Şehir içi su şebekesinin önemli bir bölümü, ömrünü tamamlamıştı; kentin yeni yerleşim bölgelerine su götürme çalışmaları sürdürülürken, eski boruların yenilenmesi için gerekli kaynak bulunmasında zorlanılıyordu, istanbul'un zaten kıt olan suyunun yüzde 50 gibi önemli bir kısmı, yetersiz ve bakımsız su şebekesi nedeniyle toprağa karışıyordu. O yıllarda 6.400 km uzunluğundaki şehir içi su şebekesinin 3.500 km' lik bölümünün çürümüş olduğu gözleniyordu.
1984'e gelindiğinde istanbul, Terkos Gölü, Alibeyköy, Elmalı ve Ömerli barajlarından besleniyordu. Bu 5 yıllık süre içerisinde 1986'da başlanıp 1988 başlarında bitirilen Darlık Barajı (Ömerli Barajı' nm yedek su deposu gibi kullanılıyordu) ve yine 1988'de bir bölümü devreye sokulan Büyükçekmece Barajı, istanbul'un su sorunun çözümüne az da olsa katkı sağlıyordu.
Bu dönemde Büyük istanbul Kanali-
zasyon Projesi başlatıldı ve gerek Kuzey-Güney Haliç kolektörleri, gerekse Kadıköy sahil kolektörlerinin inşasında önemli adımlar atıldı. Yine bu dönemde 2.000 km'ye yakın şehir içi su şebekesi döşendi, iSKi bilgisayar sistemine geçirilerek, a-bonelere daha seri bir biçimde hizmet vermeye başladı.
Nüfusun yüzde 60'ı Avrupa, yüzde 40'ı Anadolu yakasında; oysa su rezervlerinin yüzde 40'ı Avrupa, yüzde 60'ı ise Anadolu yakasında bulunan İstanbul'un su kaynaklan ile nüfus dağılımı arasındaki bu ters orantı çekilen su sıkıntısının önemli bir nedenidir. Yine sıkıntının başlıca nedenlerinden birisi de, barajlar arasında bağlantı bulunmayışıdır.
1989 yerel genel seçimlerinde belediye başkanlığına seçilen Nurettin Sözen'i, yönetime gelişinin hemen birinci yılında ciddi bir sorun bekliyordu. Kurak geçen kış nedeniyle barajlar neredeyse tamamen boşalmış, İstanbul belki de tarihinin en susuz günleri ile karşı karşıya kalmıştı. İSKİ ilk ciddi sınavını o günlerde verdi, birçok ilkler o günlerde denendi. Halk arasında "yağmur bombası" olarak anılan bulutların tohumlanması sistemine dayalı yapay yağış, Yalova'dan tankerlerle su getirilmesi ve Karadeniz'den Terkos'a su aktarılması gibi yöntemlerle susuzluk bir ölçüde de olsa giderilmeye çalışıldı.
istanbul'un tarih boyunca yaşadığı bu ve benzer sıkıntıları kısa vadede azaltabilmek, uzun vadede ise kalıcı çözümler bulmak için harekete geçen iSKi, önce Darlık ve Büyükçekmece barajlarını tam anlamıyla devreye soktu. Böylece 1989 öncesinde 475.000.000 m3 kapasiteli 4 baraj hizmette iken, 1994'te 6 barajdaki toplam su kapasitesi 736.000.000 m3'e ulaştı.
Daha sonra kentin 2025'e kadar su gereksinmesini karşılayabilmek amacıyla İSKİ, Kuzey Isıranca dereleri, Sazlıdere Barajı ve Büyük Melen projelerini oluşturdu.
Kayıpları yüzde 50'lere varan çürük ve sağlıksız şehir içi su şebekesinin onanını ve yeni hatlar için ayda ortalama 100 km boru döşendi. Son 5 yılda yenilenen ya da değiştirilen boru hattının uzunluğu 4.576 km'yi buldu. Oysa 1989'a kadar İstanbul' daki içme suyu şebekesinin uzunluğu 7.000 •
237
İSTANBUL ŞEHRİ MUHİPLERİ 236
km civarındaydı. Bu çalışmalar sonucunda, su kaçağı yüzde 30'lara çekilebilmiştir.
ÎSKl'nin son dönemde yaptığı önemli çalışmalar arasında tam arıtma tesislerinin projelendirilmesi ve bir kısmının inşaatına başlanması vardır. Bunlardan Tuzla ve Küçükçekmece Tam Arıtma tesislerinin büyük bir bölümü tamamlanmıştır.
"Atıksu metrosu" olarak adlandırılan kanalizasyon şebekesi içerisinde yer alan Sefaköy Kolektörü, Tuzla Dericiler Kolek-törü, Kuzey Haliç Kolektörü ve Tüneli, Üsküdar Atıksu Kuşaklama Kolektörü, Kadıköy'den Caddebostan'a kadar olan atık-su kolektörleri bitirilmiş, diğerlerinin ise yüzde 90'a yakın bir bölümü tamamlanmıştır. Ancak atıksu kolektörleri ve biyolojik arıtma tesisleri tam olarak bitirilemediği için bu sistemden şu anda yararlanıla-mamaktadır (bak. atıksu).
Yine bu dönemde "bedava su" projesi adı altında su tasarrufu sağlamak ve gecikmiş alacakları tahsil edebilmek için, 10 m3' ten az su kullanan 430.000 aboneden, 5 yıl boyunca para alınmamıştır.
iSKi abone sayısı 1.500.000'e ulaşmış, önceleri 6 ayda bir gönderilen su faturaları 2 ayda bire indirilmiştir.
Bugün istanbul'un günlük su ihtiyacı 2.500.000 m3'tür. Oysa kente verilen günlük su miktarı 1.300.000 m3 civarındadır.
istanbul'un uzun vadeli su sorununu çözebilmek amacıyla bir master plan hazırlanmıştır. Bunlardan 10.000.000 m3 kapasiteli Yeşilvadi Regülatörü'nün Darlık'a aktarılması işlemi 1992'de tamamlanmıştır. 50.000.000 m3 kapasiteli Sazlıdere Barajı ve 110.000.000 m3 kapasiteli Kuzey Isıranca dereleri regülatörlerinin 1991'de temelleri atılmış, ancak henüz küçük bir bölümleri tamamlanmıştır.
istanbul'un 50 yıllık su gereksinmesini karşılaması planlanan Büyük Melen Projesi, Yeşilçay regülatörleri, Kirazlıdere barajları ise henüz yalnızca birer proje halindedir.
BÜNYAMlN ÇELEBi
İSTANBUL ŞEHRİ MUHİPLERİ CEMİYETİ
istanbul Vilayeti'nin izniyle 2 Temmuz 1327/15 Temmuz 1911'de kuruldu. Amacı, istanbul'un güzelliklerini ve eski eserlerini bir taraftan tanıtırken, bir taraftan da bu e-serlerin korunmaları için gerekli makamlar ile temasa geçmek idi. Cemiyetin 18 maddelik bir tüzüğü vardı. Yönetim kurulu ise başta Şûra-yı Devlet Reisi Said Halim Paşa olmak üzere, Müze-i Hümayun Müdürü Halil Edhem Eldem(-»), Adliye müşaviri olarak Osmanlı Devleti'ne davet edilen Polonya asıllı fakat Fransız vatandaşı Kont Leon Ostrorog, Düyun-ı Umumiye mektupçusu Vahid, Darülfünun muallimlerinden Ahmed Midhat Efendi(~>), Teşrifat-ı Umumiye Müdürü-i Umumisi ismail Cenanı, Maarif Nazın Emrullah, Sabah gazetesi başmuharriri Diran Kelek-yan, Osmanlı Bankası Müdür-i Umumisi M. Revoil, Divan-ı Türki-i Hıdivî Müdürü Arif, sabık Maarif Nazın Abdurrahman Şe-
ref(->), Meclis-i Emanet azası ismet, Müze-i Hümayun muhafızlarından Teodoros Makridis, Şûra-yı Devlet aza-ı sabıkasından Nusret, mimar ve Sanayi-i Nefise-i Şahane Mektebi muallimlerinden Vedat Tek(->), Şûra-yı Devlet azasından iskender Hoçi, Meclis-i Kebir-i Maarif azasından Yusuf-yan, Mülkiye Mektebi muallimlerinden Efdaleddin Bey'den (Tekiner) oluşuyordu. Esas yönetmelikte adı geçmemekle beraber bu listeye Meclis-i Kebir-i Maarif azasından "ihtifale!" lakabıyla tanınan Mehmed Ziya Bey'in(->) de ilave edildiği anlaşılıyor.
Cemiyetin üye sayısı yerli ve yabancı olmak üzere 180'e ulaşıyordu. Bunlardan bir kısmı yurtdışında yaşayan muhabir ü-yelerdi. Kurulduğundan itibaren l yıl içinde istanbul Muhipleri Cemiyeti, Türkiye' de ilk matbaayı kurmuş olan ibrahim Mü-teferrika'mn ve Kâtip Çelebi'nin hatırala-n için birer anıt yapılmasını kararlaştırmıştı. Fransa elçisinin eşi, üyelerden Bayan Bompard tarafından, Anadoluhisarı'nda Amcazade Hüseyin Paşa Yahsı(->) divanhanesinin onarımı düşünülerek, bunun i-çin rölöveler ve renkli desenler hazırlatılarak büyük boyda bir albümün yayımlanması da kararlaştırılmıştı. Yine cemiyet, Büyük Saray'ınf» Marmara tarafı surları üstünde olan ve lustinianos Evi olarak bilinen Bizans yapısının incelenmesini istemiş ve bu iş, R. Mesguisch tarafından bir dereceye kadar yerine getirilmiştir. Mesguisch araştırma kazılarını ertesi yıl sürdürmeyi tasarlamış ancak bu proje hiçbir vakit gerçekleşmemiştir. Tek kazanç, 150 altın harcanarak yapılan bazı onarımlar olmuştur.
istanbul Muhipleri Cemiyeti, şuursuzca yapılan veya yapılması tasarlanan bazı yıkım tasarılarına da karşı çıkmıştı. Bunlar arasında Feyzullah Efendi Medresesi(-»), Haseki Hamamı'mn yıktırılması ile Gülha-ne Parkı girişi (Soğukçeşme Kapısı) etrafında surların kaldırılması hususundaki projeler vardır. Cemiyet bu teşebbüslere şiddetle karşı çıktığı gibi "Lale Devri" denilen 18. yy'ın ilk yarısındaki Türk sanatı üslubunun güzel eserlerinden, Kuledibi'n-deki Bereketzade Ceşmesi'ni(-») eski yerinde restore ettirmiştir. Aziz Oğan, bu cemiyet hakkındaki yazısında, üyelerin istanbul'u, Türkü ve Türkiyeyi seven kişilerden oluştuğunu yazar. Fransız elçisinin e-şi Bayan Bompard da bunlardan biridir. Ancak, Türk ordusu 1912-1913 Balkan Savaşı felaketinde Edirne'yi geri almaya çalışırken, Elçi Bompard'ın Cemal Paşa'ya "Edirne'de niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz? Sizi Edirne'ye bağlayan birkaç kubbeden başka ne vardır ki!" sözü, bu dostların (!) Türkleri ve Türkiye'yi ne derecede saydıklarını gösteren bir işarettir.
istanbul Muhipleri Cemiyeti kurulduktan sadece birkaç yıl sonra I. Dünya Sava-şı'nın (1914-1918) kargaşası içinde kayboldu ve unutuldu gitti. Ancak yıllar sonra bu cemiyet veya kurumu yeniden canlandırma yolunda bir girişim Reşid Safvet Atabi-nen(-0 tarafından yapıldı. Atabinen 1923' te kurduğu Türk Seyyahin Cemiyeti'nde
(Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu) istanbul'u Sevenler Kurumu adı altında, cemiyeti canlandırmak istemiş ve eski cemiyetten kalan 800 liralık bir parayı bu yeni kuruluşa devrettirmiştir. "istanbul'u Sevenler Grubu", her ay toplantılar yaparak şehrin tarihi eserleri ile ilgili şikâyet ve dileklerini gerekli makamlara iletiyordu. Bu kuruluşun aldığı kararlar, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Bellete-ni'nde raporlar halinde yayımlanmıştır. Bu arada yapılan hizmetler hususunda, 1943' te ibrahim Müteferrika'mn mezar taşının, bulunduğu Hasköy Mezarlı-ğı'ndan, Galata Mevlevîhanesi naziresine taşınarak birçok benzeri gibi kaybolmaktan kurtulmasına işaret edilebilir.
istanbul'u Sevenler Grubu da yavaş yavaş bu türden konulara ilginin azalması ve istanbul'u gerçekten sevenlerin bu dünyadan birer birer göç etmeleri üzerine sessizliğe gömülerek unutuldu gitti, istanbul'u Sevenler Grubu 1940'lı yıllarda bazı eski eserler ile ilgili olarak öneri, temenni ve kararlarını aynca küçük broşür halinde de yayımlamıştır.
istanbul Muhipleri Cemiyeti, "Umumi Rapor" başlığı ile 1329/1913'te bir rapor yayımlamıştı. Tüzüğü ise daha önce, So-ciete deş amis de Stamboul Status adı ile istanbul'da 1912'de basılmıştı. Ünlü Bizans tarih ve medeniyeti uzmanı, Sorbonne öğretim üyelerinden Charles Diehl(->) tarafından yazılan "Leş amis de Stamboul" başlıklı bir yazı, Türkçe ve Fransızca 4 sahi-felik bir broşür halinde basıldıktan başka, Galata'da Bereketzade Çeşmesi'nin restorasyonu münasebetiyle, Bereketzade Çeşmesi -Lafontaine de Bereket-Zade adı ile Türkçe ve Fransızca bir kitapçık da yayımlanmıştır. Cemiyet, kurtarılması hususunda büyük özen gösterdiği Kanlıca'daki Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı divanhanesi hakkında da içinde başta Pierre Loti olmak üzere pek çok kişinin yazıları olan renkli resim ve rölöveler ile zenginleştirilmiş, Leyali deş Koeprulu â Anadoli His-saKParis, 1915) adlı büyük bir de albüm-kitap yayımlamıştır.
Bibi. A. Ongan, "Türk Müzeciliğin 100'üncü Yıldönümü", TTOKBelleteni, S. 62 (1947), (ayrıca broşür olarak "istanbul'u Sevenler Grubu Yayını" olarak da basıldı); S. Eyice, "istanbul'u Sevenler Birleşiyor (istanbul Muhibleri Cemiyeti), Yıttarboyu Yakın Tarih Dergisi, S. 6 (Eylül 1978), s. 47-49.
SEMAVi EYİCE
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Türkiye'nin halen faal en eski yükseköğretim kurumu olan istanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) dünyada hâlâ faal en eski genel mühendislik yüksekokuludur. Bir mühendislik okulu olarak da, günümüzde faaliyetini sürdüren okullar arasında, Paris'teki Ecole dePonts et Cbaussees'd.en (1747) ve Madrid'deki Escuela Tecnica Superior de Ingenieros Navalefden (1772) sonra gene en eskisidir. Halen istanbul'da 210 hektar alan tutan beş kampusa dağılmış tesisleri içinde yaklaşık 20.000 öğrenciye eğitim veren iTÜ Türkiye'nin en ge-
lişmiş üniversitelerinden biri olup gerek a-raşnrma gerekse de eğitimiyle Türkiye dışında da yaygın bir şöhret sahibi Türk yükseköğretim kurumlan arasında en önem-lilerindendir.
Tarihçe
I. Mahmud döneminde (1730-1754) Sadrazam Topal Osman Paşa yeni kurulmuş o-lan humbaracı ve topçu birliklerinin genel düzeylerinin yükseltilmesi amacıyla bir o-kul kurulmasını emretti. Bu görev, humba-racüann komutanı ve Müslümanlığı seçmiş asilzade bir Fransız piyade generali olan Humbaracı Ahmed Paşa 'ya(->) verildi. Okul 1734'te Üsküdar'da Humbarahane adıyla açıldı ve Mehmed Said Efendi idaresinde eğitime başladı. Ancak yeniçerilerin karşı koyması üzerine kısa bir süre sonra kapatıldı.
Osmanlı imparatorluğu içinde teknik ve bilimsel eğitimin temelli kurulabilmesi ise ancak askeri bir facianın, donanmanın ve devletin bazı ileri gelenlerine modernleşme konusunda biraz daha geç kalınması halinde tüm devletin elden gidebileceği korkusunu vermesinden sonra gerçekleşebilmiştir. 6 Temmuz 1770'te -daha sonra Çeşmenskiy namıyla .şöhret yapacak olan- Kont Aleksey Grigoryeviç Orloff (1737-1807) kumandasındaki 24 parçalı Rus Çarlığı Baltık donanması, Çeşme Li-mam'nda 20-25 parçadan ibaret olan Osmanlı donanmasını yakarak imha edince, Gazi Hasan Paşa, Çeşme faciasına neden olan yetersizlikler ve alınması gereken tedbirler konusunda III. Mustafa'yı ikna etmiş ve medrese dışında modern bir eğitim kurumunun devletin bekası için gerekli olduğu konusunu padişaha aktarmıştır.
Belirli bir hazırlık döneminden sonra Haliç'te tersane yanında yeni okul Mühen-dishâne-i Bahri-i Hümayun(->) adı altında 1773'te açıldı.
1789'da III. Selim'in tahta çıkması Mühendishane için yeni bir gelişme döneminin başlangıcını oluşturdu. Bu ileri fikirli padişah, devraldığı imparatorluğu moder-nize etmeyi kafasına koymuştu. Önemli hedeflerinden biri de babası III. Mustafa' mn mirası olan Mühendishane'yi geliştirmekti.
III. Selim, eski bahri (denizel) mühen-dishaneye 1795'te bir de berri (karasal) mühendishanenin eklenmesini sağladı. Bundan önce 1792'de bir Mühendishane-i Sultani kurulmuş, bu okulda iki yıl zarfında Enderun mezunlarından seçilenler mühendislik eğitimine alınmışlardı. Bu hazırlık süresi sonunda Mühendishane-i Sultani lağvedilmiş, bunun mezunlarıyla da Mühendishane-i Fünun-ı Berri-i Hümayun veya kısa adıyla Mühendishane-i Berri-i Hümayun^) kurulmuştur.
III. Selim Mühendishane'nin görevleri ve yönetimi ile ilgili tarihi bir de ferman yayımladı. Çağdaş üniversite anlayışında hükümlerle dolu olan ve bu nedenle Türk yükseköğretim tarihinde çok önemli bir yeri bulunan bu ferman, 1210/1795 Kanunnamesi olarak bilinir.
III. Selim'in bu fermamyla yeni imkân-
Istanbul
Teknik
Üniversitesi
eski Maçka
Maden
Fakültesi ana
kapısı
(Maçka
Silahhanesi).
ITÜArşivi
lara kavuşan Mühendishane için 1796'da Üsküdar'da bir de matbaa kuruldu ve buna Darü't-Tıbaatü'l-Mamuretü's-Sultaniye ya da Darü't-Tıbaatü'l-Sultaniye adı verildi (bak. Mühendishane Matbaası).
1847'de ingiltere'den tahsilden dönmüş olan Mühendishane Nazın Ferik Bekir Paşa bir layiha ile okulun binasının tamir o-lunup teşkilatının yeniden düzenlenmesini idadi (lise) ve yüksekokul kesimlerinin birbirlerinden ayrılmasını ve yüksekokulun da harbiye ve mimari kısımları olarak iki fakülteye bölünmesini teklif etmiştir
1864'te Mühendishane'nin idadi sınıfları, diğer askeri okulların (Harbiye, Bahriye, Tıbbiye) idadi kısımları ile birleştirilerek Galatasaray'da Mekâtib-ildadi-i Umu-
istanbul
Teknik
Üniversitesi
arka kapısı
(eski ön kapı).
İTÜ Arşivi
Dostları ilə paylaş: |