olan bir toplumda yaşadığımız gerçeğini dikkate aldığımızda. Mesela orada da Hindistan’ınkini de yazdık. Hindistan’ın Anayasası, hani bu konuda en ileri örneklerden, birbirine güvensiz birçok toplumun bir arada yaşadığı Hindistan Anayasası 395 maddelik sonuçta. Dolayısıyla mesele olan her şeyi uzun uzun onun içinde anlatmak gerekiyor. Toplumda ne kadar fazla bölünmüşlük varsa, ne kadar fazla güvensizlik varsa anayasada o kadar fazla cümle, o kadar fazla kelime geçmesi gerekiyor sonuçta baktığınızda. Herhâlde bunu bence dikkate almak lazım.
İkincisi bizim açımızdan önem taşıyan husus, Anayasa yapım sürecinin tasarımı meselesi. Yani, genelde artık yine kabul görüyor, içinde ne yazdığından daha önemlisi yapım sürecinin nasıl tasarlandığı… Biz sürecin doğru adreste başladığını düşünüyoruz. Ama bu 31 Aralık 2011’in bir son olmadığı kanaatindeyiz ve son olmaması gerektiğini düşünüyoruz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Son değil zaten.
ATİLLA KART (Konya) – Öyle değil.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Öyle olduğunu düşünüyoruz. Şuraya özellikle yazdık. Şimdi, ben size biraz evvel dedim, biz TEPAV’da aynı kanaatte değiliz. Biraz önce söylediklerim de dâhil pek çok konuda.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Zamanın önemi açısından vurgu yaptık.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Ama şunu bence unutmamak lazım: Eğer iyi bir tartışma süreci örgütleyebilirsek bu bir yıl içerisinde, bu altı ay içerisinde, zaten beklediğimiz şey herkesin fikrinin bu süreç içinde değişmesi. Yani herkesin fikrinin eskisine göre daha farklı olacağı bir sürecin zaten tasarlanması lazım, bir tartışma sürecinin bence üzerinde durmak lazım. Dolayısıyla da bu katılımlı süreç nasıl tasarlanmalı meselesi üzerinde düşünmek gerekiyor. Aslında, bizim şimdiki tasarımda gördüğümüz önemli problemlerden bir tanesi, Meclisin katılımlı süreçte organik ilişkisi ya da karşılıklı ilişkisi yeterince ele alınmamış bir meseleymiş gibi gözüküyor. Oraya biz birkaç tane örnek yazdık, yalnızca bu… Sayın Meclis Başkan “Bunu, tartışmaları bayram havasında yapalım.” dedi. Onu yapabilmek için işte biraz daha bence üzerinde düşünülebilecek mekanizmalar olabilirdi diye düşünüyoruz biz. Bizim başlangıçtaki önerimiz böyleydi, bunu ben Cemil Bey’e anlattığımızı hatırlıyorum en başında. Yani sizin aynen düşündüğünüz gibi bir olgunlaştırma, yazım ve Meclisteki Anayasa süreci ama onun dışında da bir “Toplumsal müzakere formu.” dedik biz ona. Şeye benzeyen, hani Birleşmiş Milletlerde işlerken Genel Kurula herkesi alamıyorlar tartışmalara ama böyle forumlar oluşturuyorlar değişik konularla ilgili, içinde tartışmalar olsun, olgunlaşsın diye sonuçta. Dolayısıyla Meclisin aslında bu tartışma sürecini destekleyecek, tartışma sürecinden faydalanacak bir mekanizmayı ihdas etmesinin biz faydalı olabileceğini düşünüyoruz başlangıçtan beri, bunu bir kere daha söylemiş olayım.
Burada da katılımı artırmaya yönelik çok yönlü süreç tasarlanabilir. Biz yine TOBB’la beraber 2007’de aslında Anayasa platformu düzenlemesiyle katılımlı bir anayasa yapımının mümkün olabileceğini kendimiz gördük öncelikle.
İkincisi, bu son dönemde de yine Odalar Birliğinin isteği üzerine bu TBMM sürecini destekleyecek vatandaş toplantıları planlıyoruz. Ama bunların da, şimdi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve diğer STK’larla beraber oldukça katılımlı, oldukça çok sayıda ve hani meşru ve millî kabul edilebilecek kurumu bir araya getirip böyle bir şeyi yapmanın hazırlıklarını yapıyoruz. Ama bu sürecin de mesela Meclis ile bağlantısını da kurmak gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda yok, o yürütülen tasarım kendi başına yapılmış. Bunun yanında paralel olarak ayrıca yürüyecek bir mekanizmaydı tasarlanmış hâlde.
Bunlar da örnekler, dünyada hiçbir yerde yok değil. Bu, genel, Amerika’da eyaletlerin özellikle yasal değişikliklerini böyle toplantılarda tartışıyorlar. Bunun bir de tabii teknik altyapısı var, buradaki görüşleri bir ekrana yansıtabilmeyi amaçlayan. Çok yakınlarda İzlanda’da aslında benzer bir şekilde anayasa yapıldı. Yalnızca İnternet üzerinden yapılmadı, aynı zamanda bu toplantılarla yapıldı. Milletin doğrudan anayasa sürecine katılımını sağlayacak yöntemler tasarlayabilmek mümkün.
Yine, sizin de bence düşündüğünüz şeylerden biri o notlarımın içinde. Taslak çıktıktan sonra da bu katılımlı süreç bitmiyor, bence aslında ondan sonra da başlıyor, özellikle anlatmak ve sonuçlandırmak için süreci benzer bir yeni süreci tasarlamak gerekecek.
Şimdi, biz her bir Anayasa başlığını ayrıntılı tartışmak gerektiğini düşünüyoruz, onlar da burada. Hani temel felsefe, hak ve özgürlükler, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü… Bu konularla ilgili adım atılması gerekiyor, en azından adım atılıp atılmayacağının belirlenmesi gerekiyor. Hani daha sert bir dizi şey hazırladı Levent, biz onları buraya koymadık. Onlar üzerinde biz kendi aramızda tartışıyoruz zaten bunları nasıl tartıştırırız diye de tartışıyoruz. Yani salonda kavga çıkartmadan bunlar nasıl tartışılır diye de yöntem bulmaya… Etnik kimlikler, azınlıklar, vatandaşların siyasete etkin katılımı, siyasi partiler, Seçim Kanunu -Bunların hepsinin birlikte- hükûmet sistemi, yasama, yürütme ve idari teşkilat, asker-sivil ilişkileri, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı, hukuk devleti… Bunların hepsinin aslında bu tartışma sürecinde en azından temel ilkeler bağlamında elden geçirilmesi gerekiyor ve buna göre da karşılaştırmalı aslında birçok ders ortaya çıkartmak gerekiyor. O karşılaştırmalı dersleri de aslında biz uluslararası uzmanlardan bilgi alarak oluşturmaya çalışıyoruz bu ara, katılımlı anayasa yapımında. En son İzlanda’dan şimdi birini davet edeceğiz, Türkiye’de birkaç tane öyle toplantı düzenlemek bir iki şehirde... Bir iki şehir olunca tabii, Ankara, İstanbul olur büyük bir olasılıkla şimdilik. Sonra da diğer konularda da aslında karşılaştırmalı metinler çıkartmaya çalışıyoruz, hükûmet sistemleri, yüksek yargı kurulları, yerel yönetimler konusunda.
Şimdi, temel hak ve özgürlüklere ilişkin meselelere gelirsek, katılımlı süreç olması önemli, bir de temel hak ve özgürlükler önemli konulardan bir tanesi. Bizim 2007’de yaptığımız tartışmalarda da gördüğümüz şuydu: Türkiye’de STK’lara baktığınızda aslında temel hak ve özgürlükler alanında genel bir mutabakat var, aslında bir bilgi de mevcut. Yani insanlar, herkes kendi meşrebine göre meselenin ne olduğu konusunda aslında fikir sahibi. Sorunlar var ama en azından tartışabilecek, daha malumata dayalı tartışabilecek bir ortam da var. Burada, önümüzdeki dönemde işte temel hak ve özgürlükleri sınırlama rejiminin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi… Bunlar bizim aklımıza ilk gelenler, önemli olduğunu düşündüğümüz konular. İfade özgürlüğünün, şiddeti savunmama ve şiddeti davet etmeme koşuluyla tüm düşünce açıklamalarını suç olmaktan çıkaracak biçimde genişletilmesi, ana dili Türkçe olmayan vatandaşların kamu hizmetlerinden ana dillerini kullanarak faydalanmaları. Anayasa Mahkemesine yasaların Türkiye’nin taraf olduğu insan haklarına ilişkin sözleşmelere uygunluğunu denetleme yetkisinin verilmesi. Böylece, o sözleşmeleri bir nevi hakikaten hukuk sistemimizin üstüne doğru çıkartmamız. Bireysel başvuru hakkının genişletilmesi, kamusal alanda dinsel sembollerin kullanılmasının kamu hizmeti ölçütüne göre düzenlenmesi… Yine bu da tartışılması şart olan önümüzdeki dönemde meselelerden bir tanesi. Bu, bir taraf. Daha çok üzerinde aslında hani bilgi sahibi olunduğu için tartışmaların kolay yapılabileceği taraf. Anayasal mimari ise aslında STK’lar çerçevesinde bakarsanız Türkiye’de çok bilinmeyen yani temel hak ve özgürlüklerin korunması ve kullanılmasına ilişkin ana kurumsal yapının çok fazla bilinmediğini düşünüyoruz biz. Üzerinde düşünülmediğini de düşünüyoruz aynı zamanda buradaki mekanizmaların. Dolayısıyla böyle ne mutabakat var ne bir tartışma ortamı ne yeterli malumat var, bu alanın aslında biz son derece önemli olduğunu düşünüyoruz TEPAV’da. Bizim çalışmalarımız da, buraya bir bölümünü yazdık, daha çok o konularla ilgili. Biz yeni seçim sistemi nasıl olmalı diye çalışıyoruz. Bir ilk çalışma yaptık, yüzde 4’ün daha optimal bir baraj olduğunu düşündüğümüzü açıkladık. Açıkladık demeyeyim, gösterdik. Değişmiyor çünkü sonuçlar, hani parlamentoda hem halkın sesi yansıyor hem de yönetimde istikrar yüzde 4 barajla iyi sağlanıyor. 3’e indiğinizde durum değişmiyor sonuçta.
Merkezî yönetim, yerel yönetimler ilişkisi üzerine şimdi bir dizi çalışmayı Emin Beyler yürütüyorlar. Siyasi Partiler Kanunu, Meclis İçtüzüğü ve aynı zamanda hükûmet sistemi meselesinin de bu çerçevede ele alınması gerektiğini düşünüyoruz biz. Yine, yaklaşımımız genellikle teknik. Yani diğer hani, hükûmet sistemi, Türkiye’de bölgesel yapı, merkezî yönetim yerel yönetimler ilişkisi nasıl olsun meselelerine bizim yaklaşımımız daha çok şeyle ilgili… Durayım mı, yavaşlayayım mı?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Gayet iyi…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok güzel gidiyor, son on dakikası kaldı Hoca’nın.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Tamam, hemen Hoca’ya da vereceğiz şimdi.
Bunların hepsinde bizim yaklaşımımız bürokrasinin artmaması, yolsuzluklara daha açık bir yapının, zor denetlenebilir bir yapının ortaya çıkmaması. Bu çerçevede neler yapılabilir, etkinlik nasıl sağlanabilir ona bakmak istiyoruz. O çerçevede çift meclisten, işte başkanlık sistemine ve yargı sistemine kadar bir dizi konuda zaten çalışma yürütüyoruz, bazı da fikirlerimiz var aynı zamanda bunlarla ilgili.
Yine yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin aslında üniter devlet içerisinde de ademimerkeziyetçiliğin mümkün olduğunu düşünüyoruz, o çerçevede bir dizi çalışma yürütüyoruz.
Ekonomi söz konusu olduğunda da özellikle bu kamu yararı ve kamu hizmeti kavramlarından başlayarak, geçtiğimiz dönemde iktisadi karar almayı zorlaştıran meselelerden başlayarak bu düzenleyici ve denetleyici kurumlara anayasal güvenceler verilmesine doğru giden bir dizi aslında çalışmamız var, onların da önemli olduğunu düşünüyoruz iktisadi işleyiş açısından.
Sonuçta da -bitireceğim demiştim hemen- geniş bir mutabakat zemini var bu yeni Anayasa konusunda. Meclisin de bu çerçevede çok güzel bir başlangıç yaptığını düşünüyoruz bu fırsatı kullanmak üzere. Şimdi, bence Meclisin tasarladığı sürecin katılımcılık açısından biraz zenginleştirilmesi gerekiyor bu nasıl yapılabilir diye. Biz de bu sürece destek sağlayabileceğimizi düşünüyoruz böyle bir süreç başladığı zaman diyeyim ve burada susayım.
Bir şey atladıysam sen söyle şimdi.
DOÇ. DR. LEVENT GÖNENÇ – Yok, hepsi tamam.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Hocam.
DOÇ. DR. LEVENT GÖNENÇ – Çok teşekkür ediyorum.
Aslında Güven Hoca bizim yapmak istediğimizi ve ne yaptığımızı çok güzel özetledi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Güven Hoca gösterge bilimci mi?
PROF. DR. GÜVEN SAK – Hayır, ben iktisatçıyım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İktisatçı, tamam…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Dili de çok güzel.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Buyurun.
DOÇ. DR. LEVENT GÖNENÇ – Şimdi, sonuçta baktığınızda aslında bizim 2007’den beri yapmaya çalıştığımız bir şey, bence tam zamanına geldik. Hep katılımlı süreç diyoruz, hem daha fazla sivil toplumun katılımı diyoruz vesaire ve 2007’de bunun provasını yaptık ve şimdi bunu daha geniş yapmak istiyoruz. Bunun çeşitli nedenleri var aslında, çok belki uzun uzun da tartışabiliriz bunu, belki bütün gün tartışabiliriz ama çok kısaca belki şunu söyleyebilirim: Bizim anayasa hukuku literatürümüzde ve Anayasa geleneğimizde Anayasa yapımı çok üstünde durulmuş bir konu değildir. Galiba biz ilk defa bu kadar Anayasa’yı nasıl yapmalıyız diye tartışıyoruz. Geçmişte daha çok anayasaları içerikleriyle tartıştık ve dolaysıyla sonrasında da dikkat ederseniz anayasalar yapıldı yine içeriklerini tartıştık ama yahu, “İyi bir anayasa nasıl yapılır?”, “Anayasa yapmak nedir?” sorusunun cevabını pek bilmiyoruz. Ama dünyada bunu yeni yeni öğreniyor aslında ve son yıllarda artık anayasanın yapım yönteminin anayasanın içeriği kadar, hatta daha önemli olduğu söyleniyor. Dolayısıyla özellikle de vatandaş katılımının da, bireylerin katılımının da bir anayasa yapım sürecinde hak olduğu, her şeyin ötesinde bir hak olduğu, hatta çok ilginç bir karar vardı Birleşmiş Milletlerin, yanımda getirmedim, yazdıklarımın arasında var o da, Kanada’da bir kabile şefi başvuruyor, diyor ki: “Siz bizi anayasa toplantılarına çağırmadınız. Bu benim anayasal hakkım.” Birleşmiş Milletler komitesi karar veriyor: “Evet, bu madde 25 çerçevesinde siyasal bir haktır, katılma hakkıdır. Daha ne olsun ki, bundan öte ne olabilir? Anayasasına katılmayacaksa adam neye katılacak?”
Şimdi, biz bu noktalara yeni geliyoruz dolayısıyla biz, gerçekten süreci çok önemsediğimiz için belki fazla vurgu yapıyoruz ama bu, gerçekten çok önemli. Bir yandan da şunu düşünüyorum: Eğer süreç bir anlamda sivil toplumda da devam ederse paralel olarak, parlamentoya çok önemli bir veri sağlar. İki noktada avantajımız olacaktır. Bir, Parlamentodaki ve Uzlaşma Komisyonundaki eğer olacaksa bir gerilimi azaltacaktır. Çünkü sivil toplumda önceden meseleler belki çok daha ateşli bir biçimde tartışılacak ama kontrol içinde ve dolayısıyla görülecek ne olduğu. Orada belki hani o tansiyon düşecektir. Bu, Uzlaşma Komisyonu için bence çok önemli ama bir başka önemli nokta, biz sivil toplumda eğer bu tartışmaları örgütleyebilirsek anayasal talep ve beklentileri tespit etmiş olacağız. Oradan anayasa hükmü beklemiyoruz, kimse anayasa yazmayacak orada ama ne bekliyoruz? Nihayetinde yollayacağımız yer neresi ? Halk oylaması ile yine halk. O zaman en başta biz “Ne bekliyorsun anayasadan?”, “Ne istiyorsun?” sorusunu doğru formüle edersek karşılığında bir şeyler alabileceğimizi ve bunu Komisyona aktarabileceğimizi düşünüyoruz. Çünkü bu, dünyada yeni bir şey ve artık vatandaşa güvenmemiz gerekiyor, ne istediğini sormamız gerekiyor. Ardından onların kuşkusuz formüle edilmesi sizlerin işleri en iyi şekilde yapacaksınız mutlaka ama elinizde böyle bir veri olduğu takdirde bu sizi çok büyük ölçüde hem rahatlatacak hem de anayasanın meşruiyetini artıracak. Çünkü 1.000 kişilik bir toplantıdan çıkacak bir sonuç ya da bir görüş kimsenin kolay kolay “hayır” diyemeyeceği bir şeydir. Dolayısıyla bizim “katılım, katılım, katılım” dememizin en önemli nedenlerinden biri de bu. Yani sonuçta çıkacak metnin meşruiyetini büyük ölçüde artırabilmek, ona bir altyapı hazırlayabilmek.
Bu yüzden, anayasal sorunlar konusunda kuşkusuz Güven Hoca’mın da söylediği gibi çalışmalarımız var ama bunları öne çıkarmaktansa biz sürece ağırlık vermeyi uygun görüyoruz. Kuşkusuz zamanı geldiğinde hani onlar da konuşulur ama süreç içinde zaten o toplantılardan elde edeceğimiz sonuçlarla biz bir şeyleri toparlarken kendi görüşlerimizi de mutlaka aralarına koyacağız ama asıl işimiz derleyip toplamak ve orada bilmiyorum yani her sivil toplum örgütü gelip kendi fikrini anlatıyor ama bizim TEPAV’da Güven Hoca’nın söylediği gibi böyle bir şey değil ama farklı görüşleri alternatifli olarak derleyip toplayıp size bir metin sunabilmek istiyoruz. Dolayısıyla bizim Anayasa yapım sürecine en büyük katkımız bu olur. Yoksa bir taslak hazırlamak vesaire, bunlar kuşkusuz yapılabilir ama herhâlde bu çok yenilikçi ve eminim ki sizin tarafınızdan da çok da tercih edilecek bir şey olmaz çünkü elinizde birçok taslak vardır. Ama böyle bir süreç herhâlde çok daha faydalı olur Türkiye açısından da diye düşünüyoruz dolayısıyla bu bizim anayasa hukukumuzda da olmayan bir şey, benim için heyecan verici bir şey. Yapabilirsek, olabilirse belki de biz dünyaya da örnek olacak, özellikle Orta Doğu ülkeleriyle çalışıyoruz şimdi, onlara da bir örnek olabilecek bir Anayasa yapım sürecini tasarlamış olacağız. Çok merak ediyorlar orada mesela, “Siz ne yapıyorsunuz?” diye. Gidip konuşuyoruz, görüşüyoruz, anlatıyoruz bunları, çok heyecanlanıyorlar. Çok ilginç bir deneyim olacak, işte İzlanda’dan sonra, Nepal’dan sonra belki bir Türkiye örneği olacak. Bu fevkalade bence gurur verici bir şey olur eğer yapabilirsek.
Teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sağ olun.
Çok teşekkür ediyoruz değerli arkadaşlar. Gerçekten ilginç, yönteme ağırlık vermek lazım. Anayasa yapım usulü, orada kendisini bağlayacak olan milletin talebinin “erga omnes” niteliğinden daha önce oraya aktarılması…
Ben iki noktada görüşünüzü alacağım. Birincisi, mukayeseli çalışmalarda, bilhassa ileride taslak falan üretebiliriz de diyorsak işlevsel denklik ilkesinden yararlanıyor musunuz? Hocam size bu soru.
Sevgili Başkan bu seçim sistemi bir anayasa sorunu mu, yoksa alt norm sorunu mu? İki tane, başka bir şey yok.
Teşekkürler, çok yararlandık. Biz de o nedenle bizzat şey yaptık, o nedenle katılıma önem verdik.
Atilla Bey de bir soru soracak herhâlde.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, öncelikle, tabii, TEPAV olarak yaptığınız ve bundan böyle de yapacağınız çalışmaların ben bu sürece ciddi katkı sağlayacağına yürekten inanıyorum. Yani belirli kavramların açıklık kazanması, somutlaşması anlamında çok ciddi çalışmalar yaptığınızı biliyorum.
Bu süreçte de tabii “katılım” diyoruz, “toplumsal uzlaşma”, “toplumsal sözleşme” diyoruz. Orada tamamen biraz kamuoyuna bu noktada bilgi sunmak amacıyla soruyorum: Hep kavramlar Türkiye’de kişi ya da kurumların kendi konjonktürüne göre kullandığı bir hâle geliyor. Hükûmet istikrarı var, siyasi istikrar deniliyor Türkiye’de. Yani Türkiye’de siyasi istikrar mı var, yoksa hükûmet istikrarı mı var? Bunu biraz açalım bence çünkü oradaki o istikrarın
oradaki o istikrarın niteliğine göre anayasa yapım süreci de olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilenecek. Bunu özellikle değerlendirmenize, takdirinize, açıklamanıza sunmak istedim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sartori’den de faydalanarak diyor Atilla Bey.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Evet, o ayrımı yapmak gerekiyor zaten.
ATİLLA KART (Konya) – Ama yani bu ayrım yapılmadan her şeyi konuşuyoruz Türkiye’de. Bu temel ayrımı yapmadan…
PROF. DR. GÜVEN SAK – Biz, sizin dediğinizle de yakından alakalı, seçim sistemi meselesiyle de yakından alakalı. Arato buradayken herhâlde değil mi, onu buraya Ankara’ya bir getirdiğimizde biz şeyi sorduk, daha doğrusu Vehbi Dinçerler salonda sordu, “Bir anayasanın meşru olarak kabul edilmesi için nedir oran?” dedi. O da “Yüzde 50, Almanya’da yüzde 90 vesaire” dedi, ondan sonra dedi ki: “Toplumda bölünmeyi yaratan ana husus neyse, onun tarafları uzlaşsa, o yeterlidir” dedi. O zaman mesela AKP ile CHP’nin uzlaşmasıydı. Dolayısıyla, sonunda da tartışmayı şeye getirdi, “AKP ile CHP’nin üzerinde uzlaştığı anayasa meşrudur” dedi ama şimdi Türkiye’ye bakarsanız bir de üzerine şimdi bunun Kürt meselesiyle ilgili başka bir şey daha eklendi bence, bu laik-antilaik çatışmasının üzerine bence Türkiye’de o daha tam sonuçlanmadan bir yeni bölünme daha eklendi, bugün tartışmalarımıza yön veren en azından, kafamızın hep arkasında olan bir başka mesele daha var. Şimdi bence çok daha geniş bir uzlaşma gerekiyor. Bence dört partilik bir uzlaşma gerekiyor, benim gördüğüm. Şimdi, bu uzlaşmayı bence bütün unsurlarıyla yerleştirebilmek için, bir sistem tasarımıyla, bir mimariyle oturtabilmek için yerine hem hükûmet sistemiyle ilgili, hem seçim sistemiyle ilgili hem Meclisin işleyişiyle ilgili bence bu mekanizmanın nasıl işleyeceğine dair bir fikrin bence oturması lazım Türkiye’de. Ben o açıdan problemimiz olduğunu düşünüyorum, o açıdan onu çözmek için de bunların hepsini birlikte, yani siz anayasanın içine onları yazmayabilirsiniz ama onları beraber düşünüp yeni sistemimiz şu olacaktır üzerine düşünmüş olmamız lazım bence.
DOÇ. DR. LEVENT GÖNENÇ. – Şimdi, tabii, madem Sartori dedik, hemen onunla ilgili ekleyeyim: Hakikaten onun Anayasa Mühendisliği kitabı biliyorsunuz iki bölümden oluşur, hükûmet sistemi, sonra da seçim sistemi. İkisini ayrı düşünemezsiniz. Çünkü bunlar birbirine bitişik olarak sonuç doğurur. Ona ben de katılıyorum, yani seçim sistemini ayrı düşünemeyiz. Çok kısa sizin söylediğiniz noktaya işaret edeyim, çok haklı bir şey söylüyorsunuz, karşılaştırmalı örnekler açısından tabii ki. Orada ben hep şunu söylüyorum: Yeni bir kavram var, bu karşılaştırmalı çalışmalarla ilgili literatürde, deniyor ki, “seçici karşılaştırmacılık.” Bu çok fevkalade tehlikeli bir şey. Dolayısıyla aslında zaman zaman yapılan bu ama bunu yapmamamız lazım. Mesela… İşte birçok çalışmada bizim aslında bütün derdimiz bu seçici karşılaştırmacılıktan uzaklaşmak ve olabildiğince objektif veri sağlamak.
Son nokta, var mı vaktim yoksa bitiriyorum?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bitti.
DOÇ. DR. LEVENT GÖNENÇ. – Ben o ayrıma katılıyorum, bir tek şey söyleyeceğim: Özellikle anayasa yapım sürecinin siyasal istikrara da katkıda bulunacağını düşünüyorum. Şu anlamda: Bir platform oluşturup insanların çok önemli konuları tartışabileceği meşru bir alan olabilir. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oktay Bey, bir cümle herhâlde.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir öğrenmek istiyorum: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle beraber çalışıyorsunuz değil mi efendim, onlar adına yürütüyorsunuz?
PROF. DR. GÜVEN SAK – Evet.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, biz onları da çağıracağız, diğer komisyon, orada da siz mi geleceksiniz?
PROF. DR. GÜVEN SAK – Yok, kendileri gelecek.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Peki, şu doğru olur mu: Çoğunluk açısından biraz önce AKP ve CHP örneğini verdiniz. Biz de desek ki, Türkiye’de büyük bir çoğunluğu uhdesinde bulunduran iki üç tane sivil toplum örgütünü çağırsak yeter. Doğru bir yaklaşım olur mu?
PROF. DR. GÜVEN SAK – Düzelteyim ben dediğimi: Ben öyle demedim, ben şöyle dedim…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – CHP ile AKP yapsın noktasına geldi, hayır ben sadece öğrenmek istiyorum.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Hayır hayır, ben demedim. Ben yalnızca şunu söyledim: Ben hemen önce örneğimi düzelteyim, teşbihte hata olmaz ama yanlış anlaşılmaması lazım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hatasız da teşbih olmaz tabii.
PROF. DR. GÜVEN SAK – Yanlış anlaşılmaması lazım: Şimdi Arato’yu buraya çağırdığımızda “Memleketin en önemli meselesi laik-antilaik çekişmesidir, onun taraflarının üzerinde uzlaştığı anayasa o çekişmenin taraflarının üzerinde uzlaştığı anayasa” diyerek lafı AKP ile CHP’ye o getirdi. Ben de dedim ki, bugün ama dünya değişti. Şimdi, geldiğimiz noktada Türkiye’de başka bölünmelerin de içerisindeyiz. Bu ne kadar iyi bir komisyon var ki karşımızda şimdi hepinizin birlikte sizin de zaten üzerinde anlaştığınız nokta o, dört partinin üzerinde uzlaştığı metinleri siz taşıyorsunuz ve mutabakatla taşıyorsunuz elbette. Elbette yani bunun tartışılacak bir tarafı yok. Yüzde yüz aynı kanaatteyim. Sonuçta olan odur, onu düzelteyim, orada yanlış söylediysem.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok teşekkür ediyoruz değerli hocalarımız.
Bilhassa meşruiyet bakımından da önemli, ulaştıkça veriler bize, biz anayasanın son noktasında olsak dahi bizi eleştirmeye çalışın. Teşekkür ediyoruz, çok sağ olun.
Değerli arkadaşlar, oturumu açıyorum, çalışmayı başlatıyorum. Şu anda TUSKON temsilcilerini dinleyeceğiz.
Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; biz Partilerarası Anayasa Uzlaşma Komisyonu, ana komisyonu üyeleri olarak ve alt komisyon üyeleri olarak sizleri dinleyeceğiz. Anayasa yapım sürecinde TUSKON’un talepleri, önerileri havuza akacak, oradan yararlanacağız. Katıldığınız için çok teşekkür ediyoruz. Atilla Kart arkadaşım, Oktay Öztürk arkadaşım, biraz sonra da Altan Tan ve ben Ahmet İyimaya beraber dinleyeceğiz.
Buyurun Başkanım, 40 dakika süremiz, buyursunlar.
TUSKON BAŞKAN YARDIMCISI RIFAT ÖZBEK – Öncelikle çok teşekkür ediyoruz. Başkanımız Rıza Nur Meral bir rahatsızlık geçirdi geçen hafta iki tane stent taktılar kendisine. Dolayısıyla, toplantıya katılamadı. (“Geçmiş olsun” sesleri) Onun da selamlarını arz ediyorum size.