Muhabbetname


İSLÂMIN BEŞ ŞARTININ HAKÎKATTEKİ İDRÂKİ NEDİR



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə37/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   83

İSLÂMIN BEŞ ŞARTININ HAKÎKATTEKİ İDRÂKİ NEDİR


Şeriat-ı ahkâmda islâmîyetin ispatı için evvelâ “La ilâhe illallah Muhammederresûlullah” kelime-i şehâdeti gelirse de hakîkat-ı Muhammediyyede önce

oruç gelmektedir. Bunun ispatı, Arabi ifadedeki savm, salât, hac, zekât ve kelime-i şehâdet ifadesidir.

1- Oruç, uruc etmektir. Yani yükselmektir. İkilik olan kulluktan Hakk’a vuslat olarak, her türlü şirk ve kula ait bütün günahlardan ihtiyarî olarak kurtulmak diyebiliriz. Sabahtan akşama kadar aç ve susuz bedenimizin ihtiyaçlarını vermemek değil, doğduğumuz günden, öleceğimiz güne kadar, ihtiyarî olarak “Mutu kable ente mutu” (Ölmezden evvel ölünüz) hadisinin ışığında, bizim ve gördüğümüz varlıkların kendilerine ait hiçbir varlığının olmadığını, varlık sahibinin Allah olduğunu, bu varlıkların O’nun bu mukayyed âlemde, lâtif varlıkların birer gölgesi olduğunu bilmektir.

2- Namaz, mü’minin mi’racıdır. Mi’rac ise, Cenâb-ı Hakk’la beraber olmak, O’nunla konuşmaktır. Bir kişi kendi varlığının olmadığını, varlık sahibinin Cenâb-ı Hakk olduğunu idrâk ettikten sonra, kul dediğimiz mazhardan tecellî edenin O olduğunu zevk edince, kendi mazharında ve bütün mazharlarda O’nun her an ayrı şe’nde tecellî edişini seyredip zevk etmesi, o kişinin Hakk’la beraber olup konuşmasıdır. Kıyam, rükû ve secde halinin dışında O’nunla konuşma olmaz. Çünkü bu üç tecellî dışında onun zuhûru yoktur.

3- Hac ziyâret demektir. Her ne kadar Allah’ın Zâtını remzetmesi nedeniyle bizler Kâbe’yi ziyâret ediyorsak da, âfâkta bütün sâliklerin Kâbe’si durumunda olan Efendilerini ziyâret etmeleri ve Rablerinden merâtib-i İlâhiyenin tahsilidir. Kâinattaki bütün sıfatların, kendilerinde tecellî eden Zât-ı İlâhiyye’yi idrâk ederek, gönüllerini ona açmış bir vaziyette, “Ya Rabbi Sen bizlerden tecellî etmesen bizler olmazdık ve şu halimizi sana muhtacız. Samadaniyetinle bizlere verdiğin bu lütuflara hamd ediyoruz” demeleri yani bütün sıfatların Zâtın samedâniyyet tecellîlerini idrâk etmesi hactır.

4- Zekât vermek zengin olanın fakir olanlara zenginliğinden kırkta birini vermesidir. Bir kişi mülkünde Allah’tan başka bir varlık görmüyor ve gördüğü sıfatların da O’nun ‘kün’ emrinin bir sonucu olarak O’na muhtaç durumda olduğunu görüyorsa zengin olan Allah’tır. Nasıl bir vücûdda rûhun bütün sıfatlara tecellîsini lûtfetmesiyle; kulak duymasıyla, göz görmesiyle, dil konuşmasıyla zekâtını alıyorsa, bu kâinatta da, Cenâb-ı Hakk’ın zerreden küreye kadar bütün varlıklara lütfu O’nun zekâtı olmaktadır. Varlıkların isti’dâd ve kabiliyetlerine göre bütün varlıklar Hakk’ın zenginliğinden zekâtlarını almaktadırlar. Cenâb-ı Hakk’ın bu âlemdeki dört tecellîsinin duyguları ile birliğinin idrâkinde olanlar, dâima zekâtı alan ve verenin, seyir zevkini yapmaktadırlar. Sakın hakîkatteki bu zekât zevkini söylediğim için şerîattaki zekâtı inkâr ettiğimi zannetmeyiniz. Şerîatta şerîat zekâtı, hakîkatte de hakîkat zekâtı mutlaka verilmelidir.

5- Kelime-i Şehadet “La ilâhe illallah Muhammederresûlullah” dır. Bir kişi, “Lâ ilâhe” demekle bu âlemdeki varlıkların hiçbirinin, zanlarında hayâllerinde bir ilâhın da bulunmadığını bilmektir.”İllallah” demek de zerreden küreye kadar bu gördüğümüz varlıkların kendilerine ait bir varlıklarının olmadığını, Cenâb-ı Hakk’ın varlığı ile var olduklarını, Cenâb-ı Hakk’ın sıfat olan Muhammed aynasından görüntüsünden ibaret olduğunu idrâk etmektir.”Muhammederresûlullah” Muhammed (A.S.)Allah’ın kulu ve Resulüdür. Kul demek köle demektir. Kölenin de hiçbir varlığı yoktur.

Dolayısıyla bir kişi, oruç tutarak, kendi varlığını ihtiyarî olarak Allah’ın varlığında yok eder, letâfet vücûda bürünerek lâtif olan Hakk’ın kendi mazharında Hakk’la konuşarak namazının zevkine ererse, kendinde ve âlemdeki bütün sıfatların da Zâta muhtaç olmalarının idrâki olarak hac yaparsa, Hakk’ın Zâtının zenginliğini idrâk ederek bütün sıfatlara isti’dâdları nisbetinde tecellî ile zekâtını verdiğini zevk edebilirse, işte o zaman kelime-i şehâdeti getirmiş olur. Yoksa getirilen kelime-i şehâdet sözde kelime-i şehâdet olur. Görüldüğü gibi, Tevhîddeki merâtib-i İlâhinin tümü bizlere beş madde halinde, islâmın şartı olarak sunulmuştur.


KUR’ÂN-I KERÎM DÖRT İLMİ BİLMEKLE ANLAŞILIR

1- Şerîat ilmi (Kur’ân-ı Kerîm’deki emredilen emir ve yasaklardır)

2- Tarîkat ilmi ( Ahlâk ve edep güzelliği)

3- Hakîkat ilmi ( İbâdet ve âyetlerin hakîkatine vâkıf olmak)

4- Mârifet ilmi (Esmâ ve sıfat ilmi olarak uygulamak)

ABDEST


Bir kişi evvelâ temizlenerek, yani abdest alarak Hakk yoluna çıkar. Abdestin tam olabilmesi için :

1- Abdest, su ile emredilen a’zaların yıkanması, su yoksa pak toprakla teyemmüm edilmesidir. Bu, şerîatın uygulanması ile ilgili bedensel, dış temizliğimizdir.

2- Abdestin tarîkat seviyesinde idrâki: Madem ki göz, kulak gibi sıfat ve a’zalarımız yıkanarak temizlenmiştir, kulağımızla gıybet dinlemememiz, gözümüzle harama bakmamamız, dilimizle yalan söylemememiz gerekir. Bunlardan her hangi birisi ihlâl edilirse o sıfat ve azamızın abdesti bozulmuş demektir.

3- Abdestin hakîkat seviyesinde idraki: Abdest, ‘abîd’ olan kulun ‘dest’ olan yıkayıcıdan, yani bir Mürşid-i Kâmilden, cehâlet, nisbîyet ve şirk kirlerinden yıkanarak temizlenmesi demektir. Kâmilin bir sâliki temizlemesi demek, sâlikin Tevhîd tahsilindeki nefs terbiyesi, cehâlet, gayriyet ve nisbîyet şirklerinden sohbet ve telkînleriyle kurtulması, kendisinin varlığının olmadığı, varlık sahibinin Cenâb-ı Hakk olduğunun idrâkine varmasıdır. İşte o zaman, kişinin, her nereye bakarsa Hakk’ın yüzünü orada görmesi, Hakk’ın sesini oradan duyması ve orada Hakk’la konuşması zuhûr edecektir.

4- Abdestin mârifet idrâki ise bu saydığımız üç mertebe zevkini, kendimizde cem ederek dâimî bir yaşam halinde devam ettirmek olacaktır. Biz buna uygulama ve icraat diyoruz.

ORUÇ


1- Şerîat seviyesindeki oruç bedenle ilgili olduğu için, evvelini, ahîrini ve ikisi arasında geçen zamanda, yemekten içmekten ve nefsânî isteklerden uzak kalmaktır diye tanımlanmıştır.

2- Tarîkat seviyesinde oruç, hem bedenle hem de rûhla ilgili olduğu için, şerîat seviyesindeki bedenle ilgili emirleri uyguladığı gibi aynı zamanda, sıfat ve a’zalarının Hakk’tan gayrı şeylerle meşgul olmaması için zikir ve fikir halinde bulunması, ona ahlâk güzelliği, edeb güzelliği gibi hasletler kazandıracaktır. Zâten orucun gâyesi ahlâk güzelliğidir.

3- Hakîkat seviyesinde oruç, ikilikten birliğe uruc etmektir. Yani kişi ayrı Allah ayrı iken, yaptığı Tevhîd tahsilinde kendisi diye bildiği varlığın kendisinin olmadığını öğrenip, varlık sahibinin Cenâb-ı Hakk olduğunu anlaması demektir. Yani Fenâfillâh olmak demektir.

4- Mârifet seviyesindeki oruç, şerîat, tarîkat ve hakîkat seviyesindeki oruç idrâkini bizzât, yaşama geçirip, eksiksiz uygulamasıdır. Kişi saydıklarımızdan hangisini uygulayabiliyorsa onun orucu o seviyededir.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin