25 Ağustos 2007 - Başörtüsünün sınırını modacı değil ilahiyatçı belirler
Ünlü modacı Neslihan Yargıcı, cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılan Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül'ün başörtüsü üzerinden yapılan 'moda' tartışmalarına tepki gösterdi. Başörtüsünü modernize etmenin modacıların işi olmadığını söyleyen Yargıcı, "Bunu ancak din adamları yapabilir. Modacıların eksik dinî bilgileriyle ilahiyatçılığa soyunması hoş değil." dedi. Dayatılmaya çalışılan 'Sophia Loren' tarzına karşı çıkan Yargıcı, "Hollywood'a değil, Çankaya Köşkü'ne çıkıyor. Ona çizilen başörtüsü şekilleri çok çirkin." ifadesini kullandı. Hayrunnisa Hanım'ın keyfinden değil, inancı gereği örtündüğünü söyleyen Yargıcı'ya göre Türkiye'nin 'first lady'sinin tarzı Türk kadını tarafından örnek alınacak. Dolayısı ile şık giyinmesi gerekir. Modacı Faruk Saraç da Bayan Gül'ün başörtüsünün magazinleştirilmesini anlamsız buluyor. Gelinen noktayı 'Bir deli kuyuya taş attı' sözü ile özetleyen Saraç, "Dışişleri bakanı eşi iken de başı kapalıydı, cumhurbaşkanı olunca da kapalı olacak. İnsanlar öyle kabul etmiş ve oy vermiş." diyor. (Zaman)
25 Ağustos 2007 - Evde kalan başörtülüler
Ekrem Dumanlı, Zaman’daki “Ayıp, ayıp; çok ayıp” başlıklı yazısında medyanın başörtüsüne yaklaşımını eleştirdi: “Tesettürlü kızların sorunlarına (!) karşı fevkalade duyarlı medyamız, bir kitaptan hareketle şu cümlenin altını çiziyor: "Şimdiki erkekler, namus kavramını önemsemeyen kızlardan hoşlanıyor. Bekâretimizi mezara mı taşıyacağız?" Otuz seneye yaklaşan bir zaman diliminde on binlerce genç kızın üniversite kapısından kovulmasına gık demeyenler, şimdi onların daha değişik sorunlarıyla(!) ilgileniyor. Tuhaf, ilginç ve maalesef oryantalist bir yaklaşım bu. Sabah'tan Emre Aköz, türbanlıların evlenme konusunda çektiği sıkıntıyı başka büyük bir nedene bağlıyor ki doğrusu da budur: "Eşi türbanlı bir erkeğe ikbal değil sorun vaat ediyor." Evet, doğrunun en can alıcı kısmı budur. Başörtülülere reva görülen baskı, onların eşlerine de dolaylı bir şekilde reva görülüyor. Bunu görmezden gelip meseleyi tamamen cinsel bir alana kaydırmak vahim bir hatadır. Kasıtlı ve ısrarla yapılıyorsa ayıptır, günahtır, vebaldir...”
25 Ağustos 2007 - Başörtüsünü magazinleştirmenin bir anlamı yok
Faruk Saraç, Hayrünnisa Gül’ün başörtüsü üzerinden yapılan tartışmaları Zaman’a değerlendirdi: “Hayrunnisa Hanımefendi'nin şu an kullandığı başörtüsüyle ilgili bir rahatsızlığı var mı yok mu bunu kimse sormuyor. Herkes oturduğu yerden birtakım yorumlar yapıyor. Belki Hayrunnisa Gül kullandığı başörtüsü tarzından çok memnun... Başörtüsünün modernize edilmesinden herkes farklı şeyler anlayabilir. Çünkü örtünün 50 çeşit farklı kullanım biçimi var. Tabiî ki siyasiler gibi onların eşleri de bir tasarımcıdan yardım almalı. Gazeteciler, vatandaşlar ya da modacılar onun kıyafetinin değişmesini isteyemez... Bu konu magazinleştirildi, ama bir anlamı yok. Dışişleri Bakanı eşi iken de başı kapalıydı, cumhurbaşkanı eşi olunca da kapalı olacak. İnsanlar böyle kabul etmiş ve oy vermiş. Ben değiştirmesini de istemem. Başörtüsü modernize edilebilir mi? Bir akıllı çıkıp da türbanın ne olduğunu anlatmalı.”
26 Ağustos 2007 – YÖK’ten başörtüsü yasağı hakkında farklı açıklamalar
AKP'nin hazırladığı yeni anayasa taslağında, 'üniversitelerde başörtüsü yasağını' kaldıracak düzenlemelere yer verilmesine YÖK’ten tepki geldi. YÖK Başkanvekili İsa Eşme, “Türbanın serbest bırakılması, ileriki yıllarda örtünme zorunluluğuna dönüşür. Bunu geçmiş yıllarda gördük. Bu gelişmeleri kaygıyla karşılıyorum. Böyle bir uygulama gelirse, tarikat yurtlarında kalan kız öğrenciler baskıyla karşılaşacaktır.” iddiasında bulundu. YÖK Genel Kurulu üyesi Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu ise şunları söyledi: “Üniversitelerdeki türban yasağı pozitif kuraldan çok mahkeme kararlarına dayanıyor, yeni kural konulacağını zannetmiyorum. Gül, türbanlı eşiyle cumhurbaşkanı oluyor, devlet katında nasıl gelişme olacak, eşi türbanıyla törenlere katılacak mı, görelim. Çankaya'ya türbanın girdiği anda türbanı yasaklamak da zor olur. Kamusal bir alana girdikten sonra, devlet dairelerine, üniversitelere de girebilecektir. O aşamadan sonra zaten yasak anlamsızlaşır.” YÖK üyesi Halis Ayhan da, kurumun genel görüşünün aksine böylesi bir yasağın anlamının olmadığını savundu.
26 Ağustos 2007 – “Türbana yönelik koruma zırhı getirilmesi hukuka aykırı”
Anayasa taslağında başörtüsüne özgürlük getirilmesi ihtimali üzerine Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Türkân Saylan şu açıklamayı yaptı: “Ilımlı İslama geçit verirken, laiklik ve demokrasiden ayrılmayacağına söz veren 11. Cumhurbaşkanının ülkesinde bunlar nasıl çözülecek? Milli Görüş çizgisini içinde barındıran AKP hükümeti, bu işin içinden nasıl çıkacak? AİHM kararı ne olacak? Türbanı siyasal simge olarak görüyoruz.” Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Saruhan ise şunları söyledi: “Laikliği temel alan bir Anayasa'da, özel bir madde ile türbana yönelik koruma zırhı getirilmesi hukuka aykırı. Türban ile ilgili hükmün Anayasa'ya konulması, anayasa eliyle anayasal laikliğin ihlali anlamına geliyor.”
26 Ağustos 2007 – CHP: Anayasa'nın özünü değiştirmek rejime karşı bir harekettir
Anayasa taslağının medyaya yansımasıyla başlayan tartışmaya CHP grubu şu açıklamalarla katıldı. Onur Öymen (Genel Başkan Yardımcısı): “Anayasa'nın yanlış, eksik maddeleri tartışılır ama Anayasa'nın özünü değiştirmek rejime karşı bir harekettir. Belli ki AKP rejim değiştirme hazırlığı içinde. Atatürk Cumhuriyeti'nin yerine Türkiye'yi İslam devletine doğru götürme girişiminde oldukları anlaşılıyor. Mustafa Ozyürek (Genel Başkan Yardımcısı): Şimdi de sıra türbanda. 'Anayasa'da bu kadar ayrıntıya gerek yok' diyen AKP, iş türbana gelince 'kılık kıyafet' deyip böylesine ayrıntıya iniyor. Türban konusu toplumsal uzlaşma olmadan, Anayasa'ya madde koyarak 'yaptım, oldu' şeklinde çözülecek bir konu değil.”
26 Ağustos 2007 – “Türbanlı”ya cüzzamlı muamelesi yapmak ayıptır
Hasan Cemal, Milliyet’teki köşesinde görüşlerini şöyle açıkladı: “Farkındasınız herhalde, uzunca zamandır Hayrünnisa Gül'ün türbanı ile uğraşıyoruz. Nasıl modernize edileceği tartışılıyor köşelerde. İşin içine incesinden, kalınından alay da giriyor… Biraz düşünün. Biraz da duyarlı olun… Bütün bunların yalnız Gül ailesinde değil, türbanı doğal karşılayan toplum kesimlerinde de estirdiği 'duygu fırtınaları'nın farkında mısınız? Hissetmeye çalışın. Anlamaya çalışın. Bu duyarlıkları hissetmeden, anlamaya çalışmadan bu ülkede türban sorun olmaktan çıkmaz. Kendimizi karşı tarafın yerine koymaya, karşı tarafın duygu ve düşünce dünyasına girmeye gayret etmeliyiz. Bu tutum elbette türbanlılar için de geçerlidir. Onların da karşı taraftaki korku ve tedirginliklere, duyarlıklara eğilmeleri gerekir. Kısacası: Yalnızca tepki koymakla, reddetmekle bir yere varamayız. Yasakçılık kesinlikle çare değildir. Türbanlıya cüzzamlı muamelesi yapmaya gelince... Bu da yalnız ayıp değil, aynı zamanda çıkmaz sokaktır Türkiye için.”
26 Ağustos 2007 – “First lady niçin “türban” yerine peruk takmayı düşünmüyor?”
“Vatan diyor ki” köşesinde “Uzlaşma” başlığı altında Güngör Mengi şunları yazdı: “Cumhuriyetin değerleri ile barışık olmadığından şüphe edilen bir siyasi akım, temsilcisini Çankaya'ya çıkarmak üzere. AKP bir yandan kendilerine atfedilen şüphelerin haksız olduğunu söylüyor ama öte yandan rejimin laik karakterine meydan okumanın simgesi olan türbanı da beraber çıkarıyor. Cumhurbaşkanlığı bir siyasetçi ve ailesi için en yüksek onur makamıdır. Olay halkın yansında mutluluk, öbür yarısında cumhurbaşkanının eşinin türbanı nedeniyle yenilgi duygusu ve huzursuzluk yaratıyorsa önemsenmelidir. Müstakbel first lady mesela niçin üniversite öğrencileri gibi türban yerine peruk takmayı düşünmüyor?”
26 Ağustos 2007 – Latife Hanım başını görev icabı kapattı
Akşam gazetesinde Latife Hanım'ın yaşayan en yakın akrabalarından Mehmet Öke ile bir röportaj yayınlandı. Öke, “Latife Hanım peçeyi çıkarmıştır. Ve örtünün de sonunda muhakkak çıkarılması gerektiğini söylemiştir. Ama Mustafa Kemal'le bu konuda farklı düşünürler. Mustafa Kemal "Elimde güç olsa tüm kadınların başını bir gecede açtırırım" der. Latife Teyzem de "Bu devrimle değil evrimle olur. Kadının açılması için bilinç sahibi olması gerekir. Kadın eğitilmeli ki bu bilince sahip olsun" der.” şeklinde açıklamalar yaptığı röportajında insanların zorla başlarının açtırılmasına karşı olduğunu ama Hayrünnisa Gül’ün Türkiye’yi temsil ettiği toplantılarda “başını açmasa bile kabul edilebilecek bir başörtüsü ya da saç modeli uygulaması” gerektiğini ifade etti.
26 Ağustos 2007 – “Türban” konusunda çelişki içindeyim
Ferai Tınç, Hürriyet’teki, “Kadınların başlan üzerinden yapılan ideolojik bilek güreşinden ben de çok sıkılıyorum. Kadınlar yalnız kalsa, bu dayatmacı itiş kakış, "kadınlar arası" bir tartışmaya dönüşebilse eminim işin özü konuşulacak, kadının dinlerdeki yeri ve hakları gözden geçirilebilecek. Bir yandan, türbanlı kadınlara yönelik ayrımcılıktan rahatsız oluyorum ama öte yandan bu "muhafazakarlığın" yaygınlaşmasından tedirginim.” dediği yazısını şöyle tamamladı: “Bu türban konusunda çelişki içindeyim. Ve tedirginliğimde yalnız değilim. Bu tartışmaları aşıp, yaratıcı çözümlerle Türkiye'yi ileri taşıyacak ivmeyi yakalamak için Abdullah Güle de büyük sorumluluk düşüyor. Söz verdiği gibi bütün Türkiye'nin cumhurbaşkanı olarak, kendisine şüpheyle bakanların kaygılarını ciddiye alacak mı, yoksa "kaleyi ele geçirmenin cuş-u huruşu'na kapılan amigoların korosuyla sarhoş mu olacak?”
26 Ağustos 2007 – “Türban gibi konularda hizmet verenler ve alanlar ayrımı yapılmalı”
Akşam’dan Serdar Turgut, anayasada başörtüsüyle ilgili yapılacak düzenleme hakkında kaleme aldığı yazısında başörtüsü yasağına daima karşı olduğunu belirtti ve konuyu hizmet alan-veren ayrımına getirerek şunları yazdı: “Kamusal alanda türban gibi konularda hizmet verenler ve alanlar ayrımı yapmanın doğru olacağına inanıyoruz. Üniversite öğrencileri istedikleri kıyafeti giysinler ama hocalar üniversite kamusal alanında üniversite hocası olmanın evrensel kriterine uygun kıyafetle ders versinler. Birey haklarını savunan değişiklikler yapılırken kamusal alan ve hizmet verenler/alanlar ayrımına dayanan tanımlamaları yeniden yapmanın ve kriterleri net koymanın zamanı geldi sanıyoruz.”
27 Ağustos 2007 – Sizin mahalle, bizim mahalle!
Ruhat Mengi, Vatan’daki yazısında mahalle baskısı tartışmalarını yeniden gündeme getirerek şu ifadelere yer verdi: “Bugün bile Nihal Bengisu Karaca sanki kendisinden tesettürünü açmasını isteyen varmış gibi "Ben onların göğüs çatalını göstermesine/göstermemesine karışıyor muyum" diyebiliyor. Peki söylesin bakalım onun türbanını (devlet alanı dışında) takmasına, tesettürüne kim itiraz etmiş? Devlet dairesinde, kamu kuruluşunda çalışmak isteyenlerin mini eteğine, göğüs çatalı göstermesine de izin verilmez. İnanmıyorsa kadın milletvekillerine "pantolon izni" verilmemesine, kadın meclis başkan vekillerinin kıyafet tartışmalarına baksın. Ayrıca bugüne kadar başı açık ve kapalı kadınların arkadaşlığında ne sorun olmuş? Toplumda tepki yaratacak asılsız provokasyonları reklâm amacıyla neden yapıyorlar?.. Türbanlılarla türbansızlar bu yolla kolayca düşman kamplara bölündüğü gibi kadının kadına uyguladığı baskı erkeklerin, kendinde -Ayşe Böhürler'in vurguladığı- imanı sorgulama yapma hakkını görmesini kolaylaştırır. Biz ve onlar! Müslümanlar ve olmayanlar! İçimizden olanlar ve olmayanlar! "Yoksa sen de mi davayı satıyorsun”lar. Son günlerde değindiğim gibi bu "mahalle baskısı" bizim mahallede, medyada bile aldı başını gidiyor.”
27 Ağustos 2007 – Türbanı modernleştirmek maskaralıktır!
Mine Şenocaklı’nın Vatan’da Prof. Ümit Meriç ile yaptığı bir röportaj yayınlandı. Şenocaklı’nın “Türkiye'de benim ve pek çok kişinin türbandan anladığı sizinki gibi bir örtüş şekli. Bir de benim annemin örttüğü, saçlarının gözüktüğü baş örtüsü var,” sorusuna Meriç şu yanıtı verdi: “Doğrusu o değil... İslamiyet dini yeni gelmedi. 14 yüzyıldır uygulanıyor. Baş örtüsü sadece islamiyette de yok. Allah'ın bütün kitaplarında var. Yahudilik'te de kadınların başını örtmesi var, Hıristiyanlık'ta da... Batılı bütün ressamların resimlerinde Meryem Ana'nın başı örtülüdür. Dindarlığın bir alemeti olarak baş örtüsü var. Gidin ayin zamanı Samatya'daki Sulu Manasür'a, kadınların başı hep örtülüdür.” Meriç başörtüsünün modernleştirilmesi ve perukla ilgili de şu yanıtları verdi: “Başörtüsünün takiyyesi olmaz. Hayrünnisa Gül böyle bir şeye kesinlikle tenezzül etmez… Peruk da, modernleştirme gibi maskaralıktan ibarettir. Bu konularda taviz olmaz… Eğer başınızı örtmeye ve Allah'ın bir emrini yerine getirmeye karar verdiyseniz bunu uygularsınız… Dinde taviz, kim ne der olmaz!”
Dostları ilə paylaş: |