2. El-Ekrem, el-Kerîm, Zû'l-Celâli ve'l-İkrâm
Keremin hakikati; karşılık beklemeksizin vermektir.473 Aslında kerem kavramı çok geniş bir alana yayılır. İnsan hakkında, hür, asıl, cömert, güzel kokulu, yufka yürekli, güzel ahlâklı, geniş kalbli, şerefli, muhtar, ihsan eden vb. anlamına gelir. 474 Kerîm olmak için ihsanın tezahür etmiş olması şarttır. Allah kerem sahibi olduğu içindir ki, hak sahibi olmayan mahlûklarına, ibtidaen nimet verir, bir karşılık beklemeksizin bağışta bulunur, günâhı örter, kötülük yapanı afveder 475 el-Kerîm Allah'ın sıfatı olarak hayrı çok olan, sahavetli bağışı tükenmeyen Mu'tî, her türlü şeref ve fazileti Kendisinde toplayan, işleri öğülmeye lâyık. Yüce, yaraşmayan şeylerden münezzeh, 'Azîz, afvedici mânâlarında tefsir olunur. 476 İsm-i tafdil vezninde el-Ekrem ise, mübalâğa ifâde eder. 477 Hiç bir kerîmin kendisiyle boy ölçüşemeyeceği, kerem hususunda benzeri olamayacağı, nihayetsiz derecede kerîm olan zatı ifade eder 478. ez-Zemahşerî'nin (ö. 538/1143) tarifine göre, el-Ekrem:
Keremin kemâl mertebesinde kullarına sayılamayacak kadar çok nimetler ihsan eden, inkâr ve nankörlüklerine rağmen cezalandırmakta acele etmeyen, tevbeleri kabuleden, keremine son olmayan demektir. 479
KRM maddesi, Kur'ân'da fiil şeklinde pek kullanılmamıştır. Allah'ın insan nevini şerefli kıldığını bu kökün tef'îl şekliyle (kerramnâ) bildirdiği gibi 480, insana ihsan etmesini de if'âl şekliyle (ekramehû) bildirir 481. Yetime ikram etmeyenler 482 kınanır. Bir yerde de beşerî anlamda ihtimam göstermeyi ifade eder 483 İsm-i mef'ûl olarak gelen şekillerin faili, zımnen Allâh'tır:
“Suhuf mukarrama (çok şerefli sahifeler)” 484 melekler hakkında “'ibâd mukramûn (şerefli kılınmış kullar)” 485 “Cennette ikram olunacak kimseler (mukramûn)” 486.
Demek ki, kerim kılmak, birinci derecede Allah'a mahsustur. Allah'ın hor kıldığı için ise hiç bir mükrim (yükseltici, şerefli kılıcı) bulmak mümkün değildir 487. “Kerîm” sıfatı, 29 yerde geçer. Ekseriya, değerli varlıkları belirtir. Zira, nev'i içinde şerefli olan her ferd kerem ile nitelenir. 488 Bu sıfat, meselâ şu varlıklara verilmiştir: Kur'ân 489, Cennetteki rızk490, cömertçe verilecek ecir, sevap (36, 11), Hz. Cibril hakkında “değerli Elçi” {69, 40) vb. Kerim sıfatının çoğulu olan “kiram” ise iki yerde melekleri (80, 16; 82, 11), bir yerde ise muttakileri niteler (25, 72). İsm-i tafdil şekli ekrem ise bir yerde izafetle kayıtlı olarak mukayese için muttaki insanları (49, 13), bir âyette ise, eliflâmh olarak superlcrtif değerinde pek çok Kerim anlamında Allah'ı tavsif eder (96, 3).
Allah'ın keremli olduğunu bildirmek için gelen ilk vasıf, el-Ekrem' dir: “Senin Rabbin, nihayetsiz kerem sahibidir” (96, 3).
Bundan sonra el~Kqrîm ismi görünür. Bütün Kur'ân'da sadece iki
âyette Ulûhiyyeti tavsif eder. Bunlardan birinde, tâbi' (sıfat) olarak gelmiştir: “Ey insan! Kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir? O ki seni yaratmış; sonra şekil vermiş, senin yaratılışını düzgün kılıp denkleştirmiş ve istediği şekilde seni terkip etmiştir” (82, 5-8). Burada özet olarak, Allah'ın; hiç bir karşılık beklemeksizin, bir istihkak sahibi olmayan insana varlık vermesi, onu bildiğimiz maddî-manevî seçkin vasıf ve istidatlarla donatması şeklinde tezahür eden bir ilâhî kerem söz konusudur. Öbür âyette ise Kerîm ismi, haber (yüklem) durumunda ve Ganî ismine bitişik olarak gelmiştir. Hz. Süleyman'ın dilinden “(...) Bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden (bilsin ki) Rabbim Müstağnidir, Kerîmdir” (27, 40). Bu âyetten;
1- Allah'ın insana olan fazlasıyla ihsanı,
2- Bundan bir karşılık beklememesi,
3- Zira şükredenin, şükrünün faydasının, kendisine ait olacağı anlaşılıyor. Allah'ın hiç bir şeye, hatta teşekküre bile muhtaç olmadığını, zira esasen Kendisinin zatında kerim olduğunu bildiriyor. Müslim ve başkalarının naklettikleri bir kudsî hadiste Allah şöyle buyurur: “Ey kullarım! Öncekileriniz sonrakileriniz, insiniz, cinniniz, içinizden en muttaki adamın kalbine sahip olsa bu. Mülkümde hiç bir şey fazlalaşttrmaz. Ey kullarım! İlkiniz sonunuz, insiniz cinniniz, içinizden en günahkâr olanın kalbine sahip olsa, bu da Benim mülkümden hiç bir şey eksiltmez(.,.)” 491
Zû'1-ceiâl! ve'I-ikrâm
“Ululuk ve ikram sahibi” anlamında olan bu vasıf, yalnız er-Fahman sûresinde geçer. Bir âyette “Rabbin Vechini(Yüzünü)” (55, 27), öbür âyette ise, bizzat Rabbi tavsif eder. Bu vasfın açıklanmasında, az çok değişik görüşler vardır.
İbn 'Abbâs'ın “Azamet ve kibriyâ sahibi” dediği rivayet olunur 492et-Taberî şöyle açıklar: “Allah azamet sahibidir ve bütün mahlûkları tarafından tenzîh ve ta'zîm olunmak hakkı vardır” 493el-Hattâbî (Ö. 388/ 998) birinci olarak et-Taberî'nin fikrini aşağı yukarı belirttikten sonra, ikinci olarak şu anlamı verir: Allâ/ı, Kendi velayeti ehline 494ikram eder, dünyada onları Kendisine itaate muvaffak kılmakla, onların derecelerini yükseltir. Yaptıklarını kabul edip, Cennette makamlarını yükseltmekle onları iclâl eder. Ona* göre, “celâlsin sıfat olarak Allah'a, “ikramsın ise kuluna karşı bir fiiline delâlet etmesi de mümkündür 495. el-Halîmî (Ö. 403/1012) 496İbn Kesîr497el-Âlûsî 498de et-Taberî tarafından belirtilen izahı tercih ederler. et-Tabersî (Ö. 548/1153), birinci derecede “enbiya ve evliyasına, lütuf ve nimetleriyle ihsan ve ikramda bulunan” anlamını benimser 499ayrıca el-Hasan el-Basrî'den “din ve velayeti ehline ikram eden” tefsirini nakleder 500Bu sıfatın Kur'ân'daki kullanılışı, mânâyı ta'yin etmeye pek yardım etmiyor. “Yer. yüzünde olan herkes fanidir. Fakat Zû'l-celâli ve'l-ikrâm olan Rabbinln Vechi bakidir” (55, 2Q-27). Burada, et-Taberî ve başkaları tarafından kabul edilen anlam sezilebilir. Zira, mahlûklara ikram etmekten ziyade, fena ve zeval enkazının üzerinde bunun tam zıddı olan Vech-İ İlâhî'nin azamet ve münezzehiyet ile tecellisini İzhâr etmektedir. Bu sıfatın geçtiği öbür âyet İse, “Zû'l-celâl ve'l-ikrâm olan Rabbinin ismi ne yücedir!” {55, 78) meâlindedir. Bundan önceki âyetlerde Allah'ın insanlara Cennette vereceği nimetler bildiriliyor. Fakat bu âyet, Allah'ı tenzîh muhtevasını taşıdığından, yine de demin bildirilen anlamın ağırlık kazandığı düşünülebilir.
Kerem kökünden gelen her üç vasıf da (el-Ekrem, el-Kerîm, Zû'l-celâli ve'l-ikrâm) münhasıran Mekke devresinde zikrolunmuşlardır. 501
Dostları ilə paylaş: |