Kur'AN'da ulûHlyyet



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə13/59
tarix07.01.2019
ölçüsü2,97 Mb.
#91458
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   59

4. İlâh

Tann, ma'bûd anlamına gelen bu isim, ibâdet etmeyi ifade eden elehe ye'Iehu veya tefa'ul şekli olan te'ellehe'den gelir . 544 Anlam bakı­mından ism-i mef'ul saydır.

Kur'ân'da 96 yerde mücerred, 17 yerde ise çeşitli muttasıl zamirlere muzaf olarak gelir. 2 defa tesniye, 33 defa da cemî durumundadır. Bu kökten hiç fiil gelmemiş olması dikkati çekiyor. İbâdet etme işi, özellikle 'abede fiiliyle ifade edilmiş, ibâdetin özel durumları ise, yerine göre baş­ka fiillerle açıklanmıştır. Marife olarak el-İlâh hiç varid olmamıştır (bu durumun, Allah ismiyle olan ilgisi için, oraya bk.). Mücerred olarak kul­lanıldığında genellikle, Arapçadaki te'kîd ve hasr üslûplarından olan nefy-isbat cümlesi içinde yer alarak, Tanrının ancak Allah olduğunu gös­terir (Lâ ilâhe illâ Hû vb. ibarelerde olduğu gibi). İlâh kelimesi aslında gerçek Tanrıya ait bir isim olmakla beraber, Arapçada genel anlamda tanrı için kullanılan cins ismi durumunda oldu­ğundan, bâtıl tanrılar hakkındada kullanılır. Gerçek İlâh olmasa bile, çeşitli kimseler tarafından tapınmaya konu edilmiş olan her varlık, bu ke­lime ile gösterilebilir. Buna rağmen Kur'ân'da ekseriya gerçek İlâh hak­kında kullanılmış, bâtıl tanrılar için oldukça az varid olmuştur. Allah, bu kelimeyi bâtıl tanrılar hakkında kullanırken, ya müşriklerden nakil ve hikâye ettiği sözlerde getirir veya bir zamirle onlara nisbet eder (İlâhları, ilâhlarınız, ilâhın vb.).

Allah'tan başka taptıkları tanrılar (âlihetu-hum), kendilerine fayda vermedi, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yara­madı545 âyetinde olduğu gibi. Müşriklerden nakil veya onlara iza­fe hallerinde bile, bir çok müfessir, “sizin iddianıza göre tanrı olan”, “tan­rı olduğunu iddia ettiğiniz” gibi ibarelerin mukadder olduğunu düşünür. Gaye, o sahte tanrılara, Allah'ın bir hakikat tanımadığını ortaya koy­maktır.

Dikkati çeken bir durum da dua makamında, hiç bir yerde “İlâhî(Tanrım!)” yahut “ilâhenâ(Tanrımız!)” şeklinde münâdâ olarak gelmemesidir. Bu fonksiyonun münhasıran Rabb vasfıyla yapılması, anlamlıdır. Belki de Rabb vasfının taşıdığı ilâhî merhamet, muhabbet, ve şefkat dolayısıyla, duaların o isimle yapılmasına bir teşvik ve irşad söz konusudur. Bunun­la beraber, İlâhî veya İlâhenâ yerine geçen “Allâhumme (yâ Allah!)” ta­biri 546 âyette varid olmuştur 547. Bun­ların üçünde dua değil de, zikir vardır. Hz. İsa'nın dilinden olan 5, 114'de Rabb vasfına mukarin olarak “Allâhumme Rabbena” şeklindedir. Yalnız müşriklerin dilinden olan bir âyette 548 duâ durumunda gözükmekte­dir. 549

5. el- Vekîl

Vekîl, ism-i mef'ul mânâsını taşıyan, fa'îl zevninden bir sıfattır. Allâh'ın vasfı olarak:

“Her şeyi tedbîr ve idare eden, gözeten, kendisinden hiç bir şeyin bilgisi gizli kalmayan, hiçbir şeyi korumak ve idare etmek Kendisine ağır gelmeyen” 550, “Yarattığı her şey üzerinde gözetler ve Hafız (Emin) olan, hepsinin rızıklahnın ve idarelerinin Kendisine ait ol­duğu” 551 anlamına gelir. Bu vasıfta aslolan, kendisine bırakılan işte müstakil olmaktır. Müslümanların “Allah bize kâfidir. O, ne güzel Vekil dir552. demeleri, bundan ileri gelir. “O ne güzel Vekîl'dir”ın anlamı “İşlerimizin ne güzel Kefil ve idarecisdir” demektir 553. Kur'ân'da “Şâhid” anlamına geldiği de görülür 554 ki et-Taberî'den nak­lettiğimiz Hafîz anlamına çok yakındır.

Vkl kökü, nisbeten çok kullanılmıştır. Fiil olarak, yalnız iki yerde “vekîl kılmak” mânâsında tef'îl babından gelmiştir; fail -sarih veya takdîrî olarak- Allah'tır 555. Kırkdan fazla geçen “tevekkül” şek­linin çekimlerinde ise fail her zaman insanlar, kendisine tevekkül edi­len ise münhasıran Allah'tır. Tevekkülün hedefi yalnız Odur.

Vekîl vasfı, bir yandan Allah, öbür yandan insanlar hakkında kul­lanılmıştır. İnsanlar için olduğunda muhtevadan, “murakıb, bekçi” an­lamlarına geldiği görülmektedir 556. Dikkati çeken nokta şu­dur:

İnsanlar hakkında daima menfi cümlelerde kullanılmıştır 557. Yani vekillik vasfı insanlardan nefyolunmuşur. Dola­yısıyla, bu vasfın insanlara hiç verilmediği söylenebilir. Meselâ, Hz. Peygambere (a.s.) hitaben:

Sen, onların üzerinde vekil değilsin558.

De ki: 'Ey insanlar! Rabbinizden size hakikat gelmiştir. Doğru yola giren, ancak kendisi için girmiş ve sapıtan da ancak kendi zararına olarak sapıtmıştır. Ben sizin üzerinizde vekîl değilim559.

Şu âyette ise şek­len değilse de, mânâ bakımından menfîdir:

İşte siz, dünya hayatında onları savunuyorsunuz. Ya kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunacak? Veya onlara kim vekîl olacak?”560.

Şu halde, bu vasıf yi­ne insanlara verilmemiştir.

Vekil ismi, 14 âyette Allah'ı tavsîf eder (8 Mekkî, 6 Medenî âyette) 561. İlk olarak el-Muzzammil sûresinde görünerek, vahyin bütün safhaların­da tekerrür etmiştir. Dikkati çeken bir durum da şudur:

Bu isim, her za­man tek başına gelmiş hiç bir yerde bir başka ilâhî isme bitişmemiştir. 562

6. Ehlu't-takvâ va Ehlu't-mağfire

El-Muddessir sûresinin son (56.) âyetinde, Allah, Kendisini böylece vasfetmektedir. “Azabından sakmılmaya ve Kendisine îman ve itaat olun­maya lâyık olduğu gibi. Kendisine îman ve itaat edeni bağışlamaya da lâyık olan” demektir.

Ahmed b. Hanbel, et-Tirmizî (hasen diyerek), el-Hâkim (sahih diye­rek), en-Nasâ'î, İbn Mâce ve başkalarının Enes'den rivayetlerine göre Resulullâh (Allah Ona salât ve selâm etsin) bu âyeti okuduktan sonra demiştir ki: “Rabbiniz diyor ki: 'Ben ittika olunmaya lâyıkım, öyleyse Be­nimle beraber başka tanrı edinilmesin. Her kim Benden sakınır da. Be­nimle beraber başka tanrı tutmazsa. Ben onu mağfiret etmeye lâyık ola­nım563.

Hadiste varid olan bu açıklama, daha fazlasına ihtiyaç bırak­mamıştır.

Bu vasıf, yalnız bu âyette gelmiştir. 564


Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin