Muhabbetname


ÂYETLERİN ÂDEM VE ÂLEMDE ZUHÛRU



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə11/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   83

ÂYETLERİN ÂDEM VE ÂLEMDE ZUHÛRU


Muhkem âyetler, sağlam, sıkı sıkıya kuvvetli, değiştirilemeyen, zâhir mânâ taşıyan anlamlarına gelmektedir. Her türlü ibâdetlerin zâhir anlam ve şekli bu cümledendir. Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasak ettiklerinden uzak durmak yani şerîat-ı ahkâmiyeye uymak diyebiliriz.

Müteşabih âyetlere gelince birbirine benzeyen, açık olmayan, te’vilâta muhtaç, (çeşitli mânâlar vermek) onun bâtın mânâları remzettiğini anlamak, zâhir ifade edilse de mânâsının bâtın olduğunu, onu ancak Allah ve Allah yolunda ilimde râsih olanların bilebileceğini bilmektir. Mesela, Elif, Lâm Mim gibi, Tâ-Hâ gibi, Yâ-Sin gibi, Vel Asr gibi âyetlerdir. Bunların zâhirlerinden hiçbir şey anlamak mümkün değildir. Te’vilâta ihtiyaç vardır.

Bir de hem muhkem hem de müteşabih âyetler vardır ki hem zâhir mânâsı hem de bâtın mânâsı vardır. Mesela İslâmın şartı diye bildiğimiz oruç tutmak, namaz kılmak, hacca gitmek, zekât vermek, kelime-i şehadet getirmek gibi ibâdetlerin hem zâhiri hem de bâtın mânâsı ve îzâhı vardır. İnsanlar ilim ve irfâniyetleri derecesinde bu üç türlü Hakk’ın tecellîlerini yerinde görür ve kullanırlarsa hem layıkiyle Allah’a kul olmuş olurlar hem de saadet ve mutluluğu yakalamış olurlar. Şerîat âyetlerini hakîkatte, hakîkat âyetlerini de şerîatta kullanmak nasıl insanları çıkmaza sokuyor ve ondan layıkiyle faydalanamıyorlarsa aynen onun gibi muhkem âyetleri yerinde, müteşabih âyetleri yerinde, hem muhkem hem de müteşabih âyetleri de zâhirini zâhire göre, bâtınını da batınî yerde mütalaa ve zevk edersek mutluluğa ermiş oluruz.

Kur’ân-ı Kerîm’deki bu âyetler nasıl böyle yerli yerinde mütalaa ediliyorsa, bu âlem-i Kübra dediğimiz âlem ve Âdemde de bu âyetler öylece mütalaa edilmelidir. Âyet deliller demektir. Allahü Teala bu âlemde ve Âdemde delilleriyle her şeyi zuhûra getirmiştir. Bir âyet-i kerîmede “Nefsinizde ve ufkunuzda âyetlerimizi göstereceğiz” demekle hem nefsimizde hem de ufkumuzda âyetlerini göstermiş ve İsra Sûresi 14. âyette Oku kitabını! Hesap görücü olarak bugün sana nefsin yeter!” demekle nefs kitabımızı okumamız emredilmektedir. İnsanlarda bu üç türlü âyetlerin yerli yerinde okunması hem de ufkumuzda bizden ayrı olarak görünen varlıklarda bu üç âyeti ayrı ayrı okumak, görmek ve yaşama geçirmek gerektiği anlaşılmaktadır.

Bizler Kur’ân’ı yalnız satırlarda okuyup belki oraya göre mütalaa ettiğimiz için bir türlü yaşama geçiremiyoruz. Halbuki bu ilim ve irfâniyet bizlerin yaşama geçmemiz ve onun yaşam zevkine sahip olarak mutlu olmamız içindir. Toplumdaki çoğu insanlar muhkem âyetleri okuyabildikleri için üçte bir mutlu olsalar da her şeyi muhkem açısından mütalaa ettikleri için huzursuzluktan kurtulamıyorlar. Peçeli ve tamamen şekli benimsemiş toplumlar plajlarda bulunan açık saçık kadın ve erkeklere kafir ve aklına ne kadar kötü sözler geliyorsa söylüyorlar. O açık saçık diye vasıflandırılan toplum da İslâmiyeti dar çerçevede mütalaa ettikleri için onlara yobaz, gerici, irticacı gibi sözler söylüyorlar. Biraz evvel söylediğimiz gibi bu iki topluma göre de Kur’ân-ı Kerîm ufkumuzda yazılmış âyetlerden ibarettir.

Sen kemâlât sahibi isen her iki toplum âyetlerini yerinde görmeye bak. Her varlık yerinde hoş ve güzeldir. Sen onları yerinde göremiyorsan, bil ki çirkinlik sendedir. Allahü Teala Âl-i İmrân Sûresi 191. âyette Onlar ki, gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yanları üzerinde yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünenler "Ey Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın, seni bütün eksiklerden tenzih ederiz; o halde bizi o ateş azâbından koru” Sen nasıl birini iyi, birini kötü görürsün İyilik ve kötülük görmek, yerinde görmemekten olur. Mukayese edildiğinde ortaya çıkar. Ayrıca Allahü Teala kişileri başkasından sorumlu tutmuyor. Seni, sana soracak. Senden o mütalaa ettiğin toplumların hesabını istemeyecek. Onun için en çirkin gördüğümüz nefsimiz olmalıdır. Allah şeklinize ve amelinize bakmaz, kalb ve niyetinize bakar. Hepimiz Allah’ı sevdiğimizi söyleriz. Onun yarattıklarını da sevmemiz gerekmez mi. Mecnun Leyla’nın mahallesindeki köpekleri bile “Leyla’nın mahallesinin köpekleri” diye severmiş.

Onun için toplumumuzdaki her türlü inanç ve şekilde bulunan insanlar Allah tarafından o yerler için yaratılmışlardır. Allah Âlim’dir, bizler ise ma’lûmuz. Bizlerin ilm-i ezeliyette isti’dâdlarımız Allah’a nasıl ma’lûm olduysa, o da bizlerde, yaratılma yerimiz neresi ise o şekilde tecellî etmektedir. Kimimiz meyhane için, kimimiz kumarhane için, kimimiz inkârcı olarak yaratılmışız. Sen onu yerinde görüp, ona göre hareket edebiliyorsan, o zâhir olan âyetleri yerinde kullanmaktan mütevellit huzurlu ve mutlu olursun. Kullanamazsan mutsuz olursun.

Bu zâhir ve bâtın âyetleri nefsinde zevk eden ve iç içe olma zevkiyle nefsinde yaşayanlar ise Kâmillerdir. Onlar oruç tutarlar, namaz kılarlar. Fakat bedenen zâhir, rûhen bâtın zevkiyle bu ibâdetlerin sırlarını yaşarlar. Hiçbir zaman zâhiri bâtından, bâtını da zâhirden ayırmadan her şeyi yerli yerinde kullanarak mutlu olurlar. Onun için Kur’ân-ı Kerîm’deki bu âyetleri yerli yerinde kullandığımızda doğruyu ve zevki bulmuş oluyoruz.

Âlemdeki Kitab-ı Furkan’ı da böylece okuyup dar çerçevelere İslâmiyeti sıkıştırarak zümreleri tenkit etmek ve kerih görmek o âyetleri lâyıkıyle anlayamadığımızın bir sonucudur. Aynı mutluluktan paye alarak en büyük “AYET” delil olan insanın önce Alâk 1“İkra bismi rabbikellezi halak” ilmel yakınlık seviyesinde oku seni yaradan Rabbının adıyla oku denir, ve okumaya başlanır, kişide aşk ve istek galebe çalar ise ne okuyacağını merak eder. Ve Aynel yakınlık seviyesinde kendisine isra 14 “ikra kitabek, kefa bi nefsikel yevme aleyke hasiba” oku nefis kitabını, sana hasib olanı bilmen için nefsini okuman yeter buyrulmaktadır. İşte ona nefis kitabını bilmekle bu alemde nefsini bilmeden rabbını bilemeyeceğinden hesap görücüyü bilemeyeceğine işaret buyrulmaktadır.

Kişi nefis kitabını okumaya başladığında nefsinin kendisine nisbet eylediği efalinin sıfatının ve zatının nisbiyeti olduğunu tevhid tahsilinde peyder pey tahsil eyleyerek görür. Ve bu nisbiyet ve şirkinden kurtulma iseği ile kendisine nisbet eylediği efailinin ifnası, sıfatının ifnası ve vucudunun ifnası ile “BEN’im” dediği varlığı “YOK” yani ifna eder. Ve kendisninde şuhuden gördüğü bu benim dediği varlığın en büyük delil olan Ayet ve ısbatı olan…

Mısr’ı Niyazi Hz.lerinin buyurduğu gibi…
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş

Bürhan arardım aslıma aslım bana bürhan imiş.

Olduğunu anlamış ve idrak eylemiş olur. Böylelikle yola aslolan fakat kendim dediği ile değil Rabbımın varlığıyla devam edeceğini anlar, işte mutluluk Tecelliyi Zat’a ayak basan bir salik için asıl ayet ve delil, “Allah Makamları” olan Tecelliyi zat delili olan Rabbının varlığını, Tecelliyi sıfat delili olan Rabbının Sıfatlarını ve Tecelliyi Efal delili olan Tecelliyi efali giymiş olarak, Nasıl ki Rabbının Zatınından sıfatlarına sıfatlarından da fiilleriyle açığa çıktığını bilmiş ve görmüş olur. Artık onun için hayalde ve zanda bir Allah tahayyül eylemek yoktur, her varlıkta zerreden küreye zatını ilan eylemiş olan Allah’ın zuhura gelişiyle seyrini Kendisi gibi aciz bir mazhardan seyredenin Rabbı olduğunu ve âdemde ve alemde bütün ayet ve ayetlerin bu şekilde vucut bulduğunu Âdemdeki zuhuratın ne ise bu kesif alemde de aynısı olacağını Âdem’i okumanın Alemi okumak “Zerreyi bilmek de küreyi bilmek” olacaktır.

İşte bu efsel ve âla arasında olan insan, olarak bizleri Allahü Teala her türlü âyet tecellîlerini yerli yerinde okuyup yaşayan kullarından eylesin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin